Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Latest Post

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 3. Bâb - Hazret-i Peygamberin (sallallahü aleyhi ve selem) İşinin Başlangıcı Nasıl Oldu?

13. Bize Nuaym b. Hammâd haber verip (dedi ki) bize Bakıyye, Bahîr'den, (o da) Hâlid b. Madân'dan (naklen) rivâyet etti (ki o, şöyle dedi) Bize Abdurrahman b. Amr es -Sülemî, Utbe b. Abd es -Sülemî'den rivâyet etti ki, o (yani Utbe) -ki o, Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabından idi -, kendilerine şöyle rivâyet etti:

Bir adam Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem); "Senin (Peygamberlik) işinin başlangıcı nasıl oldu? ya Resûlüllah!" dedi. (Bunun üzerine Hazret-i Peygamber) şöyle buyurdu: "Süt annem Sa'd b. Bekroğullarındandı. (Bir gün) ben ve onun bir oğlu, kuzu ve oğlaklarımızı (otarmağa) gittik. Yanımıza azık almamıştık. Ben; "Kardeşim, git de bize annemizden azık getir" dedim. Kardeşim de gitti. Ben kuzu ve oğlakların yanında kaldım. Derken beyaz iki kuş geldi. Sanki onlar kerkenez kuşuydular. Onlardan biri arkadaşına dedi ki; "Bu mu o?" Diğeri, "evet!" dedi. Dönüp bana koştular ve, beni tutup sırt üstü yatırdılar. Sonra karnımı yardılar. Ardından kalbimi çıkarıp yardılar ve ondan siyah iki kan pıhtısı çıkardılar. Sonra onlardan biri, arkadaşına: "Bana kar suyu getir!" dedi. (Getirdi). O da bununla içimi yıkadı. Sonra: "Bana dolu suyu getir!" dedi. (Getirdi). O da bununla kalbimi yıkadı. Sonra; "Bana 'sekine'yi (huzuru, sükunu, itmi'nanı) getir!" dedi. (Getirdi). O da onu kalbime saçtı.

Daha sonra onlardan biri arkadaşına: "Onu dik!" dedi. O da dikti ve, üzerini peygamberlik mührü ile mühürledi. Ardından, onlardan biri diğerine; "Onu (terazinin) bir kefesine, ümmetinden bin (kişiyi de) bir kefeye koy!" dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki; "Ansızın kendimi, bazısının üzerime düşmesinden korktuğum bir halde, üstümde (duran) bin (kişiye) bakarken buldum." Bunun üzerine (onlardan biri) dedi ki; "Şayet ümmeti(nin hepsi) onunla tartılsa (yine de) hiç şüphesiz onlara ağır basar!" Daha sonra beni bırakarak gittiler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)"Ben çok korkmuştum" buyurdu. Sonra (süt) anneme gittim ve ona, karşılaştığım şeyi haber verdim. Bunun üzerine o, benim aklımı karıştırmış (kaçırmış) olmamdan korktu. Bu sebeple; 'Seni Allah'a sığındırırım!' dedi ve hemen kendisine ait bir yük devesini yükletti ve beni palanın üzerine bindirdi. Kendisi de terkime bindi. (Yola koyulduk). Nihayet bizi annemin yanına ulaştırdı ve şöyle dedi: "Emanetimi ve (üstlendiğim) zimmetimi yerine getirdim! Sütannem Ona, benim karşılaştığım şeyi de anlatmış, ama bu onu (yani öz annemi) korkutmamışdı. (Bilâkis) o; "Şüphe yok ki ben, onu doğurduğum zaman (bir şey) yani kendisinden Şam'ın köşklerinin aydınlandığı bir nûr görmüştüm demişti.

14. Bize Abdullah b. İmrân haber verip (dedi ki) bize Ebû Dâvûd rivâyet edip (dedi ki) bize Ca'fer b. Osman el -Kureşî, Osman b. Urve İbni-z -Zübeyr'den, (o) babasından, (o da) Ebû Zerr el -Gıfârî'den (naklen) rivâyet etti (ki Ebû Zerr) şöyle dedi: "Ya Resûlüllah, dedim, peygamber yapıldığında, peygamber olduğunu nasıl bildin?" Şöyle buyurdu: "Ebû Zerr! Ben Mekke vadisinin bir yerinde iken bana iki melek geldi ve, onlardan biri yere indi. Diğeri gökle yer arasında idi. Onlardan biri arkadaşına dedi ki; "Bu, o mu?", (arkadaşı) "Evet" dedi. "Peki! Onu bir adamla tart." dedi. Onunla tartıldım ve ben ona ağır bastım. Sonra; "Peki, (şimdi) onu on (adamla tart!" dedi. Onlarla tartıldım, onlara da üstün geldim. Sonra (melek); "Onu yüz (adamla) tart!" dedi. Onlarla da tartıldım ve, (yine) ben onlara üstün geldim. Bu sefer; "Onu bin (kişi) ile tart!" dedi. Onlarla da tartıldım ve onlara (yine) üstün geldim. (Öyle ki) sanki ben, terazinin, (içinde adamların bulunduğu kefesinin) hafifliğinden dolayı onlara, üzerime saçılırlarken bakar gibiyim! (Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) devamla) buyurdu ki; bunun üzerine onlardan biri arkadaşına şöyle dedi: "Şayet onu ümmetiyle de tartsan (yine) onlara üstün gelir

15. Bize İsmail b. Halil haber verip (dedi ki) bize Ali b. Mushir rivâyet edip (dedi ki) bize el -A'meş, Ebû Sâlih'den, onun şöyle dediğini rivâyet etti: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara (yani zamanındaki muhatabı insanlara): "Ey insanlar! Ben ancak (âlemlere) hediye edilmiş rahmet (peygamberiy)im!" diye seslenirdi.

٣- باب كَيْفَ كَانَ أَوَّلُ شَأْنِ النَّبِىِّ -صلّى اللّه عليه وسلّم-

١٣ - أَخْبَرَنَا نُعَيْمُ بْنُ حَمَّادٍ حَدَّثَنَا بَقِيَّةُ عَنْ بَحِيرٍ عَنْ خَالِدِ بْنِ مَعْدَانَ حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ عَمْرٍو السُّلَمِىُّ عَنْ عُتْبَةَ بْنِ عَبْدٍ السُّلَمِىِّ أَنَّهُ حَدَّثَهُمْ وَكَانَ مِنْ أَصْحَابِ رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- قَالَ لَهُ رَجُلٌ : كَيْفَ كَانَ أَوَّلُ شَأْنِكَ يَا رَسُولَ اللَّهِ؟ قَالَ :( كَانَتْ حَاضِنَتِى مِنْ بَنِى سَعْدِ بْنِ بَكْرٍ ، فَانْطَلَقْتُ أَنَا وَابْنٌ لَهَا فِى بَهْمٍ لَنَا ، وَلَمْ نَأْخُذْ مَعَنَا زَاداً ، فَقُلْتُ : يَا أَخِى اذْهَبْ فَأْتِنَا بِزَادٍ مِنْ عِنْدِ أُمِّنَا ، فَانْطَلَقَ أَخِى وَمَكَثْتُ عِنْدَ الْبَهْمِ ، فَأَقْبَلَ طَائِرَانِ أَبْيَضَانِ كَأَنَّهُمَا نَسْرَانِ ، فَقَالَ أَحَدُهُمَا لِصَاحِبِهِ : أَهُوَ هُوَ؟ قَالَ الآخَرُ : نَعَمْ. فَأَقْبَلاَ يَبْتَدِرَانِى ، فَأَخَذَانِى فَبَطَحَانِى لِلْقَفَا ، فَشَقَّا بَطْنِى ، ثُمَّ اسْتَخْرَجَا قَلْبِى فَشَقَّاهُ ، فَأَخْرَجَا مِنْهُ عَلَقَتَيْنِ سَوْدَاوَيْنِ ، فَقَالَ أَحَدُهُمَا لِصَاحِبِهِ : ائْتِنِى بِمَاءِ ثَلْجٍ. فَغَسَلَ بِهِ جَوْفِى ، ثُمَّ قَالَ : ائْتِنِى بِمَاءِ بَرَدٍ فَغَسَلَ بِهِ قَلْبِى ، ثُمَّ قَالَ : ائْتِنِى بِالسَّكِينَةِ. فَذَرَّهُ فِى قَلْبِى ، ثُمَّ قَالَ أَحَدُهُمَا لِصَاحِبِهِ : حُصْهُ. فَحَاصَهُ وَخَتَمَ عَلَيْهِ بِخَاتَمِ النُّبُوَّةِ ، ثُمَّ قَالَ أَحَدُهُمَا لِصَاحِبِهِ : اجْعَلْهُ فِى كَفَّةٍ ، وَاجْعَلْ أَلْفاً مِنْ أُمَّتِهِ فِى كَفَّةٍ ). قَالَ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- :( فَإِذَا أَنَا أَنْظُرُ إِلَى الأَلْفِ فَوْقِى ، أُشْفِقُ أَنْ يَخِرَّ عَلَىَّ بَعْضُهُمْ ، فَقَالَ : لَوْ أَنَّ أُمَّتَهُ وُزِنَتْ بِهِ لَمَالَ بِهِمْ. ثُمَّ انْطَلَقَا وَتَرَكَانِى ). قَالَ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- :( وَفَرِقْتُ فَرَقاً شَدِيداً ، ثُمَّ انْطَلَقْتُ إِلَى أُمِّى فَأَخْبَرْتُهَا بِالَّذِى لَقِيتُ ، فَأَشْفَقَتْ أَنْ يَكُونَ قَدِ الْتُبِسَ بِى ، فَقَالَتْ : أُعِيذُكَ بِاللَّهِ . فَرَحَّلَتْ بَعِيراً لَهَا فَجَعَلَتْنِى عَلَى الرَّحْلِ ، وَرَكِبَتْ خَلْفِى حَتَّى بَلَغْنَا إِلَى أُمِّى فَقَالَتْ : أَدَّيْتُ أَمَانَتِى وَذِمَّتِى. وَحَدَّثَتْهَا بِالَّذِى لَقِيتُ ، فَلَمْ يَرُعْهَا ذَلِكَ ، وَقَالَتْ : إِنِّى رَأَيْتُ حِينَ خَرَجَ مِنِّى تَعْنِى نُوراً أَضَاءَتْ مِنْهُ قُصُورُ الشَّامِ ).

١٤ - أَخْبَرَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عِمْرَانَ حَدَّثَنَا أَبُو دَاوُدَ حَدَّثَنَا جَعْفَرُ بْنُ عُثْمَانَ الْقُرَشِىُّ عَنْ عُثْمَانَ بْنِ عُرْوَةَ بْنِ الزُّبَيْرِ عَنْ أَبِيهِ عَنْ أَبِى ذَرٍّ الْغِفَارِىِّ قَالَ قُلْتُ : يَا رَسُولَ اللَّهِ كَيْفَ عَلِمْتَ أَنَّكَ نَبِىٌّ حَتَّى اسْتَيْقَنْتَ؟ فَقَالَ :( يَا أَبَا ذَرٍّ أَتَانِى مَلَكَانِ وَأَنَا بِبَعْضِ بَطْحَاءِ مَكَّةَ ، فَوَقَعَ أَحَدُهُمَا إِلَى الأَرْضِ وَكَانَ الآخَرُ بَيْنَ السَّمَاءِ وَالأَرْضِ ، فَقَالَ أَحَدُهُمَا لِصَاحِبِهِ : أَهُوَ هُوَ؟ قَالَ : نَعَمْ. قَالَ : فَزِنْهُ بِرَجُلٍ. فَوُزِنْتُ بِهِ فَوَزَنْتُهُ ، ثُمَّ قَالَ : زِنْهُ بِعَشَرَةٍ. فَوُزِنْتُ بِهِمْ فَرَجَحْتُهُمْ ، ثُمَّ قَالَ : زِنْهُ بِمِائَةٍ فَوُزِنْتُ بِهِمْ فَرَجَحْتُهُمْ ، ثُمَّ قَالَ : زِنْهُ بِأَلْفٍ فَوُزِنْتُ بِهِمْ فَرَجَحْتُهُمْ ، كَأَنِّى أَنْظُرُ إِلَيْهِمْ يَنْتَثِرُونَ عَلَىَّ مِنْ خِفَّةِ الْمِيزَانِ ، قَالَ فَقَالَ أَحَدُهُمَا لِصَاحِبِهِ : لَوْ وَزَنْتَهُ بِأُمَّتِهِ لَرَجَحَهَا ).

١٥ - أَخْبَرَنَا إِسْمَاعِيلُ بْنُ خَلِيلٍ أَخْبَرَنَا عَلِىُّ بْنُ مُسْهِرٍ أَخْبَرَنَا الأَعْمَشُ عَنْ أَبِى صَالِحٍ قَالَ : كَانَ النَّبِىُّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- يُنَادِيهِمْ :( يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّمَا أَنَا رَحْمَةٌ مُهْدَاةٌ ).


بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 2. Bâb - Hazret-i Peygamberin (sallallahü aleyhi ve selem) Peygamber Olarak Gönderilmesinden Önce (Mukaddes) Kitaplarda Tanıtılması

5. Bize el -Hasan ibnu'r -Rebî' haber verip (dedi ki) bize Ebu'l -Ahvas, el -A'meşden, (o da) Ebû Sâlih'den, onun şöyle dediğini rivâyet etti. Ka'b dedi ki; Onu (yani Hazret-i Peygamberi Tevrat ve İncil'de) şöyle yazılı bulmaktayız:

Muhammed Allah'ın peygamberidir (sallallahü aleyhi ve sellem). O ne kabadır, ne katı, ne de çarşı-pazarlarda bağırıp çağıran biri! (Bu kötü vasıfların hiçbiri onda yoktur). O, kötülüğe karşı kötülükle karşılık vermez. Fakat (aksine) affeder ve bağışlar. Onun ümmeti, çok hamdedicilerden ibarettir. Onlar her yüksek yerde Allah'ı -azze ve celle- büyükler ("Allahu Ekber" der), her mevkide ona şükrederler. Belleri üzerine izar kuşanır, kenar organlarını (el -kol ve ayaklarını) temizlerler. Çağırıcılan göğün boşluğunda çağrı yapar. Savaştaki safları ile namazdaki safları birdir (aynıdır, eşittir). Onların, geceleyin, an uğul tuşu gibi uğultuları vardır. Onun doğumu Mekke'de, hicret yeri Taybe (Medine'de), mülkü Şam'dadır

6. Bize Abdullah b. Salih rivâyet edip (dedi ki) bana el -Leys rivâyet edip (dedi ki,) bana Hâlid -ki o İbn Yezid'dir - Saîd'den -ki o İbn Ebî Hilâl'dir -, (o) Hilâl b. Üsâme'den, (o) Atâ’ b. Yesâr'dan, (o da) İbn Selâm'dan (naklen) rivâyet etti ki o (yani İbn Selâm) şöyle diyordu: Biz muhakkak ki (mukaddes kitaplarda) Resûlüllah’ın (sallallahü aleyhi ve sellem) tanıtımını şöyle bulmaktayız:

Şüphesiz biz seni tanık, müjdeleyici, korkutucu ve ümmîlere sığınak olarak gönderdik. Sen kulumsun ve elçimsin. (Bundan sonra anlatım, 3. şahsa geçer). Ona "mütevekkil" ismini verdim. O ne kabadır, ne katı, ne de çarşı-pazarlarda bağırıp çağıran biri! Kötülüğe benzeriyle karşılık vermez, fakat (aksine) affeder, göz yumar. Onu, eğilmiş (sapmış) milleti; kendisiyle kör gözleri, sağır kulakları ve perdeli kalpleri açacağı, "Allah'dan başka hiçbir tanrının olmadığına şehâdet etmesi" suretiyle dosdoğru yapmadıkça öldürmeyeceğim. Ata b. Yesâr dedi ki; "Ebû Vâkıd el -Leysi de bana, kendisinin Ka'b'ı, İbn Selâmın dediğinin aynısını derken işittiğini haber verdi".

7. Bize Zeyd b. Avf haber verip (dedi ki) bize Ebû Avâne, Abdulmelik b. Umeyr'den, (o) Zekvân b. Ebi Sâlih'den, (o da) Ka'b'dan (naklen) şöyle rivâyet etti: Birinci satırda (şöyle yazılıdır): Muhammed bir elçi, benim seçilmiş kulumdur. Ne kabadır, ne katı, ne de çarşı - pazarlarda bağırıp çağıran biri ! O kötülüğe kötülükle karşılık vermez. Fakat (aksine) affeder, bağışlar, Doğumu Mekke'de, hicreti Taybe (Medine)'ye, mülkü Şam'dadır. İkinci satırda ise (şöyle yazılıdır): Muhammed Allah'ın peygamberidir.

Onun ümmeti çok hamdedicilerden ibarettir. Onlar Allah'a bollukta da darlıkta da hamdeder, Allah'a her mevkide şükrederler. Her yüksek yerde tekbir getirirler. Onlar güneşi gö zetleyicidirler. Vakti gelince, bir çöplüğün başında da olsalar, namazı kılarlar. Ortalarına (bellerine) îzâr kuşanır, kenar organlarını (el -kol ve ayakları -nı) temizlerler. Geceleyin göğün boşluğunda sesleri arı sesi gibidir.

8. Bize Mucâhîd b. Mûsa haber verip (dedi ki) bize Ma'n b. İsa rivâyet edip (dedi ki) bize Muâviye b. Salih, Ebû Ferve'den, (o da) İbn Abbâs’dan (naklen) rivâyet etti ki o (yani İbn Abbâs) Kâbu’l-Ahbâr'a; Tevrat'ta "Resûlüllah’ın (sallallahü aleyhi ve sellem) tavsifini nasıl bulmaktasın?" diye sormuş, o da şöyle demiş:

"Onu şöyle bulmaktayız: Abdullah'ın oğlu Muhammed. Mekke'de doğacak, Tâbe (Medine)'ye hicret edecek, mülkü Şam'da olacak. O ne çirkin söz söyleyen -çirkin iş yapan biridir, ne de çarşı- pazarlarda bağırıp çağıran biri. O kötülüğe kötülükle karşılık vermez. Fakat (aksine) affeder, bağışlar. Onun ümmeti çok hamdederilerden ibarettir. Onlar her bolluk ve darlıkda Allah'a hamdeder, her yüksek yerde Allah'ı büyükler ("Allahu Ekber" derler). Kenar organlarını (el -kol ve ayaklarını) temizlerler. Ortalarında (bellerine) izâr kuşanırlar. Namazlarında, savaşlarında saf tuttukları gibi saf tutarlar. Mescidlerindeki uğultuları, arı uğultusu gibidir. Gök boşluğunda çağırıcıları dinlenir .

9. Bize Hayve b. Şureyh haber verip (dedi ki) bize Bakıyye ibnul -velid el -Meytemi rivâyet edip (dedi ki) bize Bahîr b. Sa'd, Hâlid b. Ma'dân'dan, ( o da) Cubeyr b. Nüfeyr el -Hadramî'den (naklen) rivâyet etti ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

Andolsun ki, size gönderilmiş olan ve ne gevşek ne de tembel olmayan bir elçi; perdeli kalblerin (perdelerini, bir çocuğun sünnet edilmesi gibi) kesip (kalbleri diriltmek), kör gözleri açmak, eğri dilleri doğrultmak ve nihayet, "Tek Allah'dan başka hiçbir tanrı yoktur!" denilmesi için size gelmiştir!"

10. Bize Muhammed b. Yezîd el -Hızâmî haber verip (dedi ki) bize İshak b. Süleyman, Amr b. Ebi Kays'den, (o) Atadan, (o da) Âmir'den (naklen) rivâyet etti (ki Âmir) şöyle dedi:

Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabından bir adamın ona ihtiyacı vardı. Bu sebeple içeri girinceye kadar onunla beraber yürüdü. (Amir) dedi ki; (Hazret-i Peygamber'in) ayaklarından biri evin içinde diğeri dışardaydı. Sanki o (biriyle) fısıldaşıyordu. Sonra yüzünü çevirdi ve; "Biliyor musun, dedi, kiminle konuşuyordum?". Bu, bugüne kadar hiç görmediğim bir melekdi. Bana selâm vermek için Rabbinden izin istemiş... (Allah) buyurdu ki; "Biz sana Kur'an'ı ayırdetmek; sekîne'yi, sebat etmek: Furkân'ı da birleştirip vâsıl olmak için verdik -veya indirdik."

11. Bize Mücahid b. Mûsa haber verip (dedi ki) bize Reyhan -ki o İbn Sa'îd'dir - rivâyet edip (dedi ki) bize Abbâd -ki o İbn Mansûr'dur! - Eyyûb'den, (o) Ebû Selâme'den, (o) Ebû Kılâbe'den, (o da) Atıyye'den (naklen) rivâyet etti ki o (yani Atıyye) Rebî'a el -Cureşî'yi şöyle derken işitti:

Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) (Allah tarafından) gelindi ve ona dendi ki: "Gözün uyusun, kulağın işitsin, kalbin iyi anlasın". (Hazret-i Peygamberbuyurdu ki, "Bunun üzerine gözlerim uyudu, kulaklarım işitti, kalbim iyi anladı." (Devamla) buyurdu ki: "Sonra bana şöyle dendi: "Bir bey bir ev inşa etmiş! Bunun için bir ziyafet yemeği yapmış ve bir dâvetci göndermiş! Artık kim dâvetciye icabet ederse eve girer, ziyafet yemeğinden yer, Bey de ondan hoşnut olur. Kim de dâvetciye icabet etmezse, eve girmez ve ziyafet yemeğinden yemez. Bey de ona kızar." (Hazret-i Peygamber devamla) buyurdu ki: "İşte Allah o beydir, muhammed o dâvetçidir, İslâm o evdir, Cennet o ziyafettir."

12. Bize el -Hasan b. Ali haber verip (dedi ki) bize Ebû Usâme, Ca'fer b. Meymûn et - Temimi'den, (o da) Ebû Osman en - Nehdi'den (naklen) rivâyet etti ki, (Bir gün) Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), beraberinde ibn Mesûd olduğu halde vadiye çıktı. Derken onu (bir yere) oturtup etrafına bir çizgi çizdi. Sonra da; "Sakın (buradan) ayrılma", buyurdu. "Durum şu ki sana bazı adamlar ulaşacak. Onlarla konuşma! Zira onlar seninle konuşmayacaklardır".

Ardından Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) istediği yere gitti. Sonra (bazı adamlar), ötesine geçmeyerek çizgiye varmaya, peşinden de Hazret-i Peygamberin (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına dönmeye başladı. Nihayet gecenin sonu olunca (Hazret-i Peygamber) yanıma geldi ve dizimi yastık edinip (uyudu). O uyduğu zaman uykuda bir tür solunurdu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) dizimi yastık yapmış uyurken: (boyda) sanki develer gibi olan, üzerlerinde beyaz elbiseler bulunan onlardaki güzelliği ancak Alah bilir! - bir kısım adamlar yanıma çıkageldi ve onlardan bir grup onun başucuna bir grubu da ayakucuna oturdu. Sonra aralarında şöyle konuştular:

Bu peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem) verilenlerin benzeri kendisine verilmiş olan hiç bir kul görmedik. Gözleri kesinlikle uyuyor. Halbuki kalbi, şüphe yok ki, uyanıkdır. Onun için bir benzetme yapın (bir darb-ı mesel verin!) : Bir bey bir köşk yapmış. Sonra bir ziyafet vermiş ve insanları yemeğine, içeceğine davet etmiş! Müteakiben (o adamlar) kalkıp (gittiler). Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de bu esnada uyandı ve şöyle buyurdu: "Biliyor musun, kimdi onlar?". "Ancak Allah ve Resulü bilir!" dedim. Buyurdu ki"Onlar meleklerdir". (Devamla) buyurdu ki: "Yaptıkları benzetmenin (verdikleri darb-ı meselin) ne olduğunu biliyor musun?". "Ancak Allah ve Resulü bilir!" dedim. Buyurdu ki; "Rahman (olan Allah) cenneti yaptı, sonra kullarını oraya davet etti. Binaenaleyh kim ona icabet ederse cennetine girer. Kim de icabet etmezse, o onu cezalandırır ve ona azab eder."

٢- باب صِفَةِ النَّبِىِّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- فِى الْكُتُبِ قَبْلَ مَبْعَثِهِ

٥ - أَخْبَرَنَا الْحَسَنُ بْنُ الرَّبِيعِ حَدَّثَنَا أَبُو الأَحْوَصِ عَنِ الأَعْمَشِ عَنْ أَبِى صَالِحٍ قَالَ قَالَ كَعْبٌ : نَجِدُ مَكْتُوباً : مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- لاَ فَظٌّ وَلاَ غَلِيظٌ ، وَلاَ صَخَّابٌ بِالأَسْوَاقِ ، وَلاَ يَجْزِى بِالسَّيِّئَةِ السَّيِّئَةَ ، وَلَكِنْ يَعْفُو وَيَغْفِرُ ، وَأُمَّتُهُ الْحَمَّادُونَ ، يُكَبِّرُونَ اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ عَلَى كُلِّ نَجْدٍ ، وَيَحْمَدُونَهُ فِى كُلِّ مَنْزِلَةٍ ، يَتَأَزَّرُونَ عَلَى أَنْصَافِهِمْ ، وَيَتَوَضَّئُونَ عَلَى أَطْرَافِهِمْ ، مُنَادِيهِمْ يُنَادِى فِى جَوِّ السَّمَاءِ ، صَفُّهُمْ فِى الْقِتَالِ وَصَفُّهُمْ فِى الصَّلاَةِ سَوَاءٌ ، لَهُمْ بِاللَّيْلِ دَوِىٌّ كَدَوِىِّ النَّحْلِ ، مَوْلِدُهُ بِمَكَّةَ ، وَمُهَاجِرُهُ بِطَيْبَةَ ، وَمُلْكُهُ بِالشَّامِ.

٦ - حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ صَالِحٍ حَدَّثَنِى اللَّيْثُ حَدَّثَنِى خَالِدٌ - هُوَ ابْنُ يَزِيدَ - عَنْ سَعِيدٍ - هُوَ ابْنُ أَبِى هِلاَلٍ - عَنْ هِلاَلِ بْنِ أُسَامَةَ عَنْ عَطَاءِ بْنِ يَسَارٍ عَنِ ابْنِ سَلاَمٍ أَنَّهُ كَانَ يَقُولُ : إِنَّا لَنَجِدُ صِفَةَ رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- : إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ شَاهِداً وَمُبَشِّراً وَنَذِيراً وَحِرْزاً لِلأُمِّيِّينَ ، أَنْتَ عَبْدِى وَرَسُولِى ، سَمَّيْتُهُ الْمُتَوَكِّلَ ، لَيْسَ بِفَظٍّ وَلاَ غَلِيظٍ ، وَلاَ صَخَّابٍ بِالأَسْوَاقِ ، وَلاَ يَجْزِى بِالسَّيِّئَةِ مِثْلَهَا ، وَلَكِنْ يَعْفُو وَيَتَجَاوَزُ ، وَلَنْ أَقْبِضَهُ حَتَّى يُقِيمَ الْمِلَّةَ الْمُتَعَوِّجَةَ بِأَنْ يَشْهَدَ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ ، يَفْتَحُ بِهِ أَعْيُناً عُمْياً وَآذَاناً صُمًّا وَقُلُوباً غُلْفاً. قَالَ عَطَاءُ بْنُ يَسَارٍ : وَأَخْبَرَنِى أَبُو وَاقِدٍ اللَّيْثِىُّ أَنَّهُ سَمِعَ كَعْباً يَقُولُ مِثْلَمَا قَالَ ابْنُ سَلاَمٍ.

٧ - أَخْبَرَنَا زَيْدُ بْنُ عَوْفٍ حَدَّثَنَا أَبُو عَوَانَةَ عَنْ عَبْدِ الْمَلِكِ بْنِ عُمَيْرٍ عَنْ ذَكْوَانَ أَبِى صَالِحٍ عَنْ كَعْبٍ : فِى السَّطْرِ الأَوَّلِ : مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللَّهِ عَبْدِىَ الْمُخْتَارُ ، لاَ فَظٌّ وَلاَ غَلِيظٌ ، وَلاَ صَخَّابٌ فِى الأَسْوَاقِ ، وَلاَ يَجْزِى بِالسَّيِّئَةِ السَّيِّئَةَ ، وَلَكِنْ يَعْفُو وَيَغْفِرُ ، مَوْلِدُهُ بِمَكَّةَ ، وَهِجْرَتُهُ بِطَيْبَةَ ، وَمُلْكُهُ بِالشَّامِ ، وَفِى السَّطْرِ الثَّانِى : مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللَّهِ ، أُمَّتُهُ الْحَمَّادُونَ ، يَحْمَدُونَ اللَّهَ فِى السَّرَّاءِ وَالضَّرَّاءِ ، يَحْمَدُونَ اللَّهَ فِى كُلِّ مَنْزِلَةٍ ، وَيُكَبِّرُونَ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَرَفٍ ، رُعَاةُ الشَّمْسِ ، يُصَلُّونَ الصَّلاَةَ إِذَا جَاءَ وَقْتُهَا ، وَلَوْ كَانُوا عَلَى رَأْسِ كُنَاسَةٍ وَيَأْتَزِرُونَ عَلَى أَوْسَاطِهِمْ ، وَيُوَضِّئُونَ أَطْرَافَهُمْ ، وَأَصْوَاتُهُمْ بِاللَّيْلِ فِى جَوِّ السَّمَاءِ كَأَصْوَاتِ النَّحْلِ.

٨ - أَخْبَرَنَا مُجَاهِدُ بْنُ مُوسَى حَدَّثَنَا مَعْنٌ - هُوَ ابْنُ عِيسَى - حَدَّثَنَا مُعَاوِيَةُ بْنُ صَالِحٍ عَنْ أَبِى فَرْوَةَ عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ : أَنَّهُ سَأَلَ كَعْبَ الأَحْبَارِ : كَيْفَ تَجِدُ نَعْتَ رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- فِى التَّوْرَاةِ؟ فَقَالَ كَعْبٌ : نَجِدُهُ مُحَمَّدَ بْنَ عَبْدِ اللَّهِ يُولَدُ بِمَكَّةَ ، وَيُهَاجِرُ إِلَى طَابَةَ ، وَيَكُونُ مُلْكُهُ بِالشَّامِ ، وَلَيْسَ بِفَحَّاشٍ وَلاَ صَخَّابٍ فِى الأَسْوَاقِ ، وَلاَ يُكَافِئُ بِالسَّيِّئَةِ السَّيِّئَةَ ، وَلَكِنْ يَعْفُو وَيَغْفِرُ ، أُمَّتُهُ الْحَمَّادُونَ يَحْمَدُونَ اللَّهَ فِى كُلِّ سَرَّاءٍ ، وَيُكَبِّرُونَ اللَّهَ عَلَى كُلِّ نَجْدٍ يُوَضِّئُونَ أَطْرَافَهُمْ ، وَيَأْتَزِرُونَ فِى أَوْسَاطِهِمْ ، يَصُفُّونَ فِى صَلاَتِهِمْ كَمَا يَصُفُّونَ فِى قِتَالِهِمْ ، دَوِيُّهُمْ فِى مَسَاجِدِهِمْ كَدَوِىِّ النَّحْلِ ، يُسْمَعُ مُنَادِيهِمْ فِى جَوِّ السَّمَاءِ.

٩ - أَخْبَرَنَا حَيْوَةُ بْنُ شُرَيْحٍ حَدَّثَنَا بَقِيَّةُ بْنُ الْوَلِيدِ الْمَيْتَمِىُّ حَدَّثَنَا بَحِيرُ بْنُ سَعْدٍ عَنْ خَالِدِ بْنِ مَعْدَانَ عَنْ جُبَيْرِ بْنِ نُفَيْرٍ الْحَضْرَمِىِّ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- قَالَ :( لَقَدْ جَاءَكُمْ رَسُولٌ إِلَيْكُمْ لَيْسَ بِوَهِنٍ وَلاَ كَسِلٍ ، لِيُحْيِىَ قُلُوباً غُلْفاً ، وَيَفْتَحَ أَعْيُناً عُمْياً ، وَيُسْمِعَ آذَاناً صُمًّا ، وَيُقِيمَ أَلْسِنَةً عَوْجَاءَ حَتَّى يُقَالَ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ وَحْدَهُ ).

١٠ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ يَزِيدَ الْحِزَامِىُّ حَدَّثَنَا إِسْحَاقُ بْنُ سُلَيْمَانَ عَنْ عَمْرِو بْنِ أَبِى قَيْسٍ عَنْ عَطَاءٍ عَنْ عَامِرٍ قَالَ : كَانَ رَجُلٌ مِنْ أَصْحَابِ النَّبِىِّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- لَهُ إِلَيْهِ حَاجَةٌ فَمَشَى مَعَهُ حَتَّى دَخَلَ - قَالَ - فَإِحْدَى رِجْلَيْهِ فِى الْبَيْتِ وَالأُخْرَى خَارِجَةٌ كَأَنَّهُ يُنَاجِى ، فَالْتَفَتَ فَقَالَ :( أَتَدْرِى مَنْ كُنْتُ أُكَلِّمُ؟ إِنَّ هَذَا مَلَكٌ لَمْ أَرَهُ قَطُّ قَبْلَ يَوْمِى هَذَا ، اسْتَأْذَنَ رَبَّهُ أَنْ يُسَلِّمَ عَلَىَّ ، قَالَ : إِنَّا آتَيْنَاكَ أَوْ أَنْزَلْنَا الْقُرْآنَ فَصْلاً ، وَالسَّكِينَةَ صَبْراً ، وَالْفُرْقَانَ وَصْلاً ).

١١ - أَخْبَرَنَا مُجَاهِدُ بْنُ مُوسَى حَدَّثَنَا رَيْحَانُ - هُوَ ابْنُ سَعِيدٍ - حَدَّثَنَا عَبَّادٌ - هُوَ ابْنُ مَنْصُورٍ - عَنْ أَيُّوبَ عَنْ أَبِى قِلاَبَةَ عَنْ عَطِيَّةَ أَنَّهُ سَمِعَ رَبِيعَةَ الْجُرَشِىَّ يَقُولُ : أُتِىَ النَّبِىُّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- فَقِيلَ لَهُ : لِتَنَمْ عَيْنُكَ ، وَلْتَسْمَعْ أُذُنُكَ ، وَلِيَعْقِلْ قَلْبُكَ. قَالَ :( فَنَامَتْ عَيْنِى ، وَسَمِعَتْ أُذُنَاىَ ، وَعَقَلَ قَلْبِى - قَالَ - فَقِيلَ لِى : سَيِّدٌ بَنَى دَاراً فَصَنَعَ مَأْدُبَةً ، وَأَرْسَلَ دَاعِياً ، فَمَنْ أَجَابَ الدَّاعِىَ دَخَلَ الدَّارَ ، وَأَكَلَ مِنَ الْمَأْدُبَةِ ، وَرَضِىَ عَنْهُ السَّيِّدُ ، وَمَنْ لَمْ يُجِبِ الدَّاعِىَ لَمْ يَدْخُلِ الدَّارَ ، وَلَمْ يَطْعَمْ مِنَ الْمَأْدُبَةِ ، وَسَخِطَ عَلَيْهِ السَّيِّدُ ، قَالَ : فَاللَّهُ السَّيِّدُ ، وَمُحَمَّدٌ الدَّاعِى ، وَالدَّارُ الإِسْلاَمُ ، وَالْمَأْدُبَةُ الْجَنَّةُ ).

١٢ - أَخْبَرَنَا الْحَسَنُ بْنُ عَلِىٍّ حَدَّثَنَا أَبُو أُسَامَةَ عَنْ جَعْفَرِ بْنِ مَيْمُونٍ التَّمِيمِىِّ عَنْ أَبِى عُثْمَانَ النَّهْدِىِّ : أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- خَرَجَ إِلَى الْبَطْحَاءِ وَمَعَهُ ابْنُ مَسْعُودٍ فَأَقْعَدَهُ ، وَخَطَّ عَلَيْهِ خَطًّا ، ثُمَّ قَالَ :( لاَ تَبْرَحَنَّ فَإِنَّهُ سَيَنْتَهِى إِلَيْكَ رِجَالٌ فَلاَ تُكَلِّمْهُمْ ، فَإِنَّهُمْ لَنْ يُكَلِّمُوكَ ). فَمَضَى رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- حَيْثُ أَرَادَ ، ثُمَّ جَعَلُوا يَنْتَهُونَ إِلَى الْخَطِّ لاَ يُجَاوِزُونَهُ ، ثُمَّ يَصْدُرُونَ إِلَى النَّبِىِّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- حَتَّى إِذَا كَانَ مِنْ آخِرِ اللَّيْلِ جَاءَ إِلَىَّ فَتَوَسَّدَ فَخِذِى ، وَكَانَ إِذَا نَامَ نَفَخَ فِى النَّوْمِ نَفْخاً ، فَبَيْنَا رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- مُتَوَسِّدٌ فَخِذِى رَاقِدٌ إِذْ أَتَانِى رِجَالٌ كَأَنَّهُمُ الْجِمَالُ ، عَلَيْهِمْ ثِيَابٌ بِيضٌ اللَّهُ أَعْلَمُ مَا بِهِمْ مِنَ الْجَمَالِ ، حَتَّى قَعَدَ طَائِفَةٌ مِنْهُمْ عِنْدَ رَأْسِهِ وَطَائِفَةٌ مِنْهُمْ عِنْدَ رِجْلَيْهِ ، فَقَالُوا بَيْنَهُمْ : مَا رَأَيْنَا عَبْداً أُوتِىَ مِثْلَ مَا أُوتِىَ هَذَا النَّبِىُّ ، إِنَّ عَيْنَيْهِ لَتَنَامَانِ وَإِنَّ قَلْبَهُ لَيَقْظَانُ ، اضْرِبُوا لَهُ مَثَلاً : سَيِّدٌ بَنَى قَصْراً ثُمَّ جَعَلَ مَأْدُبَةً ، فَدَعَا النَّاسَ إِلَى طَعَامِهِ وَشَرَابِهِ ، ثُمَّ ارْتَفَعُوا وَاسْتَيْقَظَ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- عِنْدَ ذَلِكَ ، فَقَالَ لِى :( أَتَدْرِى مَنْ هَؤُلاَءِ؟ ). قُلْتُ : اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَعْلَمُ. قَالَ :( هُمُ الْمَلاَئِكَةُ ). وَقَالَ :( هَلْ تَدْرِى مَا الْمَثَلُ الَّذِى ضَرَبُوهُ ؟ ). قُلْتُ : اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَعْلَمُ. قَالَ : ( الرَّحْمَنُ بَنَى الْجَنَّةَ ، فَدَعَا إِلَيْهَا عِبَادَهُ ، فَمَنْ أَجَابَهُ دَخَلَ جَنَّتَهُ ، وَمَنْ لَمْ يُجِبْهُ عَاقَبَهُ وَعَذَّبَهُ ).


بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 1. Bâb - Hazret-i Peygamberin (sallallahü aleyhi ve selem) Peygamber Olarak Gönderilmesinden Önce İnsanların İçinde Bulundukları Cahillik ve Sapıklıklar

1. Bize Muhammed b. Yûsuf, Süfyân'dan, (o) el - A'meş'den, (o) Ebû Vâ'il'den, (o da) Abdullah'dan (naklen) rivâyet etti (ki Abdullah) şöyle dedi:

Bir adam Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip "Ya Resûlüllah, dedi, kişi cahiliye (kâfirlik) döneminde yaptıklarından dolayı hesaba çekilir, (cezalandırılır) mı?"

Şöyle buyurdu: "Kim müslümanlıkda güzel hareket ederse, cahiliye döneminde yaptıklarından dolayı hesaba çekilmez. Kim de müslümanlıkda kötü hareket ederse, önceki (yani cahiliye dönemindeki) ve sonraki (yani müslümanlıkdaki)lerden dolayı hesaba çekilip (cezalandırılır)."

2. Bize el -Velid ibnu'n -Nadr er-Remli, Lahm kabilesinin el -Hâris b. Ebi'l -Harâmoğulları (kolundan olan) Sebre b. Mabed'den, (o da) el -Vadîn'den (naklen) haber verdi ki bir adam Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip şöyle dedi:

'Ya Resûlüllah! Bizler, cahiliye insanları ve putlara tapan kişiler idik. Bu sebeple çocukları öldürüyorduk. Yanımda bir kızım vardı. Büyüyüp, kendisini çağırdığımda, çağırmamdan dolayı sevinecek (bir yaşa geldiği) zaman bir gün onu çağırdım, o da peşimden geldi. Ben de, ailemin uzak olmayan bir kuyusuna kadar gittim. (Kuyunun yanına varınca) elini tutup onu kuyunun içine attım. Ondan hatırımda kalan son şey; Babacağım! Babacağım! demesidir." Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) göz yaşları boşalıncaya kadar ağladı. Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanında oturanlardan bunu gören bir adam, olayı anlatana; "Resûlüllah'ı (sallallahü aleyhi ve sellem) hüzünlendirdin!" dedi. (Resûlüllah) bu adama; "Bırak onu, buyurdu, çünkü o, kendisini ilgilendiren, endişeye sevkeden bir şeyi sormaktadır." Sonra olayı anlatan zata; "Haberini bana tekrar anlat!" buyurdu. O da tekrar anlattı. (Resûlüllah da) göz yaşları sakalına ininceye kadar ağladı. Müteakiben şöyle buyurdu: "Allah cahiliye (dönemi insanların)dan, yapmış oldukları şeyleri kaldırmıştır. Binaenaleyh ameline yeniden başla."

3. Bize Hârûn b. Muâviye, İbrahim b. Süleyman el -Mueddib'den, (o) el -A'meş'den, (o da) Mücâhid'den (naklen) haber verdi. (Mücâhid dedi ki) mevlâm (yani beni âzâd eden efendim) bana şöyle haber verdi: Ailesi onu, içinde kaymak ve süt bulunan bir tasla tanrılarına gönderdiler ve, onlardan korktukları için, kaymağı yemememi bana tenbih ettiler. (Ben de tası götürüp putların önüne koydum). Sonra bir köpek geldi, kaymağı yedi, sütü içti, ardından da putun -ki bu İsaf ve Nâ'ile putuydu- üzerine bevletti. Harûn dedi ki; cahiliye döneminde adam yolculuğa çıktığı zaman beraberinde, üçünü tenceresi için (sac ayağı gibi kullanacağı), birine de tapacağı dört taş alırdı” (Cahiliye insanı) köpeğini besler -büyütürdü ama çocuğunu öldürürdü.

4. Bize Mücahid b. Mûsa rivâyet edip (dedi ki) bize Reyhan -ki o İbn Sa'îd es -Sâmi'dir. - rivâyet edip (dedi ki) bize Abbâd -ki o ibn Mansûr'dur. -, Ebu'r -Recâ'dan, onun şöyle dediğini rivâyet etti: Bizler, câhiliye döneminde güzel bir taş ele geçirdiğimizde ona tapardık. Bir taş bulamadığımızda biraz kum toplar, sonra bol sütlü deveyi getirir, o da bunun üzerinde, (sağılacak şekilde) ayaklarını açar, biz de, bu kum yığınını tamamen ıslatıncaya kadar, onu sağardık. Müteakiben de o yerde kaldığımız sürece bu kum yığınına tapardık.

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

الْحَمْدُ للّه رَبِّ الْعَالَمِينَ أَكْمَلُ الْحَمْدِ عَلَى كُلِّ حَالٍ وَالصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ الأَتَمَّانِ الأَكْمَلاَنِ عَلَى سَيِّدِ الْمُرْسَلِينَ مُحَمَّدٍ وَآلِهِ وَأَصْحَابِهِ وَسَائِرِ النَّبِيِّينَ يَقُولُ أَقَلُّ الْخَلِيقَةِ بَلْ لاَ شَىْءَ فِى الْحَقِيقَةِ الرَّاجِى رَحْمَةَ رَبِّهِ الصَّمَدِ الظَّاهِرِ الْجَلِيلِ مُحَمَّدُ بْنُ مُحَمَّدِ بْنِ مُحَمَّدِ بْنِ أَبِى الطَّاهِرِ الْمُلَقَّبُ بِأَصِيلٍ بَصَّرَهُ اللّه بِعُيُوبِ نَفْسِهِ وَجَعَلَ يَوْمَهُ خَيْراً مِنْ أَمْسِهِ أَخْبَرَنَا شَيْخُنَا الإِمَامُ أُسْتَاذُ الْمُحَدِّثِينَ بَيْنَ الأَنَامِ الدَّاعِى إِلَى سُنَنِ سَيِّدِ الْمُرْسَلِينَ عَفِيفُ الْمِلَّةِ وَالدِّينِ إِبْرَاهِيمُ بْنُ مُحَمَّدِ بْنِ مُبَارَكِ بْنِ أَبِى الْحَرْبِ الْخَنْجِىُّ بِقِرَاءَتِى عَلَيْهِ فِى الْجَامِعِ الْعَتِيقِ بِشِيرَازَ فِى شُهُورِ سَنَةِ ثَلاَثِينَ وَثَمَانِمِائَةٍ قَالَ أَخْبَرَنَا شَيْخُنَا الإِمَامُ قَاضِى قُضَاةِ الأَنَامِ إِمَامُ مِحْرَابِ سَيِّدِ الْمُرْسَلِينَ خَتَمُ الْحُفَّاظِ وَالْمُجْتَهِدِينَ زَيْنُ الْمِلَّةِ وَالدِّينِ عَبْدُ الرَّحِيمِ بْنُ الْحُسَيْنِ الْمُشْتَهِرُ بِابْنِ الْعِرَاقِىِّ قَالَ أَخْبَرَنِى الإِمَامُ قَاضِى قُضَاةِ الإِسْلاَمِ عِزُّ الدِّينِ عَبْدُ الْعَزِيزِ بْنُ مُحَمَّدٍ الْكِتَابِىُّ أَخْبَرَنَا جَمَاعَةٌ مِنْهُمْ عَلِىُّ بْنُ مُحَمَّدِ بْنِ هَارُونَ أَخْبَرَنَا عَبْدُ اللّه بْنُ عُمَرَ الْخُزَيْمِىُّ أَخْبَرَنَا عَبْدُ الأَوَّلِ بْنُ عِيسَى أَخْبَرَنَا عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ مُحَمَّدٍ الرَّاوَدِىُّ أَخْبَرَنَا عَبْدُ اللّه بْنُ أَحْمَدَ أَخْبَرَنَا عِيسَى بْنُ عُمَرَ السَّمَرْقَنْدِىُّ أَنَّ الإِمَامَ أَبَا مُحَمَّدٍ عَبْدَ اللّه بْنَ عَبْدِ الرَّحْمَنِ الْحَافِظَ الدَّارِمِىَّ الْمُؤَلِّفَ رَضِىَ اللّه عَنْهُ وَأَرْضَاهُ قَالَ :

١- باب مَا كَانَ عَلَيْهِ النَّاسُ قَبْلَ مَبْعَثِ النَّبِىِّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- مِنَ الْجَهْلِ وَالضَّلاَلَةِ

١ - حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ يُوسُفَ عَنْ سُفْيَانَ عَنِ الأَعْمَشِ عَنْ أَبِى وَائِلٍ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ قَالَ قَالَ رَجُلٌ : يَا رَسُولَ اللَّهِ أَيُؤَاخَذُ الرَّجُلُ بِمَا عَمِلَ فِى الْجَاهِلِيَّةِ؟ قَالَ مَنْ أَحْسَنَ فِى الإِسْلاَمِ لَمْ يُؤَاخَذْ بِمَا كَانَ عَمِلَ فِى الْجَاهِلِيَّةِ ، وَمَنْ أَسَاءَ فِى الإِسْلاَمِ أُخِذَ بِالأَوَّلِ وَالآخِرِ (.

٢ - أَخْبَرَنَا الْوَلِيدُ بْنُ النَّضْرِ الرَّمْلِىُّ عَنْ مَسَرَّةَ بْنِ مَعْبَدٍ مِنْ بَنِى الْحَارِثِ ابْنِ أَبِى الْحَرَامِ مِنْ لَخْمٍ عَنِ الْوَضِينِ : أَنَّ رَجُلاً أَتَى النَّبِىَّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- فَقَالَ : يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنَّا كُنَّا أَهْلَ جَاهِلِيَّةٍ وَعِبَادَةِ أَوْثَانٍ ، فَكُنَّا نَقْتُلُ الأَوْلاَدَ ، وَكَانَتْ عِنْدِى بِنْتٌ لِى ، فَلَمَّا أَجَابَتْ عِبَادَةَ الأَوْثَانِ ، وَكَانَتْ مَسْرُورَةً بِدُعَائِى إِذَا دَعَوْتُهَا ، فَدَعَوْتُهَا يَوْماً فَاتَّبَعَتْنِى ، فَمَرَرْتُ حَتَّى أَتَيْتُ بِئْراً مِنْ أَهْلِى غَيْرَ بَعِيدٍ ، فَأَخَذْتُ بِيَدِهَا فَرَدَّيْتُ بِهَا فِى الْبِئْرِ ، وَكَانَ آخِرَ عَهْدِى بِهَا أَنْ تَقُولَ : يَا أَبَتَاهُ يَا أَبَتَاهُ. فَبَكَى رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- حَتَّى وَكَفَ دَمْعُ عَيْنَيْهِ ، فَقَالَ لَهُ رَجُلٌ مِنْ جُلَسَاءِ رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- : أَحْزَنْتَ رَسُولَ اللَّهِ. فَقَالَ لَهُ :( كُفَّ ، فَإِنَّهُ يَسْأَلُ عَمَّا أَهَمَّهُ ). ثُمَّ قَالَ لَهُ :( أَعِدْ عَلَىَّ حَدِيثَكَ ). فَأَعَادَهُ ، فَبَكَى حَتَّى وَكَفَ الدَّمْعُ مِنْ عَيْنَيْهِ عَلَى لِحْيَتِهِ ، ثُمَّ قَالَ لَهُ :( إِنَّ اللَّهَ قَدْ وَضَعَ عَنِ الْجَاهِلِيَّةِ مَا عَمِلُوا ، فَاسْتَأْنِفْ عَمَلَكَ ).

٣ - أَخْبَرَنَا هَارُونُ بْنُ مُعَاوِيَةَ عَنْ إِبْرَاهِيمَ بْنِ سُلَيْمَانَ الْمُؤَدِّبِ عَنِ الأَعْمَشِ عَنْ مُجَاهِدٍ حَدَّثَنِى مَوْلاَىَ : أَنَّ أَهْلَهُ بَعَثُوا مَعَهُ بِقَدَحٍ فِيهِ زُبْدٌ وَلَبَنٌ إِلَى آلِهَتِهِمْ - قَالَ - فَمَنَعَنِى أَنْ آكُلَ الزُّبْدَ لِمَخَافَتِهَا - قَالَ - فَجَاءَ كَلْبٌ فَأَكَلَ الزُّبْدَ وَشَرِبَ اللَّبَنَ ، ثُمَّ بَالَ عَلَى الصَّنَمِ وَهُوَ إِسَافٌ وَنَائِلَةُ. قَالَ هَارُونُ : كَانَ الرَّجُلُ فِى الْجَاهِلِيَّةِ إِذَا سَافَرَ حَمَلَ مَعَهُ أَرْبَعَةَ أَحْجَارٍ : ثَلاَثَةٌ لِقِدْرِهِ ، وَالرَّابِعُ يَعْبُدُهُ ، وَيُرَبِّى كَلْبَهُ ، وَيَقْتُلُ وَلَدَهُ.

٤ - حَدَّثَنَا مُجَاهِدُ بْنُ مُوسَى حَدَّثَنَا رَيْحَانُ - هُوَ ابْنُ سَعِيدٍ السَّامِىُّ - حَدَّثَنَا عَبَّادٌ - هُوَ ابْنُ مَنْصُورٍ - عَنْ أَبِى رَجَاءٍ قَالَ : كُنَّا فِى الْجَاهِلِيَّةِ إِذَا أَصَبْنَا حَجَراً حَسَناً عَبَدْنَاهُ ، وَإِنْ لَمْ نُصِبْ حَجَراً جَمَعْنَا كُثْبَةً مِنْ رَمْلٍ ثُمَّ جِئْنَا بِالنَّاقَةِ الصَّفِىِّ ، فَتَفَاجُّ عَلَيْهَا فَنَحْلِبُهَا عَلَى الْكُثْبَةِ حَتَّى نَرْوِيَهَا ، ثُمَّ نَعْبُدُ تِلْكَ الْكُثْبَةَ مَا أَقَمْنَا بِذَلِكَ الْمَكَانِ. قَالَ أَبُو مُحَمَّدٍ : الصَّفِىُّ : الْكَثِيرَةُ الأَلْبَانِ.


SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget