Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Latest Post

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 6. Bâb - Hazret-i Peygamberce (sallallahü aleyhi ve sellem), Minberin İnlemesi Şeklinde İkram Edilen Şeyler

31. Bize Osman b. Ömer haber verip (dedi ki) bize Muâz ibnu'l -Alâ, Nâfi'den, (o da) İbn Ömer'den (naklen) haber verdi ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir (hurma) kütüğünün yanında (ona dayanarak) hutbe okurdu. Sonradan kendisine minber yaptırınca bu kütük, (üzüntüsünden) inledi. Öyleki sonunda (Hazret-i Peygamber) gelip onu sıvazladı (da inlemesi durdu).

32. Bize Muhammed b. Humeyd haber verip (edi ki) bize Temîm b. Abdilmü'min rivâyet edip (dedi ki) bize Salih b. Hayyân rivâyet edip (dedi ki) bana ibn Bureyde, babasından rivâyet etti (ki babası) şöyle demiş: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bir hutbe îrad buyurduğu zaman kalkar ve uzun zaman ayakta kalırdı. Ayakta durması da kendisine zor gelirdi. Bu sebeple bir hurma kütüğü getirildi. Bir yer eşilip, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) için, dikine onun yanına dikildi. Bundan sonra Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hutbe îrad buyurup ayakta kalışı uzadığında ona dayanıp yaslanırdı. Medine'ye gelen bir adam bunu gördü. Daha sonra da (Hazret-i Peygamber'i) onun yanında ayakta gördü. Bunun üzerine cemaatten yanındaki o adama dedi ki: Şayet kendisine faydası dokunacak bir şey konusunda Muhammed'in benden razı olacağını bilsem, onun için, üzerinde ayakta duracağı bir oturak yapardım. Sonra isterse dilediği sürece oturur, isterse ayağa kalkar." Bu (söz) Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) ulaştı.

O da; "onu bana getirin!" buyurdu. (Sahabe de) onu ona getirdiler. Neticede ona, kendisi için şu üç veya dört basamağı yapmasını emretti. Bu (basamaklar) hâlâ Medîne (Camisinin) minberindedirler. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bunda bir rahatlık buldu. Bu yüzden Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) (hurma) kütüğünden ayrılıp, kendisi için yapılan bu (basamaklara) yönelince bu kütük hüzünlendi ve Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ondan ayrıldığı zaman, devenin inlemesi gibi inledi. İbn Bureyde, babasından (naklen) dedi ki; Hazret-i Peygamber, kütüğün inlemesini duyunca, yanına dönmüş ve, elini üzerine koyup şöyle buyurmuştur: "(Şunlardan birini) seç: Seni (önceden) bulunduğun yere dikip (eskiden) olduğun gibi olmanı. (veya) seni Cennete dikmemi, bu suretle onun nehirlerinden, pınarlarından içip güzelce yetişmeni, sonra meyve verip meyvenden ve hurmandan Allah dostlarının yemesini dilersen, (bunu) yaparım!". (İbn Bureyde) sonra da dedi ki o (yani babası Hazret-i Peygamber'i (sallallahü aleyhi ve sellem), ona iki defa; "Evet, (bunu) muhakkak yaptım!" derken işitmiş. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) (durumu) sormuş, o da şöyle cevap vermiş: "O, kendisini Cennete dikmemi seçti."

33. Bize Muhammed b. Kesîr, Süleyman b. Kesîr'den, (o) ez -Zühri'den, (o) Sa'îd İbnu'l -Museyyeb'den, (o da) Câbir b. Abdillah el -Ensâri'den (naklen) haber verdi (ki Câbir) şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), minberin yapılmasından önce, (hutbe okurken) bir (hurma) kütüğünün yanında (ona dayanarak) ayakta dururdu. Minber yapılınca bu kütük inledi. Öyleki biz de inlemesini işittik. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) elini üzerine koydu, o da sükûnet buldu.

34. Bize Muhammed b. Kesîr rivâyet edip (dedi ki) bize Süleyman b. Kesîr, Yahya b. Sa'îd'den, (o) Hafs b. Ubeydillah'dan, (o da) Câbir b. Abdillah’dan (naklen) rivâyet etti (ki Câbir) şöyle dedi: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bir ağaç parçasının yanında (ona dayanarak) hutbe okurdu. Sonra minber yapılıp da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) üzerine oturunca, (bu ağaç parçası) on aylık hamile develerin inlemesi gibi inledi. Sonunda Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) elini üzerine koydu da sükûnet buldu.

35. Bize Ferve haber verip (dedi ki) bize Yahya b. Zekeriyya, babasından, (o) Ebû İshak'dan, (o) Sa'îd b. Ebî Kureyb'den, (o da) Câbir b. Abdillah'dan (naklen) rivâyet etti (ki Câbir) şöyle dedi: Ağaç parçası, yavrusu kendisinden ayrılmış devenin inlemesi gibi inledi.

36. Bize Zekerîyya b. Adiyy, Ubeydullah b. Amr'dan, (o) Abdullah b. Muhammed b. Akîl'den, (o) et -Tufeyl b. Übeyy b. Ka'b'dan, (o da) babasından (naklen) haber verdi (ki Übeyy şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), mescid bir çardak (şeklinde) olduğu zaman bir (hurma) kütüğünün yanında namaz kılıyor ve (yine) onun yanında (ona dayanarak) hutbe okuyordu. Sonraları ashabından bir adam ona: "Sana, üzerinde ayakta duracağın (dikileceğin) küçük bir kürsü yapalım mı? (Bu suretle) cuma günü insanlar seni görür, sen de onlara (hutbeni) işittirmiş olursun!" dedi. "Evet, (yapın!)" buyurdu.

Bunun üzerine kendisine üç basamak yapıldı. Bunlar (bugün) minberin üzerinde olanlardır. Minber yapılıp Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) tesbit etmiş olduğu yerine konulduğunda -(Übeyy) sözüne devamla dedi ki - Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) minbere gitmek üzere gelince o (hurma kütüğüne) uğradı. (Kütüğü) geçince o, yarılıp parçalanacak kadar böğürdü. Bundan dolayı Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onun yanına döndü ve sükûnet buluncaya kadar onu sıvazladı. Sonra (tekrar) minbere döndü. (Übeyy) dedi ki; (Hazret-i Peygamber) namazlarını onun yanında kılardı. Mescid yıkıldığında bu kütüğü Übeyy b. Ka'b aldı. Eskiyip ağaç kurdu onu yiyinceye ve un-ufak hale gelinceye kadar onun yanında kaldı.

37. Bize Ubeydullah b. Sa'îd rivâyet edip (dedi ki) bize Ebû Üsâme, Mucalid'den, (o) Ebu'l -veddâk'dan, (o da) Ebü Sa'îd'den (naklen) rivâyet etti (ki Ebû Sa'îd) şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir (hurma) kütüğünün yanında (ona dayanarak) hutbe okurdu. Rûmî bir adam kendisine gelipşöyle dedi: "Sana, üzerinde hutbe okuyacağın bir minber yapayım mı?", (Hazret-i Peygamberin muvafakati üzerine) de ona bir minber, yani gördüğünüz şu (minberi) yaptı. (Ebû Sa'îd) dedi ki; Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hutbe okumak üzere onun üzerinde dikilince o kütük, devenin yavrusuna (iştiyakla) inildemesi gibi inledi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına inip onu kucakladı, o da sükûnet buldu. Daha sonra (Resûlüllah), onun için bir yer kazılıp gömülmesini emretti.

38. Bize Müslim b. İbrahim haber verip (dedi ki) bize es -Sa'k rivâyet edip dedi ki; ben el -Hasan'ı şöyle derken işittim: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'ye gelince, insanlara konuşurken sırtını bir ağaç parçasına dayarmış. Sonra (dinleyenler) etrafında çoğalmış. Bu sebeple Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara (sesini) işittirmek istemiş ve; "Bana, üzerine çıkacağım bir şey yapın!" buyurmuştur. (Sahâbe-i kiram); "Nasıl (bir şey), ya Resûlüllah?" demişler. "Mûsa'nın çardağı gibi bir çardak!" buyurmuştur. el -Hasan dedi ki; (bunu) kendisine yaptıklarında, vallahi, o ağaç parçası inlemiş. el -Hasan, (sözünün devamında) şöyle dedi: "Sübhanellah! İşitmiş olan bir topluluğun kalbleri (başka bir delil) ister mi?". Ebû Muhammed (ed -Dârimî) dedi ki; "O (yani el -Hasan, "işitmiş olan" sözüyle) bu (iniltiyi işitmeyi) kasdediyor".

39. Bize el -Haccâc b. Minhâl haber verip (dedi ki) bize Hammâd b. Seleme, Ammâr b. Ebî Ammâr'dan, (o da) İbn Abbâs'dan (naklen) rivâyet etti ki Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), minber edinmeden önce bir (hurma) kütüğünün yanında (ona dayanarak) hutbe okurdu. Daha sonra minber edinip ona geçince bu kütük inledi. Bunun üzerine (Resûlüllah) onu kucakladı da (ancak) sükûnet buldu. (Müteakiben Hazret-i Peygamber) şöyle buyurdu: "Şayet onu kucaklamamış olsaydım, kıyamet gününe kadar inleyecekdi!

40. Bize el -haccâc b. Minhâl haber verip (dedi kî) bize Hammâd, Sâbit'den, (o da) Enes'den (naklen) onun (yani bir önceki hadisin) aynısını rivâyet etti.

41. Bize Abdullah b. Yezîd haber verip (dedi ki) bize el -Mes'ûdî, Ebû Hâzim'den, (o da) Sehl b. Sa'd'dan (naklen rivâyet etti (ki Sehl) şöyle dedi: (Hazret-i Peygamber'in, önceleri) yanında ayakta durduğu ağaç parçası inledi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onun yanına kalkıp (gitti) ve elini üzerine koydu da sükûnet buldu.

42. Bize Muhammed b. Ahmed b. Ebî Halef haber verip (dedi ki) bize Ömer b. Yûnus rivâyet edip (dedi ki) bize İkrime b. Ammâr rivâyet edip (dedi ki) bize İshak b. Ebî Talha rivâyet edip (dedi ki) bize Enes b. Mâlik rivâyet etti ki; Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) cuma günü ayağa kalkar, mescide dikilmiş bir (hurma) kütüğüne sırtını dayar ve cemaate (öylece) hutbeokurdu. Sonra ona bir rûmî geldi ve; "Sana, ayaktaymışsın gibi üzerinde oturacağın bir şey yapayım mı?" dedi ve (Hazret-i Peygamber'in muvafakatini alınca) ona, iki basamağı olan ve üçüncüsünün üzerine oturacağı (veya oturulan) bir minber yaptı. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu minberin üzerine oturunca, o (hurma) kütüğü, Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) (ayrılmasına) üzüldüğü için öküz böğürür gibi böğürdü. Öyleki mescid sallandı. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) minberden inip yanına gitti ve, böğürürken ona sarıldı.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona sarılınca sükûnet buldu. O zaman (Hazret-i Peygamber) şöyle buyurdu: "Muhammed'in canını elinde tutan (Allah'a) yemin olsun ki, şayet ben ona sarılmamış olsaydım, o, Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) (ayrılmasına) üzüldüğünden, kıyamet gününe kadar bu şekilde (böğürmeye) devam edecekdi!". Daha sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) emretti de (o kütük) gömüldü

٦- باب مَا أُكْرِمَ النَّبِىُّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- بِحَنِينِ الْمِنْبَرِ

٣١ - أَخْبَرَنَا عُثْمَانُ بْنُ عُمَرَ أَخْبَرَنَا مُعَاذُ بْنُ الْعَلاَءِ عَنْ نَافِعٍ عَنِ ابْنِ عُمَرَ : أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- كَانَ يَخْطُبُ إِلَى جِذْعٍ ، فَلَمَّا اتَّخَذَ الْمِنْبَرَ حَنَّ الْجِذْعُ حَتَّى أَتَاهُ ، فَمَسَحَهُ.

٣٢ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ حُمَيْدٍ حَدَّثَنَا تَمِيمُ بْنُ عَبْدِ الْمُؤْمِنِ حَدَّثَنَا صَالِحُ بْنُ حَيَّانَ حَدَّثَنِى ابْنُ بُرَيْدَةَ عَنْ أَبِيهِ قَالَ : كَانَ النَّبِىُّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- إِذَا خَطَبَ قَامَ فَأَطَالَ الْقِيَامَ ، فَكَانَ يَشُقُّ عَلَيْهِ قِيَامُهُ ، فَأُتِىَ بِجِذْعِ نَخْلَةٍ ، فَحُفِرَ لَهُ وَأُقِيمَ إِلَى جَنْبِهِ قَائِماً لِلنَّبِىِّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- فَكَانَ النَّبِىُّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- إِذَا خَطَبَ فَطَالَ الْقِيَامُ عَلَيْهِ وَغَلَبَهُ اسْتَنَدَ إِلَيْهِ فَاتَّكَأَ عَلَيْهِ ، فَبَصُرَ بِهِ رَجُلٌ كَانَ وَرَدَ الْمَدِينَةَ ، فَرَآهُ قَائِماً إِلَى جَنْبِ ذَلِكَ الْجِذْعِ ، فَقَالَ لِمَنْ يَلِيهِ مِنَ النَّاسِ : لَوْ أَعْلَمُ أَنَّ مُحَمَّداً يَحْمَدُنِى فِى شَىْءٍ يَرْفُقُ بِهِ لَصَنَعْتُ لَهُ مَجْلِساً يَقُومُ عَلَيْهِ ، فَإِنْ شَاءَ جَلَسَ مَا شَاءَ ، وَإِنْ شَاءَ قَامَ. فَبَلَغَ ذَلِكَ النَّبِىَّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- فَقَالَ :( ائْتُونِى بِهِ ). فَأَتَوْهُ بِهِ فَأُمِرَ أَنْ يَصْنَعَ لَهُ هَذِهِ الْمَرَاقِىَ الثَّلاَثَ أَوِ الأَرْبَعَ هِىَ الآنَ فِى مِنْبَرِ الْمَدِينَةِ ، فَوَجَدَ النَّبِىُّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- فِى ذَلِكَ رَاحَةً ، فَلَمَّا فَارَقَ النَّبِىُّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- الْجِذْعَ ، وَعَمَدَ إِلَى هَذِهِ الَّتِى صُنِعَتْ لَهُ جَزِعَ الْجِذْعُ فَحَنَّ كَمَا تَحِنُّ النَّاقَةُ حِينَ فَارَقَهُ النَّبِىُّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- ، فَزَعَمَ ابْنُ بُرَيْدَةَ عَنْ أَبِيهِ أَنَّ النَّبِىَّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- حِينَ سَمِعَ حَنِينَ الْجِذْعِ رَجَعَ إِلَيْهِ فَوَضَعَ يَدَهُ عَلَيْهِ وَقَالَ :( اخْتَرْ أَنْ أَغْرِسَكَ فِى الْمَكَانِ الَّذِى كُنْتَ فِيهِ ، فَتَكُونَ كَمَا كُنْتَ ، وَإِنْ شِئْتَ أَنْ أَغْرِسَكَ فِى الْجَنَّةِ فَتَشْرَبَ مِنْ أَنْهَارِهَا وَعُيُونِهَا فَيَحْسُنَ نَبْتُكَ وَتُثْمِرَ ، فَيَأْكُلَ أَوْلِيَاءُ اللَّهِ مِنْ ثَمَرَتِكَ وَنَخْلِكَ فَعَلْتُ ). فَزَعَمَ أَنَّهُ سَمِعَ مِنَ النَّبِىِّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- وَهُوَ يَقُولُ لَهُ :( نَعَمْ قَدْ فَعَلْتُ ). مَرَّتَيْنِ ، فَسُئِلَ النَّبِىَّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- فَقَالَ :( اخْتَارَ أَنْ أَغْرِسَهُ فِى الْجَنَّةِ ).

٣٣ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُّ بْنُ كَثِيرٍ عَنْ سُلَيْمَانَ بْنِ كَثِيرٍ عَنِ الزُّهْرِىِّ عَنْ سَعِيدِ بْنِ الْمُسَيَّبِ عَنْ جَابِرِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ الأَنْصَارِىِّ قَالَ : كَانَ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- يَقُومُ إِلَى جِذْعٍ قَبْلَ أَنْ يُجْعَلَ الْمِنْبَرُ ، فَلَمَّا جُعِلَ الْمِنْبَرُ حَنَّ ذَلِكَ الْجِذْعُ حَتَّى سَمِعْنَا حَنِينَهُ ، فَوَضَعَ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- يَدَهُ عَلَيْهِ فَسَكَنَ.

٣٤ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ كَثِيرٍ حَدَّثَنَا سُلَيْمَانُ بْنُ كَثِيرٍ عَنْ يَحْيَى بْنِ سَعِيدٍ عَنْ حَفْصِ بْنِ عُبَيْدِ اللَّهِ عَنْ جَابِرِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ قَالَ : كَانَ النَّبِىُّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- يَخْطُبُ إِلَى خَشَبَةٍ ، فَلَمَّا صُنِعَ الْمِنْبَرُ فَجَلَسَ عَلَيْهِ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- حَنَّتْ حَنِينَ الْعِشَارِ حَتَّى وَضَعَ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- يَدَهُ عَلَيْهَا فَسَكَنَتْ.

٣٥ - أَخْبَرَنَا فَرْوَةُ حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ زَكَرِيَّا عَنْ أَبِيهِ عَنْ أَبِى إِسْحَاقَ عَنْ سَعِيدِ بْنِ أَبِى كَرِبٍ عَنْ جَابِرِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ قَالَ : حَنَّتِ الْخَشَبَةُ حَنِينَ النَّاقَةِ الْخَلُوجِ.

٣٦ - أَخْبَرَنَا زَكَرِيَّا بْنُ عَدِىٍّ عَنْ عُبَيْدِ اللَّهِ بْنِ عَمْرٍو عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ مُحَمَّدِ بْنِ عَقِيلٍ عَنِ الطُّفَيْلِ بْنِ أُبَىِّ بْنِ كَعْبٍ عَنْ أَبِيهِ قَالَ : كَانَ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- يُصَلِّى إِلَى جِذْعٍ وَيَخْطُبُ إِلَيْهِ إِذْ كَانَ الْمَسْجِدُ عَرِيشاً ، فَقَالَ لَهُ رَجُلٌ مِنْ أَصْحَابِهِ : أَلاَ نَجْعَلُ لَكَ عَرِيشاً تَقُومُ عَلَيْهِ يَرَاكَ النَّاسُ يَوْمَ الْجُمُعَةِ ، وَيَسْمَعُونَ مِنْ خُطْبَتِكَ. قَالَ :( نَعَمْ ). فَصَنَعَ لَهُ الثَّلاَثَ دَرَجَاتٍ هُنَّ اللَّوَاتِى عَلَى الْمِنْبَرِ ، فَلَمَّا صُنِعَ الْمِنْبَرُ وَوُضِعَ فِى مَوْضِعِهِ الَّذِى وَضَعَهُ فِيهِ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- قَالَ فَلَمَّا جَاءَ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- يُرِيدُ الْمِنْبَرَ مَرَّ عَلَيْهِ ، فَلَمَّا جَاوَزَهُ خَارَ الْجِذْعُ حَتَّى تَصَدَّعَ وَانْشَقَّ ، فَرَجَعَ إِلَيْهِ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- فَمَسَحَهُ بِيَدِهِ حَتَّى سَكَنَ ، ثُمَّ رَجَعَ إِلَى الْمِنْبَرِ - قَالَ - فَكَانَ إِذَا صَلَّى صَلَّى إِلَيْهِ ، فَلَمَّا هُدِمَ الْمَسْجِدُ أَخَذَ ذَلِكَ الْجِذْعَ أُبَىُّ بْنُ كَعْبٍ ، فَلَمْ يَزَلْ عِنْدَهُ حَتَّى بَلِىَ ، فَأَكَلَتْهُ الأَرَضَةُ وَعَادَ رُفَاتاً.

٣٧ - حَدَّثَنَا عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ سَعِيدٍ حَدَّثَنَا أَبُو أُسَامَةَ عَنْ مُجَالِدٍ عَنْ أَبِى الْوَدَّاكِ عَنْ أَبِى سَعِيدٍ قَالَ : كَانَ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- يَخْطُبُ إِلَى لِزْقِ جِذْعٍ ، فَأَتَاهُ رَجُلٌ رُومِىٌّ فَقَالَ : أَصْنَعُ لَكَ مِنْبَراً تَخْطُبُ عَلَيْهِ؟ فَصَنَعَ لَهُ مِنْبَراً هَذَا الَّذِى تَرَوْنَ - قَالَ - فَلَمَّا قَامَ النَّبِىُّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- يَخْطُبُ حَنَّ الْجِذْعُ حَنِينَ النَّاقَةِ إِلَى وَلَدِهَا ، فَنَزَلَ إِلَيْهِ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- فَضَمَّهُ إِلَيْهِ فَسَكَنَ ، فَأُمِرَ بِهِ أَنْ يُحْفَرَ لَهُ وَيُدْفَنَ.

٣٨ - أَخْبَرَنَا مُسْلِمُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ حَدَّثَنَا الصَّعْقُ قَالَ سَمِعْتُ الْحَسَنَ يَقُولُ : لَمَّا أَنْ قَدِمَ النَّبِىُّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- الْمَدِينَةَ جَعَلَ يُسْنِدُ ظَهْرَهُ إِلَى خَشَبَةٍ وَيُحَدِّثُ النَّاسَ ، فَكَثُرُوا حَوْلَهُ ، فَأَرَادَ النَّبِىُّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- أَنْ يُسْمِعَهُمْ فَقَالَ :( ابْنُوا لِى شَيْئاً أَرْتَفِعُ عَلَيْهِ ). قَالُوا : كَيْفَ يَا نَبِىَّ اللَّهِ؟ قَالَ :( عَرْشٌ كَعَرْشِ مُوسَى ). فَلَمَّا أَنْ بَنَوْا لَهُ - قَالَ الْحَسَنُ - حَنَّتْ وَاللَّهِ الْخَشَبَةُ. قَالَ الْحَسَنُ : سُبْحَانَ اللَّهِ هَلْ تَشْقَى قُلُوبُ قَوْمٍ سَمِعُوا؟ قَالَ أَبُو مُحَمَّدٍ : يَعْنِى هَذَا.

٣٩ - أَخْبَرَنَا حَجَّاجُ بْنُ مِنْهَالٍ حَدَّثَنَا حَمَّادُ بْنُ سَلَمَةَ عَنْ عَمَّارِ بْنِ أَبِى عَمَّارٍ عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ : أَنَّ النَّبِىَّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- كَانَ يَخْطُبُ إِلَى جِذْعٍ قَبْلَ أَنْ يَتَّخِذَ الْمِنْبَرَ ، فَلَمَّا اتَّخَذَ الْمِنْبَرَ وَتَحَوَّلَ إِلَيْهِ حَنَّ الْجِذْعُ فَاحْتَضَنَهُ فَسَكَنَ ، وَقَالَ :( لَوْ لَمْ أَحْتَضِنْهُ لَحَنَّ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ ).

٤٠ - أَخْبَرَنَا حَجَّاجٌ حَدَّثَنَا حَمَّادٌ عَنْ ثَابِتٍ عَنْ أَنَسٍ بِمِثْلِهِ.

٤١ - أَخْبَرَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ يَزِيدَ حَدَّثَنَا الْمَسْعُودِىُّ عَنْ أَبِى حَازِمٍ عَنْ سَهْلِ بْنِ سَعْدٍ قَالَ : حَنَّتِ الْخَشَبَةُ الَّتِى كَانَ يَقُومُ عِنْدَهَا ، فَقَامَ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- إِلَيْهَا فَوَضَعَ يَدَهُ عَلَيْهَا فَسَكَنَتْ.

٤٢ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ أَحْمَدَ بْنِ أَبِى خَلَفٍ حَدَّثَنَا عُمَرُ بْنُ يُونُسَ حَدَّثَنَا عِكْرِمَةُ بْنُ عَمَّارٍ حَدَّثَنَا إِسْحَاقُ بْنُ أَبِى طَلْحَةَ حَدَّثَنَا أَنَسُ بْنُ مَالِكٍ : أَنَّ النَّبِىَّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- كَانَ يَقُومُ يَوْمَ الْجُمُعَةِ فَيُسْنِدُ ظَهْرَهُ إِلَى جِذْعٍ مَنْصُوبٍ فِى الْمَسْجِدِ ، فَيَخْطُبُ النَّاسَ ، فَجَاءَهُ رُومِىٌّ فَقَالَ : أَلاَ أَصْنَعُ لَكَ شَيْئاً تَقْعُدُ عَلَيْهِ وَكَأَنَّكَ قَائِمٌ؟ فَصَنَعَ لَهُ مِنْبَراً لَهُ دَرَجَتَانِ ، وَيَقْعُدُ عَلَى الثَّالِثَةِ ، فَلَمَّا قَعَدَ نَبِىُّ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- عَلَى ذَلِكَ الْمِنْبَرِ خَارَ الْجِذْعُ كَخُوَارِ الثَّوْرِ حَتَّى ارْتَجَّ الْمَسْجِدُ حُزْناً عَلَى رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- فَنَزَلَ إِلَيْهِ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- مِنَ الْمِنْبَرِ فَالْتَزَمَهُ وَهُوَ يَخُورُ ، فَلَمَّا الْتَزَمَهُ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- سَكَتَ ، ثُمَّ قَالَ : ( أَمَا وَالَّذِى نَفْسُ مُحَمَّدٍ بِيَدِهِ لَوْ لَمْ أَلْتَزِمْهُ لَمَا زَالَ هَكَذَا إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ ). حُزْناً عَلَى رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- فَأَمَرَ بِهِ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- فَدُفِنَ.


بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 5. Bâb - Allah'ın Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem), Parmakları Arasından Su Akıtması Nevinden İkram Ettiği Şeyler

25. Bize İsmail b. İbrahim haber verip (dedi ki) bize Şu'ayb b. Safvân, Atâ' ibnu's -Sâ'ib'den, (o) Ebu'd -Duha'dan, (o da) İbn Abbâs'dan (naklen) rivâyet etti (ki İbn Abbas) şöyle dedi:

Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Bilâl'i çağırıp (su istedi). Bilâl de su aradı. Sonra gelip şöyle dedi: "Yok, vallahi, su bulamadım!". Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)"Bir su kırbası var mı?" buyurdu. O da ona bir su kırbası getirdi. (Hazret-i Peygamber) iki avucunu (kırbanın) içine yaydı. Hemen iki elinin altından bir göze kaynadı. (İbn Abbas) dedi ki; "Başkası abdest alırken İbn Mesûd da (su) içiyordu.

26. Bize Ebu'n -Nu'mân haber verip (dedi ki) bize Ebû Avâne, el -Esved b. Kays'dan, (o da) Nubeyh el -Anezi'den (naklen) rivâyet etti ki, o şöyle demiş: Câbir b. Abdillah şöyle dedi:

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber savaşa veya yolculuğa çıkmışdık. Biz o gün 210 küsur kişiydik. (Derken) namaz vakti geldi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)"Topluluk içinde (kimsede) temiz su var mı?" buyurdu. Hemen bir adam, içinde bir miktar su bulunan bir su kabı ile koşarak geldi. Toplulukda ondan başka da su yoktu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onu bir tasa döktü. Sonra güzelce abdest aldı. Ardından tası bırakıp döndü (geri çekildi). Bunun üzerine orada bulunan insanlar: "Mesheder gibi abdest alın! Mesheder gibi asdest alın!" diyerek bu tasın peşine düştü, (üzerine üşüştüler). Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), onların bunu söylediklerini duyunca; "Yavaş olun!" buyurdu ve avucunu su ve tasın içine koyup "Bismillah!" dedi. Sonra da; "Temizliğinizi tam yapın (Abdestinizi tam alın!)" buyurdu. Beni gözümle imtihan eder (Allah'a) yemin olsun ki parmaklarının arasından gözelerin yani su gözelerinin çıktığını (kaynadığını) kesinlikle gördüm. O, herkes abdestini alıncaya kadar da (avucunu tasdan) kaldırmamıştı.

27. Bize Ebu'l -velîd et -Tayâlisi ve Sa'îd ibnu'r -Rebî' haber verip (dediler ki bize Şu'be, Amr b. Murre ve Husayn'dan rivâyet etti (ki onlar), Salim b. Ebil -Ca'd'ı, şöyle derken işitmişler: Ben Câbir b. Abdillah'ı, şöyle derken işittim: Bize bir susuzluk isabet etmişti. (Öyleki) sonunda ağlayacak hale geldik ve Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) vardık. O da elini bir tasın içine koydu. Bunun üzerine, (bu tas) sanki gözelerde doluymuş) gibi, parmaklarının arasından su fışkırmaya başladı. (Sonra Resûlüllah); "Allah'ın adını anın (ve için!)" buyurdu. Biz de içtik. Nihayet (çıkan su), bize kâfi gelerek hepimizin (susuzluğunu) giderdi. Amr b. Murre'nin rivâyetinde (şu ilâve vardır): Bunun üzerine biz (yani Salim ve arkadaşları) Câbir'e; "Kaç kişiydiniz?" dedik. O da; "1500 kişiydik. Yüzbin kişi de olsaydık o bize muhakkakki yeterdi." dedi.

28. Bize Muhammed b. Abdillah er -Rekâşî haber verip (dedi ki) bize Ca'fer b. Süleyman rivâyet edip (dedi ki) bize el -Ca'd Ebû Osman rivâyet edip (dedi ki) bize Enes b. Mâlik rivâyet edip (dedi ki) bize Câbir b. Abdillah rivâyet edip şöyle dedi: Resûlüllah’ın (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabı, Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) susuzlukdan şikâyette bulundular. Bunun üzerine o büyük bir su tası istedi. Bunun içine biraz su döküldü ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) elini içine koydu. (Câbir) dedi ki: Ben hemen, Resûlüllah’ın (sallallahü aleyhi ve sellem) parmaklan arasından gözeler gibi (kaynayıp) çıkan suya baka kaldım. Halk da su almaya başladı. Nihayet bütün insanlar su almış oldular.

29. Bize Ubeydullah b. Mûsa, İsrail'den, (o) Mansûr'dan, (o) İbrahim'den, (o) Alkame'den, (o da) Abdullah'dan (naklen) haber verdi. (Alkame) dedi ki; (bir gün) Abdullah bir yer hareketi (haberi) işitti. (Halkın endişesi) üzerine şöyle dedi: Bizler yani Muhammed'in (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraberdik. Yanımızda da su yoktu. Derken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabı âyetleri, (olağan dışı olayları) bereket sayardık. Siz ise onları(n hepsini) korkutma sayıyorsunuz.

Biz bir ara Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)"Beraberinde biraz artmış su bulunan birini arayın!" buyurdu. Bunun üzerine biraz su getirildi. O da onu kabın içine döktü. Sonra da avucunu onun içine koydu. Hemen, parmaklarının arasından su (kaynayıp) çıkmağa başladı. O zaman (Resûlüllah) şöyle buyurdu: "Haydi mübarek temiz suya gelin! (Suyun) bereketlenip çoğalması Allah'tandır' Biz de (gidip) içtik. Abdullah dedi ki; biz, (yemek) yenirken yemeğin tesbihini (sübhânellah deyişini) işitirdik.

30. Bize Muhammed b. Abdillah b. Numeyr haber verip (dedi ki) bize Ebu'l -Cevvâb, Ammâr b. Ruzeyk'den, (o) el -A'meş'den, (o) İbrahim'den, (o) Alkame’den, (o da) Abdullah'dan (naklen) rivâyet etti. (Alkame) dedi ki; Abdullah'ın (valiliği) zamanında - yer sarsıntısı (zelzele) olmuştu. Kendisine bu haber verilince o şöyle dedi: Bizler yani Muhammed'in (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabı olağan dışı olayları bereketler olarak görürdük. Siz ise onları(n hepsini) korkutma olarak telakki ediyorsunuz. Bir ara biz bir yolculukda Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraberdik.

Derken namaz vakti geldi. Halbuki beraberimizde sadece biraz su vardı. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir tabak içinde su istedi ve (tabak gelince) avucunu onun içine koydu. Hemen parmaklarının arasından su fışkırmaya başladı. O zaman (Hazret-i Peygamber); "Haydi abdest suyuna gelin! Bereket Allah'dan!" diye seslendi. İnsanlar da gelip abdest aldılar. Bense; "Bereket Allah'dan!" buyurduğu için, sadece karnıma doldurduğum şeyi düşünerek (içmeye) koyuldum. (Alkame dedi ki); Sonra ben bunu Salim b. Ebi'l -Ca'd'a anlattım, o da; "Onlar bin beş yüz kişi idiler" dedi.

٥- باب مَا أُكْرِمَ النَّبِىُّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- مِنْ تَفْجِيرِ الْمَاءِ مِنْ بَيْنِ أَصَابِعِهِ

٢٥ - أَخْبَرَنَا إِسْمَاعِيلُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ حَدَّثَنَا شُعَيْبُ بْنُ صَفْوَانَ عَنْ عَطَاءِ بْنِ السَّائِبِ عَنْ أَبِى الضُّحَى عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ قَالَ : دَعَا النَّبِىُّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- بِلاَلاً فَطَلَبَ بِلاَلٌ الْمَاءَ ، ثُمَّ جَاءَ فَقَالَ : لاَ وَاللَّهِ مَا وَجَدْتُ الْمَاءَ. فَقَالَ النَّبِىُّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- :( فَهَلْ مِنْ شَنٍّ؟ ). فَأَتَاهُ بِشَنٍّ فَبَسَطَ كَفَّيْهِ فِيهِ ، فَانْبَعَثَ تَحْتَ يَدَيْهِ عَيْنٌ قَالَ فَكَانَ ابْنُ مَسْعُودٍ يَشْرَبُ وَغَيْرُهُ يَتَوَضَّأُ.

٢٦ - أَخْبَرَنَا أَبُو النُّعْمَانَ حَدَّثَنَا أَبُو عَوَانَةَ عَنِ الأَسْوَدِ بْنِ قَيْسٍ عَنْ نُبَيْحٍ الْعَنَزِىِّ قَالَ قَالَ جَابِرُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ : غَزَوْنَا أَوْ سَافَرْنَا مَعَ رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- وَنَحْنُ يَوْمَئِذٍ بِضْعَةَ عَشَرَ وَمِائَتَانِ ، فَحَضَرَتِ الصَّلاَةُ ، فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- :( هَلْ فِى الْقَوْمِ مِنْ طَهُورٍ؟ ). فَجَاءَ رَجُلٌ يَسْعَى بِإِدَاوَةٍ فِيهَا شَىْءٌ مِنْ مَاءٍ ، لَيْسَ فِى الْقَوْمِ مَاءٌ غَيْرُهُ ، فَصَبَّهُ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- فِى قَدَحٍ ، ثُمَّ تَوَضَّأَ فَأَحْسَنَ الْوُضُوءَ ، ثُمَّ انْصَرَفَ وَتَرَكَ الْقَدَحَ ، فَرَكِبَ النَّاسُ ذَلِكَ الْقَدَحَ وَقَالُوا : تَمَسَّحُوا تَمَسَّحُوا. فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- :( عَلَى رِسْلِكُمْ ). حِينَ سَمِعَهُمْ يَقُولُونَ ذَلِكَ ، فَوَضَعَ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- كَفَّهُ فِى الْمَاءِ وَالْقَدَحِ ، وَقَالَ :( بِسْمِ اللَّهِ ). ثُمَّ قَالَ :( أَسْبِغُوا الطُّهُورَ ). فَوَالَّذِى هُوَ ابْتَلاَنِى بِبَصَرِى لَقَدْ رَأَيْتُ الْعُيُونَ عُيُونَ الْمَاءِ تَخْرُجُ مِنْ بَيْنِ أَصَابِعِهِ ، فَلَمْ يَرْفَعْهَا حَتَّى تَوَضَّئُوا أَجْمَعُونَ.

٢٧ - أَخْبَرَنَا أَبُو الْوَلِيدِ الطَّيَالِسِىُّ وَسَعِيدُ بْنُ الرَّبِيعِ قَالاَ حَدَّثَنَا شُعْبَةُ عَنْ عَمْرِو بْنِ مُرَّةَ وَحُصَيْنٍ سَمِعَا سَالِمَ بْنَ أَبِى الْجَعْدِ يَقُولُ سَمِعْتُ جَابِرَ بْنَ عَبْدِ اللَّهِ قَالَ : أَصَابَنَا عَطَشٌ فَجَهَشْنَا ، فَانْتَهَيْنَا إِلَى رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- فَوَضَعَ يَدَهُ فِى تَوْرٍ ، فَجَعَلَ يَفُورُ كَأَنَّهُ عُيُونٌ مِنْ خَلَلِ أَصَابِعِهِ ، وَقَالَ :( اذْكُرُوا اسْمَ اللَّهِ ). فَشَرِبْنَا حَتَّى وَسِعَنَا وَكَفَانَا. وَفِى حَدِيثِ عَمْرِو بْنِ مُرَّةَ فَقُلْنَا لِجَابِرٍ : كَمْ كُنْتُمْ؟ قَالَ : كُنَّا أَلْفاً وَخَمْسَمِائَةٍ ، وَلَوْ كُنَّا مِائَةَ أَلْفٍ لَكَفَانَا.

٢٨ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ الرَّقَاشِىُّ حَدَّثَنَا جَعْفَرُ بْنُ سُلَيْمَانَ حَدَّثَنَا الْجَعْدُ أَبُو عُثْمَانَ حَدَّثَنَا أَنَسُ بْنُ مَالِكٍ حَدَّثَنَا جَابِرُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ قَالَ : شَكَا أَصْحَابُ رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- إِلَى رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- الْعَطَشَ ، فَدَعَا بِعُسٍّ فَصُبَّ فِيهِ مَاءٌ ، وَوَضَعَ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- يَدَهُ فِيهِ - قَالَ - فَجَعَلْتُ أَنْظُرُ إِلَى الْمَاءِ يَنْبُعُ عُيُوناً مِنْ بَيْنِ أَصَابِعِ رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- وَالنَّاسُ يَسْتَقُونَ حَتَّى اسْتَقَى النَّاسُ كُلُّهُمْ.

٢٩ - أَخْبَرَنَا عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ مُوسَى عَنْ إِسْرَائِيلَ عَنْ مَنْصُورٍ عَنْ إِبْرَاهِيمَ عَنْ عَلْقَمَةَ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ قَالَ : سَمِعَ عَبْدُ اللَّهِ بِخَسْفٍ فَقَالَ : كُنَّا أَصْحَابَ مُحَمَّدٍ -صلّى اللّه عليه وسلّم- نَعُدُّ الآيَاتِ بَرَكَةً ، وَأَنْتُمْ تَعُدُّونَهَا تَخْوِيفاً ، إِنَّا بَيْنَمَا نَحْنُ مَعَ رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- وَلَيْسَ مَعَنَا مَاءٌ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- :( اطْلُبُوا مَنْ مَعَهُ فَضْلُ مَاءٍ ). فَأُتِىَ بِمَاءٍ فَصَبَّهُ فِى الإِنَاءِ ، ثُمَّ وَضَعَ كَفَّهُ فِيهِ ، فَجَعَلَ الْمَاءُ يَخْرُجُ مِنْ بَيْنِ أَصَابِعِهِ ، ثُمَّ قَالَ :( حَىَّ عَلَى الطَّهُورِ الْمُبَارَكِ ، وَالْبَرَكَةُ مِنَ اللَّهِ تَعَالَى ). فَشَرِبْنَا. قَالَ عَبْدُ اللَّهِ : وَكُنَّا نَسْمَعُ تَسْبِيحَ الطَّعَامِ وَهُوَ يُؤْكَلُ.

٣٠ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ نُمَيْرٍ حَدَّثَنَا أَبُو الْجَوَّابِ عَنْ عَمَّارِ بْنِ رُزَيْقٍ عَنِ الأَعْمَشِ عَنْ إِبْرَاهِيمَ عَنْ عَلْقَمَةَ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ قَالَ : زُلْزِلَتِ الأَرْضُ عَلَى عَهْدِ عَبْدِ اللَّهِ ، فَأُخْبِرَ بِذَلِكَ فَقَالَ : إِنَّا كُنَّا أَصْحَابَ مُحَمَّدٍ -صلّى اللّه عليه وسلّم- نَرَى الآيَاتِ بَرَكَاتٍ ، وَأَنْتُمْ تَرَوْنَهَا تَخْوِيفاً ، بَيْنَا نَحْنُ مَعَ رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- فِى سَفَرٍ إِذْ حَضَرَتِ الصَّلاَةُ وَلَيْسَ مَعَنَا مَاءٌ إِلاَّ يَسِيرٌ ، فَدَعَا رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- بِمَاءٍ فِى صَحْفَةٍ ، وَوَضَعَ كَفَّهُ فِيهِ ، فَجَعَلَ الْمَاءُ يَنْبَجِسُ مِنْ بَيْنِ أَصَابِعِهِ ، ثُمَّ نَادَى :( حَىَّ عَلَى الْوَضُوءِ ، وَالْبَرَكَةُ مِنَ اللَّهِ ). فَأَقْبَلَ النَّاسُ فَتَوَضَّئُوا وَجَعَلْتُ لاَ هَمَّ لِى إِلاَّ مَا أُدْخِلُهُ بَطْنِى لِقَوْلِهِ :( وَالْبَرَكَةُ مِنَ اللَّهِ ). فَحَدَّثْتُ بِهِ سَالِمَ بْنَ أَبِى الْجَعْدِ فَقَالَ : كَانُوا خَمْسَ عَشَرَةََ.


بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 4. Bâb - Allah'ın, Peygamberine, Ağaçların, Hayvanların ve Cinlerin Kendisine İmân Etmeleri Nevinden İkram Ettiği Şeyler

16. Bize Muhammed b. Tarif haber verip (dedi ki) bize Muhammed b. Fudayl rivâyet edip (dedi ki) bize Ebu Hayyân, Atâ'dan, (o da) ibn Ömer'den (naklen) rivâyet etti (ki İbn Ömer) şöyle dedi: Bir yolculukda biz Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber idik. Derken bir bedevi geldi. Kendisine yaklaşınca Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona; "Nereye gidiyorsun?" buyurdu. "Aileme!" dedi. Buyurdu ki: "Bir hayır (elde etmek) ister misin?". "Nedir o?" dedi. Buyurdu ki; "Tek olan, hiçbir ortağı olmayan Allah'dan başka hiçbir tanrı olmadığına, Muhammed'in onun kulu ve elçisi olduğuna şehâdet edeceksin!" (Adam) "Dediğine kim şehâdet eder?" dedi. "Şudikenli ağaç (şehâdet eder!)" buyurdu. Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) o (ağacı) çağırdı. O, vadinin kenarında bulunuyordu. Hemen yeri yara yara geldi. Nihayet onun (yani Hazret-i Peygamber'in huzuruna dikildi. O da ondan üç defa şehâdet getirmesini istedi. Bunun üzerine o, onun buyurduğu gibi olduğuna üç defa şehâdet getirdi. Sonra biteğine (bulunduğu yere) döndü. (O zaman) bedevi; "Eğer bana uyarlarsa onları sana getiririm. Aksi takdirde ben döner, seninle kalırım." diyerek kabilesinin yanına döndü.

17. Bize Ubeydullah b. Mûsa, İsmail b. Abdilmelik'den, (o) Ebu'z -Zubeyr'den, (o da) Câbir'den (naklen) haber verdi (ki Câbir) şöyle dedi: Bir yolculuğa Hazret-i Peygamber’le (sallallahü aleyhi ve sellem) beraber çıktım. O, uzaklaşıp görülmeyeceği (bir yere kadar gitmedikçe) def-i hacete çıkmazdı. (Yolculukda bir müddet) sonra, ne bir ağacın ne de bir tepenin bulunmadığı çöl bir yerde konakladık. (Hazret-i Peygamber); "Câbir, buyurdu, su kabına biraz su koy da gidelim. " Bunun üzerine (su kabını alıp) görülmeyecek kadar (uzağa) gittik. Bir de ne göreyim! O, aralarında dört arşındık bir mesafe) bulunan iki ağaçla karşı karşıya. O zaman buyurdu ki; "Câbir! Şu ağaca git ve "Sana; "Arkadaşına bitiş ki arkanızda (def-i hacet için) oturayım!" diyor." de. (Ben de gidip söyledim).

O da ona (yani yakınındaki ağaca) dönüp (onunla birleşti). Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) arkalarına oturdu. Ondan sonra (o iki ağaç tekrar) yerlerine döndüler. Daha sonra, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber bineklerimize binip (yola koyulduk). Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) aramızda idi. (Bunun için) sanki üzerimizde bizi gölgelendiren kuşlar vardı. Derken, beraberinde bir çocuğu olan bir kadın onun karşısına çıktı ve şöyle dedi: "Ya Resûlüllah! Şu çocuğumu şeytan her gün üç defa yakalıyor!". (Câbir) dedi ki; bunun üzerine (Resûlüllah) çocuğu aldı ve onu kendisi ile semer kaşının önü arasına koydu. Sonra şöyle buyurdu: "Defol! Allah'ın düşmanı! Ben Allah'ın elçisiyim (sallallahü aleyhi ve sellem).

Defol! Allah'ın düşmanı! Ben Allah'ın elçisiyim (sallallahü aleyhi ve sellem)." (Bunu) üç defa söyledi. Ardından o (çocuğu) ona (yani annesine) geri verdi. Yolculuğumuzu bitirdiğimizde (yine) bu yere uğradık. O kadın, yanında, sürmekte olduğu iki koç olduğu halde, çocuğu ile beraber karşımıza çıktı ve şöyle dedi: "Ya Resûlüllah! Hediyemi benden kabul buyur! Seni hakk ile gönderen (Allah'a) yemin olsun ki (şeytan) ondan sonra (hâlâ) ona dönmedi (musallat olmadı)". Bunun üzerine (Resûlüllah); "Ondan birini alın, diğerini ona geri verin!" buyurdu. (Câbir) dedi ki, sonra, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) aramızda olduğu halde (tekrar) yola koyulduk. Sanki üzerimizde bizi gölgelendiren kuşlar vardı. (Giderken) bir de ne görelim! Kaçan bir deve. Nihayet iki cemâat arasında kaldığında, eğilerek (secde ederek) yere kapandı. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (bineğinden inip) oturdu ve, Şu insanları bana toplayın! (veya "Ey insanlar, gelin!).

"Devenin sahibi kim?" buyurdu. Baktık ki ensardan bir grup genç! (Gelip) şöyle dediler: "O, bizim, ya Resûlüllah!". "Peki, nedir durumu?" buyurdu. Dediler ki; "Yirmi seneden beri onunla su suvardık. Onda biraz yağ oluştu (artik iyi çalışamıyor). Bu sebeple onu kesip hizmetçilerimize dağıtmak istedik. O da bizden (kaçıp) kurtuldu". "Onu bana satınız!" buyurdu. "Yo, hayır, o senin olsun, ya Resûlüllah!" dediler. "Eğer hayır (deyip satmıyorsanız) o zaman, eceli gelinceye kadar ona iyi muamele yapınız," buyurdu. Bu esnada müslümanlar; "Ya Resûlüllah, dediler, sana secde etmeye biz hayvanlardan daha müstehakkız!'. (Bunun üzerine) şöyle buyurdu: "Bir şeyin bir şeye secde etmesi lâyık (caiz) olmaz. Şayet bu (caiz) olsaydı, kadınların kocalarına (secde etmesi caiz) olurdu."

18. Bize Yala rivâyet edip (dedi ki) bize Eclah, ez -Zeyyâl b. Harmele'den, (o da) Câbir b. Abdillah'dan (naklen) rivâyet etti (ki Câbir) şöyle dedi: Biz Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber geldik ve, Neccâroğulları (Yurdu'ndaki) bir bahçeye vardık. Bir de ne görelim! Bir deve, bahçeye giren herkese hücum ediyor. Bunu Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) bildirdiler. Bunun üzerine o, yanına gelip onu çağırdı. O da, dudağım yere koyarak gelip onun önünde çöktü. (Hazret-i Peygamber); "Bir yular getirin!" buyurdu. (Yuları getirdiler). O da onu yularlayıp sahibine verdi. Sonra döndü ve şöyle buyurdu: 'Yerle gök arasında, cinlerin ve insanların âsîleri hariç, hiç bir şey yoktur ki benim, Allah'ın elçisi olduğumu bilip tasdik etmiş olmasın!"

19. Bize el -Haccac b. Minhâl haber verip (dedi ki) bize Hammâd b. Seleme, Ferkad es -Sebehî'den, (o) Said b. Cübeyr'den, (o da) İbn Abbâs'dan (naklen) rivâyet etti ki bir kadın bir çocuğuyla Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem), geldi ve şöyle dedi: "Ya Resûlüllah! Oğlumda bir delilik (sara) var. O, sabah ve akşam yemeklerimiz esnasında onu yakalıyor. Bu sebeple o bize sıkıntı vermektedir, (bir dua buyursanız!)". Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) dua ederek onun göğsünü sıvazladı. Bunun sonucu (çocuk) adamakıllı kustu ve içinden, siyah köpek eniğine benzer (bir şey) çıktı. Ardından (çocuk şifa bulup) yürüdü gitti.

20. Bize Muhammed b. Saîd rivâyet edip (dedi ki) bize Yahya b. Ebi Bukeyr el Abdi, İbrahim b. Tahmân'dan, (o) Simâk'dan, (o da) Câbir b. Semure'den (naklen) haber verdi (ki Câbir) şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: Şüphe yok ki ben Mekke'de bir taş tanırım, o, peygamber olarak gönderilmemden önce bana selâm verirdi. Muhakkak ki ben onu şimdi (de) tanıyorum!"

21. Bize Ferve rivâyet edip (dedi ki) bize el -velîd b. Ebî Sevr el -Hemdâni, İsmail es -Süddi'den, (o) Abbâd Ebû Yezîd'den, (o da) Ali b. Ebi Tâlib'den (naklen) rivâyet etti (ki Ali) şöyle dedi: Mekke'de Hazret-i Peygamber'le (sallallahü aleyhi ve sellem) beraber idik. (Bir gün) onunla birlikte (Mekke'nin) bazı taraflarına çıktık. Dağlarla ağaçların arasından geçtik. (Bu gezimizde) ne bir ağaca, ne de bir dağa rastlamadık ki: "es -Selâmu Aleyke ya Resûlüllah: Selâm üzerine olsun ey Allah'ın Elçisi!" demiş olmasın.

22. Bize Muhammed b. Yûsuf haber verip (dedi ki) bize Süfyân, el -A'meş'den (o) Şimr b. Atıyye'den, (o da) Muzeyne'li veya Cuheyne'li bir adamdan (naklen) rivâyet etti (ki bu adam) şöyle demiş: (Bir gün) Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sabah namazını kıldırmıştı. Sonra ne görsek! O, kurtların oturuşu gibi, oturakları üzerine oturmuş yüz kurdun yakınında! Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara (yani ashabına); "Onlara yemeğinizden az bir şey verir ve (böylece) bunun dışındaki hususlarda emniyet içinde kalırsınız!" buyurdu. Onlar da Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) ihtiyaçlarını (ihtiyaç içinde olduklarını) ilettiler. (O zaman Resûlüllah); "Onlara (bunu) bildiriniz!" buyurdu. (Râvi) dedi ki; onlar da (bunu) onlara bedirdiler. Bunun üzerine onlar (yani kurtlar) da uluya uluya çıkıp (gittiler).

23. Bize îshak b. İbrahim haber verip (dedi ki) bize Ebû Muâviye rivâyet edip (dedi ki) bize el -A'meş, Ebû Süfyân'dan, (o da) Enes b. Mâlik'den (naklen) rivâyet etti (ki Enes) şöyle dedi: Cebrail, Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem), Kureyş'li Mekkelilerin yaptıkları (eziyetlerden) kana bulanmış olduğu bir halde, mahzun otururken gelmiş. Cebrail; "Ya Resûlüllah, demiş, sana bir âyet (harikulade olay, peygamberliğine bir delil) göstermemi arzu eder misin?". "Evet" buyurmuştur. Bunun üzerine arkasındaki bir ağaca bakmış ve; "Çağır onu!" demiş. O da onu çağırmış. (Ağaç) da gelmiş, huzurunda dikilmiş. O zaman; "Ona emret de geri dönsün!" demiş. O da emretmiş ve (ağaç yerine) dönmüş. Bunun üzerine Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) "(Bu) bana yeter, bana yeter!" buyurmuştur.

24. Bize İshak b. İbrahim haber verip (dedi ki) bize Cerir ve Ebû Muâviye, el -A'meş'den, (o) Ebû Zabyân'dan, (o da) İbn Abbâs'dan (naklen) rivâyet etti (ki İbn Abbâs) şöyle dedi: Amiroğullarından bir adam Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) ona; "Sana bir âyet (harikulade olay, peygamberliğime bir delil) göstereyim mi?" buyurdu. (O da) "Evet!" dedi. (Bunun üzerine Hazret-i Peygamber ona); "Git, şu hurma ağacını çağır!" dedi. O da çağırdı. (Hurma ağacı) da sıçraya sıçraya önüne geldi. (Amirli adam); "Ona söyleyin, (yerine) dönsün." dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona; "Dön!" buyurdu. O da döndü, nihayet yerine vardı. Bunun üzerine (Amirli adam) şöyle demiş: "Ey Amiroğulları! Bugünkü gibi, kendisinden daha sihirbaz hiçbir adam görmedim!"

٤- باب مَا أَكْرَمَ اللَّهُ بِهِ نَبِيَّهُ -صلّى اللّه عليه وسلّم- مِنْ إِيمَانِ الشَّجَرِ بِهِ وَالْبَهَائِمِ وَالْجِنِّ

١٦ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ طَرِيفٍ حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ فُضَيْلٍ حَدَّثَنَا أَبُو حَيَّانَ عَنْ عَطَاءٍ عَنِ ابْنِ عُمَرَ قَالَ : كُنَّا مَعَ رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- فِى سَفَرٍ فَأَقْبَلَ أَعْرَابِىٌّ ، فَلَمَّا دَنَا مِنْهُ قَالَ لَهُ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- :( أَيْنَ تُرِيدُ؟ ). قَالَ : إِلَى أَهْلِى. قَالَ :( هَلْ لَكَ فِى خَيْرٍ؟ ). قَالَ : وَمَا هُوَ؟ قَالَ :( تَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ وَحْدَهُ لاَ شَرِيكَ لَهُ ، وَأَنَّ مُحَمَّداً عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ ). فَقَالَ : وَمَنْ يَشْهَدُ عَلَى مَا تَقُولُ ؟ قَالَ :( هَذِهِ السَّلَمَةُ ). فَدَعَاهَا رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- وَهِىَ بِشَاطِئِ الْوَادِى ، فَأَقْبَلَتْ تُخُدُّ الأَرْضَ خَدًّا حَتَّى قَامَتْ بَيْنَ يَدَيْهِ ، فَاسْتَشْهَدَهَا ثَلاَثاً فَشَهِدَتْ ثَلاَثاً أَنَّهُ كَمَا قَالَ ، ثُمَّ رَجَعَتْ إِلَى مَنْبَتِهَا ، وَرَجَعَ الأَعْرَابِىُّ إِلَى قَوْمِهِ ، وَقَالَ : إِنِ اتَّبَعُونِى أَتَيْتُكَ بِهِمْ ، وَإِلاَّ رَجَعْتُ فَكُنْتُ مَعَكَ.

١٧ - أَخْبَرَنَا عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ مُوسَى عَنْ إِسْمَاعِيلَ بْنِ عَبْدِ الْمَلِكِ عَنْ أَبِى الزُّبَيْرِ عَنْ جَابِرٍ قَالَ : خَرَجْتُ مَعَ النَّبِىِّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- فِى سَفَرٍ ، وَكَانَ لاَ يَأْتِى الْبَرَازَ حَتَّى يَتَغَيَّبَ فَلاَ يُرَى ، فَنَزَلْنَا بِفَلاَةٍ مِنَ الأَرْضِ لَيْسَ فِيهَا شَجَرٌ وَلاَ عَلَمٌ ، فَقَالَ :( يَا جَابِرُ اجْعَلْ فِى إِدَاوَتِكَ مَاءً ثُمَّ انْطَلِقْ بِنَا ). قَالَ : فَانْطَلَقْنَا حَتَّى لاَ نُرَى ، فَإِذَا هُوَ بِشَجَرَتَيْنِ بَيْنَهُمَا أَرْبَعُ أَذْرُعٍ ، فَقَالَ :( يَا جَابِرُ انْطَلِقْ إِلَى هَذِهِ الشَّجَرَةِ فَقُلْ : يَقُلْ لَكِ رَسُولُ اللَّهِ الْحَقِى بِصَاحِبَتِكِ حَتَّى أَجْلِسَ خَلْفَكُمَا ). فَرَجَعَتْ إِلَيْهَا ، فَجَلَسَ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- خَلْفَهُمَا ثُمَّ رَجَعَتَا إِلَى مَكَانِهِمَا ، فَرَكِبْنَا مَعَ رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- وَرَسُولُ اللَّهِ بَيْنَنَا كَأَنَّمَا عَلَيْنَا الطَّيْرُ تُظِلُّنَا ، فَعَرَضَتْ لَهُ امْرَأَةٌ مَعَهَا صَبِىٌّ لَهَا فَقَالَتْ : يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنَّ ابْنِى هَذَا يَأْخُذُهُ الشَّيْطَانُ كُلَّ يَوْمٍ ثَلاَثَ مِرَارٍ. قَالَ : فَتَنَاوَلَ الصَّبِىَّ فَجَعَلَهُ بَيْنَهُ وَبَيْنَ مُقَدَّمِ الرَّحْلِ ، ثُمَّ قَالَ :( اخْسَأْ عَدُوَّ اللَّهِ أَنَا رَسُولُ اللَّهِ ، اخْسَأْ عَدُوَّ اللَّهِ أَنَا رَسُولُ اللَّهِ ). ثَلاَثاً ثُمَّ دَفَعَهُ إِلَيْهَا ، فَلَمَّا قَضَيْنَا سَفَرَنَا مَرَرْنَا بِذَلِكَ الْمَكَانِ فَعَرَضَتْ لَنَا الْمَرْأَةُ مَعَهَا صَبِيُّهَا ، وَمَعَهَا كَبْشَانِ تَسُوقُهُمَا فَقَالَتْ : يَا رَسُولَ اللَّهِ اقْبَلْ مِنِّى هَدِيَّتِى ، فَوَالَّذِى بَعَثَكَ بِالْحَقِّ مَا عَادَ إِلَيْهِ بَعْدُ. فَقَالَ :( خُذُوا مِنْهَا وَاحِداً وَرُدُّوا عَلَيْهَا الآخَرَ ). قَالَ : ثُمَّ سِرْنَا وَرَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- بَيْنَنَا كَأَنَّمَا عَلَيْنَا الطَّيْرُ تُظِلُّنَا ، فَإِذَا جَمَلٌ نَادٌّ حَتَّى إِذَا كَانَ بَيْنَ سِمَاطَيْنِ خَرَّ سَاجِداً ، فَجَلَسَ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- وَقَالَ عَلَىَّ النَّاسَ :( مَنْ صَاحِبُ الْجَمَلِ؟ ). فَإِذَا فِتْيَةٌ مِنَ الأَنْصَارِ قَالُوا : هُوَ لَنَا يَا رَسُولَ اللَّهِ. قَالَ :( فَمَا شَأْنُهُ؟ ). قَالُوا : اسْتَنَيْنَا عَلَيْهِ مُنْذُ عِشْرِينَ سَنَةً ، وَكَانَتْ بِهِ شُحَيْمَةٌ فَأَرَدْنَا أَنْ نَنْحَرَهُ فَنُقَسِّمَهُ بَيْنَ غِلْمَانِنَا ، فَانْفَلَتَ مِنَّا. قَالَ :( بِيعُونِيهِ ). قَالُوا : لاَ بَلْ هُوَ لَكَ يَا رَسُولَ اللَّهِ. قَالَ :( أَمَّا لِى فَأَحْسِنُوا إِلَيْهِ حَتَّى يَأْتِيَهُ أَجَلُهُ ). قَالَ الْمُسْلِمُونَ عِنْدَ ذَلِكَ : يَا رَسُولَ اللَّهِ نَحْنُ أَحَقُّ بِالسُّجُودِ لَكَ مِنَ الْبَهَائِمِ. قَالَ :( لاَ يَنْبَغِى لِشَىْءٍ أَنْ يَسْجُدَ لِشَىْءٍ ، وَلَوْ كَانَ ذَلِكَ كَانَ النِّسَاءُ لأَزْوَاجِهِنَّ ).

١٨ - حَدَّثَنَا يَعْلَى حَدَّثَنَا الأَجْلَحُ عَنِ الذَّيَّالِ بْنِ حَرْمَلَةَ عَنْ جَابِرِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ قَالَ : أَقْبَلْنَا مَعَ رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- حَتَّى دَفَعْنَا إِلَى حَائِطٍ فِى بَنِى النَّجَّارِ ، فَإِذَا فِيهِ جَمَلٌ لاَ يَدْخُلُ الْحَائِطَ أَحَدٌ إِلاَّ شَدَّ عَلَيْهِ ، فَذَكَرُوا ذَلِكَ لِلنَّبِىِّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- فَأَتَاهُ فَدَعَاهُ ، فَجَاءَ وَاضِعاً مِشْفَرَهُ فِى الأَرْضِ حَتَّى بَرَكَ بَيْنَ يَدَيْهِ ، فَقَالَ :( هَاتُوا خِطَاماً ). فَخَطَمَهُ وَدَفَعَهُ إِلَى صَاحِبِهِ ، ثُمَّ الْتَفَتَ فَقَالَ :( مَا بَيْنَ السَّمَاءِ إِلَى الأَرْضِ أَحَدٌ إِلاَّ يَعْلَمُ أَنِّى رَسُولُ اللَّهِ إِلاَّ عَاصِىَ الْجِنِّ وَالإِنْسِ ).

١٩ - أَخْبَرَنَا الْحَجَّاجُ بْنُ مِنْهَالٍ حَدَّثَنَا حَمَّادُ بْنُ سَلَمَةَ عَنْ فَرْقَدٍ السَّبَخِىِّ عَنْ سَعِيدِ بْنِ جُبَيْرٍ عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ : أَنَّ امْرَأَةً جَاءَتْ بِابْنٍ لَهَا إِلَى رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- فَقَالَتْ : يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنَّ ابْنِى بِهِ جُنُونٌ ، وَإِنَّهُ يَأْخُذُهُ عِنْدَ غَدَائِنَا وَعَشَائِنَا ، فَيُخَبَّثُ عَلَيْنَا. فَمَسَحَ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- صَدْرَهُ وَدَعَا ، فَثَعَّ ثَعَّةً ، وَخَرَجَ مِنْ جَوْفِهِ مِثْلُ الْجِرْوِ الأَسْوَدِ فَسَعَى.

٢٠ - حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ سَعِيدٍ أَخْبَرَنَا يَحْيَى بْنُ أَبِى بُكَيْرٍ الْعَبْدِىُّ عَنْ إِبْرَاهِيمَ بْنِ طَهْمَانَ عَنْ سِمَاكٍ عَنْ جَابِرِ بْنِ سَمُرَةَ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- :( إِنِّى لأَعْرِفُ حَجَراً بِمَكَّةَ كَانَ يُسَلِّمُ عَلَىَّ قَبْلَ أَنْ أُبْعَثَ ، إِنِّى لأَعْرِفُهُ الآنَ ).

٢١ - حَدَّثَنَا فَرْوَةُ حَدَّثَنَا الْوَلِيدُ بْنُ أَبِى ثَوْرٍ الْهَمْدَانِىُّ عَنْ إِسْمَاعِيلَ السُّدِّىِّ عَنْ عَبَّادِ بْنِ أَبِى يَزِيدَ عَنْ عَلِىِّ بْنِ أَبِى طَالِبٍ قَالَ : كُنَّا مَعَ النَّبِىِّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- بِمَكَّةَ ، فَخَرَجْنَا مَعَهُ فِى بَعْضِ نَوَاحِيهَا ، فَمَرَرْنَا بَيْنَ الْجِبَالِ وَالشَّجَرِ ، فَلَمْ نَمُرَّ بِشَجَرَةٍ وَلاَ جَبَلٍ إِلاَّ قَالَ : السَّلاَمُ عَلَيْكَ يَا رَسُولَ اللَّهِ.

٢٢ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ يُوسُفَ حَدَّثَنَا سُفْيَانُ عَنِ الأَعْمَشِ عَنْ شِمْرِ بْنِ عَطِيَّةَ عَنْ رَجُلٍ مِنْ مُزَيْنَةَ أَوْ جُهَيْنَةَ قَالَ : صَلَّى رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- الْفَجْرَ فَإِذَا هُوَ بِقَرِيبٍ مِنْ مِائَةِ ذِئْبٍ قَدْ أَقْعَيْنَ ، وُفُودُ الذِّئَابِ ، فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- :( تَرْضَخُوا لَهُمْ شَيْئاً مِنْ طَعَامِكُمْ وَتَأْمَنُونَ عَلَى مَا سِوَى ذَلِكَ ). فَشَكَوْا إِلَى رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- الْحَاجَةَ قَالَ :( فَآذِنُوهُنَّ ). قَالَ : فَآذَنُوهُنَّ فَخَرَجْنَ وَلَهُنَّ عُوَاءٌ.

٢٣ - أَخْبَرَنَا إِسْحَاقُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ حَدَّثَنَا أَبُو مُعَاوِيَةَ حَدَّثَنَا الأَعْمَشُ عَنْ أَبِى سُفْيَانَ عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ قَالَ : جَاءَ جِبْرِيلُ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- وَهُوَ جَالِسٌ حَزِينٌ ، وَقَدْ تَخَضَّبَ بِالدَّمِ مِنْ فِعْلِ أَهْلِ مَكَّةَ مِنْ قُرَيْشٍ ، فَقَالَ جِبْرِيلُ : يَا رَسُولَ اللَّهِ هَلْ تُحِبُّ أَنْ أُرِيَكَ آيَةً؟ قَالَ :( نَعَمْ ). فَنَظَرَ إِلَى شَجَرَةٍ مِنْ وَرَائِهِ فَقَالَ : ادْعُ بِهَا. فَدَعَا بِهَا فَجَاءَتْ فَقَامَتْ بَيْنَ يَدَيْهِ ، فَقَالَ : مُرْهَا فَلْتَرْجِعْ. فَأَمَرَهَا فَرَجَعَتْ ، فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- :( حَسْبِى حَسْبِى ).

٢٤ - أَخْبَرَنَا إِسْحَاقُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ أَخْبَرَنَا جَرِيرٌ وَأَبُو مُعَاوِيَةَ عَنِ الأَعْمَشِ عَنْ أَبِى ظَبْيَانَ عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ قَالَ : أَتَى رَجُلٌ مِنْ بَنِى عَامِرٍ رَسُولَ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- :( أَلاَ أُرِيكَ آيَةً؟ ). قَالَ : بَلَى. قَالَ :( فَاذْهَبْ فَادْعُ تِلْكَ النَّخْلَةَ ). فَدَعَاهَا فَجَاءَتْ تَنْقُزُ بَيْنَ يَدَيْهِ. فَقَالَ : قُلْ لَهَا تَرْجِعْ. قَالَ لَهَا رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- :( ارْجِعِى ). فَرَجَعَتْ حَتَّى عَاَدَتْ إِلَى مَكَانِهَا ، فَقَالَ : يَا بَنِى عَامِرٍ مَا رَأَيْتُ رَجُلاً كَالْيَوْمِ أَسْحَرَ مِنْهُ.


SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget