Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Latest Post

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 1- RESÛLULLAH (SALLALLAHÜ ALEYHİ VE SELLEM)’İN ELBİSESİ

3679 - “... Âişe (radıyallahü anhâ)'dan; Şöyle demiştir:

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) nakışlı bir siyah abâ içinde namaz kıldı. Sonra buyurdu ki:

(Bu abanın nakışları beni meşgul etti (yani dikkatimi çekecek gibi oldu). Bunu Ebû Cehm'e (geri) götürün ve bana onun enbicâniye (nakışsız kaim abâ) sını getirin.) "

3680 - “... Ebû Bürde (bin Ebî Mûsâ el-Eş'arî) (radıyallahü anhüma)’dan; Şöyle demiştir:

Ben, Âişe (radıyallahü anhâ)’nın yanına girdim. O, Yemen'de dokunan tok kumaştan mamul bir izâr (bedenin belden aşağısına sarılan car) ve mülebbede denilen (yani çok yamalanmakla keçelenmiş gibi olan) şu elbiselerden bir kaftanı benim için çıkar (ıp göster) di ve bana yemin ederek: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu iki elbise içinde vefat etti, dedi. "

3681) '..... Ubâde bin es-Sâmit (radıyallahü anh)’den; Şöyle demiştir:

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir semle (car - ihram) içinde namaz kıldı, (carın küçüklüğü dolayısıyla düşmemesi için) onu bağlamıştı. "

3682 - “... Enes bin Mâlik (radıyallahü anh)’den; Şöyle demiştir:

Ben, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in beraberinde idim. O'nun üstünde saçağı kalın Necrân mamulü bir ridâ (yani bedenin üst tarafını örten dikişsiz ihram gibi bir giysi) vardı. "

3683 - “... Âişe (radıyallahü anha)'dan rivâyet edildiğine göre şöyle demiştir :

Ben, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in herhangi bir kimseyi sövdüğünü ve O'nun için bir elbisenin dürüldüğünü görmedim. "

3684 - “... Sehl bin Sa'd es-Sâidî (radıyallahü anhüma)'dan; Şöyle demiştir :

Bir kadın, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e bir bürde getirdi. (Sehl: Bürde nedir? diye —orada bulunanlara — sordu —da sözüne devamla — Bürdedir —yani ihram gibi dikişsizdir— diye sorusunu kendisi cevabladı. ) Bürdeyi getiren kadın :

Yâ Resûlallah, bu bürdeyi sana giydireyim diye kendi elimle dokudum, dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de bürdeyi aldı. Zâten kendisinin böyle bir bürdeye ihtiyacı vardı. Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) o bürdeyi izâr (yani belden aşağı vücûduna sarmış) olarak giyip (evden) yanımıza çıktı. Sonra falan oğlu falan (Sehl'in o gün ismini söylediği bir adam) gelerek:

Yâ Resûlallah, bu bürde ne güzeldir! Bunu bana giydir, dedi. Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) de: (Peki) buyurdu. Sonra eve girince bürdeyi dürüp o adama gönderdi. Orada hazır olan cemâat adama:

Vallahi sen iyi etmedin. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e bu bürde ihtiyacı olarak giydirildi. Sonra sen kendisinin bir şey isteyen hiç bir kimseyi reddetmediğini bildiğin halde Ondan bürdeyi istedin, dediler. Adam da (bu yadırgamaya karşılık) :

Vallahi ben bu bürdeyi giymek için istemedim. Ve lâkin (öldüğümde) kefenim olsun diye istedim, dedi.

Sehl demiştir ki: Sonra bu zâtın vefat ettiği gün hakikaten o bürde onun kefeni oldu. "

3685 - “... Enes (radıyallahü anh)’den rivâyet edildiğine göre:

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yün elbise ve yamalanmış ayakkabı giymiş ve cidden sert elbise giymiştir. "

١ - باب لِبَاسِ رَسُولِ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم

٣٦٧٩ - حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ، حَدَّثَنَا سُفْيَانُ بْنُ عُيَيْنَةَ، عَنِ الزُّهْرِيِّ، عَنْ عُرْوَةَ، عَنْ عَائِشَةَ، قَالَتْ صَلَّى رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ فِي خَمِيصَةٍ لَهَا أَعْلاَمٌ فَقَالَ ‏( شَغَلَنِي أَعْلاَمُ هَذِهِ اذْهَبُوا بِهَا إِلَى أَبِي جَهْمٍ وَائْتُونِي بِأَنْبِجَانِيَّتِهِ ‏)‏.‏

٣٦٨٠ - حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ، حَدَّثَنَا أَبُو أُسَامَةَ، أَخْبَرَنِي سُلَيْمَانُ بْنُ الْمُغِيرَةِ، عَنْ حُمَيْدِ بْنِ هِلاَلٍ، عَنْ أَبِي بُرْدَةَ، قَالَ دَخَلْتُ عَلَى عَائِشَةَ فَأَخْرَجَتْ لِي إِزَارًا غَلِيظًا مِنَ الَّتِي تُصْنَعُ بِالْيَمَنِ وَكِسَاءً مِنْ هَذِهِ الأَكْسِيَةِ الَّتِي تُدْعَى الْمُلَبَّدَةَ وَأَقْسَمَتْ لِي لَقُبِضَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ فِيهِمَا ‏.‏

٣٦٨١ - حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ ثَابِتٍ الْجَحْدَرِيُّ، حَدَّثَنَا سُفْيَانُ بْنُ عُيَيْنَةَ، عَنِ الأَحْوَصِ بْنِ حَكِيمٍ، عَنْ خَالِدِ بْنِ مَعْدَانَ، عَنْ عُبَادَةَ بْنِ الصَّامِتِ، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ صَلَّى فِي شَمْلَةٍ قَدْ عَقَدَ عَلَيْهَا ‏.‏

٣٦٨٢ - حَدَّثَنَا يُونُسُ بْنُ عَبْدِ الأَعْلَى، حَدَّثَنَا ابْنُ وَهْبٍ، حَدَّثَنَا مَالِكٌ، عَنْ إِسْحَاقَ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ أَبِي طَلْحَةَ، عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ، قَالَ كُنْتُ مَعَ النَّبِيِّ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ وَعَلَيْهِ رِدَاءٌ نَجْرَانِيٌّ غَلِيظُ الْحَاشِيَةِ ‏.‏

٣٦٨٣ - حَدَّثَنَا عَبْدُ الْقُدُّوسِ بْنُ مُحَمَّدٍ، حَدَّثَنَا بِشْرُ بْنُ عُمَرَ، حَدَّثَنَا ابْنُ لَهِيعَةَ، حَدَّثَنَا أَبُو الأَسْوَدِ، عَنْ عَاصِمِ بْنِ عُمَرَ بْنِ قَتَادَةَ، عَنْ عَلِيِّ بْنِ الْحُسَيْنِ، عَنْ عَائِشَةَ، قَالَتْ مَا رَأَيْتُ رَسُولَ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ يَسُبُّ أَحَدًا وَلاَ يُطْوَى لَهُ ثَوْبٌ ‏.‏

٣٦٨٤ - حَدَّثَنَا هِشَامُ بْنُ عَمَّارٍ، حَدَّثَنَا عَبْدُ الْعَزِيزِ بْنُ أَبِي حَازِمٍ، عَنْ أَبِيهِ، عَنْ سَهْلِ بْنِ سَعْدٍ السَّاعِدِيِّ، أَنَّ امْرَأَةً، جَاءَتْ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ بِبُرْدَةٍ - قَالَ وَمَا الْبُرْدَةُ قَالَ الشَّمْلَةُ - قَالَتْ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنِّي نَسَجْتُ هَذِهِ بِيَدِي لأَكْسُوَكَهَا ‏.‏ فَأَخَذَهَا رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ مُحْتَاجًا إِلَيْهَا فَخَرَجَ عَلَيْنَا فِيهَا وَإِنَّهَا لإِزَارُهُ فَجَاءَ فُلاَنُ بْنُ فُلاَنٍ - رَجُلٌ سَمَّاهُ يَوْمَئِذٍ - فَقَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ مَا أَحْسَنَ هَذِهِ الْبُرْدَةَ اكْسُنِيهَا ‏.‏ قَالَ ‏( نَعَمْ ‏)‏.‏ فَلَمَّا دَخَلَ طَوَاهَا وَأَرْسَلَ بِهَا إِلَيْهِ فَقَالَ لَهُ الْقَوْمُ وَاللَّهِ مَا أَحْسَنْتَ كُسِيَهَا النَّبِيُّ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ مُحْتَاجًا إِلَيْهَا ثُمَّ سَأَلْتَهُ إِيَّاهَا وَقَدْ عَلِمْتَ أَنَّهُ لاَ يَرُدُّ سَائِلاً ‏.‏ فَقَالَ إِنِّي وَاللَّهِ مَا سَأَلْتُهُ إِيَّاهَا لأَلْبَسَهَا وَلَكِنْ سَأَلْتُهُ إِيَّاهَا لِتَكُونَ كَفَنِي ‏.‏ فَقَالَ سَهْلٌ فَكَانَتْ كَفَنَهُ يَوْمَ مَاتَ ‏.‏

٣٦٨٥ - حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ عُثْمَانَ بْنِ سَعِيدِ بْنِ كَثِيرِ بْنِ دِينَارٍ الْحِمْصِيُّ، حَدَّثَنَا بَقِيَّةُ بْنُ الْوَلِيدِ، عَنْ يُوسُفَ بْنِ أَبِي كَثِيرٍ، عَنْ نُوحِ بْنِ ذَكْوَانَ، عَنِ الْحَسَنِ، عَنْ أَنَسٍ، قَالَ لَبِسَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ الصُّوفَ وَاحْتَذَى الْمَخْصُوفَ وَلَبِسَ ثَوْبًا خَشِنًا خَشِنًا ‏.‏


بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 45- KORKMAK, GECE (YATAKTA SAĞA SOLA DÖNÜP) UYUYAMAMAK VE ŞERRİNDEN ALLAH'A SIĞINILAN ŞEYLER, BÂBI

3676 - “... Havle bint-i Hakîm (radıyallahü anhâ)’dan rivâyet edildiğine göre; Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

(Biriniz bir konağa indiği zaman: (Yaratıkların şerrinden Allah'ın tamam olan kelimelerine sığınırım) derse oradan gidinceye kadar o konakta hiçbir şey o kimseye zarar veremez.) "

3677 - “... Osman bin Ebü’l-Âs (radıyallahü anh)’den; Şöyle demiştir:

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) beni Tâif vâliliğine tâyin ettiği dönemde namazımda bana bir hâl peyda olmaya başladı, hattâ ne kıldığımı bilmezdim. Ben bu durumu görünce kalkıp (Tâif’ten Medîne-i Münevvere'ye) Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yanına gittim. Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) (beni görünce) :

— (Ebü'l-Âs'ın oğlu?) buyurdu. Ben: Evet, Yâ Resûlallah, dedim. O:

— (Seni (buraya) getiren sebep nedir?) buyurdu. Ben:

Yâ Resûlallah! Namazlarımda bana bir hâl peyda oldu, öyle ki ne kıldığımı bilmiyorum, dedim. Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) :

— (Anlattığın şey, şeytânadır. Onu bana yaklaştır,) buyurdu. Bunun üzerine ben O'nun yakınına vardım ve (diz çökerek) ayaklarım üzerinde oturdum. Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) :

— (Mübarek) elini göğsüme vurdu, ağzımın içine tükürdü ve : (Çık. Ey Allah'ın düşmanı,) buyurdu. Bu işi üç defa tekrarladı. Sonra (bana):

(Git) işinle meşgul ol,) buyurdu. Râvi demiştir ki: Sonra Osman şöyle dedi :

Hayatıma and olsun ki, ondan sonra şeytanın bana sokulduğunu sanmam. "

3678 - “... Ebû Leylâ (el-Ensârî) (radıyallahü anh)’den; Şöyle demiştir : Ben (bir kere) Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanında oturuyordum. O esnada bir bedevi huzura gelerek :

Hasta bir erkek kardeşim var, dedi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) :

(Kardeşinin hastalığı nedir?) diye sordu. Bedevi: Kardeşimde bir nevî delilik var, dedi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) (bedeviye) :

(Git de onu bana getir,) buyurdu. Ebû Leylâ demiştir ki: Bedevi de gidip onu getirdi ve Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in önünde oturttu. Ben, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ona şifâya kavuşması için Allah'a sığınarak şunları okuduğunu işittim: Fatiha sûresi, Bakara sûresinin başından dört âyet, ortalarından;. . . . . . . . . . . âyeti ile Âyetü'l-Kürsî, aynı sûrenin son üç âyeti, Âli İmrân sûresinden bir âyet (sanırım dedi ki: . . . . . . . . . âyeti), A'raf sûresinden; . . . . . . . . . âyeti, Mü'minûn sûresinden; . . . . . . . . . âyeti. Cin sûresinden; . . . . . . . . . âyeti, Sâffât sûresinin başından on âyet, Haşır sûresinin sonundan üç âyet, İhlâs sûresi ve Muavvizeteyn sûresi. (Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bunları okuduktan) sonra bedevi şifâya kavuşarak, hiçbir rahatsızlığı kalmayarak ayağa kalktı. "

٤٥ - باب الْفَزَعِ وَالأَرَقِ وَمَا يُتَعَوَّذُ مِنْهُ

٣٦٧٦ - حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ، حَدَّثَنَا عَفَّانُ، حَدَّثَنَا وُهَيْبٌ، حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عَجْلاَنَ، عَنْ يَعْقُوبَ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ الأَشَجِّ، عَنْ سَعِيدِ بْنِ الْمُسَيَّبِ، عَنْ سَعْدِ بْنِ مَالِكٍ، عَنْ خَوْلَةَ بِنْتِ حَكِيمٍ، أَنَّ النَّبِيَّ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ قَالَ ‏( لَوْ أَنَّ أَحَدَكُمْ إِذَا نَزَلَ مَنْزِلاً قَالَ أَعُوذُ بِكَلِمَاتِ اللَّهِ التَّامَّةِ مِنْ شَرِّ مَا خَلَقَ - لَمْ يَضُرَّهُ فِي ذَلِكَ الْمَنْزِلِ شَىْءٌ حَتَّى يَرْتَحِلَ مِنْهُ ‏)‏.‏

٣٦٧٧ - حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ بَشَّارٍ، حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ الأَنْصَارِيُّ، حَدَّثَنِي عُيَيْنَةُ بْنُ عَبْدِ الرَّحْمَنِ، حَدَّثَنِي أَبِي، عَنْ عُثْمَانَ بْنِ أَبِي الْعَاصِ، قَالَ لَمَّا اسْتَعْمَلَنِي رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ عَلَى الطَّائِفِ جَعَلَ يَعْرِضُ لِي شَىْءٌ فِي صَلاَتِي حَتَّى مَا أَدْرِي مَا أُصَلِّي فَلَمَّا رَأَيْتُ ذَلِكَ رَحَلْتُ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ فَقَالَ ‏( ابْنُ أَبِي الْعَاصِ ‏)‏.‏ قُلْتُ نَعَمْ يَا رَسُولَ اللَّهِ ‏.‏ قَالَ ‏( مَا جَاءَ بِكَ ‏)‏.‏ قُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ عَرَضَ لِي شَىْءٌ فِي صَلاَتِي حَتَّى مَا أَدْرِي مَا أُصَلِّي ‏.‏ قَالَ ‏( ذَاكَ الشَّيْطَانُ ادْنُهْ ‏)‏.‏ فَدَنَوْتُ مِنْهُ فَجَلَسْتُ عَلَى صُدُورِ قَدَمَىَّ ‏.‏ قَالَ فَضَرَبَ صَدْرِي بِيَدِهِ وَتَفَلَ فِي فَمِي وَقَالَ ‏( اخْرُجْ عَدُوَّ اللَّهِ ‏)‏.‏ فَفَعَلَ ذَلِكَ ثَلاَثَ مَرَّاتٍ ثُمَّ قَالَ ‏( الْحَقْ بِعَمَلِكَ ‏)‏.‏ قَالَ فَقَالَ عُثْمَانُ فَلَعَمْرِي مَا أَحْسِبُهُ خَالَطَنِي بَعْدُ ‏.‏

٣٦٧٨ - حَدَّثَنَا هَارُونُ بْنُ حَيَّانَ، حَدَّثَنَا إِبْرَاهِيمُ بْنُ مُوسَى، أَنْبَأَنَا عَبْدَةُ بْنُ سُلَيْمَانَ، حَدَّثَنَا أَبُو جَنَابٍ، عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ أَبِي لَيْلَى، عَنْ أَبِيهِ أَبِي لَيْلَى، قَالَ كُنْتُ جَالِسًا عِنْدَ النَّبِيِّ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ إِذْ جَاءَهُ أَعْرَابِيٌّ فَقَالَ إِنَّ لِي أَخًا وَجِعًا ‏.‏ قَالَ ‏( مَا وَجَعُ أَخِيكَ ‏)‏.‏ قَالَ بِهِ لَمَمٌ ‏.‏ قَالَ ‏( اذْهَبْ فَأْتِنِي بِهِ ‏)‏.‏ قَالَ فَذَهَبَ فَجَاءَ بِهِ فَأَجْلَسَهُ بَيْنَ يَدَيْهِ فَسَمِعْتُهُ عَوَّذَهُ بِفَاتِحَةِ الْكِتَابِ وَأَرْبَعِ آيَاتٍ مِنْ أَوَّلِ الْبَقَرَةِ وَآيَتَيْنِ مِنْ وَسَطِهَا وَإِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ وَآيَةِ الْكُرْسِيِّ وَثَلاَثِ آيَاتٍ مِنْ خَاتِمَتِهَا وَآيَةٍ مِنْ آلِ عِمْرَانَ - أَحْسِبُهُ قَالَ ‏{شَهِدَ اللَّهُ أَنَّهُ لاَ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ}‏ - وَآيَةٍ مِنَ الأَعْرَافِ ‏{إِنَّ رَبَّكُمُ اللَّهُ الَّذِي خَلَقَ}‏ الآيَةَ وَآيَةٍ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ ‏{وَمَنْ يَدْعُ مَعَ اللَّهِ إِلهًا آخَرَ لاَ بُرْهَانَ لَهُ بِهِ }‏ وَآيَةٍ مِنَ الْجِنِّ ‏{وَأَنَّهُ تَعَالَى جَدُّ رِبِّنَا مَا اتَّخَذَ صَاحِبَةً وَلاَ وَلَدًا}‏ وَعَشْرِ آيَاتٍ مِنْ أَوَّلِ الصَّافَّاتِ وَثَلاَثِ آيَاتٍ مِنْ آخِرِ الْحَشْرِ وَ ‏{قُلْ هُوَ اللَّهُ أَحَدٌ }‏ وَالْمُعَوِّذَتَيْنِ ‏.‏ فَقَامَ الأَعْرَابِيُّ قَدْ بَرَأَ لَيْسَ بِهِ بَأْسٌ ‏.‏


بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 44- SİHİR BÂBI

3674 - “... Âişe (radıyallahü anhâ)’dan; Şöyle demiştir:

Benî Zürayk Yahûdilerinden Lebîd bin el-A'sam denilen bir Yahudi, (bir kere) Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e sihir yaptı.

Hattâ Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bâzı işlere gücü yetmediği halde yapabileceğini sanırdı. Âişe demiştir ki: Nihayet bir gün veya bir gece Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (bu rahatsızlıktan kurtulmak için) Allah'a üç kez duâ ettikten sonra şöyle buyurdu:

(Yâ Âişe, bilir misin? Allah benim duamı kabul etti. Şöyle ki: Bana iki adam geldi (Cebrail ve Mikâil). Bunlardan biri baş ucumda, diğeri de ayak ucumda oturdu. Baş ucumdaki kişi, ayak ucumdaki kişiye veya ayak ucumdaki kişi baş ucumdaki kişiye: Bu zâtın rahatsızlığı nedir? diye sordu. O da: Sihirlenmiştir, diye cevab verdi. Soran zât: Kim O'na sihir yaptı? diye sordu. O da: Lebîd bin el-A'sam, diye cevab verdi. Soran zât (bu kere) : Sihri hangi şeyde yaptı? diye sordu. O da: Bir tarak, saç ve sakal tarantısı ve erkek hurmanın çiçek kapçığında yaptı, diye cevab verdi. Soran zât: O sihir malzemesi nerededir? diye sordu. O da: Zi Ervân kuyusundadır, dedi.)

Âişe demiştir ki: Sonra Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), sahâbilerinden bir kaç zât ile beraber o kuyuya gitti. Oradan geldikten sonra:

(Allah'a and olsun ki Yâ Âişe, O kuyunun suyu tıpkı kına karıştırılan su gibi (kırmızı) ve kuyunun çevresindeki hurma ağaçları tıpkı şeytanların başları gibidir (yani ne suyunda ne ağaçlarında hayır var),) buyurdu.

Âişe demiştir ki; Ben: Yâ Resûlallah! Peki o sihir malzemesini (çıkarıp) yakmadın mı? dedim. Resül-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) :

(Hayır (çıkarıp) yakmadım. Çünkü Allah bana şifâ verdi ve ben onu (çıkarıp) yakmakla sihir şerrinin halk arasında yayılmasından endişelendim), buyurdu. (Âişe demiştir ki: Sonra Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) 'in emriyle o kuyu kapatıldı."

3675 - “... İbn-i Ömer (radıyallahü anhüma)’dan rivâyet edildiğine göre; Ümmü Seleme (radıyallahü anhâ) :

Yâ Resûlallah! Yediğin zehirli koyun (etin) den dolayı her yıl hastalanıyorsun, dedi. Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) :

(Âdem kendi çamurunda (yani yaratılışı henüz tamamlanmamış) iken hakkımda yazılmış olan mikdar ne ise o zehirli koyundan bana ancak o kadar hastalık isabet eder,) buyurdu. "

٤٤ - باب السِّحْرِ

٣٦٧٤ - حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ، حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ نُمَيْرٍ، عَنْ هِشَامٍ، عَنْ أَبِيهِ، عَنْ عَائِشَةَ، قَالَتْ سَحَرَ النَّبِيَّ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ يَهُودِيٌّ مِنْ يَهُودِ بَنِي زُرَيْقٍ يُقَالُ لَهُ لَبِيدُ بْنُ الأَعْصَمِ حَتَّى كَانَ النَّبِيُّ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ يُخَيَّلُ إِلَيْهِ أَنَّهُ يَفْعَلُ الشَّىْءَ وَلاَ يَفْعَلُهُ ‏.‏ قَالَتْ حَتَّى إِذَا كَانَ ذَاتَ يَوْمٍ أَوْ كَانَ ذَاتَ لَيْلَةٍ دَعَا رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ثُمَّ دَعَا ثُمَّ دَعَا ثُمَّ قَالَ ‏( يَا عَائِشَةُ أَشَعَرْتِ أَنَّ اللَّهَ قَدْ أَفْتَانِي فِيمَا اسْتَفْتَيْتُهُ فِيهِ جَاءَنِي رَجُلاَنِ فَجَلَسَ أَحَدُهُمَا عِنْدَ رَأْسِي وَالآخَرُ عِنْدَ رِجْلِي فَقَالَ الَّذِي عِنْدَ رَأْسِي لِلَّذِي عِنْدَ رِجْلِي أَوِ الَّذِي عِنْدَ رِجْلِي لِلَّذِي عِنْدَ رَأْسِي مَا وَجَعُ الرَّجُلِ قَالَ مَطْبُوبٌ ‏.‏ قَالَ مَنْ طَبَّهُ قَالَ لَبِيدُ بْنُ الأَعْصَمِ ‏.‏ قَالَ فِي أَىِّ شَىْءٍ قَالَ فِي مُشْطٍ وَمُشَاطَةٍ وَجُفِّ طَلْعَةِ ذَكَرٍ ‏.‏ قَالَ وَأَيْنَ هُوَ قَالَ فِي بِئْرِ ذِي أَرْوَانَ ‏)‏.‏ قَالَتْ فَأَتَاهُ النَّبِيُّ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ فِي أُنَاسٍ مِنْ أَصْحَابِهِ ثُمَّ جَاءَ فَقَالَ ‏( وَاللَّهِ يَا عَائِشَةُ لَكَأَنَّ مَاءَهَا نُقَاعَةُ الْحِنَّاءِ وَلَكَأَنَّ نَخْلَهَا رُءُوسُ الشَّيَاطِينِ ‏)‏.‏ قَالَتْ قُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ أَفَلاَ أَحْرَقْتَهُ قَالَ ‏( لاَ أَمَّا أَنَا فَقَدْ عَافَانِيَ اللَّهُ وَكَرِهْتُ أَنْ أُثِيرَ عَلَى النَّاسِ مِنْهُ شَرًّا ‏)‏.‏ فَأَمَرَ بِهَا فَدُفِنَتْ ‏.‏

٣٦٧٥ - حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ عُثْمَانَ بْنِ سَعِيدِ بْنِ كَثِيرِ بْنِ دِينَارٍ الْحِمْصِيُّ، حَدَّثَنَا بَقِيَّةُ، حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرٍ الْعَنْسِيُّ، عَنْ يَزِيدَ بْنِ أَبِي حَبِيبٍ، وَمُحَمَّدِ بْنِ يَزِيدَ الْمِصْرِيَّيْنِ، قَالاَ حَدَّثَنَا نَافِعٌ، عَنِ ابْنِ عُمَرَ، قَالَ قَالَتْ أُمُّ سَلَمَةَ يَا رَسُولَ اللَّهِ لاَ يَزَالُ يُصِيبُكَ كُلَّ عَامٍ وَجَعٌ مِنَ الشَّاةِ الْمَسْمُومَةِ الَّتِي أَكَلْتَ ‏.‏ قَالَ ‏( مَا أَصَابَنِي شَىْءٌ مِنْهَا إِلاَّ وَهُوَ مَكْتُوبٌ عَلَىَّ وَآدَمُ فِي طِينَتِهِ ‏)‏.‏


SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget