Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Latest Post

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 11- İKİ MÜSLÜMAN KILIÇLARIYLA BİRBİRİYLE ÇARPIŞTIKLARI ZAMAN, BÂBI

4098 - “... Enes bin Mâlik (radıyallahü anh)’den rivâyet edildiğine göre; Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmustur:

(Kılıçlarıyla karşılaşıp çarpışan iki müslüman yoktur ki katili de maktulu de cehennemlik olmasın.) "

4099 - “... Ebû Mûsâ (el-Eş'ari) (radıyallahü anh)’den rivâyet edildiğine göre; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) :

(İki müslüman kılıçlarıyla karşılaşıp çarpıştıkları zaman öldüren de öldürülen de cehennemdedir, ) buyurdu. Sahabiler:

Ya Resûlüllah! şu katildir (anladık), ama maktulün günahı nedir? diye sordular. Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) :

(O da (carpıştığı) arkadaşını öldürmek istedi, ) buyurdu. "

4100 - “... Ebû Bekre (radıyallahü anh)’den rivâyet edildiğine göre; Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: (İki müslüman silahla biribirine hücum ettiği zaman ikisi de cehennemin kenarındadır. Bunlardan birisi arkadaşını öldürünce ikisi de cehenneme girerler. ) "

4101 - “... Ebû Ümame (radıyallahü anh)’den rivâyet edildiğine göre; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

(Allah katında kıyamet günü yeri kötü olan insanlardan birisi başkasının dünyasını almakla kendi ahiret (saadet)ini gideren kuldur.) "

١١ - باب إِذَا الْتَقَى الْمُسْلِمَانِ بِسَيْفَيْهِمَا

٤٠٩٨ - حَدَّثَنَا سُوَيْدُ بْنُ سَعِيدٍ، حَدَّثَنَا مُبَارَكُ بْنُ سُحَيْمٍ، عَنْ عَبْدِ الْعَزِيزِ بْنِ صُهَيْبٍ، عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ، عَنِ النَّبِيِّ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ قَالَ ‏( مَا مِنْ مُسْلِمَيْنِ الْتَقَيَا بِأَسْيَافِهِمَا إِلاَّ كَانَ الْقَاتِلُ وَالْمَقْتُولُ فِي النَّارِ ‏)‏.‏

٤٠٩٩ - حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ سِنَانٍ، حَدَّثَنَا يَزِيدُ بْنُ هَارُونَ، عَنْ سُلَيْمَانَ التَّيْمِيِّ، وَسَعِيدِ بْنِ أَبِي عَرُوبَةَ، عَنْ قَتَادَةَ، عَنِ الْحَسَنِ، عَنْ أَبِي مُوسَى، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ‏( إِذَا الْتَقَى الْمُسْلِمَانِ بِسَيْفَيْهِمَا فَالْقَاتِلُ وَالْمَقْتُولُ فِي النَّارِ ‏)‏.‏ قَالُوا يَا رَسُولَ اللَّهِ هَذَا الْقَاتِلُ فَمَا بَالُ الْمَقْتُولِ قَالَ ‏( إِنَّهُ أَرَادَ قَتْلَ صَاحِبِهِ ‏)‏.‏

٤١٠٠ - حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ بَشَّارٍ، حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ جَعْفَرٍ، حَدَّثَنَا شُعْبَةُ، عَنْ مَنْصُورٍ، عَنْ رِبْعِيِّ بْنِ حِرَاشٍ، عَنْ أَبِي بَكْرَةَ، عَنِ النَّبِيِّ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ قَالَ ‏( إِذَا الْمُسْلِمَانِ حَمَلَ أَحَدُهُمَا عَلَى أَخِيهِ السِّلاَحَ فَهُمَا عَلَى جُرُفِ جَهَنَّمَ فَإِذَا قَتَلَ أَحَدُهُمَا صَاحِبَهُ دَخَلاَهَا جَمِيعًا ‏)‏.‏

٤١٠١ - حَدَّثَنَا سُوَيْدُ بْنُ سَعِيدٍ، حَدَّثَنَا مَرْوَانُ بْنُ مُعَاوِيَةَ، عَنْ عَبْدِ الْحَكَمِ السَّدُوسِيِّ، حَدَّثَنَا شَهْرُ بْنُ حَوْشَبٍ، عَنْ أَبِي أُمَامَةَ، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ قَالَ ‏( مِنْ شَرِّ النَّاسِ مَنْزِلَةً عِنْدَ اللَّهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عَبْدٌ أَذْهَبَ آخِرَتَهُ بِدُنْيَا غَيْرِهِ ‏)‏.‏


بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 10- FİTNE DÖNEMİNDE SABIR VE TEENNİYLE HAREKET ETMEK

4092 - “... Abdullah bin Amr (bin el-As) (radıyallahü anhüma)'dan rivâyet edildiğine göre; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

(İnsanların elekten geçirilerek iyilerin gittiği, kötülerin kaldığı, ahidlere sadakat ve emanetlere riayetlerinin bozulduğu, ihtilafa düştükleri (Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) ellerinin parmaklarını biribirine geçirerek) ve şöyle oldukları bir yakın gelecekte haliniz nasıl olacak?) buyurdu. Sahabiler:

Ya Resûlüllah! Anlattığın durum olunca biz nasıl edelim? diye sordular. Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) :

((Hak olduğunu) bildiğinizi tutarsınız. (Hak olduğunu) kabul etmediğinizi bırakırsınız. Kendinize ait şeylere (yani şahsınızı ve aile ferdlerinizi ilgilendiren işlere) yönelirsiniz ve başkalarınızın işini terk edersiniz), buyurdu. "

4093 - “... Ebi Zerr-i Gifari (radıyallahü anh)’den; şöyle demiştir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (bir gun):

(Ya Eba Zerr! Evin (yani kabrin) köle kadar pahalanacak derecede çok insanın ölüm vukuatı ile halin nasıl olacak?). buyurdu. Ben:

Allah ve Resulunün benim için seçtikleri hal (veya Ebû Zerr dedi ki: Allah ve Resulu en iyi bilendir)" olur, dedim. Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) :

(Sabretmeye çalış,) buyurdu. (Sonra) Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) :

((Ya Eba Zer!) Mescidine gelip de (açlıktan) yatağına dönmeye gücün yetmeyecek ve (açlıktan) yatağından kalkıp da mescidine gitmeye takatin kalmıyacak derecede insanların başına gelecek açlık ile halin nasıl olacak?) buyurdu. Ebû Zer demiştir ki: Ben: Allah ve Resulü en iyi bilendir (veya Allah ve Resulünün benim için seçtiği hal olur), diye cevab verdim. Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) :

((O dönemde) iffetli olmaya devam et (yani dilenmekten veya helal olmayan kazançtan kaçın)) buyurduktan sonra:

((Ya Eba Zer!) Hicaretü'z-Zeyt (denilen yer) kan altında kalacak derecede insanlann başına gelecek öldürme (fitnesi) nde halin nasıl olacak?) buyurdu. Ben:

Allah ve Resulunun benim için seçtiği hal olur, dedim. Sonra Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) :

(Kendilerinden olduğun kimselere (yani kabilene veya bey'at ettiğin halifeye) iltihak et, ) buyurdu. Ben :

Ya Resûlüllah! Kılıcımı alıp da bunu yapanları kılıcımla vurmayayım mı? diye sordum. Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) :

(O zaman sen bunu yapanlar(ın günahın)a ortak olursun. Ve lakin kendi evine gir (kapan) ) buyurdu. Ben:

Ya Resûlüllah! Peki eğer benim evime girilirse? diye sordum. Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) :

(Şayet kılıcın parıltısının seni mağlup etmesinden korkarsan rida (belden yukarı giyilen elbise)nin kenarını yüzüne at (yani yüzünü ört) ki saldırgan kişi kendi günahı ve seni (öldürmen)in günahı ile dönsün ve böylece cehenem halkından olsun, ) buyurdu. "

4094 - “... Ebû Mûsâ (el-Eş'ari) (radıyallahü anh)’den; şöyle demiştir;

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bize : (Kıyamete yakın dönemde şüphesiz bir here olur, ) buyurdu. Ebû Mûsâ demiştir ki: Ben :

Ya Resûlüllah! Here nedir? diye sordum. O :

(Katildir, ) buyurdu. Bunun üzerine bazı müslümanlar:

Ya Resûlüllah! Biz şu anda tek bir yılda müşriklerden şu kadarını öldürürüz, dediler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu söze cevaben:

(Here, müşrikleri (yani Allah'a ortak koşanlar) öldürmek değildir. Lakin bazımız bazımızı öldürecek, hatta adam komşusunu, amcasının oğlunu ve akrabasını öldürecektir, ) buyurdu. Sonra orada bulunanlann bazısı:

O gün akıllarımız beraberimizde (yani başımızda) olduğu halde mi (biribirimizi öldüreceğiz)? diye sordu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) :

(Hayır. O zaman (daki halk)ın çoğunun akılları alınacak ve akılsız bir takım adi insanlar o dönemin adamları olacaktır, ) buyurdu.

Sonra el-Eş'ari (radıyallahü anh) dedi ki: Allah'a yemin ederim ben o vaziyetin bana ve sizlere yetişeceğini (yani o günleri göreceğinizi) cidden kuvvetle sanırım. Allah'a and olsun ki o vaziyet bize ulaşırsa Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bize tavsiyesine göre ona girdiğimiz gibi (suç işlemeden) çıkmamızdan başka hiçbir çıkar yol ne benim için ne de sizler için vardır. "

4095 - “... Udeyse bint-i Uhban (bin Sayfi el-Gifari) (radıyallahü anhüma)'dan; şöyle demiştir:

Ali bin Ebi Talib (radıyallahü anh) buraya, Basra'ya gelince babamın yanına girdi ve (babama) :

Ya Eba Muslim! şu kavim aleyhinde bana yardım etmez misin (yani bana tarafdar olarak savaşa katılmaz mısın) ? diye sordu. Babam:

Yardımcı olurum, dedi. Ravi demiştir ki: Sonra Udeyse'nin babası bir cariyesini çağırarak: Ya cariye kılıcımı çıkart, dedi. Ravi demiştir ki: Cariye de gidip kılıcı çıkarıp getirdi. Udeyse'nin babası kılıçtan bir karış mikdarını kınından çekti. Bir de bakıldı ki kılıç ağaçtandır. Sonra Udeyse'nin babası (Ali bin Ebi Talib'e) :

Benim dostum ve senin amcan oğlu (Muhammed) (sallallahü aleyhi ve sellem) müslümanlar arasında fitne olacağı zamana dair bana tavsiyede bulundu. Onun için ben ağaçtan bir kılıç edinmekteyim. Eğer dilersen ben seninle beraber (savaşa bu kılıçla) çıkarım, dedi. Ali bin Ebi Talib (radıyallahü anh) :

Sana ve senin kılıcına ihtiyacım yoktur, dedi. "

4096 - “... Ebû Mûsâ el-Eş'ari (radıyallahü anh)’den rivâyet edildiğine göre; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu, demiştir:

(Kıyamete yakın dönemde karanlık gecenin (zifri) karanlık bölümleri gibi (karanlık) müthiş fitneler olacaktır. O fitnelerde adam mü'min olarak sabahlayıp kafir olarak akşamlayacak ve mü'min olarak akşamlayıp kafir olarak sabahlayacaktır. O fitneler (dönemin)de (bir şeye karışmayıp) oturan kişi, ayakta durandan hayırlıdır. Fitnelerde ayakta duran da yürüyenden hayırlıdır ve fitnelerde yürüyen kişi de hızlı gidenden hayırlıdır. Bu itibarla (o döneme yetişirseniz) ok yaylarınızı kırınız, yay kirişlerinizi paramparça ediniz ve kılıçlarınızı taşa vurunuz (ki kırılsın veya körelsin). Eğer biriniz(in bulunduğu yer)e girilir (ve öldürülmek istenir) ise o, Adem (Aleyhisselam)'ın (Habil ve Kabil isimli) iki oğlunun hayırlısı (olan Habil) gibi olsun (yani katil değil de maktul olmayı tercih etsin). ) "

4097 - “... Muhammed bin Mesleme (radıyallahü anh)’den rivâyet edildiğine göre; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)(Muhakkak fitne, gruplaşma ve ihtilaf olacaktır. Böyle olduğu zaman sen kılıcını Uhud dağına götür ve parçalanıncaya kadar (taşlara) vur. Sonra haksız yere öldürülünceye veya normal ölünceye kadar evinde otur, ) buyurmustur.

(Muhammed bin Mesleme demiştir ki:) Sonra bu vaziyet oldu ve ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in buyurduğu şeyi yaptım. "

١٠ - باب التَّثَبُّتِ فِي الْفِتْنَةِ

٤٠٩٢ - حَدَّثَنَا هِشَامُ بْنُ عَمَّارٍ، وَمُحَمَّدُ بْنُ الصَّبَّاحِ، قَالاَ حَدَّثَنَا عَبْدُ الْعَزِيزِ بْنُ أَبِي حَازِمٍ، حَدَّثَنِي أَبِي، عَنْ عُمَارَةَ بْنِ حَزْمٍ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَمْرٍو، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ قَالَ ‏( كَيْفَ بِكُمْ وَبِزَمَانٍ يُوشِكُ أَنْ يَأْتِيَ يُغَرْبَلُ النَّاسُ فِيهِ غَرْبَلَةً وَتَبْقَى حُثَالَةٌ مِنَ النَّاسِ قَدْ مَرِجَتْ عُهُودُهُمْ وَأَمَانَاتُهُمْ فَاخْتَلَفُوا وَكَانُوا هَكَذَا ‏)‏.‏ وَشَبَّكَ بَيْنَ أَصَابِعِهِ قَالُوا كَيْفَ بِنَا يَا رَسُولَ اللَّهِ إِذَا كَانَ ذَلِكَ قَالَ ‏( تَأْخُذُونَ بِمَا تَعْرِفُونَ وَتَدَعُونَ مَا تُنْكِرُونَ وَتُقْبِلُونَ عَلَى خَاصَّتِكُمْ وَتَذَرُونَ أَمْرَ عَوَامِّكُمْ ‏)‏.‏

٤٠٩٣ - حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ عَبْدَةَ، حَدَّثَنَا حَمَّادُ بْنُ زَيْدٍ، عَنْ أَبِي عِمْرَانَ الْجَوْنِيِّ، عَنِ الْمُشَعَّثِ بْنِ طَرِيفٍ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ الصَّامِتِ، عَنْ أَبِي ذَرٍّ، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ‏( كَيْفَ أَنْتَ يَا أَبَا ذَرٍّ وَمَوْتًا يُصِيبُ النَّاسَ حَتَّى يُقَوَّمَ الْبَيْتُ بِالْوَصِيفِ ‏)‏.‏ يَعْنِي الْقَبْرَ قُلْتُ مَا خَارَ اللَّهُ لِي وَرَسُولُهُ - أَوْ قَالَ اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَعْلَمُ - قَالَ ‏( تَصَبَّرْ ‏)‏.‏ قَالَ ‏( كَيْفَ أَنْتَ وَجُوعًا يُصِيبُ النَّاسَ حَتَّى تَأْتِيَ مَسْجِدَكَ فَلاَ تَسْتَطِيعَ أَنْ تَرْجِعَ إِلَى فِرَاشِكَ وَلاَ تَسْتَطِيعَ أَنْ تَقُومَ مِنْ فِرَاشِكَ إِلَى مَسْجِدِكَ ‏)‏.‏ قَالَ قُلْتُ اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَعْلَمُ أَوْ - مَا خَارَ اللَّهُ لِي وَرَسُولُهُ - قَالَ ‏( عَلَيْكَ بِالْعِفَّةِ ‏)‏.‏ ثُمَّ قَالَ ‏( كَيْفَ أَنْتَ وَقَتْلاً يُصِيبُ النَّاسَ حَتَّى تُغْرَقَ حِجَارَةُ الزَّيْتِ بِالدَّمِ ‏)‏.‏ قُلْتُ مَا خَارَ اللَّهُ لِي وَرَسُولُهُ ‏.‏ قَالَ ‏( الْحَقْ بِمَنْ أَنْتَ مِنْهُ ‏)‏.‏ قَالَ قُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ أَفَلاَ آخُذُ بِسَيْفِي فَأَضْرِبَ بِهِ مَنْ فَعَلَ ذَلِكَ قَالَ ‏( شَارَكْتَ الْقَوْمَ إِذًا وَلَكِنِ ادْخُلْ بَيْتَكَ ‏)‏.‏ قُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ فَإِنْ دُخِلَ بَيْتِي قَالَ ‏( إِنْ خَشِيتَ أَنْ يَبْهَرَكَ شُعَاعُ السَّيْفِ فَأَلْقِ طَرَفَ رِدَائِكَ عَلَى وَجْهِكَ فَيَبُوءَ بِإِثْمِهِ وَإِثْمِكَ فَيَكُونَ مِنْ أَصْحَابِ النَّارِ ‏)‏.‏

٤٠٩٤ - حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ بَشَّارٍ، حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ جَعْفَرٍ، حَدَّثَنَا عَوْفٌ، عَنِ الْحَسَنِ، حَدَّثَنَا أَسِيدُ بْنُ الْمُتَشَمِّسِ، قَالَ حَدَّثَنَا أَبُو مُوسَى، حَدَّثَنَا رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ‏( إِنَّ بَيْنَ يَدَىِ السَّاعَةِ لَهَرْجًا ‏)‏.‏ قَالَ قُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ مَا الْهَرْجُ قَالَ ‏( الْقَتْلُ ‏)‏.‏ فَقَالَ بَعْضُ الْمُسْلِمِينَ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنَّا نَقْتُلُ الآنَ فِي الْعَامِ الْوَاحِدِ مِنَ الْمُشْرِكِينَ كَذَا وَكَذَا ‏.‏ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ‏( لَيْسَ بِقَتْلِ الْمُشْرِكِينَ وَلَكِنْ يَقْتُلُ بَعْضُكُمْ بَعْضًا حَتَّى يَقْتُلَ الرَّجُلُ جَارَهُ وَابْنَ عَمِّهِ وَذَا قَرَابَتِهِ ‏)‏.‏ فَقَالَ بَعْضُ الْقَوْمِ يَا رَسُولَ اللَّهِ وَمَعَنَا عُقُولُنَا ذَلِكَ الْيَوْمَ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ‏( لاَ تُنْزَعُ عُقُولُ أَكْثَرِ ذَلِكَ الزَّمَانِ وَيَخْلُفُ لَهُ هَبَاءٌ مِنَ النَّاسِ لاَ عُقُولَ لَهُمْ ‏)‏.‏ ثُمَّ قَالَ الأَشْعَرِيُّ وَايْمُ اللَّهِ إِنِّي لأَظُنُّهَا مُدْرِكَتِي وَإِيَّاكُمْ وَايْمُ اللَّهِ مَا لِي وَلَكُمْ مِنْهَا مَخْرَجٌ إِنْ أَدْرَكَتْنَا فِيمَا عَهِدَ إِلَيْنَا نَبِيُّنَا ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ إِلاَّ أَنْ نَخْرُجَ كَمَا دَخَلْنَا فِيهَا ‏.‏

٤٠٩٥ - حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ بَشَّارٍ، حَدَّثَنَا صَفْوَانُ بْنُ عِيسَى، حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عُبَيْدٍ، مُؤَذِّنُ مَسْجِدِ جُرْدَانَ قَالَ حَدَّثَتْنِي عُدَيْسَةُ بِنْتُ أُهْبَانَ، قَالَتْ لَمَّا جَاءَ عَلِيُّ بْنُ أَبِي طَالِبٍ هَاهُنَا الْبَصْرَةَ دَخَلَ عَلَى أَبِي فَقَالَ يَا أَبَا مُسْلِمٍ أَلاَ تُعِينُنِي عَلَى هَؤُلاَءِ الْقَوْمِ قَالَ بَلَى ‏.‏ قَالَ فَدَعَا جَارِيَةً لَهُ فَقَالَ يَا جَارِيَةُ أَخْرِجِي سَيْفِي ‏.‏ قَالَ فَأَخْرَجَتْهُ فَسَلَّ مِنْهُ قَدْرَ شِبْرٍ فَإِذَا هُوَ خَشَبٌ فَقَالَ إِنَّ خَلِيلِي وَابْنَ عَمِّكَ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ عَهِدَ إِلَىَّ إِذَا كَانَتِ الْفِتْنَةُ بَيْنَ الْمُسْلِمِينَ فَأَتَّخِذُ سَيْفًا مِنْ خَشَبٍ فَإِنْ شِئْتَ خَرَجْتُ مَعَكَ ‏.‏ قَالَ لاَ حَاجَةَ لِي فِيكَ وَلاَ فِي سَيْفِكَ ‏.‏

٤٠٩٦ - حَدَّثَنَا عِمْرَانُ بْنُ مُوسَى اللَّيْثِيُّ، حَدَّثَنَا عَبْدُ الْوَارِثِ بْنُ سَعِيدٍ، حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ جُحَادَةَ، عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ ثَرْوَانَ، عَنْ هُزَيْلِ بْنِ شُرَحْبِيلَ، عَنْ أَبِي مُوسَى الأَشْعَرِيِّ، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ‏( إِنَّ بَيْنَ يَدَىِ السَّاعَةِ فِتَنًا كَقِطَعِ اللَّيْلِ الْمُظْلِمِ يُصْبِحُ الرَّجُلُ فِيهَا مُؤْمِنًا وَيُمْسِي كَافِرًا وَيُمْسِي مُؤْمِنًا وَيُصْبِحُ كَافِرًا الْقَاعِدُ فِيهَا خَيْرٌ مِنَ الْقَائِمِ وَالْقَائِمُ فِيهَا خَيْرٌ مِنَ الْمَاشِي وَالْمَاشِي فِيهَا خَيْرٌ مِنَ السَّاعِي فَكَسِّرُوا قِسِيَّكُمْ وَقَطِّعُوا أَوْتَارَكُمْ وَاضْرِبُوا بِسُيُوفِكُمُ الْحِجَارَةَ فَإِنْ دُخِلَ عَلَى أَحَدٍ مِنْكُمْ فَلْيَكُنْ كَخَيْرِ ابْنَىْ آدَمَ ‏)‏.‏

٤٠٩٧ - حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ، حَدَّثَنَا يَزِيدُ بْنُ هَارُونَ، عَنْ حَمَّادِ بْنِ سَلَمَةَ، عَنْ ثَابِتٍ، - أَوْ عَلِيِّ بْنِ زَيْدِ بْنِ جُدْعَانَ شَكَّ أَبُو بَكْرٍ - عَنْ أَبِي بُرْدَةَ، قَالَ دَخَلْتُ عَلَى مُحَمَّدِ بْنِ مَسْلَمَةَ فَقَالَ إِنَّ رَسُولَ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ قَالَ ‏( إِنَّهَا سَتَكُونُ فِتْنَةٌ وَفُرْقَةٌ وَاخْتِلاَفٌ فَإِذَا كَانَ كَذَلِكَ فَأْتِ بِسَيْفِكَ أُحُدًا فَاضْرِبْهُ حَتَّى يَنْقَطِعَ ثُمَّ اجْلِسْ فِي بَيْتِكَ حَتَّى تَأْتِيَكَ يَدٌ خَاطِئَةٌ أَوْ مَنِيَّةٌ قَاضِيَةٌ ‏)‏.‏ فَقَدْ وَقَعَتْ وَفَعَلْتُ مَا قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ‏.‏


بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 9- OLACAK FİTNELER

4086 - “... Muaz bin Cebel (radıyallahü anh)’den şöyle demiştir:

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir gün bir namaz kıldı da namazı uzattı. Sonra namazı bitirince: Ya Resûlüllah! Bugün namazı uzattınız, dedik (veya dediler)Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) :

(Ben bir ümit ve bir korku namazı kıldım. Ben (namazda) Allah (Azze ve Celle)'den ümmetim için üç şey istedim. Allah iki şeyi verdi ve bir tanesini bana reddetti (onu vermedi). Ben ümmetime başkalarından (yani kafirlerden) bir düşman Mûsâllat etmemesini (yani ümmetin mahvedilmemesini) istedim. Allah bunu bana verdi. Ümmetimi suda boğmak suretiyle helak etmemesini istedim. Bunu da bana verdi. Ümmetimin savaşının kendi aralarında kılmamasını da istedim. Fakat Allah bu isteğimi reddetti.) "

4087 - “... Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in azadlı kölesi Sevban (radıyallahü anh)’den rivâyet edildiğine göre; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur :

(Yer benim için o derece dürülüp toplatıldı ki ben onun şark taraflarını ve garp taraflarını gördüm. Bana sarı (veya kırmızı) ve beyaz (yani altın ve gümüş) hazineleri de verildi ve bana: Senin (ümmetinin) mülkü senin için dürülüp toplatılan alanlara kadar (genişliyecek)dir, denildi. Ben, Allah Azze ve Celle'den (su) üç şeyi (veya şunları üç defa) istedim: Allah'ım ümmetimin başına tümünü helak edecek bir açlık felaketini Mûsâllat etmemesini ve ümmetimi fırka fırka yapıp (biribiriyle savaşmak ve iç harple) bazasına bazısının azabını tattırmamasını da istedim. (Bu isteklere karşı Allah tarafından) bana: Ben bir hükum verdiğim zaman artık o hükmün infaz edilmemesine mahal yoktur ve ben, senin ümmetin başına onları (tümüyle) helak edecek bir açlık felaketini Mûsâllat etmeyeceğim ve dünyanın çevresi arasında bulunan (kafir düşmanlar)ı ümmetin aleyhinde toplamayacağım ki ümmetinin bazısı diğer bazısını yok etsin ve biribirini öldürsün, buyuruldu. Ümmetimin içine kılıç konulduğu (yani iç savaş olduğu) zaman artık kıyamet gününe kadar kılıç onlardan kaldırılmayacak (yani iç savaş son bulmayacak)tır. Şüphesiz ümmetim için korktuğum şeylerden birisi de sapıtıcı (yani bid'atlere, günahlara çağırıcı) imamlar (yani devlet adamlarıdır. Ümmetimden bazı kabileler putlara tapacak ve ümmetimden bazı kabileler de müşriklere iltihak edecektir. Kıyamete yakın zamanlarda otuza yakın çok yalancı deccal muhakkak olacak. Deccalların hepsi peygamber olduğunu söyleyecektir. (Halbuki peygamberlerin sonuncusu benim ve benden sonra peygamber yoktur). Allah (Azze ve Celle)’nin emri (ki bütün mü'minlerin toptan vefat etme belirtisi olan bir rüzgardır) gelinceye kadar ümmetimden bir zümre daima hak (yol) üzerinde kalıp ilahi yardıma mazhar olacak muhalifleri onlara zarar veremeyecektir.)

Ebû’l-Hasan dedi ki: Ebû Abdillah (ibn-i Maceh) bu hadisin rivâyetini bitirince: Bu, ne kadar dehşetli bir hadistir, dedi.

4088 - “... (Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevcelerinden) Zeyneb bint-i Cahş (radıyallahü anha)'dan rivâyet edildiğine göre:

Bir defa Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) uykusundan uyanarak (telaştan) yüzü kızarmış vaziyette:

(La ilahe illallah, vuku bulmasi yaklaşan bir şer (fitne)den dolayı vay Araplann haline. Bu gün Ye'cuc ve Me'cuc'un seddinden şöyle bir delik açıldı, buyurdu ve şehadet parmağının ucunu baş parmağının ortasındaki mafsal ile birleştirerek (açılan deliğin büyüklüğünü göstermek üzere) halka yaptı. )

Zeyneb (radıyallahü anha) demiştir ki: Ben Ya Resûlüllah! İçimizde salih (yani Allah'a itaatkar, iyi ve temiz mü'min)ler bulunduğu halde biz helak olur muyuz? diye sordum. Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) : ,

((Evet. ) fuhuş, günah ve fasıklık çoğaldığı zaman (helak olursunuz)) diye cevab verdi. "

4089 - “... Ebû Ümame (radıyallahü anh)'den rivâyet edildiğine göre; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

(Bir takım fitneler olacaktır. Adam o fitnelerde mü'min olarak sabahlayacak ve kafir olarak akşamlayacaktır. Ancak Allah'ın ilim ile (kalbini) ihya ettiği kimseler (bu tehlikeden) müstesnadir. ) "

4090 - “... Huzeyfe (bin el-Yeman) (radıyallahü anhüma)’dan; şöyle demiştir:

Biz (bir gün halife) Ömer (bin el-Hattab) (radıyallahü anh)'ın yanında oturuyorduk. Ömer (orada bulunan sahabilere) :

Hanginiz Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in fitne hakkındaki hadisini hafizasında iyice tutuyor? diye sordu. Huzeyfe demişki, bu soru üzerine:

Ben (iyi bellemişim), dedim. Ömer (radıyallahü anh) :

Sen cidden (hadis bellemeye) cüretkarsın, dedi. (Sonra) Hadis nasıldır? diye sordu. Huzeyfe : Ben, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den:

(Adamın ailesi, evladı ve komşusu yüzünden maruz kaldığı fitneye (günaha); namaz, oruç, sadaka, iyi şeyleri emretmek ve kötü şeyleri menetmek keffaret olur,) buyruğu işittim, dedi. Bunun üzerine

Ömer (radıyallahü anh) :

(Hayır, sormak) istediğim bu (fitne hadisi) değil. Ben ancak denizin dalgalanması gibi dalgalanan fitne (hakkındaki hadisi) kasdediyorum, dedi. Bunun üzerine Huzeyfe (radıyallahü anh) :

Ey Mü'minlerin Emiri! O fitne ile senin ne ilişiğin var? şüphesiz seninle o fitne arasında kilitli bir kapı vardır, dedi. Ömer (radıyallahü anh) :

O kapı kırılacak mı, yoksa açılacak mı? diye sordu. Huzeyfe (radıyallahü anh) :

Hayır, kırılacak, diye cevab verdi. Ömer (radıyallahü anh) : Kırılan kapı (açılan kapıya nazaran) hiç kilitlenemez, dedi.

Şakik demiştir ki : Biz Huzeyfe'ye :

Ömer, kapının kim olduğunu biliyor muydu? diye sorduk. Huzeyfe (radıyallahü anh) :

Evet, yarından önce bu gecenin geleceğini bildiği gibi (biliyordu). Ben ona hile yalan yanlış olmayan bir hadis rivâyet ettim, dedi.

(Şakik demiştir ki:) Biz bunun üzerine kapının kim olduğunu Huzeyfe’ye sormaya cesaret edemedik de Mesruk'a: Sen Huzeyfe'ye sor, dedik. Mesruk ona sordu. O da: (Kapı) Ömer'dir, dedi. "

4091 - “... Abdurrahman bin Abd-i Rabbi'l-Ka'be (radıyallahü anh)’den; şöyle demiştir:

Bir gün Abdullah bin Amr bin el-As (radıyallahü anhüma) Ka’be'nin gölgesinde oturmuş, başında da halk toplanmış iken ben onun yanına vardım. Abdullah'dan (bu esnada) şunu işittim: Biz bir yolculukta Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in beraberinde idik. O, bir ara bir konakta konakladı. Bunun uzerine kimimiz kendi çadırını kuruyor, kimimiz ok atışı yapıyor ve kimimiz otlanan hayvanı ile meşgul oluyordu. Bu sırada Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem)’in çağırıcısı "Haydin namaza" diye çağrıda bulundu. Biz de hemen toplandık. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ayağa kalkarak bize şu hitabede bulundu:

(Benden önceki her peygamber üzerine kendi ümmeti için hayır bildiği şeyleri onlara göstermesi ve şer bildiği şeylere karşı uyarıp korkutması şüphesiz bir hak, görev oldu. Sizin bu ümmetinizin afiyeti (yani dine zarar veren şeylerden selamette bulunması) evvelinde kılındı. Bu ümmetinizin son kısmının başına bela ve hoşlanmayacağınız bir takım işler muhakkak gelecektir. Sonra öyle fitneler gelecek ki bazısı diğer bazısını hafifletecek (yani sonra gelen fitne bir önceki fitneden daha şiddetli olacağından öncekini hafif bırakacaktır). Artık mü'min kul, (bir fitne geldiğinde) : işte beni helak eden fitne budur, der. Bir süre sonra o fitne geçer. Bunun arkasında başka bir fitne gelir ve mü'min kul: işte beni helak edici fitne budur, der. Sonra o fitne de açılıp gider. Artik kim cehennem ateşinden uzaklastırılması ve cennete girdirilmesi kendisini sevindiriyorsa Allah'a ve ahiret gününe iman eder halde iken ölümü gelsin ve insanlara, kendisine yapmalarını arzuladığı şeyleri yapsın. Kim bir devlet başkanına bey'at edip ona elini vermiş (yani seçmiş) ve samimiyetle bağlanmış ise artık olanca gücüyle ona itâat etsin. Şayet bundan sonra başka bir devlet başkanı çıkıp gelir de birincisi ile nizaa kalkışırsa (yani isyan çıkarmak isterse) sonradan gelenin boynunu vurunuz.)

Abdurrahman bin Abd-i Rabbi'l-Ka'be demiştir ki: Bunun üzerine ben başımı topluluğun arasından ileri sokarak (yani Abdullah (radıyallahü anh)'ın yakınına sokularak) : Allah aşkına sana soruyorum, bu hadisi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den sen kendin işittin (mi)? dedim. Abdurrahman demiştir ki: Bunun üzerine Abdullah (radıyallahü anh), eliyle kulaklarına işaret ederek: Bunu kulaklarım işitti, kalbim de belledi, iyice ezberledi, dedi. "

٩ - باب مَا يَكُونُ مِنَ الْفِتَنِ ‏.‏

٤٠٨٦ - حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ نُمَيْرٍ، وَعَلِيُّ بْنُ مُحَمَّدٍ، قَالاَ حَدَّثَنَا أَبُو مُعَاوِيَةَ، عَنِ الأَعْمَشِ، عَنْ رَجَاءٍ الأَنْصَارِيِّ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ شَدَّادِ بْنِ الْهَادِ، عَنْ مُعَاذِ بْنِ جَبَلٍ، قَالَ صَلَّى رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ يَوْمًا صَلاَةً فَأَطَالَ فِيهَا فَلَمَّا انْصَرَفَ قُلْنَا - أَوْ قَالُوا - يَا رَسُولَ اللَّهِ أَطَلْتَ الْيَوْمَ الصَّلاَةَ قَالَ ‏( إِنِّي صَلَّيْتُ صَلاَةَ رَغْبَةٍ وَرَهْبَةٍ سَأَلْتُ اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ لأُمَّتِي ثَلاَثًا فَأَعْطَانِي اثْنَتَيْنِ وَرَدَّ عَلَىَّ وَاحِدَةً سَأَلْتُهُ أَنْ لاَ يُسَلِّطَ عَلَيْهِمْ عَدُوًّا مِنْ غَيْرِهِمْ فَأَعْطَانِيهَا وَسَأَلْتُهُ أَنْ لاَ يُهْلِكَهُمْ غَرَقًا فَأَعْطَانِيهَا وَسَأَلْتُهُ أَنْ لاَ يَجْعَلَ بَأْسَهُمْ بَيْنَهُمْ فَرَدَّهَا عَلَىَّ ‏)‏.‏

٤٠٨٧ - حَدَّثَنَا هِشَامُ بْنُ عَمَّارٍ، حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ شُعَيْبِ بْنِ شَابُورَ، حَدَّثَنَا سَعِيدُ بْنُ بَشِيرٍ، عَنْ قَتَادَةَ، أَنَّهُ حَدَّثَهُمْ عَنْ أَبِي قِلاَبَةَ الْجَرْمِيِّ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ زَيْدٍ، عَنْ أَبِي أَسْمَاءَ الرَّحَبِيِّ، عَنْ ثَوْبَانَ، مَوْلَى رَسُولِ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ قَالَ ‏( زُوِيَتْ لِيَ الأَرْضُ حَتَّى رَأَيْتُ مَشَارِقَهَا وَمَغَارِبَهَا وَأُعْطِيتُ الْكَنْزَيْنِ الأَصْفَرَ - أَوِ الأَحْمَرَ - وَالأَبْيَضَ - يَعْنِي الذَّهَبَ وَالْفِضَّةَ - وَقِيلَ لِي إِنَّ مُلْكَكَ إِلَى حَيْثُ زُوِيَ لَكَ وَإِنِّي سَأَلْتُ اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ ثَلاَثًا أَنْ لاَ يُسَلِّطَ عَلَى أُمَّتِي جُوعًا فَيُهْلِكَهُمْ بِهِ عَامَّةً وَأَنْ لاَ يَلْبِسَهُمْ شِيَعًا وَيُذِيقَ بَعْضَهُمْ بَأْسَ بَعْضٍ وَإِنَّهُ قِيلَ لِي إِذَا قَضَيْتُ قَضَاءً فَلاَ مَرَدَّ لَهُ وَإِنِّي لَنْ أُسَلِّطَ عَلَى أُمَّتِكَ جُوعًا فَيُهْلِكَهُمْ فِيهِ وَلَنْ أَجْمَعَ عَلَيْهِمْ مَنْ بَيْنَ أَقْطَارِهَا حَتَّى يُفْنِيَ بَعْضُهُمْ بَعْضًا وَيَقْتُلَ بَعْضُهُمْ بَعْضًا ‏.‏ وَإِذَا وُضِعَ السَّيْفُ فِي أُمَّتِي فَلَنْ يُرْفَعَ عَنْهُمْ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ وَإِنَّ مِمَّا أَتَخَوَّفُ عَلَى أُمَّتِي أَئِمَّةً مُضِلِّينَ وَسَتَعْبُدُ قَبَائِلُ مِنْ أُمَّتِي الأَوْثَانَ وَسَتَلْحَقُ قَبَائِلُ مِنْ أُمَّتِي بِالْمُشْرِكِيِنَ وَإِنَّ بَيْنَ يَدَىِ السَّاعَةِ دَجَّالِينَ كَذَّابِينَ قَرِيبًا مِنْ ثَلاَثِينَ كُلُّهُمْ يَزْعُمُ أَنَّهُ نَبِيٌّ وَلَنْ تَزَالَ طَائِفَةٌ مِنْ أُمَّتِي عَلَى الْحَقِّ مَنْصُورِينَ لاَ يَضُرُّهُمْ مَنْ خَالَفَهُمْ حَتَّى يَأْتِيَ أَمْرُ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ ‏)‏.‏ قَالَ أَبُو الْحَسَنِ لَمَّا فَرَغَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ مِنْ هَذَا الْحَدِيثِ قَالَ مَا أَهْوَلَهُ ‏.‏

٤٠٨٨ - حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ، حَدَّثَنَا سُفْيَانُ بْنُ عُيَيْنَةَ، عَنِ الزُّهْرِيِّ، عَنْ عُرْوَةَ، عَنْ زَيْنَبَ ابْنَةِ أُمِّ سَلَمَةَ، عَنْ حَبِيبَةَ، عَنْ أُمِّ حَبِيبَةَ، عَنْ زَيْنَبَ بِنْتِ جَحْشٍ، أَنَّهَا قَالَتِ اسْتَيْقَظَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ مِنْ نَوْمِهِ وَهُوَ مُحْمَرٌّ وَجْهُهُ وَهُوَ يَقُولُ ‏( لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ وَيْلٌ لِلْعَرَبِ مِنْ شَرٍّ قَدِ اقْتَرَبَ فُتِحَ الْيَوْمَ مِنْ رَدْمِ يَأْجُوجَ وَمَأْجُوجَ ‏)‏.‏ وَعَقَدَ بِيَدَيْهِ عَشَرَةً ‏.‏ قَالَتْ زَيْنَبُ قُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ أَنَهْلِكُ وَفِينَا الصَّالِحُونَ قَالَ ‏( إِذَا كَثُرَ الْخَبَثُ ‏)‏.‏

٤٠٨٩ - حَدَّثَنَا رَاشِدُ بْنُ سَعِيدٍ الرَّمْلِيُّ، حَدَّثَنَا الْوَلِيدُ بْنُ مُسْلِمٍ، عَنِ الْوَلِيدِ بْنِ سُلَيْمَانَ بْنِ أَبِي السَّائِبِ، عَنْ عَلِيِّ بْنِ يَزِيدَ، عَنِ الْقَاسِمِ أَبِي عَبْدِ الرَّحْمَنِ، عَنْ أَبِي أُمَامَةَ، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ‏( سَتَكُونُ فِتَنٌ يُصْبِحُ الرَّجُلُ فِيهَا مُؤْمِنًا وَيُمْسِي كَافِرًا إِلاَّ مَنْ أَحْيَاهُ اللَّهُ بِالْعِلْمِ ‏)‏.‏

٤٠٩٠ - حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ نُمَيْرٍ، حَدَّثَنَا أَبُو مُعَاوِيَةَ، وَأَبِي، عَنِ الأَعْمَشِ، عَنْ شَقِيقٍ، عَنْ حُذَيْفَةَ، قَالَ كُنَّا جُلُوسًا عِنْدَ عُمَرَ فَقَالَ أَيُّكُمْ يَحْفَظُ حَدِيثَ رَسُولِ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ فِي الْفِتْنَةِ قَالَ حُذَيْفَةُ فَقُلْتُ أَنَا ‏.‏ قَالَ إِنَّكَ لَجَرِيءٌ قَالَ كَيْفَ قَالَ سَمِعْتُهُ يَقُولُ ‏( فِتْنَةُ الرَّجُلِ فِي أَهْلِهِ وَوَلَدِهِ وَجَارِهِ تُكَفِّرُهَا الصَّلاَةُ وَالصِّيَامُ وَالصَّدَقَةُ وَالأَمْرُ بِالْمَعْرُوفِ وَالنَّهْىُ عَنِ الْمُنْكَرِ ‏)‏.‏ فَقَالَ عُمَرُ لَيْسَ هَذَا أُرِيدُ إِنَّمَا أُرِيدُ الَّتِي تَمُوجُ كَمَوْجِ الْبَحْرِ ‏.‏ فَقَالَ مَالَكَ وَلَهَا يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ إِنَّ بَيْنَكَ وَبَيْنَهَا بَابًا مُغْلَقًا ‏.‏ قَالَ فَيُكْسَرُ الْبَابُ أَوْ يُفْتَحُ قَالَ لاَ بَلْ يُكْسَرُ ‏.‏ قَالَ ذَاكَ أَجْدَرُ أَنْ لاَ يُغْلَقَ ‏.‏ قُلْنَا لِحُذَيْفَةَ أَكَانَ عُمَرُ يَعْلَمُ مَنِ الْبَابُ قَالَ نَعَمْ كَمَا يَعْلَمُ أَنَّ دُونَ غَدٍ اللَّيْلَةَ إِنِّي حَدَّثْتُهُ حَدِيثًا لَيْسَ بِالأَغَالِيطِ ‏.‏ فَهِبْنَا أَنْ نَسْأَلَهُ مَنِ الْبَابُ فَقُلْنَا لِمَسْرُوقٍ سَلْهُ فَسَأَلَهُ فَقَالَ عُمَرُ ‏.‏

٤٠٩١ - حَدَّثَنَا أَبُو كُرَيْبٍ، حَدَّثَنَا أَبُو مُعَاوِيَةَ، وَعَبْدُ الرَّحْمَنِ الْمُحَارِبِيُّ، وَوَكِيعٌ، عَنِ الأَعْمَشِ، عَنْ زَيْدِ بْنِ وَهْبٍ، عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ عَبْدِ رَبِّ الْكَعْبَةِ، قَالَ انْتَهَيْتُ إِلَى عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَمْرِو بْنِ الْعَاصِ وَهُوَ جَالِسٌ فِي ظِلِّ الْكَعْبَةِ وَالنَّاسُ مُجْتَمِعُونَ عَلَيْهِ فَسَمِعْتُهُ يَقُولُ بَيْنَا نَحْنُ مَعَ رَسُولِ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ فِي سَفَرٍ إِذْ نَزَلَ مَنْزِلاً فَمِنَّا مَنْ يَضْرِبُ خِبَاءَهُ وَمِنَّا مَنْ يَنْتَضِلُ وَمِنَّا مَنْ هُوَ فِي جَشَرِهِ إِذْ نَادَى مُنَادِيهِ الصَّلاَةُ جَامِعَةٌ فَاجْتَمَعْنَا فَقَامَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ فَخَطَبَنَا فَقَالَ ‏( إِنَّهُ لَمْ يَكُنْ نَبِيٌّ قَبْلِي إِلاَّ كَانَ حَقًّا عَلَيْهِ أَنْ يَدُلَّ أُمَّتَهُ عَلَى مَا يَعْلَمُهُ خَيْرًا لَهُمْ وَيُنْذِرَهُمْ مَا يَعْلَمُهُ شَرًّا لَهُمْ وَإِنَّ أُمَّتَكُمْ هَذِهِ جُعِلَتْ عَافِيَتُهَا فِي أَوَّلِهَا وَإِنَّ آخِرَهُمْ يُصِيبُهُمْ بَلاَءٌ وَأُمُورٌ تُنْكِرُونَهَا ثُمَّ تَجِيءُ فِتَنٌ يُرَقِّقُ بَعْضُهَا بَعْضًا فَيَقُولُ الْمُؤْمِنُ هَذِهِ مُهْلِكَتِي ثُمَّ تَنْكَشِفُ ثُمَّ تَجِيءُ فِتْنَةٌ فَيَقُولُ الْمُؤْمِنُ هَذِهِ مُهْلِكَتِي ‏.‏ ثُمَّ تَنْكَشِفُ فَمَنْ سَرَّهُ أَنْ يُزَحْزَحَ عَنِ النَّارِ وَيُدْخَلَ الْجَنَّةَ فَلْتُدْرِكْهُ مَوْتَتُهُ وَهُوَ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَلْيَأْتِ إِلَى النَّاسِ الَّذِي يُحِبُّ أَنْ يَأْتُوا إِلَيْهِ وَمَنْ بَايَعَ إِمَامًا فَأَعْطَاهُ صَفْقَةَ يَمِينِهِ وَثَمَرَةَ قَلْبِهِ فَلْيُطِعْهُ مَا اسْتَطَاعَ فَإِنْ جَاءَ آخَرُ يُنَازِعُهُ فَاضْرِبُوا عُنُقَ الآخَرِ ‏)‏.‏ قَالَ فَأَدْخَلْتُ رَأْسِي مِنْ بَيْنِ النَّاسِ فَقُلْتُ أَنْشُدُكَ اللَّهَ أَنْتَ سَمِعْتَ هَذَا مِنْ رَسُولِ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ قَالَ فَأَشَارَ بِيَدِهِ إِلَى أُذُنَيْهِ فَقَالَ سَمِعَتْهُ أُذُنَاىَ وَوَعَاهُ قَلْبِي ‏.‏


SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget