Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Latest Post

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 14- HELAL MI HARAM MI OLDUGU ŞÜPHELİ ŞEYLERLE KARŞILAŞTIĞINDA DURMAK (SAKINMAK)

4119 - “... Numan bin Beşir (radıyallahü anhüma) minber üzerinde iki parmağıyla iki kulağını işaret ederek (yani bizzat kulaklarıyla duyduğunu belirterek) :

Ben, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den şu buyruğu işittim, dedi:

(Helal olan (seyler) bellidir. Haram olan (seyler) de bellidir. Helal ile haram arasında da (helal mi, haram mı olduğunu) çok kimsenin bilmediği bir takım şüpheli şeyler vardir. Bu itibarla kim şüpheli şeylerden sakınırsa dinini (noksanlıktan) ve ırzını (yani şeref ve haysiyetini) — halkın dilinden — kurtarmış olur. Şüpheli şeylere dalan kimse de (içine girmek yasak olan beylik) koru etrafında (davarlarını) otlatıp koru içinde otlatması an meselesi olan çoban gibi harama düşer. Bilmiş olunuz ki her hükümdarın özel bir korusu vardır, Dikkat ediniz, Allah'ın (yer yüzündeki) korusu da haram ettiği şeylerdir. Haberiniz olsun, insanın vücudunda bir lokmacık et parçası vardır ki iyi olduğu zaman bütün cesed iyi olur, bozulduğu zaman da bütün cesed bozulur. Bilmiş olunuz ki o et parçası kalbtir.) "

4120 - “... Ma'kil bin Yesâr (radıyallahü anh)’den rivâyet edildiğine göre; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu, demiştir:

(Here (fitne-fesad dönemin)de ibadet etmek, benim yanıma hicret etmek gibi (faziletli)dir.) "

١٤ - باب الْوُقُوفِ عِنْدَ الشُّبُهَاتِ

٤١١٩ - حَدَّثَنَا عَمْرُو بْنُ رَافِعٍ، حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ الْمُبَارَكِ، عَنْ زَكَرِيَّا بْنِ أَبِي زَائِدَةَ، عَنِ الشَّعْبِيِّ، قَالَ سَمِعْتُ النُّعْمَانَ بْنَ بَشِيرٍ، يَقُولُ عَلَى الْمِنْبَرِ وَأَهْوَى بِإِصْبَعَيْهِ إِلَى أُذُنَيْهِ سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ يَقُولُ ‏( الْحَلاَلُ بَيِّنٌ وَالْحَرَامُ بَيِّنٌ وَبَيْنَهُمَا مُشْتَبِهَاتٌ لاَ يَعْلَمُهَا كَثِيرٌ مِنَ النَّاسِ فَمَنِ اتَّقَى الشُّبُهَاتِ اسْتَبْرَأَ لِدِينِهِ وَعِرْضِهِ وَمَنْ وَقَعَ فِي الشُّبُهَاتِ وَقَعَ فِي الْحَرَامِ كَالرَّاعِي حَوْلَ الْحِمَى يُوشِكُ أَنْ يَرْتَعَ فِيهِ أَلاَ وَإِنَّ لِكُلِّ مَلِكٍ حِمًى أَلاَ وَإِنَّ حِمَى اللَّهِ مَحَارِمُهُ أَلاَ وَإِنَّ فِي الْجَسَدِ مُضْغَةً إِذَا صَلُحَتْ صَلُحَ الْجَسَدُ كُلُّهُ وَإِذَا فَسَدَتْ فَسَدَ الْجَسَدُ كُلُّهُ أَلاَ وَهِيَ الْقَلْبُ ‏)‏.‏

٤١٢٠ - حَدَّثَنَا حُمَيْدُ بْنُ مَسْعَدَةَ، حَدَّثَنَا جَعْفَرُ بْنُ سُلَيْمَانَ، عَنِ الْمُعَلَّى بْنِ زِيَادٍ، عَنْ مُعَاوِيَةَ بْنِ قُرَّةَ، عَنْ مَعْقِلِ بْنِ يَسَارٍ، قَالَ قَالَ رَسُولُ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ‏( الْعِبَادَةُ فِي الْهَرْجِ كَهِجْرَةٍ إِلَىَّ ‏)‏.‏


بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 13- UZLET (TOPLUMDAN UZAK DURMAK, İNZİVAYA ÇEKİLMEK)

4112 - “... Ebû Hüreyre (radıyallahü anh)’den rivâyet edildiğine göre; Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur :

(İnsanlar için hayırlı yaşayış Allah yolunda (cihad için) sırtında uçarcasına koşturacağı atının yularından tutan (savaşa hazır bekleyen) bir adamın yaşantısıdır. O, korkulu bir düşman sesini veya düşmana saldırma çağrısını işittiği her an atının üstünde uçarcasına fırlayarak o sese doğru giderek ölmek veya öldürmek alanlarında gazi veya şehid olmak ister ve hayırlı hayat o adamın hayatıdır ki şu dağların tepelerinden bir tepenin üstünde veya şu derelerden birinin içinde küçük bir koyun sürüsü içinde bulunur. Namazını vaktinde ve usulüne uygun olarak kılar, zekatını öder ve ölünceye kadar Rabbine kulluk eder. İnsanlardan yana da iyilikten başka bir şey işlemez. ) "

4113 - “... Ebil Said-i Hudri (radıyallahü anh)’den rivâyet edildiğine göre:

(Bir gün) : bir adam Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanına gelerek: insanların hangisi daha faziletlidir? diye sordu. Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) :

Canı ve malı ile Allah yolunda savaşan (mü'min) adam, ) buyurdu. Soru sahibi:

Ondan sonra kim? diye sordu. Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) :

(Sonra derelerden bir derede (yani halktan uzak bir yere geçilmiş durumda) olan insandır ki Allah (Azze ve Celle)'ye ibadet eder ve insanları şerrinden rahat bırakır (yani kimseye zarar vermez), buyurdu. "

4114 - “... Huzeyfe bin el-Yeman (radıyallahü anh)’den rivâyet edildiğine göre; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) :

(Cehennem kapılarında (halkı cehenneme) çağırıcı (cehennemlik) bir gurup olacak. Kim o davetçilere icabetle o kapılara giderse davetçiler o kimseyi cehenneme atarlar (yani cehenneme girmesine sebep olurlar)), buyurdu. (Huzeyfe demiştir ki) Ben:

Ya Resûlüllah! O gurubun vasıflarını bize anlat (tarif et), dedim. Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) :

(Onlar bizim milletimizden (veya Adem oğullarından) bir zümredir, dillerimizle konusurlar), buyurdu. Ben:

Peki, o fitne devri bana erişirse nasıl davranmamı emredersin? diye sordum. O:

(Sen müslümanların cemaatine ve imamına (yani devlet başkanına) bağlan, (onlardan ayrılma). Müslümanların cemaati olmaz ve imamları yoksa o fırkaların hepsinden uzaklaşman bir ağacın kökünü ısırman suretiyle (meşakkatli) de olsa ölüm sana erişinceye kadar, dişlerini sıkarak fırkaların hepsinden uzak durmaya devam et,) buyurdu. "

4115 - “... Ebû Said-i Hudri (radıyallahü anh)'den rivâyet edildiğine göre; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

(Müslümanın en hayırlı malının — kendi dinini fitnelerden korumak üzere — dağ başlarında ve yağış olan sahalarda güttüğü davarlardan ibaret olacağı zaman yakındır. ) "

4116 - “... Huzeyfe bin el-Yeman (radıyallahü anh)’den rivâyet edildiğine göre; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu, demiştir:

(Bir takım fitneler olacak. O fitnelerin kapıları başında cehennem ateşine çağırıcı kimseler olacaktır. Bir ağacın kökünü ısırır halde ölmen onlardan birisine tabi olmandan senin için daha iyidir.) "

4117 - “... Ebû Hüreyre (radıyallahü anh)’den rivâyet edildiğine göre; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

( (Akıllı, zeki) Mü'min bir yılan deliğinden iki defa sokulmaz.)

4118 - “... İbn-i Ömer (radıyallahü anhüma)'dan rivâyet edildiğine göre; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

(Akıllı ve zeki olan) Mü'min bir yılan deliğinden iki defa sokulmaz.)

١٣ - باب الْعُزْلَةِ

٤١١٢ - حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الصَّبَّاحِ، حَدَّثَنَا عَبْدُ الْعَزِيزِ بْنُ أَبِي حَازِمٍ، أَخْبَرَنِي أَبِي، عَنْ بَعْجَةَ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ بَدْرٍ الْجُهَنِيِّ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، أَنَّ النَّبِيَّ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ قَالَ ‏( خَيْرُ مَعَايِشِ النَّاسِ لَهُمْ رَجُلٌ مُمْسِكٌ بِعِنَانِ فَرَسِهِ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَيَطِيرُ عَلَى مَتْنِهِ كُلَّمَا سَمِعَ هَيْعَةً أَوْ فَزْعَةً طَارَ عَلَيْهِ إِلَيْهَا يَبْتَغِي الْمَوْتَ أَوِ الْقَتْلَ مَظَانَّهُ وَرَجُلٌ فِي غُنَيْمَةٍ فِي رَأْسِ شَعَفَةٍ مِنْ هَذِهِ الشِّعَافِ أَوْ بَطْنِ وَادٍ مِنْ هَذِهِ الأَوْدِيَةِ يُقِيمُ الصَّلاَةَ وَيُؤْتِي الزَّكَاةَ وَيَعْبُدُ رَبَّهُ حَتَّى يَأْتِيَهُ الْيَقِينُ لَيْسَ مِنَ النَّاسِ إِلاَّ فِي خَيْرٍ ‏)‏.‏

٤١١٣ - حَدَّثَنَا هِشَامُ بْنُ عَمَّارٍ، حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ حَمْزَةَ، حَدَّثَنَا الزُّبَيْدِيُّ، حَدَّثَنِي الزُّهْرِيُّ، عَنْ عَطَاءِ بْنِ يَزِيدَ اللَّيْثِيِّ، عَنْ أَبِي سَعِيدٍ الْخُدْرِيِّ، أَنَّ رَجُلاً، أَتَى النَّبِيَّ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ فَقَالَ أَىُّ النَّاسِ أَفْضَلُ قَالَ ‏( رَجُلٌ مُجَاهِدٌ فِي سَبِيلِ اللَّهِ بِنَفْسِهِ وَمَالِهِ ‏)‏.‏ قَالَ ثُمَّ مَنْ قَالَ ‏( ثُمَّ امْرُؤٌ فِي شِعْبٍ مِنَ الشِّعَابِ يَعْبُدُ اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ وَيَدَعُ النَّاسَ مِنْ شَرِّهِ ‏)‏.‏

٤١١٤ - حَدَّثَنَا عَلِيُّ بْنُ مُحَمَّدٍ، حَدَّثَنَا الْوَلِيدُ بْنُ مُسْلِمٍ، حَدَّثَنِي عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ يَزِيدَ بْنِ جَابِرٍ، حَدَّثَنِي بُسْرُ بْنُ عُبَيْدِ اللَّهِ، حَدَّثَنِي أَبُو إِدْرِيسَ الْخَوْلاَنِيُّ، أَنَّهُ سَمِعَ حُذَيْفَةَ بْنَ الْيَمَانِ، يَقُولُ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ‏( يَكُونُ دُعَاةٌ عَلَى أَبْوَابِ جَهَنَّمَ مَنْ أَجَابَهُمْ إِلَيْهَا قَذَفُوهُ فِيهَا ‏)‏.‏ قُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ صِفْهُمْ لَنَا قَالَ ‏( هُمْ قَوْمٌ مِنْ جِلْدَتِنَا يَتَكَلَّمُونَ بِأَلْسِنَتِنَا ‏)‏.‏ قُلْتُ فَمَا تَأْمُرُنِي إِنْ أَدْرَكَنِي ذَلِكَ قَالَ ‏( فَالْزَمْ جَمَاعَةَ الْمُسْلِمِينَ وَإِمَامَهُمْ فَإِنْ لَمْ يَكُنْ لَهُمْ جَمَاعَةٌ وَلاَ إِمَامٌ فَاعْتَزِلْ تِلْكَ الْفِرَقَ كُلَّهَا وَلَوْ أَنْ تَعَضَّ بِأَصْلِ شَجَرَةٍ حَتَّى يُدْرِكَكَ الْمَوْتُ وَأَنْتَ كَذَلِكَ ‏)‏.‏

٤١١٥ - حَدَّثَنَا أَبُو كُرَيْبٍ، حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ نُمَيْرٍ، عَنْ يَحْيَى بْنِ سَعِيدٍ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ الأَنْصَارِيِّ، عَنْ أَبِيهِ، أَنَّهُ سَمِعَ أَبَا سَعِيدٍ الْخُدْرِيَّ، يَقُولُ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ‏( يُوشِكُ أَنْ يَكُونَ خَيْرَ مَالِ الْمُسْلِمِ غَنَمٌ يَتْبَعُ بِهَا شَعَفَ الْجِبَالِ وَمَوَاقِعَ الْقَطْرِ يَفِرُّ بِدِينِهِ مِنَ الْفِتَنِ ‏)‏.‏

٤١١٦ - حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عُمَرَ بْنِ عَلِيٍّ الْمُقَدَّمِيُّ، حَدَّثَنَا سَعِيدُ بْنُ عَامِرٍ، حَدَّثَنَا أَبُو عَامِرٍ الْخَزَّازُ، عَنْ حُمَيْدِ بْنِ هِلاَلٍ، عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ قُرْطٍ، عَنْ حُذَيْفَةَ بْنِ الْيَمَانِ، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ‏( تَكُونُ فِتَنٌ عَلَى أَبْوَابِهَا دُعَاةٌ إِلَى النَّارِ فَأَنْ تَمُوتَ وَأَنْتَ عَاضٌّ عَلَى جِذْلِ شَجَرَةٍ خَيْرٌ لَكَ مِنْ أَنْ تَتْبَعَ أَحَدًا مِنْهُمْ ‏)‏.‏

٤١١٧ - حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الْحَارِثِ الْمِصْرِيُّ، حَدَّثَنَا اللَّيْثُ بْنُ سَعْدٍ، حَدَّثَنِي عُقَيْلٌ، عَنِ ابْنِ شِهَابٍ، أَخْبَرَنِي سَعِيدُ بْنُ الْمُسَيَّبِ، أَنَّ أَبَا هُرَيْرَةَ، أَخْبَرَهُ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ قَالَ ‏( لاَ يُلْدَغُ الْمُؤْمِنُ مِنْ جُحْرٍ مَرَّتَيْنِ ‏)‏.‏

٤١١٨ - حَدَّثَنَا عُثْمَانُ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ، قَالَ حَدَّثَنَا أَبُو أَحْمَدَ الزُّبَيْرِيُّ، حَدَّثَنَا زَمْعَةُ بْنُ صَالِحٍ، عَنِ الزُّهْرِيِّ، عَنْ سَالِمٍ، عَنِ ابْنِ عُمَرَ، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ‏( لاَ يُلْدَغُ الْمُؤْمِنُ مِنْ جُحْرٍ مَرَّتَيْنِ ‏)‏.‏


بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 12- FİTNE (DÖNEMİN)DE DİLİ TUTMAK BÂBI

4102 - “... Abdullah bin Amr (bin el-As) (radıyallahü anhüma)’dan rivâyet edildiğine göre; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu, demiştir:

(Arapları kaplayan bir fitne olacaktır. Öldürülenleri cehennemdedir. O fitnede dil, kılıç darbesinden daha şiddetlidir. ) "

4103 - “... İbn-i Ömer (radıyallahü anhüma)’dan rivâyet edildiğine göre;

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu, demiştir:

(Fitnelerden uzak durun. Çünkü şüphesiz, fitnelerde dil (tesir bakımından) kılıç darbesi mislidir. ) "

4104 - “... Alkame bin Vakkas (radıyallahü anh)’den rivâyet edildiğine göre:

Eşraftan bir adam (bir gün) kendisine uğramış ve Alkame ona :

Şüphesiz senin (bana) bir yakınlığın var. Gerçekten senin (benim üzerimde) bir hakkın da vardır. Ben senin şu emirler (sınıfı) yanına girdiğini ve onların yanında Allah'ın dilediği kadar (yani bol bol) konuştuğunu görüyorum. Halbuki ben, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in arkadaşı Bilal bin el-Haris el-Müzeni (radıyallahü anh)'den şu hadisi işittim:

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: (Şüphesiz biriniz Allah'ın hoşnud olduğu (güzel) sözlerden bir sözü ulaştığı yüce mertebeye ulaşacağını sanmayarak söyleyiverir. Allah (Azze ve Celle) de o söze karşılık o kimse için kıyamete kadar rızasını yazar (lütuf eder). Şüphesiz biriniz de Allah'ın gazabına sebeb olan (fena) kelimelerden bir lafı, ulaştığı (büyük vebal) derecesine ulaşacağını sanmayarak söyleyiverir. Allah (Azze ve Celle) de o lafa karşılık o kimse aleyhine huzuruna çıkacağı zamana kadar gazabını yazar. )

Alkame (adama) : Artık vay haline (Devlet adamlarıyla görüştüğünde) ne söylediğine ve ne konuştuğuna bak, iyi düşün. Çünkü nice sözler var ki Bilal bin el-Haris (radıyallahü anh)’den işittiğim hadis, beni o sözleri söylemekten (cidden) menetti, dedi. "

4105 - “... Ebû Hüreyre (radıyallahü anh)’den rivâyet edildiğine göre; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu, demiştir:

(Şüphesiz adam Allah'ın gazabına sebeb olan sözlerden bir kelime konuşur. O sözde bir beis, sakınca görmez. Sonra ondan dolayı cehennem ateşinin yetmiş senelik mesafeli dibine düşer. ) "

4106 - “... Ebû Hüreyre (radıyallahü anh)’den rivâyet edildiğine göre; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu, demiştir:

(Kim Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsa hayır söylesin veya sussun (faydasız veya zararlı söz söylemesin). ) "

4107 - “... Süfyan bin Abdillah es-Sakafi (radıyallahü anh)’den; şöyle demiştir:

Ben; Ya Resûlüllah! Sıkıca sarılacağım bir şeyi bana anlat (tavsiye buyur), dedim. O:

(Rabbim Allah'tır, de ve istikametli ol (yani İslamiyetin dosdoğru yolundan sapma), ) buyurdu. Ben:

Ya Resûlüllah! Benim hakkımda en cok korktuğun şey nedir? diye sordum. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendi (mübarek) dilini tuttu. Sonra;.

(Bu), buyurdu. (Yani senin hakkında en çok korktuğum şey senin dilindir). "

4108 - “... Muaz bin Cebel (radıyallahü anh)’den; şöyle demiştir:

Ben bir yolculukta Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in beraberinde idim. Bir gün yolda seyir halinde iken ben O'nun yakınında bulundum ve:

Ya Resûlüllah! Beni cennete dahil edecek ve cehennemden uzaklaştıracak bir amel (hayırlı iş)i bana bildir, diye ricada bulundum. O:

(Sen cidden büyük bir şey istedin ve şüphesiz o sey, Allah'ın muvaffak kıldığı kimseye kuşkusuz kolaydır: Allah'a kulluk ederek O'na hiç bir şeyi ortak koşmazsın, namazı dosdoğru eda edersin, zekatı ödersin, Ramazan orucunu tutarsın ve Ka'be'yi hac (tavaf) edersin, ) buyurdu. Sonra:

(Dikkat et, sana hayır kapılarını gösteriyorum: Oruç (günahlara -azaba karşı) bir kalkandır. Sadaka da suyun ateşi söndürdüğü gibi günah(ın alevin)i söndürür ve adamın gece ortasında namazı (salih mü'minlerin sembolüdür). ) buyurdu. Sonra: . . . . . . ayetini ve devamını; . . . . . . . a varıncaya kadar okudu.

Meali şöyledir: "Onlar (geceleyin namaz kılmak için) yataklarından kalkarlar, korkarak ve ümitvar olarak Rablarına yalvarırlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan hayır yoluna harcarlar. Artık işledikleri salih amellere karşılık onlar için göz aydınlığı olarak saklananı hiç kimse bilemez. " (Secde: 16, 17)

Daha sonra Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) :

(Bilmiş ol ki sana işin başını, direğini ve zirvesini haber veriyorum: (O da) cihaddır.) buyurdu. Bundan sonra:

(Şu anlattığımın hepsine sahib olmanın dönüm noktasını sana haber vermeyeyim mi?) buyurdu. Ben:

Haber ver, dedim, Bunun üzerine O, (mübarek) dilini eliyle tuttu ve sonra:

(Şunu (yani dilini) aleyhinde (bulunmaktan) menedeceksin,) buyurdu. Ben:

Ya Nebiyyallah! Biz konuştuğumuz şeylerden dolayı gerçekten sorumlu tutulur (mu)yuz? dedim. O:

(Bu işten gafletine şaşarım Ya Muaz. Dillerinin bildikleri (faydasız sözleri) nden başka bir şey insanları başları aşağı cehenneme düşürür mü?) buyurdu. "

4109 - “... Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in zevcesi Ümmü Habibe (radıyallahü anha)’dan rivâyet edildiğine göre; Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur : (İyiligi emretmek, fenalığı menetmek ve Allah (Azze ve Celle)’yi anmak dışında kalan Adem oğlunun konuştuğu sözler onun aleyhinde olup lehinde değildir.) "

4110 - “... İbn-i Ömer (radıyallahü anhüma)’dan: Biz emirlerimizin yanına girip bir söz söyleriz. Sonra dışarı çıktığımız zaman başkasını söyleriz denilmiş, ibn-i Ömer (radıyallahü anhüma)’da :

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hayatta iken biz bunu münafıklık sayardık. "

4111 - “... Ebû Hüreyre (radıyallahü anh)'den rivâyet edildiğine göre; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu, demiştir: (İnsanın (dini ve dünyası bakımından) ihtiyaç duymadığı şeyleri terketmesi onun müslümanlığının güzelliklerindendir. )"

١٢ - باب كَفِّ اللِّسَانِ فِي الْفِتْنَةِ

٤١٠٢ - حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مُعَاوِيَةَ الْجُمَحِيُّ، حَدَّثَنَا حَمَّادُ بْنُ سَلَمَةَ، عَنْ لَيْثٍ، عَنْ طَاوُسٍ، عَنْ زِيَادٍ، سِيمِينْ كُوشْ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَمْرٍو، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ‏( تَكُونُ فِتْنَةٌ تَسْتَنْظِفُ الْعَرَبَ قَتْلاَهَا فِي النَّارِ اللِّسَانُ فِيهَا أَشَدُّ مِنْ وَقْعِ السَّيْفِ ‏)‏.‏

٤١٠٣ - حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ بَشَّارٍ، حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الْحَارِثِ، حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ الْبَيْلَمَانِيِّ، عَنْ أَبِيهِ، عَنِ ابْنِ عُمَرَ، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ‏( إِيَّاكُمْ وَالْفِتَنَ فَإِنَّ اللِّسَانَ فِيهَا مِثْلُ وَقْعِ السَّيْفِ ‏)‏.‏

٤١٠٤ - حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ، حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ بِشْرٍ، حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عَمْرٍو، حَدَّثَنِي أَبِي، عَنْ أَبِيهِ، عَلْقَمَةَ بْنِ وَقَّاصٍ قَالَ مَرَّ بِهِ رَجُلٌ لَهُ شَرَفٌ فَقَالَ لَهُ عَلْقَمَةُ إِنَّ لَكَ رَحِمًا وَإِنَّ لَكَ حَقًّا وَإِنِّي رَأَيْتُكَ تَدْخُلُ عَلَى هَؤُلاَءِ الأُمَرَاءِ وَتَتَكَلَّمُ عِنْدَهُمْ بِمَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَتَكَلَّمَ بِهِ وَإِنِّي سَمِعْتُ بِلاَلَ بْنَ الْحَارِثِ الْمُزَنِيَّ صَاحِبَ رَسُولِ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ يَقُولُ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ‏( إِنَّ أَحَدَكُمْ لَيَتَكَلَّمُ بِالْكَلِمَةِ مِنْ رِضْوَانِ اللَّهِ مَا يَظُنُّ أَنْ تَبْلُغَ مَا بَلَغَتْ فَيَكْتُبُ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ لَهُ بِهَا رِضْوَانَهُ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ وَإِنَّ أَحَدَكُمْ لَيَتَكَلَّمُ بِالْكَلِمَةِ مِنْ سَخَطِ اللَّهِ مَا يَظُنُّ أَنْ تَبْلُغَ مَا بَلَغَتْ فَيَكْتُبُ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ عَلَيْهِ بِهَا سَخَطَهُ إِلَى يَوْمِ يَلْقَاهُ ‏)‏.‏ قَالَ عَلْقَمَةُ فَانْظُرْ وَيْحَكَ مَاذَا تَقُولُ وَمَاذَا تَكَلَّمُ بِهِ فَرُبَّ كَلاَمٍ - قَدْ - مَنَعَنِي أَنْ أَتَكَلَّمَ بِهِ مَا سَمِعْتُ مِنْ بِلاَلِ بْنِ الْحَارِثِ ‏.‏

٤١٠٥ - حَدَّثَنَا أَبُو يُوسُفَ الصَّيْدَلاَنِيُّ، مُحَمَّدُ بْنُ أَحْمَدَ الرَّقِّيُّ حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ سَلَمَةَ، عَنِ ابْنِ إِسْحَاقَ، عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ إِبْرَاهِيمَ، عَنْ أَبِي سَلَمَةَ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ‏( إِنَّ الرَّجُلَ لَيَتَكَلَّمُ بِالْكَلِمَةِ مِنْ سَخَطِ اللَّهِ لاَ يَرَى بِهَا بَأْسًا فَيَهْوِي بِهَا فِي نَارِ جَهَنَّمَ سَبْعِينَ خَرِيفًا ‏)‏.‏

٤١٠٦ - حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرٍ، حَدَّثَنَا أَبُو الأَحْوَصِ، عَنْ أَبِي حَصِينٍ، عَنْ أَبِي صَالِحٍ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ‏( مَنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ فَلْيَقُلْ خَيْرًا أَوْ لِيَسْكُتْ ‏)‏.‏

٤١٠٧ - حَدَّثَنَا أَبُو مَرْوَانَ، مُحَمَّدُ بْنُ عُثْمَانَ الْعُثْمَانِيُّ حَدَّثَنَا إِبْرَاهِيمُ بْنُ سَعْدٍ، عَنِ ابْنِ شِهَابٍ، عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ مَاعِزٍ الْعَامِرِيِّ، أَنَّ سُفْيَانَ بْنَ عَبْدِ اللَّهِ الثَّقَفِيَّ، قَالَ قُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ حَدِّثْنِي بِأَمْرٍ أَعْتَصِمُ بِهِ ‏.‏ قَالَ ‏( قُلْ رَبِّيَ اللَّهُ ثُمَّ اسْتَقِمْ ‏)‏.‏ قُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ مَا أَكْثَرُ مَا تَخَافُ عَلَىَّ فَأَخَذَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ بِلِسَانِ نَفْسِهِ ثُمَّ قَالَ ‏( هَذَا ‏)‏.‏

٤١٠٨ - حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ أَبِي عُمَرَ الْعَدَنِيُّ، حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مُعَاذٍ، عَنْ مَعْمَرٍ، عَنْ عَاصِمِ بْنِ أَبِي النَّجُودِ، عَنْ أَبِي وَائِلٍ، عَنْ مُعَاذِ بْنِ جَبَلٍ، قَالَ كُنْتُ مَعَ النَّبِيِّ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ فِي سَفَرٍ فَأَصْبَحْتُ يَوْمًا قَرِيبًا مِنْهُ وَنَحْنُ نَسِيرُ فَقُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ أَخْبِرْنِي بِعَمَلٍ يُدْخِلُنِي الْجَنَّةَ وَيُبَاعِدُنِي مِنَ النَّارِ ‏.‏ قَالَ ‏( لَقَدْ سَأَلْتَ عَظِيمًا وَإِنَّهُ لَيَسِيرٌ عَلَى مَنْ يَسَّرَهُ اللَّهُ عَلَيْهِ تَعْبُدُ اللَّهَ لاَ تُشْرِكُ بِهِ شَيْئًا وَتُقِيمُ الصَّلاَةَ وَتُؤْتِي الزَّكَاةَ وَتَصُومُ رَمَضَانَ وَتَحُجُّ الْبَيْتَ ‏)‏.‏ ثُمَّ قَالَ ‏( أَلاَ أُدُلُّكَ عَلَى أَبْوَابِ الْجَنَّةِ الصَّوْمُ جُنَّةٌ وَالصَّدَقَةُ تُطْفِئُ الْخَطِيئَةَ كَمَا يُطْفِئُ النَّارَ الْمَاءُ وَصَلاَةُ الرَّجُلِ فِي جَوْفِ اللَّيْلِ ‏)‏.‏ ثُمَّ قَرَأَ ‏{تَتَجَافَى جُنُوبُهُمْ عَنِ الْمَضَاجِعِ‏}‏ حَتَّى بَلَغَ ‏{جَزَاءً بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ}‏ ثُمَّ قَالَ ‏( أَلاَ أُخْبِرُكَ بِرَأْسِ الأَمْرِ وَعَمُودِهِ وَذُرْوَةِ سَنَامِهِ الْجِهَادُ ‏)‏.‏ ثُمَّ قَالَ ‏( أَلاَ أُخْبِرُكَ بِمِلاَكِ ذَلِكَ كُلِّهِ ‏)‏.‏ قُلْتُ بَلَى ‏.‏ فَأَخَذَ بِلِسَانِهِ فَقَالَ ‏( تَكُفُّ عَلَيْكَ هَذَا ‏)‏.‏ قُلْتُ يَا نَبِيَّ اللَّهِ وَإِنَّا لَمُؤَاخَذُونَ بِمَا نَتَكَلَّمُ بِهِ قَالَ ‏( ثَكِلَتْكَ أُمُّكَ يَا مُعَاذُ وَهَلْ يَكُبُّ النَّاسَ عَلَى وُجُوهِهِمْ فِي النَّارِ إِلاَّ حَصَائِدُ أَلْسِنَتِهِمْ ‏)‏.‏

٤١٠٩ - حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ بَشَّارٍ، حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ يَزِيدَ بْنِ خُنَيْسٍ الْمَكِّيُّ، قَالَ سَمِعْتُ سَعِيدَ بْنَ حَسَّانَ الْمَخْزُومِيَّ، قَالَ حَدَّثَتْنِي أُمُّ صَالِحٍ، عَنْ صَفِيَّةَ بِنْتِ شَيْبَةَ، عَنْ أُمِّ حَبِيبَةَ، زَوْجِ النَّبِيِّ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ عَنِ النَّبِيِّ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ قَالَ ‏( كَلاَمُ ابْنِ آدَمَ عَلَيْهِ لاَ لَهُ إِلاَّ الأَمْرَ بِالْمَعْرُوفِ وَالنَّهْىَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَذِكْرَ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ ‏)‏.‏

٤١١٠ - حَدَّثَنَا عَلِيُّ بْنُ مُحَمَّدٍ، حَدَّثَنَا خَالِي، يَعْلَى عَنِ الأَعْمَشِ، عَنْ إِبْرَاهِيمَ، عَنْ أَبِي الشَّعْثَاءِ، قَالَ قِيلَ لاِبْنِ عُمَرَ إِنَّا نَدْخُلُ عَلَى أُمَرَائِنَا فَنَقُولُ الْقَوْلَ فَإِذَا خَرَجْنَا قُلْنَا غَيْرَهُ ‏.‏ قَالَ كُنَّا نَعُدُّ ذَلِكَ عَلَى عَهْدِ رَسُولِ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ النِّفَاقَ ‏.‏

٤١١١ - حَدَّثَنَا هِشَامُ بْنُ عَمَّارٍ، حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ شُعَيْبِ بْنِ شَابُورَ، حَدَّثَنَا الأَوْزَاعِيُّ، عَنْ قُرَّةَ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ حَيْوَئِيلَ، عَنِ الزُّهْرِيِّ، عَنْ أَبِي سَلَمَةَ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ‏( مِنْ حُسْنِ إِسْلاَمِ الْمَرْءِ تَرْكُهُ مَا لاَ يَعْنِيهِ ‏)‏.‏


SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget