Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Latest Post

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 12. Bâb - Hazret-i Peygamberin (sallallahü aleyhi ve sellem) Cömertliği Hakkında

71. Bize Muhammed b. Yûsuf, Süfyân'dan, (o) İbnu’l -Munkedir'den, (o da) Câbir'den (naklen) haber verdi (ki Câbir) şöyle dedi: Hazret-i Peygamber’den (sallallahü aleyhi ve sellem) bir şey istenilip de onun; "Hayır!" dediği hiç vâki olmamıştır” Ebû Muhammed (ed -Dârimî) dedi ki; (Süfyân) İbn Uyeyne şöyle demiştir: Onun yanında (istenilen, vereceği bir şey) olmadığı zaman, (olduğunda vereceğine dair) va'dde bulunurdu.

72. Bize Abdullah b. İmrân haber verip (dedi ki) bize Ebu Dâvûd et -Tayâlisî, Zem'a'dân, (o) Ebû Hâzim'den, (o da) Sehl b. Sa'd'dan (naklen) rivâyet etti (ki Sehl) şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) çok utangaç idi. Kendisinden hiçbir şey istenmezdi ki onu (isteyene) vermiş olmasın!

73. Bize Muhammed b. Ahmed b. Ebî Halef haber verip (dedi ki) bize Abdurrahman b. Muhammed, Muhammed b. İshak'dan rivâyet etti (ki, o şöyle demiş): Bana Abdullah b. Ebî Bekr, arap bir adamdan (naklen) rivâyet etti (ki bu adam) şöyle demiş: Huneyn savaşında, ayağımda kalın bir papuç var iken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile sıkıştım ve Resûlüllah’ın (sallallahü aleyhi ve sellem) ayağına bastım. Bunun üzerine o; "Bismillah! Acıttın beni!" buyurarak, elindeki bir kırbaç ile bana şöyle hafifçe vurdu. (Adam) dedi ki bundan dolayı; "Resûlüllah'ı (sallallahü aleyhi ve sellem) acıttım!" deyip kendi kendimi kınayarak geceyi geçirdim.

Bu şekilde, Allah'ın bildiği gibi, (zor) bir gece geçirdim. Sabahladığımızda bir de ne göreyim! Bir adam; "Falan nerede?" diye (beni araştırıyor). (Adam) dedi ki, (o zaman) kendi kendime şöyle dedim: "Bu, vallahi, dün benim yüzümden olan şey (meselesi!)". (Adam) dedi ki; "Neyse, korka korka gittim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bana şöyle buyurdu: "Sen dün papucunla ayağıma basmış, beni acıtmıştın. Ben de kırbaçla sana şöyle hafifçe vurmuştum. İşte şu 80 koyun. Onları ona karşılık alın."

74. Bize Ya'kub b. Humeyd haber verip (dedi ki) bize Abdulazîz b. Muhammed ibn Ahi'z -Zühri'den, (o da) ez -Zühri'den (naklen) rivâyet etti (ki ez -Zührî) şöyle dedi. Muhakkak ki Cebrail şöyle dedi: 'Ter yüzünde on ev halkı yoktur ki onları deneyip incelemiş olmayayım. Neticede, şu malı, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kadar çok infak eden hiç kimse bulmadım."

١٢- باب فِى سَخَاءِ النَّبِىِّ -صلّى اللّه عليه وسلّم-

٧١ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ يُوسُفَ عَنْ سُفْيَانَ عَنِ ابْنِ الْمُنْكَدِرِ عَنْ جَابِرٍ قَالَ : مَا سُئِلَ النَّبِىُّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- شَيْئاً قَطُّ فَقَالَ لاَ. قَالَ أَبُو مُحَمَّدٍ قَالَ ابْنُ عُيَيْنَةَ : إِذَا لَمْ يَكُنْ عِنْدَهُ وَعَدَ.

٧٢ - أَخْبَرَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عِمْرَانَ حَدَّثَنَا أَبُو دَاوُدَ الطَّيَالِسِىُّ عَنْ زَمْعَةَ عَنْ أَبِى حَازِمٍ عَنْ سَهْلِ بْنِ سَعْدٍ قَالَ : كَانَ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- حَيِيًّا لاَ يُسْأَلُ شَيْئاً إِلاَّ أَعْطَى.

٧٣ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ أَحْمَدَ بْنِ أَبِى خَلَفٍ حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ مُحَمَّدٍ عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ إِسْحَاقَ حَدَّثَنِى عَبْدُ اللَّهِ بْنُ أَبِى بَكْرٍ عَنْ رَجُلٍ مِنَ الْعَرَبِ قَالَ : زَحَمْتُ رَسُولَ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- يَوْمَ حُنَيْنٍ وَفِى رِجْلِى نَعْلٌ كَثِيفَةٌ ، فَوَطِئْتُ بِهَا عَلَى رِجْلِ رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- فَنَفَحَنِى نَفْحَةً بِسَوْطٍ فِى يَدِهِ وَقَالَ :( بِسْمِ اللَّهِ أَوْجَعْتَنِى ). قَالَ : فَبِتُّ لِنَفْسِى لاَئِماً أَقُولُ أَوْجَعْتُ رَسُولَ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم-. قَالَ : فَبِتُّ بِلَيْلَةٍ كَمَا يَعْلَمُ اللَّهُ ، فَلَمَّا أَصْبَحْنَا إِذَا رَجُلٌ يَقُولُ : أَيْنَ فُلاَنٌ؟ قَالَ قُلْتُ : هَذَا وَاللَّهِ الَّذِى كَانَ مِنِّى بِالأَمْسِ - قَالَ - فَانْطَلَقْتُ وَأَنَا مُتَخَوِّفٌ ، فَقَالَ لِى رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- :( إِنَّكَ وَطِئْتَ بِنَعْلِكَ عَلَى رِجْلِى بِالأَمْسِ فَأَوْجَعْتَنِى ، فَنَفَحْتُكَ نَفْحَةً بِالسَّوْطِ ، فَهَذِهِ ثَمَانُونَ نَعْجَةً فَخُذْهَا بِهَا ).

٧٤ - أَخْبَرَنَا يَعْقُوبُ بْنُ حُمَيْدٍ حَدَّثَنَا عَبْدُ الْعَزِيزِ بْنُ مُحَمَّدٍ عَنِ ابْنِ أَخِى الزُّهْرِىِّ عَنِ الزُّهْرِىِّ قَالَ : إِنَّ جِبْرِيلَ قَالَ : مَا فِى الأَرْضِ أَهْلُ عَشَرَةِ أَبْيَاتٍ إِلاَّ قَلَّبْتُهُمْ ، فَمَا وَجَدْتُ أَحَداً أَشَدَّ إِنْفَاقاً مِنْ رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم-.


بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 11. Bâb - Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) Ölülerîn Konuşması Nevinden İkram Edilen Şeyler

68. Bize Ca'fer b. Avn haber verip (dedi ki) bize Muhammed b. Amr el -Leysî, Ebû Seleme'den haber verdi (ki o) şöyle demiş: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), zekat (malını) kabul etmediği halde hediyeyi (alır, kabul eder,) yerdi. (Bir gün) Hayber yahûdîlerinden bir kadın kendisine kızartılmış bir koyun hediye etti. O da ondan (bir lokma) aldı. Bişr İbnu'l -Berâ'da aldı. Sonra Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) elini (kızartılmış koyundan) kaldırdı ve, "Bu (kızartılmış koyun) bana kendisinin zehirli olduğunu haber veriyor." buyurdu. Neticede Bişr İbnu’l -Berâ' öldü. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) o (kadına); "Seni yaptığın şeye ne şevketti?" diye haber saldı. O da şöyle dedi: "Şayet peygamber isen sana hiçbir şey zarar vermez. Eğer kıral isen insanları senden (kurtarır), rahata kavuşturmuş (olurum)". (Hazret-i Peygamber ölüm) hastalığında şöyle buyuracakdı: "Hayber'de yediğim bir yemekden (şimdiye kadar ıztırab çekmeye) devam ettim. İşte şimdi de (bu yemeğin zehirinden) yürek damarlarımın kesilme zamanları(ndayım)."

69. Bize el -Hakem b. Nâfi’ haber verip (dedi ki) bize Şuayb b. Ebî Hamza, ez -Zühri'den, onun şöyle dediğini haber verdi: Câbir b. Abdillah anlatırdı ki; Hayberlilerden yahûdî bir kadın, kızartılmış bir koyunu zehirleyip Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) hediye etti. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de ondan bir kol aldı ve bir miktar yedi. Ashabından beraberinde bulunan bir topluluk da yedi. Sonra Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara; "Ellerinizi (yemekden) kaldırın!" buyurdu. (Daha sonra) Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) yahûdî kadına (haber) salıp çağırttı. (Gelince) ona; "Bu koyunu zehirledin mi?" buyurdu.

O da; "Evet, (onu zehirledim), dedi. (Bunu) sana kim haber verdi?". Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)"Elimdeki şu kol bana haber verdi," buyurdu. (Kadın tekrar "Evet (Öyle. Onu zehirlemişdim.)" dedi. O zaman (Hazret-i Peygamber) (ona); "Peki bundan maksadın neydi?" buyurdu. (Kadın) şöyle cevap verdi. "Kendi kendime, eğer o peygamber ise (bu) ona zarar vermez, peygamber değilse ondan (kurtulur), rahata kavuşuruz, dedim (ve bunun için yaptım.)". Bu söz üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onu bağışlayıp cezalandırmadı. (Sonradan), koyundan yemiş olan bir sahâbisi vefat etti. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ise, koyundan yemiş olması sebebiyle omuzundan hacamat yaptırmış, (kan aldırmıştı). Hacamatı, boynuz ve keskin bıçak (ustura) ile, Beyâzaoğullarının mevlâsı Ebû Hind yapmıştı. (Ebû Hind) ise Sümameoğullarındandır. Bunlar, Ensâr'dan bir boydur.

70. Bize Abdullah b. Salih haber verip (dedi ki) bana el -Leys rivâyet edip (dedi ki) bana Sa'îd b. Ebi Sa'îd el -Makburî, Ebû Hureyre'den rivâyet etti (ki o) şöyle demiş: Hayber'i fethettiğimiz zaman Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem), içinde zehir bulunan, (kızartılmış) bir koyun hediye edildi. Ardından Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)"Orada bulunan yahûdîleri bana toplayın!" buyurdu. Onlar da onun için (huzuruna) toplanıldılar. Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara; "Size bir şey soracağım. Bu konuda bana doğruyu söyler misiniz?" buyurdu. Onlar da; "Evet, ya Ebe'l -Kâsım (doğruyu söyleriz!)" dediler. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara; "Atanız kimdir?" buyurdu. "Atamız falandır." dediler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara; "Yalan söylediniz. Hayır, babanız falandır." buyurdu.

Onlar (bu sefer); "Doğru söyledin, gerçeği konuştun." dediler. Bundan sonra, (Hazret-i Peygamber) onlara; "Size bir şey (daha) sorsam o konuda bana doğruyu söyler misiniz?" buyurdu. "Evet, dediler. (Zaten) biz sana yalan söylesek, sen, atamız hakkındaki (yalanımızı) bildiğin gibi, yalan söylediğimizi bilirsin." Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara; "Peki, Cehennem ehli kimlerdir?" buyurdu. Dediler ki; "Biz orada az (bir müddet) kalacağız. Sonra orada bize siz halef olacak, (bizim yerimize siz geleceksiniz.)." Bu söz üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara; "yıkılıp (kalın) orada! Vallahi orada size ebediyyen halef olmayacağız" buyurdu. Sonra onlara (tekrar); "Size bir şey sorsam, o konuda bana doğruyu söyler meşiniz?" buyurdu. "Evet" dediler. Buyurdu ki; "Şu (kızartılmış) koyuna zehir koydunuz mu?". "Evet" dediler. "Buna sizi ne sevk etti?" buyurdu. Dediler ki; "Yalancı isen senden (kurtulup) rahata kavuşmayı istedik. (Hak) Peygamber isen (zaten) o sana zarar veremezdi."

١١- باب مَا أَكْرَمَ اللَّهُ بِهِ النَّبِىَّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- مِنْ كَلاَمِ الْمَوْتَى

٦٨ - أَخْبَرَنَا جَعْفَرُ بْنُ عَوْنٍ أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عَمْرٍو اللَّيْثِىُّ عَنْ أَبِى سَلَمَةَ قَالَ : كَانَ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- يَأْكُلُ الْهَدِيَّةَ وَلاَ يَقْبَلُ الصَّدَقَةَ ، فَأَهْدَتْ لَهُ امْرَأَةٌ مِنْ يَهُودِ خَيْبَرَ شَاةً مَصْلِيَّةً ، فَتَنَاوَلَ مِنْهَا وَتَنَاوَلَ مِنْهَا بِشْرُ بْنُ الْبَرَاءِ ، ثُمَّ رَفَعَ النَّبِىُّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- يَدَهُ ثُمَّ قَالَ :( إِنَّ هَذِهِ تُخْبِرُنِى أَنَّهَا مَسْمُومَةٌ ). فَمَاتَ بِشْرُ بْنُ الْبَرَاءِ ، فَأَرْسَلَ إِلَيْهَا النَّبِىُّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- :( مَا حَمَلَكِ عَلَى مَا صَنَعْتِ ؟ ). فَقَالَتْ : إِنْ كُنْتَ نَبِيًّا لَمْ يَضُرَّكَ شَىْءٌ ، وَإِنْ كُنْتَ مَلِكاً أَرَحْتُ النَّاسَ مِنْكَ. فَقَالَ فِى مَرَضِهِ :( مَا زِلْتُ مِنَ الأَكْلَةِ الَّتِى أَكَلْتُ بِخَيْبَرَ ، فَهَذَا أَوَانُ انْقِطَاعِ أَبْهَرِى ).

٦٩ - أَخْبَرَنَا الْحَكَمُ بْنُ نَافِعٍ أَخْبَرَنَا شُعَيْبُ بْنُ أَبِى حَمْزَةَ عَنِ الزُّهْرِىِّ قَالَ كَانَ جَابِرُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ يُحَدِّثُ : أَنَّ يَهُودِيَّةً مِنْ أَهْلِ خَيْبَرَ سَمَّتْ شَاةً مَصْلِيَّةً ، ثُمَّ أَهْدَتْهَا إِلَى النَّبِىِّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- فَأَخَذَ النَّبِىُّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- الذِّرَاعَ فَأَكَلَ مِنْهَا ، وَأَكَلَ الرَّهْطُ مِنْ أَصْحَابِهِ مَعَهُ ، ثُمَّ قَالَ لَهُمُ النَّبِىُّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- :( ارْفَعُوا أَيْدِيَكُمْ ). وَأَرْسَلَ النَّبِىُّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- إِلَى الْيَهُودِيَّةِ فَدَعَاهَا ، فَقَالَ لَهَا :( أَسَمَمْتِ هَذِهِ الشَّاةَ؟ ). فَقَالَتْ : نَعَمْ ، وَمَنْ أَخْبَرَكَ؟ فَقَالَ النَّبِىُّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- :( أَخْبَرَتْنِى هَذِهِ فِى يَدَىَ الذِّرِاعُ ). فَقَالَتْ : نَعَمْ. قَالَ :( فَمَاذَا أَرَدْتِ إِلَى ذَلِكَ؟ ). قَالَتْ قُلْتُ : إِنْ كَانَ نَبِيًّا لَمْ يَضُرَّهُ ، وَإِنْ لَمْ يَكُنْ نَبِيًّا اسْتَرَحْنَا مِنْهُ. فَعَفَا عَنْهَا رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- وَلَمْ يُعَاقِبْهَا ، وَتُوُفِّىَ بَعْضُ أَصْحَابِهِ الَّذِينَ أَكَلُوا مِنَ الشَّاةِ ، وَاحْتَجَمَ النَّبِىُّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- عَلَى كَاهِلِهِ مِنْ أَجْلِ الَّذِى أَكَلَ مِنَ الشَّاةِ ، حَجَمَهُ أَبُو هِنْدٍ مَوْلَى بَنِى بَيَاضَةَ بِالْقَرْنِ وَالشَّفْرَةِ ، وَهُوَ مِنْ بَنِى ثُمَامَةَ وَهُمْ حَىٌّ مِنَ الأَنْصَارِ.

٧٠ - أَخْبَرَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ صَالِحٍ حَدَّثَنِى اللَّيْثُ حَدَّثَنِى سَعِيدُ بْنُ أَبِى سَعِيدٍ الْمَقْبُرِىُّ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ قَالَ : لَمَّا فَتَحْنَا خَيْبَرَ أُهْدِيَتْ لِرَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- شَاةٌ فِيهَا سُمٌّ ، فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- :( اجْمَعُوا لِى مَنْ كَانَ هَا هُنَا مِنَ الْيَهُودِ ). فَجُمِعُوا لَهُ ، فَقَالَ لَهُمْ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- :( إِنِّى سَائِلُكُمْ عَنْ شَىْءٍ فَهَلْ أَنْتُمْ صَادِقِىَّ عَنْهُ؟ ). قَالُوا : نَعَمْ يَا أَبَا الْقَاسِمِ. فَقَالَ لَهُمْ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- :( مَنْ أَبُوكُمْ؟ ). قَالُوا : أَبُونَا فُلاَنٌ. فَقَالَ لَهُمْ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- :( كَذَبْتُمْ ، بَلْ أَبُوكُمْ فُلاَنٌ ). قَالُوا : صَدَقْتَ وَبَرَرْتَ. فَقَالَ لَهُمْ :( هَلْ أَنْتُمْ صَادِقِىَّ عَنْ شَىْءٍ إِنْ سَأَلْتُكُمْ عَنْهُ؟ ). فَقَالُوا : نَعَمْ ، وَإِنْ كَذَبْنَاكَ عَرَفْتَ كَذِبَنَا كَمَا عَرَفْتَ فِى آبَائِنَا . فَقَالَ لَهُمْ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- :( فَمَنْ أَهْلُ النَّارِ؟ ). فَقَالُوا : نَكُونُ فِيهَا يَسِيراً ثُمَّ تَخْلُفُونَا فِيهَا. فَقَالَ لَهُمْ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- :( اخْسَئُوا فِيهَا ، وَاللَّهِ لاَ نَخْلُفُكُمْ فِيهَا أَبَداً ). ثُمَّ قَالَ لَهُمْ :( هَلْ أَنْتُمْ صَادِقِىَّ عَنْ شَىْءٍ إِنْ سَأَلْتُكُمْ عَنْهُ؟ ). قَالُوا : نَعَمْ . قَالَ :( هَلْ جَعَلْتُمْ فِى هَذِهِ الشَّاةِ سُمًّا ). قَالُوا : نَعَمْ. قَالَ :( مَا حَمَلَكُمْ عَلَى ذَلِكَ؟ ). قَالُوا : أَرَدْنَا إِنْ كُنْتَ كَاذِباً أَنْ نَسْتَرِيحَ مِنْكَ ، وَإِنْ كُنْتَ نَبِيًّا لَمْ يَضُرَّكَ.


بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 10. Bab - Hazret-i Peygamberin (sallallahü aleyhi ve sellem) Güzelliği Hakkında

58. Bize Muhammed b. Sa'îd rivâyet edip (dedi ki) bize Abdurrahman b. Muhammed, Eş'as b. Sevvâr'dan, (o) Ebû İshak'dan, (o da) Câbir b. Semure'den (naklen) haber verdi (ki Câbir) şöyle dedi: Resûlüllah'ı (sallallahü aleyhi ve sellem) mehtaplı bir gecede görmüştüm. Üzerinde kırmızı bir takım (elbise) vardı. (Bir) ona (bir) aya bakmaya koyuldum. (Câbir devamla) dedi ki; "Vallahi o, benim gözüme aydan daha güzel (görün)"dü."

59. Bize İbrahim İbnu'l -Munzir haber verip (dedi ki) bize Abdulaziz b. Ebi's -Sâbit ez -Zührî rivâyet edip (dedi ki) bana İsmail b. İbrahim b. Ahî Mûsa, amcası Mûsa b. Ukbe'den, (o) Küreyb'den, (o da) İbn Abbâs'dan (naklen) rivâyet etti (ki ibn Abbâs) şöyle dedi: Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) ön dişleri seyrekti. Konuştuğu zaman, ön dişlerinin arasından nûr gibi (bir şeyin) çıktığı görülürdü.

60. Bize Mahmûd b. Gaylân haber verip (dedi ki) bize Yezîd b. Harun rivâyet edip (dedi ki) bize Mis'ar, Abdülmelik b. Umeyr'den haber verdi (ki o) şöyle demiş: İbn Ömer dedi ki; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kadar bahadır, onun kadar cömert, onun kadar yiğit (ve cesur), onun kadar parlak, onun kadar güzel hiç kimse görmedim.

61. Bize İbrahim İbnu'l -Munzir el -Hızâmî haber verip (dedi ki) bize Abdullah b. Mûsa rivâyet edip (dedi ki) bize Usâme b. Zeyd, Ebû Ubeyde b. Muhammed b. Ammâr b. Yâsir'den rivâyet etti. (ki o şöyle demiş: Ben er -Rubeyyi' binti Muavviz b. Afrâ'ya; "Bize Resûlüllah'ı (sallallahü aleyhi ve sellem) tavsif edin!" dedim. O da şöyle cevap verdi: "Yavrucuğum! Onu görseydin gü garken görmüş (gibi) olurdun." güneşi doğarken görmüş ( gibi) olurdun.

62. Bize Haccac b. Minhal haber verip (dedi ki) bize Hammad b. Seleme rvayet edip (dedi ki) bize Sabit, Enes’den haber verdi (ki o) şöyle demiş:

"Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) parlak beyaz tenli idi. Teri sanki inci gibiydi. Yürüdüğü zaman biraz öne doğru meyilli yürürdü. Onun eli kadar yumuşak ne bir ipeğe ne de atlasa dokunmamışımdır. Onun kokusu kadar güzel, ister misk olsun ister başkası, hiçbir koku koklamamışımdır."

63. Bize Ebu'n -Numân haber verip (dedi ki) bize Hammâd b. Yezid, Sabit’den, (o da) Enes b. Mâlik'den (naklen) haber verdi (ki Enes) şöyle dedi: Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) (uzun bir müddet) hizmette bulunmuştum. (Bu hizmetim müddetince) bana hiç "of!" (bile) dememişti. Yaptığım bir şey için de bana; "Niçin şöyle şöyle yaptın?" veya; "Şöyle şöyle yapsaydın ya!" dememişti. (Enes sözünün devamında) şöyle dedi: "Hayır, vallahi! Ellerimle Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) kadar yumuşak ne bir atlasa ne de bir ipeğe dokunmamışımdır. Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) güzel kokusu -veya kokusu - kadar güzel bir koku ve güzel koku da hiç bulmamış, (koklamamışım)dır."

64. Bize Muhammed b. Yezîd er -Rifâ'î haber verip (dedi ki) bize Ebû Bekr, Habîb b. Hudre'den rivâyet etti (ki o, şöyle demiş): Bana Harişoğullarından bir adam rivâyet edip şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Mâ'iz b. Mâlik'i recm ettiği zaman, babamla beraber, Hazret-i Peygamber'in yanındaydım. (Mâ'iz'e) taş isabet edince (korkudan) beni bir titreme aldı. Bu sebeple Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) beni kucaklayıp sardı da koltuk altının terinden, misk kokusuna benzer (teri) üzerime aktı.

65. Bize Ebû Nuaym rivâyet edip (dedi ki) bize Züheyr, Ebû İshak'dan, (o da) el-Berâ'dan (naklen) rivâyet etti (ki el-Berâ) şöyle dedi: Bir adam kendisine;

"Ne dersin, (acaba) Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yüzü kılıç gibi (yani uzun ve parlak) mı idi?" diye sordu. O da şöyle cevap verdi:

"Hayır, ay gibi (değirmi ve parlakdı)."

66. Bize Yezîd b. Harun haber verip (dedi ki) bize Şerik, el -A'meş'den, (o da) İbrahim'den (naklen) haber verdi (ki İbrahim) şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), geceleyin, güzel koku(sun)dan tanınırdı.

67. Bize Mâlik b. İsmail haber verip (dedi ki) bize İshak İbnu’l -Fadl b. Abdirrahman el -Hâşimî rivâyet edip (dedi ki) bize el -Muğire b. Atıyye, Ebu'z -Zübeyr'den (o da) Câbir'den (naklen) haber verdi ki; Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), bir yola girip de sonra ardından birisi gitmemiştir -veya ardından birisi gitmez - ki, kokusunun güzelliğinden, veya terinin (güzel) kokusundan - dolayı onun (yani Hazret-i Peygamber'in) o yola kesinlikle girmiş olduğunu anlamış olmasın.

١٠- باب فِى حُسْنِ النَّبِىِّ -صلّى اللّه عليه وسلّم-

٥٨ - حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ سَعِيدٍ أَخْبَرَنَا عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ مُحَمَّدٍ عَنْ أَشْعَثَ بْنِ سَوَّارٍ عَنْ أَبِى إِسْحَاقَ عَنْ جَابِرِ بْنِ سَمُرَةَ قَالَ : رَأَيْتُ رَسُولَ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- فِى لَيْلَةٍ إِضْحِيَانٍ وَعَلَيْهِ حُلَّةٌ حَمْرَاءُ ، فَجَعَلْتُ أَنْظُرُ إِلَيْهِ وَإِلَى الْقَمَرِ - قَالَ - فَلَهُوَ كَانَ أَحْسَنَ فِى عَيْنِى مِنَ الْقَمَرِ.

٥٩ - أَخْبَرَنَا إِبْرَاهِيمُ بْنُ الْمُنْذِرِ حَدَّثَنَا عَبْدُ الْعَزِيزِ بْنُ أَبِى ثَابِتٍ الزُّهْرِىُّ حَدَّثَنِى إِسْمَاعِيلُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ ابْنُ أَخِى مُوسَى عَنْ عَمِّهِ مُوسَى بْنِ عُقْبَةَ عَنْ كُرَيْبٍ عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ قَالَ : كَانَ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- أَفْلَجَ الثَّنِيَّتَيْنِ ، إِذَا تَكَلَّمَ رُئِىَ كَالنُّورِ يَخْرُجُ مِنْ بَيْنِ ثَنَايَاهُ.

٦٠ - أَخْبَرَنَا مَحْمُودُ بْنُ غَيْلاَنَ حَدَّثَنَا يَزِيدُ بْنُ هَارُونَ أَخْبَرَنَا مِسْعَرٌ عَنْ عَبْدِ الْمَلِكِ بْنِ عُمَيْرٍ قَالَ قَالَ ابْنُ عُمَرَ : مَا رَأَيْتُ أَحَداً أَنْجَدَ وَلاَ أَجْوَدَ وَلاَ أَشْجَعَ وَلاَ أَضْوَأَ وَأَوْضَأَ مِنْ رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم-.

٦١ - أَخْبَرَنَا إِبْرَاهِيمُ بْنُ الْمُنْذِرِ الْحِزَامِىُّ حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مُوسَى حَدَّثَنَا أُسَامَةُ بْنُ زَيْدٍ عَنْ أَبِى عُبَيْدَةَ بْنِ مُحَمَّدِ بْنِ عَمَّارِ بْنِ يَاسِرٍ قَالَ قُلْتُ لِلرُّبَيِّعِ بِنْتِ مُعَوِّذِ بْنِ عَفْرَاءَ : صِفِى لَنَا رَسُولَ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- . فَقَالَتْ : يَا بُنَىَّ لَوْ رَأَيْتَهُ رَأَيْتَ الشَّمْسَ طَالِعَةً.

٦٢ - أَخْبَرَنَا حَجَّاجُ بْنُ مِنْهَالٍ حَدَّثَنَا حَمَّادُ بْنُ سَلَمَةَ أَخْبَرَنَا ثَابِتٌ عَنْ أَنَسٍ قَالَ : كَانَ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- أَزْهَرَ اللَّوْنِ كَأَنَّ عَرَقَهُ اللُّؤْلُؤُ ، إِذَا مَشَى تَكَفَّأَ وَمَا مَسِسْتُ حَرِيرَةً وَلاَ دِيبَاجَةً أَلْيَنَ مِنْ كَفِّهِ ، وَلاَ شَمِمْتُ رَائِحَةً قَطُّ أَطْيَبَ مِنْ رَائِحَتِهِ ، مِسْكَةً وَلاَ غَيْرَهَا.

٦٣ - أَخْبَرَنَا أَبُو النُّعْمَانِ أَخْبَرَنَا حَمَّادُ بْنُ زَيْدٍ عَنْ ثَابِتٍ عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ قَالَ : خَدَمْتُ رَسُولَ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- فَمَا قَالَ لِى أُفٍّ قَطُّ ، وَلاَ قَالَ لِى لِشَىْءٍ صَنَعْتُهُ : لِمَ صَنَعْتَ كَذَا وَكَذَا؟ أَوْ هَلاَّ صَنَعْتَ كَذَا وَكَذَا؟ وَقَالَ : لاَ وَاللَّهِ مَا مَسِسْتُ بِيَدِى دِيبَاجاً وَلاَ حَرِيراً أَلْيَنَ مِنْ يَدِ رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- ، وَلاَ وَجَدْتُ رِيحاً قَطُّ أَوْ عَرَقاً كَانَ أَطْيَبَ مِنْ عَرَقِ أَوْ رِيحِ رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم-.

٦٤ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ يَزِيدَ الرِّفَاعِىُّ حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرٍ عَنْ حَبِيبِ بْنِ جَزَرَةَ قَالَ حَدَّثَنِى رَجُلٌ مِنْ بَنِى حُرَيْشٍ قَالَ : كُنْتُ مَعَ أَبِى حِينَ رَجَمَ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- مَاعِزَ بْنَ مَالِكٍ ، فَلَمَّا أَخَذَتْهُ الْحِجَارَةُ أُرْعِبْتُ فَضَمَّنِى إِلَيْهِ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- فَسَالَ عَلَىَّ مِنْ عَرَقِ إِبْطِهِ مِثْلُ رِيحِ الْمِسْكِ.

٦٥ - حَدَّثَنَا أَبُو نُعَيْمٍ حَدَّثَنَا زُهَيْرٌ عَنْ أَبِى إِسْحَاقَ عَنِ الْبَرَاءِ قَالَ : سَأَلَهُ رَجُلٌ قَالَ : أَرَأَيْتَ كَانَ وَجْهُ رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- مِثْلَ السَّيْفِ؟ قَالَ : لاَ مِثْلَ الْقَمَرِ.

٦٦ - أَخْبَرَنَا يَزِيدُ بْنُ هَارُونَ أَخْبَرَنَا شَرِيكٌ عَنِ الأَعْمَشِ عَنْ إِبْرَاهِيمَ قَالَ : كَانَ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- يُعْرَفُ بِاللَّيْلِ بِرِيحِ الطِّيبِ.

٦٧ - أَخْبَرَنَا مَالِكُ بْنُ إِسْمَاعِيلَ حَدَّثَنَا إِسْحَاقُ بْنُ الْفَضْلِ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ الْهَاشِمِىُّ أَخْبَرَنَا الْمُغِيرَةُ بْنُ عَطِيَّةَ عَنْ أَبِى الزُّبَيْرِ عَنْ جَابِرٍ : أَنَّ النَّبِىَّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- لَمْ يَسْلُكْ طَرِيقاً أَوْ لاَ يَسْلُكُ طَرِيقاً فَيَتْبَعُهُ أَحَدٌ إِلاَّ عَرَفَ أَنَّهُ قَدْ سَلَكَهُ مِنْ طِيبِ عَرْفِهِ . أَوْ قَالَ : مِنْ رِيحِ عَرَقِهِ.


SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget