Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Latest Post

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 28. Bâb - Hata Yapma Endişesiyle Fetva Vermekten Korkan Kimse

272. Bize Ebu'n -Nu'mân haber verip (dedi ki) bize Sabit b. Yezid rivâyet edip (dedi ki) bize Asım rivâyet edip (dedi ki); eş -Şa'bî'ye bir hadis sordum, o da onu bana rivâyet etti. Bunun üzerine ben ona; "Bu (hadis) Hazret-i Peygambere mi (sallallahü aleyhi ve sellem) nisbet ediliyor?" dedim. "Hayır, dedi, Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) berisinde olan kimseye (nisbet etmeyi) daha çok severiz. Çünkü onda bir fazlalık veya noksanlık olursa, bu, Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) berisinde olan kimseye (ait) olmuş olur.

273. Bize İshak b. İsa haber verip (dedi ki) bize Hammâd b. Zeyd, Ebû Hâşim'den, (o da) İbrahim'den (naklen) rivâyet etti (ki İbrahim) şöyle dedi: "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) muhâkala ve muzâbene'den menetmiştir." Bunun üzerine ona (yani İbrahim'e), "Ezberinde, Resûlüllah'dan (sallallahü aleyhi ve sellem) gelen, bundan başka bir hadis yok mu?" dendi. "Var, dedi, ama ben, "Abdullah şöyle dedi", "Alkame şöyle dedi" demeyi daha çok seviyorum.

274. Bize Muhammed b. Kesir, el -Evzâ'i'den, (o da) ismail b. Ubeydillah'dan (naklen) haber verdi (ki İsmail) şöyle dedi: Ebu'd -Derdâ, Resûlüllah'dan (sallallahü aleyhi ve sellem) bir hadis rivâyet ettiği zaman (rivâyetinin sonunda); "Bunu, bunun gibisini, veya benzerini yahut bunun eşini, (mislini buyurdu)" derdi.

275. Bize Esed b. Mûsa haber verip (dedi ki) bize Muâviye, Rebî'a b. Yezîd'den, onun şöyle dediğini rivâyet etti: Ebu'd -Derdâ' bir hadis rivâyet ettiği zaman (sonunda) şöyle derdi: "Allahım (şâid ol!). Eğer böyle değilse bunun aynısı gibidir.

276. Bize Osman b. Ömer rivâyet edip (dedi ki) bize İbn Avn, Müslim Ebû Abdillah'dan, (o) İbrahim et -Teymi'den, (o) babasından, (o da) Amr b. Meymûn'dan (naklen) haber verdi(ki Amr) şöyle dedi: Hiçbir perşembe akşamını kaçırmaz, Abdullah b. Mesudun yanına gelirdim. Onu bir şey için hiç, "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu" derken duymamıştım. Nihayet bir akşam oldu ve, "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu..." dedi. (Amr) dedi ki, bunun üzerine onun gözleri yaşla doldu, damarları kabardı. Derken ben onu, (rahatlamak için elbisesinin) düğmelerini çözmüş bir halde gördüm. (Rivâyetinin sonunda da) o şöyle dedi: "(Hazret-i Peygamber'in sözü böyledir,) veya bunun aynısıdır, yahut bunun gibidir, ya da bunun benzeridir."

277. Bize Yezid b. Harun haber verip (dedi ki) bize Eş'as, eş -Şa'bî ve İbn Sirin'den (naklen) haber verdi ki İbn Mes'ud, Resûlüllah'dan (sallallahü aleyhi ve sellem) (Allah'ın) belâ ve cezaları hakkında rivâyette bulunduğu zaman yüzü kızarır -bozarır ve, "Böyle veya bunun gibidir, böyle veya bunun gibidir" derdi.

278. Bize Sehl b. Hammâd haber verip (dedi ki) bize Şu'be rivâyet edip (dedi ki) bize Tevbe el -Anberi rivâyet edip dedi ki, bana eş -Şa'bî şöyle dedi: "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu.." diyerek (rivâyette bulunan) falanı gördün mü? Ben İbn Ömer'le iki yıl veya birbuçuk yıl kaldım da, şu hadis hariç, onu Resûlüllah'dan (sallallahü aleyhi ve sellem) bir şey rivâyet ederken işitmedim."

279. Bize Esed b. Mûsa haber verip (dedi ki) bize Şu'be rivâyet edip (dedi ki) bize Abdullah b. Ebi's -Sefer, eş -Şa'bî'den, onun şöyle dediğini rivâyet etti: "İbn Ömer'in yanında bir yıl durdum da onu, Resûlüllah'dan (sallallahü aleyhi ve sellem) bir hadis zikrederken işitmedim."

280. Bize Asım b. Yûsuf haber verip (dedi ki) bize Ebû Bekr, Ebû Hasîn'den (o) eş -Şa'bî'den, (o da) Sabit b. Kutbe el -Ensâri'den (naklen) rivâyet etti (ki Sabit) şöyle dedi: "Abdullahbize ayda iki veya üç hadis rivâyet ederdi."

281. Bize Osman b. Ömer haber verip (dedi ki) bize Yûnus, Abdülmelik b. Ubeyd'den, onun şöyle dediğini haber verdi: Enes b. Mâlik bize uğramıştı. Biz de, "Bize, Resûlüllah'dan (sallallahü aleyhi ve sellem) duymuş olduğun bazı şeyler rivâyet edin!" demiştik. Bunun üzerine o; "(Peki), demişti, ben de (rivâyet eder ve) "İnşallah böyledir" derim."

282. Bize Süleyman b. Harb haber verip (dedi ki bize Hammâd b. Zeyd, İbn Avn'dan, (o da) Muhammed'den (naklen) rivâyet etti (ki Muhammed) şöyle dedi: "Enes, Resûlüllah'dan (sallallahü aleyhi ve sellem) az hadis rivâyet ederdi. Resûlüllah'dan (sallallahü aleyhi ve sellem) hadis rivâyet ettiği zaman ise (rivâyetin sonunda), "veya Resûlüllah’ın (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurduğu gibi" derdi. "

283. Bize Osman b. Muhammed haber verdi. (O dedi ki) bize İsmail, Eyyûb'dan, (o da) Muhammed'den (naklen) rivâyet etti (ki Muhammed) şöyle dedi: "Enes, Resûlüllah'dan (sallallahü aleyhi ve sellem) bir hadis rivâyet ettiği zaman (rivâyetin sonunda), "veya Resûlüllah’ın buyurduğu gibi" derdi."

284. Bize Süleyman b. Harb rivâyet etti. (O dedi ki) bize Hammâd b. Zeyd, Yahya b. Sa'îd'den, onun şöyle dediğini rivâyet etti: Bana es -Sâ'ib b. Yezîd rivâyet edip şöyle dedi: Sa'd ile beraber Mekke'ye (doğru yola) çıkmıştım da Medine'ye dönünceye kadar, onu, Resûlüllah'dan (sallallahü aleyhi ve sellem) bir hadis rivâyet ederken işitmemiştim.

285. Bize Sehl b. Hammâd haber verdi. (O dedi ki) bize Şu'be rivâyet etti. (O dedi ki) bize Beyân, eş -Şa'bi'den, (o da) Karaza b. Ka'b'dan (naklen) rivâyet etti ki; Ömer (radıyallahu anh), (bir grup) ensârı, Medine'den (Küfe'ye müteveccihen) yola çıktıklarında uğurladı ve şöyle dedi: "Biliyor musunuz, sizi niçin uğurladım?". Dedik ki; "Ensâr'a hürmetten dolayı." (Hazret-i Ömer sözüne) şöyle devam etti: "Siz, Kur'an'ı okurken dilleri, hurma ağaçlarının titremesi gibi titreyen, (Kur'an'ı doğru -dürüst okuyamayan) bir topluluğa gidiyorsunuz. Binaenaleyh, Resûlüllah'dan (sallallahü aleyhi ve sellem) hadis rivâyeti ile onları (Kur'an'dan) yüz çevirtmeyin. (Bu az rivâyet hususunda, bu hayırlı işte) ben sizin ortağınızım, (ben de böyle yapacağım). (Karaza) dedi ki, artık hiçbir şey rivâyet etmedim. Halbuki ben de arkadaşlarımın duymuş oldukları gibi, (Resûlüllah'dan hadisler) duymuştum.

286. Bize Yezîd b. Harun haber verip (dedi ki) bize Eş'as b. Sevvâr, eş -Şa'bî'den, (o da) Karaza b. Ka'b'dan (naklen) haber verdi (ki Karaza) şöyle dedi: Ömer İbnu'l -Hattâb (radıyallaha anh), Ensâr'dan bir grubu Kûfe'ye gönderdi. Beni de onlarla beraber gönderdi. (Yola çıktığımızda) o da bizimle beraber yürümeye başladı. Nihayet Sırâr (denilen yere) -Sırâr Medine yolunda bir su (başıdır). -geldi ve ayaklarından tozu silkmeye başladı. Sonra şöyle dedi: "Siz Kûfe'ye gidiyorsunuz. Siz Kur'an'ı, fikırdatarak (okuyan) bir topluluğa gidiyorsunuz. Onlar size gelecek ve "Muhammed'in sahâbileri geldi, Muhammed'in sahâbileri geldi!" diyecekler. Onlar size gelecek ve sizden hadis soracaklar. Binaenaleyh bildiriniz ki abdestin en tam olanı, (azaları) üçer (defa yıkamakla) olur.

İki (yıkama da) kâfi gelir." Sonra şöyle devam etti: "Siz Kûfe'ye gidiyorsunuz Siz Kur'an'ı fıkırdatarak (okuyan) bir topluluğa gidiyorsunuz, (onlar sizin varışınızı görünce -duyunca); "Muhammed'in sahâbileri geldi, Muhammed'in sahâbileri geldi!" deyip yanınıza gelecek ve size hadis soracaklar. Binaenaleyh Resûlüllah'dan (sallallahü aleyhi ve sellem) rivâyeti azaltınız. Bu hususta ben sizin ortağınızım, (ben de az rivâyet edeceğim). Karaza dedi ki: "Ben topluluğun içinde otururdum da onlar Resûlüllah'dan (sallallahü aleyhi ve sellem) (nakledilen) hadisleri zikrederlerdi. Halbuki ben o (hadisleri) onların en iyi belleyenlerinden idim. Ama Ömer'in tavsiyesini hatırlayınca susardım.."

Ebû Muhammed (ed -Dârimi) dedi ki; Bana göre burada kasdedilen, Resûlüllah’ın (sallallahü aleyhi ve sellem) (zamanındaki) hâdiselerle ilgili hadislerdir, sünnetler ve farizalar (ferâiz) değil."

287. Bize Mücâhid b. Mûsa haber verip (dedi ki) bize İbn Numeyr, Mâlik b. Miğvel'den, (o) eş -Şa'bî'den, (o da) Alkame’den (naklen) rivâyet etti (ki Alkame) şöyle dedi: Abdullah; "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu..." dedi, sonra kendisini bir titreme aldı, akabinde de; "Bunun gibidir veya bundan üstündür" dedi.

288. Bize Bişr İbnu'l -Hakem haber verip (dedi ki) bize Süfyân, İbn Ebî Necih'den, (o da) Mücâhid'den (naklen) rivâyet etti (ki Mücâhid) şöyle dedi: İbn Ömer'e (Mekke'den) Medine'ye kadar arkadaşlık yaptım da, onu, Resûlüllah'dan (sallallahü aleyhi ve sellem) bir hadis rivâyet ederken işitmedim. Ancak o (bir yerde) şöyle dedi: 'Hazret-i Peygamber'le (sallallahü aleyhi ve sellem) beraberdim. Kendisine hurma göbeği getirildi. Bunun üzerine o şöyle buyurdu: "Ağaçlardan bir ağaç var ki müslüman adam gibidir, (hangisidir o?)" Ben, "O, hurma ağacıdır!" demek istedim. Ama baktım, gördüm ki ben topluluğun en küçüğüyüm. Bundan dolayı sustum. (Sonra bunu babam Ömer'e anlattığımda) o; "isterdim ki bunu söyleseydin de şu kadar borcum olaydı!" dedi."

289. Bize Bişr İbnu'l -Hakem haber verip (dedi ki) bize Hâlid b. Yezîd el -Hedâdi rivâyet edip (dedi ki) bize Salih ed -Dehhân rivâyet edip dedi ki; Câbir b. Zeyd'i, (hadis rivâyetini) mühim ve büyük bir iş görmesinden, (Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) isnâd ederek yalan söylemekden korkmasında dolayı hiç, "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu..." derken işitmedim.

290. Bize Muhammed b. Abdillah haber verip (dedi ki) bize Revh, Kehmes İbnu'l -Hasan'dan, (o da) Abdullah b. Şakîk'den (naklen) haber verdi (ki Abdullah) şöyle dedi: (Bir gün) Ebû Hureyre, Ka'b bir topluluğun içindeyken, (o topluluğa) Ka'b'i sormaya geldi. Ka'b da (henüz kendisini tanımayan Ebû Hureyre'ye), "Ondan ne istiyorsun?" dedi. (Ebû Hureyre) de şöyle mukabele etti: "Bilmiş ol ki ben, Resûlüllah'in sahâbîlerinden hiç kimsenin, onun hadisini benden daha iyi bellemiş olacağını kabul etmem. (Ama yine de Ka'b'a bazı şeyler sormak istiyorum)." Bunun üzerine Ka'b şöyle dedi: "Bilki sen, asla, herhangi bir şeyin peşine düşen bir kimse bulamazsın ki o, günün birinde ondan doyacak olmasın. İlmin peşine düşen kimse veya dünyanın peşine düşen kimse hariç!" O zaman (Ebû Hureyre "Sen Ka'b mısın?" dedi. "Evet" dedi. (Ebû Hureyre de)" (İşte) bunun gibi (şeyler) için geldim" dedi.

291. Bize Ya'kûb b. İbrahim haber verip (dedi ki) bize Yahya b. Ebî Bukeyr haber verip (dedi ki) bize Şibl, Amr b. Dinar'dan, (o da) Tâvûs'dan (naklen) haber verdi (ki Tavus) şöyle dedi: "Ya Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), demiş, insanların hangisi daha bilgindir?". Buyurmuştur ki; "İnsanların ilmini, kendi ilmine katan! (Ayrıca) ilmin peşinde olan herkes, (her ilim talebesi) ilme açtır. "

292. Bize Sa'îd b. Amir, el -Halil b. Murre'den, (o da) Muâviye b. Kurre'den (naklen) haber verdi (ki Muâviye) şöyle dedi: İçinde, birbirleriyle konuşan büyüklerin bulunduğu bir (ilim ve sohbet) halkasında idim. Aralarında Abid b. Amr da vardı. Derken topluluğun kenarındaki bir genç; "Allah'ı zikretmeye dalın. Allah size hayır ve bereket versin!" dedi. Bunun üzerine topluluk, "Bizi hangi şeyde, (ne durumda) gördü?" diye biri birine baktı. Sonra onlardan biri şöyle dedi: "Bunu sana kim emrettiyse sen (bunu ona) emret! Vallahi (sözünü) tekrar edersen kesinlikle (sana) yaparız da yaparız!

293. Bize Yûsuf b. Mûsa haber verip (dedi ki) bize Ebû Amir haber verip (dedi ki) bize Kurre b. Hâlid, Avn b. Abdillah'dan, onun şöyle dediğini haber verdi: İçinde hikmet dağıtılan ve rahmet umulan meclis, (toplantı yeri) ne güzel meclisdir!

٢٨- باب مَنْ هَابَ الْفُتْيَا مَخَافَةَ السَّقَطِ

٢٧٢ - أَخْبَرَنَا أَبُو النُّعْمَانِ حَدَّثَنَا ثَابِتُ بْنُ يَزِيدَ حَدَّثَنَا عَاصِمٌ قَالَ : سَأَلْتُ الشَّعْبِىَّ عَنْ حَدِيثٍ فَحَدَّثَنِيهِ فَقُلْتُ : إِنَّهُ يُرْفَعُ إِلَى النَّبِىِّ -صلّى اللّه عليه وسلّم-. فَقَالَ : لاَ ، عَلَى مَنْ دُونَ النَّبِىِّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- أَحَبُّ إِلَيْنَا ، فَإِنْ كَانَ فِيهِ زِيَادَةٌ أَوْ نُقْصَانٌ كَانَ عَلَى مَنْ دُونَ النَّبِىِّ -صلّى اللّه عليه وسلّم-.

٢٧٣ - أَخْبَرَنَا إِسْحَاقُ بْنُ عِيسَى حَدَّثَنَا حَمَّادُ بْنُ زَيْدٍ عَنْ أَبِى هَاشِمٍ عَنْ إِبْرَاهِيمَ قَالَ : نَهَى رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- عَنِ الْمُحَاقَلَةِ وَالْمُزَابَنَةِ. فَقِيلَ لَهُ : أَمَا تَحْفَظُ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- حَدِيثاً غَيْرَ هَذَا؟ قَالَ : بَلَى وَلَكِنِّى أَقُولُ قَالَ عَبْدُ اللَّهِ قَالَ عَلْقَمَةُ أَحَبُّ إِلَىَّ.

٢٧٤ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ كَثِيرٍ عَنِ الأَوْزَاعِىِّ عَنْ إِسْمَاعِيلَ بْنِ عُبَيْدِ اللَّهِ قَالَ : كَانَ أَبُو الدَّرْدَاءِ إِذَا حَدَّثَ بِحَدِيثٍ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- قَالَ : هَذَا أَوْ نَحْوَهُ أَوْ شِبْهَهُ أَوْ شَكْلَهُ.

٢٧٥ - أَخْبَرَنَا أَسَدُ بْنُ مُوسَى حَدَّثَنَا مُعَاوِيَةُ عَنْ رَبِيعَةَ بْنِ يَزِيدَ قَالَ : كَانَ أَبُو الدَّرْدَاءِ إِذَا حَدَّثَ حَدِيثاً قَالَ اللَّهُمَّ إِلاَّ هَكَذَا أَوْ كَشَكْلِهِ.

٢٧٦ - حَدَّثَنَا عُثْمَانُ بْنُ عُمَرَ أَخْبَرَنَا ابْنُ عَوْنٍ عَنْ مُسْلِمٍ أَبِى عَبْدِ اللَّهِ عَنْ إِبْرَاهِيمَ التَّيْمِىِّ عَنْ أَبِيهِ عَنْ عَمْرِو بْنِ مَيْمُونٍ قَالَ : كُنْتُ لاَ تَفُوتُنِى عَشِيَّةُ خَمِيسٍ إِلاَّ آتِى فِيهَا عَبْدَ اللَّهِ بْنَ مَسْعُودٍ ، فَمَا سَمِعْتُهُ يَقُولُ لِشَىْءٍ قَطُّ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ حَتَّى كَانَتْ ذَاتَ عَشِيَّةٍ فَقَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- قَالَ فَاغْرَوْرَقَتَا عَيْنَاهُ وَانْتَفَخَتْ أَوْدَاجُهُ فَأَنَا رَأَيْتُهُ مَحْلُولَةً أَزْرَارُهُ. قَالَ : أَوْ مِثْلُهُ أَوْ نَحْوُهُ أَوْ شَبِيهٌ بِهِ.

٢٧٧ - أَخْبَرَنَا يَزِيدُ بْنُ هَارُونَ أَخْبَرَنَا أَشْعَثُ عَنِ الشَّعْبِىِّ وَابْنِ سِيرِينَ : أَنَّ ابْنَ مَسْعُودٍ كَانَ إِذَا حَدَّثَ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- فِى الأَيَّامِ تَرَبَّدَ وَجْهُهُ وَقَالَ : هَكَذَا أَوْ نَحْوَهُ هَكَذَا أَوْ نَحْوَهُ.

٢٧٨ - أَخْبَرَنَا سَهْلُ بْنُ حَمَّادٍ حَدَّثَنَا شُعْبَةُ حَدَّثَنَا تَوْبَةُ الْعَنْبَرِىُّ قَالَ قَالَ لِىَ الشَّعْبِىُّ : أَرَأَيْتَ فُلاَناً الَّذِى يَقُولُ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ، قَعَدْتُ مَعَ ابْنِ عُمَرَ سَنَتَيْنِ أَوْ سَنَةً وَنِصْفاً فَمَا سَمِعْتُهُ يُحَدِّثُ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- شَيْئًا إِلاَّ هَذَا الْحَدِيثَ.

٢٧٩ - أَخْبَرَنَا أَسَدُ بْنُ مُوسَى حَدَّثَنَا شُعْبَةُ حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ أَبِى السَّفَرِ عَنِ الشَّعْبِىِّ قَالَ : جَالَسْتُ ابْنَ عُمَرَ سَنَةً فَلَمْ أَسْمَعْهُ يَذْكُرُ حَدِيثاً عَنْ رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم-.

٢٨٠ - أَخْبَرَنَا عَاصِمُ بْنُ يُوسُفَ حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرٍ عَنْ أَبِى حَصِينٍ عَنِ الشَّعْبِىِّ عَنْ ثَابِتِ بْنِ قُطْبَةَ الأَنْصَارِىِّ قَالَ : كَانَ عَبْدُ اللَّهِ يُحَدِّثُنَا فِى الشَّهْرِ بِالْحَدِيثَيْنِ أَوِ الثَّلاَثَةِ.

٢٨١ - أَخْبَرَنَا عُثْمَانُ بْنُ عُمَرَ أَخْبَرَنَا يُونُسُ عَنْ عَبْدِ الْمَلِكِ بْنِ عُبَيْدٍ قَالَ : مَرَّ بِنَا أَنَسُ بْنُ مَالِكٍ فَقُلْنَا : حَدِّثْنَا بِبَعْضِ مَا سَمِعْتَ مِنْ رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم-. فَقَالَ : وَأَتَحَلَّلُ.

٢٨٢ - أَخْبَرَنَا سُلَيْمَانُ بْنُ حَرْبٍ قَالَ حَدَّثَنَا حَمَّادُ بْنُ زَيْدٍ عَنِ ابْنِ عَوْنٍ عَنْ مُحَمَّدٍ قَالَ : كَانَ أَنَسٌ قَلِيلَ الْحَدِيثِ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- وَكَانَ إِذَا حَدَّثَ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- قَالَ : أَوْ كَمَا قَالَ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم-.

٢٨٣ - أَخْبَرَنَا عُثْمَانُ بْنُ مُحَمَّدٍ حَدَّثَنَا إِسْمَاعِيلُ عَنْ أَيُّوبَ عَنْ مُحَمَّدٍ قَالَ : كَانَ أَنَسٌ إِذَا حَدَّثَ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- حَدِيثاً قَالَ : أَوْ كَمَا قَالَ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم-.

٢٨٤ - أَخْبَرَنَا سُلَيْمَانُ بْنُ حَرْبٍ حَدَّثَنَا حَمَّادُ بْنُ زَيْدٍ عَنْ يَحْيَى بْنِ سَعِيدٍ قَالَ حَدَّثَنِى السَّائِبُ بْنُ يَزِيدَ قَالَ : خَرَجْتُ مَعَ سَعْدٍ إِلَى مَكَّةَ فَمَا سَمِعْتُهُ يُحَدِّثُ حَدِيثاً عَنْ رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- حَتَّى رَجَعْنَا إِلَى الْمَدِينَةِ.

٢٨٥ - أَخْبَرَنَا سَهْلُ بْنُ حَمَّادٍ حَدَّثَنَا شُعْبَةُ حَدَّثَنَا بَيَانٌ عَنِ الشَّعْبِىِّ عَنْ قَرَظَةَ بْنِ كَعْبٍ : أَنَّ عُمَرَ شَيَّعَ الأَنْصَارَ حِينَ خَرَجُوا مِنَ الْمَدِينَةِ فَقَالَ : أَتَدْرُونَ لِمَ شَيَّعْتُكُمْ؟ قُلْنَا : لِحَقِّ الأَنْصَارِ. قَالَ : إِنَّكُمْ تَأْتُونَ قَوْماً تَهْتَزُّ أَلْسِنَتُهُمْ بِالْقُرْآنِ اهْتِزَازَ النَّخْلِ ، فَلاَ تَصُدُّوهُمْ بِالْحَدِيثِ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- وَأَنَا شَرِيكُكُمْ. قَالَ : فَمَا حَدَّثْتُ بِشَىْءٍ وَقَدْ سَمِعْتُ كَمَا سَمِعَ أَصْحَابِى.

٢٨٦ - أَخْبَرَنَا يَزِيدُ بْنُ هَارُونَ أَخْبَرَنَا أَشْعَثُ بْنُ سَوَّارٍ عَنِ الشَّعْبِىِّ عَنْ قَرَظَةَ بْنِ كَعْبٍ قَالَ : بَعَثَ عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ رَهْطاً مِنَ الأَنْصَارِ إِلَى الْكُوفَةِ فَبَعَثَنِى مَعَهُمْ ، فَجَعَلَ يَمْشِى مَعَنَا حَتَّى أَتَى صِرَارَ - وَصِرَارُ مَاءٌ فِى طَرِيقِ الْمَدِينَةِ - فَجَعَلَ يَنْفُضُ الْغُبَارَ عَنْ رِجْلَيْهِ ثُمَّ قَالَ : إِنَّكُمْ تَأْتُونَ الْكُوفَةَ فَتَأْتُونَ قَوْماً لَهُمْ أَزِيزٌ بِالْقُرْآنِ فَيَأْتُونَكُمْ ، فَيَقُولُونَ : قَدِمَ أَصْحَابُ مُحَمَّدٍ قَدِمَ أَصْحَابُ مُحَمَّدٍ فَيَأْتُونَكُمْ فَيَسْأَلُونَكُمْ عَنِ الْحَدِيثِ ، فَاعْلَمُوا أَنَّ أَسْبَغَ الْوُضُوءِ ثَلاَثٌ ، وَثِنْتَانِ تُجْزِيَانِ. ثُمَّ قَالَ : إِنَّكُمْ تَأْتُونَ الْكُوفَةَ فَتَأْتُونَ قَوْماً لَهُمْ أَزِيزٌ بِالْقُرْآنِ ، فَيَقُولُونَ : قَدِمَ أَصْحَابُ مُحَمَّدٍ قَدِمَ أَصْحَابُ مُحَمَّدٍ فَيَأْتُونَكُمْ يَسْأَلُونَكُمْ عَنِ الْحَدِيثِ فَأَقِلُّوا الرِّوَايَةَ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- وَأَنَا شَرِيكُكُمْ فِيهِ. قَالَ قَرَظَةُ : وَإِنْ كُنْتُ لأَجْلِسُ فِى الْقَوْمِ فَيَذْكُرُونَ الْحَدِيثَ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- إِنِّى لَمِنْ أَحْفَظِهِمْ لَهُ ، فَإِذَا ذَكَرْتُ وَصِيَّةَ عُمَرَ سَكَتُّ. قَالَ أَبُو مُحَمَّدٍ : مَعْنَاهُ عِنْدِى الْحَدِيثُ عَنْ أَيَّامِ رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- لَيْسَ السُّنَنَ وَالْفَرَائِضَ.

٢٨٧ - أَخْبَرَنَا مُجَاهِدُ بْنُ مُوسَى حَدَّثَنَا ابْنُ نُمَيْرٍ عَنْ مَالِكِ بْنِ مِغْوَلٍ عَنِ الشَّعْبِىِّ عَنْ عَلْقَمَةَ قَالَ قَالَ عَبْدُ اللَّهِ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- ثُمَّ ارْتَعَدَ ثُمَّ قَالَ : نَحْوَ ذَلِكَ أَوْ فَوْقَ ذَلِكَ.

٢٨٨ - أَخْبَرَنَا بِشْرُ بْنُ الْحَكَمِ حَدَّثَنَا سُفْيَانُ عَنِ ابْنِ أَبِى نَجِيحٍ عَنْ مُجَاهِدٍ قَالَ : صَحِبْتُ ابْنَ عُمَرَ إِلَى الْمَدِينَةِ فَلَمْ أَسْمَعْهُ يُحَدِّثُ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- بِحَدِيثٍ إِلاَّ أَنَّهُ قَالَ : كُنْتُ مَعَ النَّبِىِّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- فَأُتِىَ بِجُمَّارٍ فَقَالَ :( إِنَّ مِنَ الشَّجَرِ شَجَراً مِثْلَ الرَّجُلِ الْمُسْلِمِ ). فَأَرَدْتُ أَنْ أَقُولَ هِىَ النَّخْلَةُ ، فَنَظَرْتُ فَإِذَا أَنَا أَصْغَرُ الْقَوْمِ فَسَكَتُّ ، فَقَالَ عُمَرُ : وَدِدْتُ أَنَّكَ قُلْتَ وَعَلَىَّ كَذَا.

٢٨٩ - أَخْبَرَنَا بِشْرُ بْنُ الْحَكَمِ حَدَّثَنَا خَالِدُ بْنُ يَزِيدَ الْهَدَادِىُّ حَدَّثَنَا صَالِحٌ الدَّهَّانُ قَالَ : مَا سَمِعْتُ جَابِرَ بْنَ زَيْدٍ يَقُولَ قَطُّ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- إِعْظَاماً وَاتِّقَاءً أَنْ يَكْذِبَ عَلَيْهِ.

٢٩٠ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ أَخْبَرَنَا رَوْحٌ عَنْ كَهْمَسِ بْنِ الْحَسَنِ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ شَقِيقٍ قَالَ : جَاءَ أَبُو هُرَيْرَةَ رَضِىَ اللَّهُ عَنْهُ إِلَى كَعْبٍ يَسْأَلُ عَنْهُ وَكَعْبٌ فِى الْقَوْمِ ، فَقَالَ كَعْبٌ : مَا تُرِيدُ مِنْهُ؟ فَقَالَ : أَمَا إِنِّى لاَ أَعْرِفُ لأَحَدٍ مِنْ أَصْحَابِ رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- أَنْ يَكُونَ أَحْفَظَ لِحَدِيثِهِ مِنِّى. فَقَالَ كَعْبٌ : أَمَا إِنَّكَ لَنْ تَجِدَ طَالِبَ شَىْءٍ إِلاَّ سَيَشْبَعُ مِنْهُ يَوْماً مِنَ الدَّهْرِ إِلاَّ طَالِبَ عِلْمٍ أَوْ طَالِبَ دُنْيَا. فَقَالَ : أَنْتَ كَعْبٌ؟ قَالَ : نَعَمْ. قَالَ : لِمِثْلِ هَذَا جِئْتُ.

٢٩١ - أَخْبَرَنَا يَعْقُوبُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ أَخْبَرَنَا يَحْيَى بْنُ أَبِى بُكَيْرٍ أَخْبَرَنَا شِبْلٌ عَنْ عَمْرِو بْنِ دِينَارٍ عَنْ طَاوُسٍ قَالَ قِيلَ : يَا رَسُولَ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- أَىُّ النَّاسِ أَعْلَمُ؟ قَالَ :( مَنْ جَمَعَ عِلْمَ النَّاسِ إِلَى عِلْمِهِ وَكُلُّ طَالِبِ عِلْمٍ غَرْثَانُ إِلَى عِلْمٍ ).

٢٩٢ - أَخْبَرَنَا سَعِيدُ بْنُ عَامِرٍ عَنِ الْخَلِيلِ بْنِ مُرَّةَ عَنْ مُعَاوِيَةَ بْنِ قُرَّةَ قَالَ : كُنْتُ فِى حَلْقَةٍ فِيهَا الْمَشْيَخَةُ وَهُمْ يَتَرَاجَعُونَ فِيهِمْ عَائِذُ بْنُ عَمْرٍو ، فَقَالَ شَابٌّ فِى نَاحِيَةِ الْقَوْمِ : أَفِيضُوا فِى ذِكْرِ اللَّهِ بَارَكَ اللَّهُ فِيكُمْ. فَنَظَرَ الْقَوْمُ بَعْضُهُمْ إِلَى بَعْضٍ : فِى أَىِّ شَىْءٍ رَآنَا؟ ثُمَّ قَالَ بَعْضُهُمْ : مَنْ أَمَرَكَ بِهَذَا؟ قُمْ لَئِنْ عُدْتَ لَنَفْعَلَنَّ وَلَنَفْعَلَنَّ.

٢٩٣ - أَخْبَرَنَا يُوسُفُ بْنُ مُوسَى أَخْبَرَنَا أَبُو عَامِرٍ أَخْبَرَنَا قُرَّةُ بْنُ خَالِدٍ عَنْ عَوْنِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ قَالَ قَالَ عَبْدُ اللَّهِ : نِعْمَ الْمَجْلِسُ مَجْلِسٌ تُنْشَرُ فِيهِ الْحِكْمَةُ وَتُرْجَى فِيهِ الرَّحْمَةُ.


بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 27. Bâb - İlmi Uygulama ve Onda İyi Niyetli Olma

258. Bize Muhammed İbnu'l -Mübârek haber verip (dedi ki) bize Bakıyye haber verip (dedi ki) bize Sadaka b. Abdillah İbni'l -Muhâcir b. Suheyb rivâyet etti ki el -Muhâcir b. Habîb şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki; Allah -teâlâ - şöyle buyurdu: "Ben hikmetli söz söyleyenin her sözünü kabul etmem. Fakat ben onun tasa ve arzusunu kabul ederim, (bunlara bakarım). Bunun için şayet onun tasa ve arzusu bana itaat etmede ise, konuşmasa da, ben onun susmasını bana şükür ve saygı yapar, (böyle kabul ederim)

259. Bize Mahled b. Mâlik, Haccâc b. Muhammed'den, (o) Leys b. Sa'd'dan, (o da) Muâviye b. Salih'den, (o da) Ebu'z -Zâhiriyye'den (naklen) haber verdi (ki Ebu'z -Zâhiriyye) sözü Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) nisbet ederek (şöyle dedi: ) Allah şöyle buyurdu: Ahir zamanda ilmi saçacağım, öyle ki erkek, kadın köle, hür, küçük, büyük (herkes) onu bilecek. Bunu onlara yaptığım zaman da, üzerlerindeki hakkımdan dolayı onları hesaba çekeceğim.

260. Bize Mahled b. Mâlik haber verip (dedi ki) bize Mahled b. Hüseyn, Hişâm'dan, (o da) el -Hasan'dan (naklen) rivâyet etti (ki el -Hasan) şöyle dedi: Bu ilimden bir şeyin peşine düşüp de onunla Allah katında olanı isteyen kimse, inşallah, (isteğine) kavuşur. Kim de onunla dünya(lık) isterse, işte, vallahi, onun bundan nasibi (sadece) budur.

261. Bize Ya'la haber verip (dedi ki) bize Muhammed b. Avn, İbrahim b. İsa'dan, onun şöyle dediğini rivâyet etti: İbn Mes'ûd dedi ki; "İlmi şu üç şey için öğrenmeyiniz: Cahillerle çekişmeniz için, alimlerle mücâdele ve münâkaşa etmeniz için ve insanların alakalarını kendinize çekmeniz için. Sözünüzle Allah katında olanı isteyiniz. Çünkü o devam eder, baki kalır. Onun dışındakiler ise geçip gider.

262. (Yine) bu senedle (rivâyet edildi ki İbn Mes'ûd) şöyle dedi: Gök ehli arasında tanınan, dünya ehline gizli kalan ilim kaynakları, hidayet lambaları, ev bağlıları, gece kandilleri, yeni kalbli, eski elbiseli kimseler olunuz.

263. Bize Ebû Asım haber verip (dedi ki) bize Muhammed b. Umâre b. Hazm rivâyet edip (dedi ki) bana Abdullah b. Abdirrahman rivâyet edip dedi ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: Sadece dünya(lık şeyler) isteyerek bu ilmin peşine düşen, (öğrenen) hiç kimse yoktur ki kıyamet gününde Allah ona Cennet rayihasını yasaklamış olmasın.

264. Bize Mücâhid b. Mûsa haber verip (dedi ki) bize Abdullah b. Numeyr, Mâlik b. Miğvel'den, onun şöyle dediğini rivâyet etti: Bir adam eş -Şa'bi'ye "Ey Alim, bana fetva ver!" demişti de o şöyle mukabele etmişti: "Alim dediğin Allah'dan (hakkıyla) korkandır."

265. Bize Osman b. Ömer haber verip (dedi ki) bize Ömer b. Yezid, Evfa b. Dilhem'den rivâyet etti ki ona (yani Evfa'ya), Ali'den (kerremellahu vecheh), onun şöyle dediği ulaşmış: "İlmi öğreniniz ki onunla tanınasınız. Onu uygulayınız ki ehlinden olasınız. Zira vaziyet şu ki bundan sonra yakında, (içinde yaşayanlarının) onda dokuzunun ma'rûfu (iyiliği) tanımayacağı bir zaman gelecek. Bu (zamanda yaşayanlar)dan, sadece kötülükden ve kötülerden habersiz, pek önemsenmeyen kimseler kurtuluşa erecek. İşte bunlar; kotlükleri dolaştırmayan, fena -yüz kızartıcı şeyler yapmayan, lâfı bol, dedikoducu olmayan hidâyet önderleri ve ilim kandilleridirler, Ebû Muhammed (ed -Dârimi) dedi ki; (Arapça metinde geçen) "nüveme" kelimesi, "kötülükden habersiz", "el -mezâyû’l -buzur" ise "sözü çok" demektir.

266. Bize Mervân b. Muhammed haber verip (dedi ki) bize Sa'id b. Abdilaziz, Yezîd b. Câbir'den rivâyet etti. (ki, o) şöyle dedi: Muâz b. Cebel şöyle dedi: Bildikden, (Öğrendikden) sonra dilediğinizi uygulayınız. Zira Allah, ilimden dolayı, (onu) uygulamadıkça size sevap vermeyecektir.

267. Bize Abdullah b. Hâlid b. Hâzim haber verip (dedi ki) bize el -velid b. Mezyed rivâyet edip dedi ki ben Abdurrahman b. Yezid b. Câbir'i Sa'd'dan şöyle rivâyet ederken işittim: O (yani Sa'd) İbn Münebbih'e gelip ona, el -Hasan'ı sormuş ve, "Aklı nasıl?" demiş. O da ona (el -Hasanu'î -Basri'nin aklı, anlayışı hakkında bildiklerini) haber vermiş, sonra şöyle demiş: Bizler şunu konuşur -veya (eski) kitaplarda şunu bulur - duk: Allah bir kula ilim versin, o da bunu doğru yol (hidâyet yolu) üzere uygulasın, sonra da, Allah onu kendi katına çekmedikçe (yani öldürmedikçe) aklını başından almış olsun, bu vaki değildir.

268. Bize İsmail b. Ebân, İbnu'l -Kâsım b. Kays'dan, onun şöyle dediğini haber verdi: Bana Yûnus b. Yûsuf el -Hımsî rivâyet edip (dedi ki) bana Ebû Kebşe es -Selûli rivâyet edip dedi ki, Ebu'd -Derdâ'yı şöyle derken işittim: Kıyamet gününde Allah katında mevki bakımından insanların en kötüsü, ilminden faydalanılmayan alim dir.

269. Bize Amr b. Avn haber edip (dedi ki) bize Ebû Kudâme, Mâlik b. Dinar'dan, onun şöyle dediğini haber verdi: Ebu'd -Derdâ' dedi ki: "Kimin ilmi artarsa ağrısı, (korkusu) artar. Yine Ebu'd -Derdâ' şöyle dedi: Bana (hesap gününde) "Ne bildin?" denilmesinden dolayı nefsime karşı endişe etmiyorum. Fakat bana, "Ne amel ettin?" denilmesinden endişe ediyorum.

270. Bize Harun b. Muâviye, Hafs b. Ğıyâs'dan, onun şöyle dediğini haber verdi: İbn Cureyc'i, kendisine İbn Abbâs'dan rivâyet eden kimseden şöyle naklederken işittim: (İbn Abbâs) demiş ki; "Gece bir saat ilim çalışması, onu (nafile ibâdetlerle) ihya etmekden daha hayırlıdır." Ebû Hureyre de söyle demiş: Ben geceyi üç parçaya ayırırım: Üçte birinde uyur, üçte birinde geceyi ibâdetle ihya eder, (namaz kılar) üçte birinde de Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) hadislerini mütâlâa eder -ezberlerim.

271. Bize el -Hasan b. Arafe haber verip (dedi ki) bize Cerîr, el -Hasan b. Amr'dan, (o da) İbrahim'den (naklen) rivâyet etti (ki İbrahim) şöyle dedi: Kim, onunla Allah'ın rızasını taleb ederek ilimden bir şey isterse Allah ona o (ilimden) kendisine yetecek olanı verir.

٢٧- باب الْعَمَلِ بِالْعِلْمِ وَحُسْنِ النِّيَّةِ فِيهِ

٢٥٨ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الْمُبَارَكِ أَخْبَرَنَا بَقِيَّةُ حَدَّثَنَا صَدَقَةُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ صُهَيْبٍ أَنَّ الْمُهَاصِرَ بْنَ حَبِيبٍ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- :( قَالَ اللَّهُ تَعَالَى : إِنِّى لَسْتُ كُلَّ كَلاَمِ الْحَكِيمِ أَتَقَبَّلُ ، وَلَكِنِّى أَتَقَبَّلُ هَمَّهُ وَهَوَاهُ ، فَإِنْ كَانَ هَمُّهُ وَهَوَاهُ فِى طَاعَتِى جَعَلْتُ صَمْتَهُ حَمْداً لِى وَوَقَاراً وَإِنْ لَمْ يَتَكَلَّمْ ).

٢٥٩ - أَخْبَرَنَا مَخْلَدُ بْنُ مَالِكٍ عَنْ حَجَّاجِ بْنِ مُحَمَّدٍ عَنْ لَيْثِ بْنِ سَعْدٍ عَنْ مُعَاوِيَةَ بْنِ صَالِحٍ عَنْ أَبِى الزَّاهِرِيَّةِ يَرْفَعُ الْحَدِيثَ :( إِنَّ اللَّهَ قَالَ أَبُثُّ الْعِلْمَ فِى آخِرِ الزَّمَانِ حَتَّى يَعْلَمَهُ الرَّجُلُ وَالْمَرْأَةُ وَالْعَبْدُ وَالْحُرُّ وَالصَّغِيرُ وَالْكَبِيرُ ، فَإِذَا فَعَلْتُ ذَلِكَ بِهِمْ أَخَذْتُهُمْ بِحَقِّى عَلَيْهِمْ ).

٢٦٠ - أَخْبَرَنَا مَخْلَدُ بْنُ مَالِكٍ حَدَّثَنَا مَخْلَدُ بْنُ حُسَيْنٍ عَنْ هِشَامٍ عَنِ الْحَسَنِ قَالَ : مَنْ طَلَبَ شَيْئاً مِنْ هَذَا الْعِلْمِ فَأَرَادَ بِهِ مَا عِنْدَ اللَّهِ يُدْرِكْ إِنْ شَاءَ اللَّهُ ، وَمَنْ أَرَادَ بِهِ الدُّنْيَا فَذَاكَ وَاللَّهِ حَظُّهُ مِنْهُ.

٢٦١ - أَخْبَرَنَا يَعْلَى حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عَوْنٍ عَنْ إِبْرَاهِيمَ بْنِ عِيسَى قَالَ قَالَ ابْنُ مَسْعُودٍ : لاَ تَعَلَّمُوا الْعِلْمَ لِثَلاَثٍ : لِتُمَارُوا بِهِ السُّفَهَاءَ ، وَتُجَادِلُوا بِهِ الْعُلَمَاءَ ، وَلِتَصْرِفُوا بِهِ وُجُوهَ النَّاسِ إِلَيْكُمْ ، وَابْتَغُوا بِقَوْلِكُمْ مَا عِنْدَ اللَّهِ فَإِنَّهُ يَدُومُ وَيَبْقَى ، وَيَنْفَدُ مَا سِوَاهُ.

٢٦٢ - وَبِهَذَا الإِسْنَادِ قَالَ : كُونُوا يَنَابِيعَ الْعِلْمِ مَصَابِيحَ الْهُدَى أَحْلاَسَ الْبُيُوتِ ، سُرُجَ اللَّيْلِ جُدُدَ الْقُلُوبِ خُلْقَانَ الثِّيَابِ ، تُعْرَفُونَ فِى أَهْلِ السَّمَاءِ وَتَخْفَوْنَ عَلَى أَهْلِ الأَرْضِ.

٢٦٣ - أَخْبَرَنَا أَبُو عَاصِمٍ حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عُمَارَةَ بْنِ حَزْمٍ قَالَ حَدَّثَنِى عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عَبْدِ الرَّحْمَنِ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- :( لاَ يَطْلُبُ هَذَا الْعِلْمَ أَحَدٌ لاَ يُرِيدُ بِهِ إِلاَّ الدُّنْيَا إِلاَّ حَرَّمَ اللَّهُ عَلَيْهِ عَرْفَ الْجَنَّةِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ).

٢٦٤ - أَخْبَرَنَا مُجَاهِدُ بْنُ مُوسَى حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ نُمَيْرٍ عَنْ مَالِكِ بْنِ مِغْوَلٍ قَالَ قَالَ رَجُلٌ لِلشَّعْبِىِّ : أَفْتِنِى أَيُّهَا الْعَالِمُ. فَقَالَ : الْعَالِمُ مَنْ يَخَافُ اللَّهَ.

٢٦٥ - أَخْبَرَنَا عُثْمَانُ بْنُ عُمَرَ حَدَّثَنَا عُمَرُ بْنُ مَزْيَدٍ عَنْ أَوْفَى بْنِ دَلْهَمٍ أَنَّهُ بَلَغَهُ عَنْ عَلِىٍّ قَالَ : تَعَلَّمُوا الْعِلْمَ تُعْرَفُوا بِهِ ، وَاعْمَلُوا بِهِ تَكُونُوا مِنْ أَهْلِهِ ، فَإِنَّهُ سَيَأْتِى بَعْدَ هَذَا زَمَانٌ لاَ يَعْرِفُ فِيهِ تِسْعَةُ عَشَرَائِهِمُ الْمَعْرُوفَ وَلاَ يَنْجُو مِنْهُ إِلاَّ كُلُّ نُوَمَةٍ ، فَأُولَئِكَ أَئِمَّةُ الْهُدَى وَمَصَابِيحُ الْعِلْمِ لَيْسُوا بِالْمَسَايِيحِ وَلاَ الْمَذَايِيعِ الْبُذُرِ. قَالَ أَبُو مُحَمَّدٍ : نُوَمَةٌ : غَافِلٌ عَنِ الشَّرِّ ، الْمَذَايِيعُ الْبُذُرِ : كَثِيرُ الْكَلاَمِ.

٢٦٦ - أَخْبَرَنَا مَرْوَانُ بْنُ مُحَمَّدٍ حَدَّثَنَا سَعِيدُ بْنُ عَبْدِ الْعَزِيزِ عَنْ يَزِيدَ بْنِ يَزِيدَ بْنِ جَابِرٍ قَالَ قَالَ مُعَاذُ بْنُ جَبَلٍ : اعْمَلُوا مَا شِئْتُمْ بَعْدَ أَنْ تَعْلَمُوا ، فَلَنْ يَأْجُرَكُمُ اللَّهُ بِالْعِلْمِ حَتَّى تَعْمَلُوا.

٢٦٧ - أَخْبَرَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ خَالِدِ بْنِ حَازِمٍ حَدَّثَنَا الْوَلِيدُ بْنُ مَزْيَدٍ قَالَ سَمِعْتُ عَبْدَ الرَّحْمَنِ بْنَ يَزِيدَ بْنِ جَابِرٍ يُحَدِّثُ عَنْ سَعْدٍ : أَنَّهُ أَتَى ابْنَ مُنَبِّهٍ فَسَأَلَهُ عَنِ الْحَسَنِ وَقَالَ لَهُ : كَيْفَ عَقْلُهُ؟ فَأَخْبَرَهُ ثُمَّ قَالَ : إِنَّا لَنَتَحَدَّثُ أَوْ نَجِدُهُ فِى الْكُتُبِ : أَنَّهُ مَا آتَى اللَّهُ عَبْداً عِلْماً فَعَمِلَ بِهِ عَلَى سَبِيلِ الْهُدَى فَيَسْلُبَهُ عَقْلَهُ حَتَّى يَقْبِضَهُ اللَّهُ إِلَيْهِ.

٢٦٨ - أَخْبَرَنَا إِسْمَاعِيلُ بْنُ أَبَانَ عَنِ ابْنِ الْقَاسِمِ بْنِ قَيْسٍ قَالَ حَدَّثَنِى يُونُسُ بْنُ سَيْفٍ الْحِمْصِىُّ قَالَ حَدَّثَنِى أَبُو كَبْشَةَ السَّلُولِىُّ قَالَ سَمِعْتُ أَبَا الدَّرْدَاءِ يَقُولُ : إِنَّ مِنْ أَشَرِّ النَّاسِ عِنْدَ اللَّهِ مَنْزِلَةً يَوْمَ الْقِيَامَةِ عَالِماً لاَ يَنْتَفِعُ بِعِلْمِهِ.

٢٦٩ - أَخْبَرَنَا عَمْرُو بْنُ عَوْنٍ أَخْبَرَنَا أَبُو قُدَامَةَ عَنْ مَالِكِ بْنِ دِينَارٍ قَالَ قَالَ أَبُو الدَّرْدَاءِ : مَنْ يَزْدَدْ عِلْماً يَزْدَدْ وَجَعاً. وَقَالَ أَبُو الدَّرْدَاءِ : مَا أَخَافُ عَلَى نَفْسِى أَنْ يُقَالَ لِى مَا عَلِمْتَ؟ وَلَكِنْ أَخَافُ أَنْ يُقَالَ لِى مَاذَا عَمِلْتَ؟

٢٧٠ - أَخْبَرَنَا هَارُونُ بْنُ مُعَاوِيَةَ عَنْ حَفْصِ بْنِ غِيَاثٍ قَالَ سَمِعْتُ ابْنَ جُرَيْجٍ يَذْكُرُ عَمَّنْ حَدَّثَهُ عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ قَالَ : تَدَارُسُ الْعِلْمِ سَاعَةً مِنَ اللَّيْلِ خَيْرٌ مِنْ إِحْيَائِهَا. وَقَالَ أَبُو هُرَيْرَةَ : إِنِّى لأُجَزِّئُ اللَّيْلَ ثَلاَثَةَ أَجْزَاءٍ ، فَثُلُثٌ أَنَامُ ، وَثُلُثٌ أَقُومُ ، وَثُلُثٌ أَتَذَكَّرُ أَحَادِيثَ رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم-.

٢٧١ - أَخْبَرَنَا الْحَسَنُ بْنُ عَرَفَةَ حَدَّثَنَا جَرِيرٌ عَنِ الْحَسَنِ بْنِ عَمْرٍو عَنْ إِبْرَاهِيمَ قَالَ : مَنِ ابْتَغَى شَيْئاً مِنَ الْعِلْمِ يَبْتَغِى بِهِ وَجْهَ اللَّهِ آتَاهُ اللَّهُ مِنْهُ مَا يَكْفِيهِ.


بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 26. Bâb - İlmin Yok Olup Gitmesi Hakkında

245. Bize Ca'fer b. Avn haber verip (dedi ki) bize Hişâm, babasından, (o da) Abdullah b. Amr'dan (naklen) haber verdi (ki Abdullah) şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Allah ilmi, onu insanların (kafa ve göğüslerinden) çekip sökmek (silmek) suretiyle alıp yok etmez. Fakat ilmin yok edilmesi alimlerin yok edilmesi, (ölmesi ile olacakdır). Neticede (Allah) hiçbir alim bırakmayınca halk câhil başkanlar edinir ve (meseleler) onlara sorulur. Onlar da ilimsiz fetva verirler. Böylece hem kendileri sapıtır, hem de (halkı) saptırırlar."

246. Bize Mûsa b. Hâlid haber verip (dedi ki) bize Mu'temir b. Süleyman, el -Haccâc'dan, (o) Avf b. Mâlik'den, (o) Abdurrahman b. Yezîd'in âzâdlısı el -Kasım Ebû Abdirrahman'dan, (o) Ebû Umâme'den, (o da) Resûlüllah’dan (sallallahü aleyhi ve sellem) (naklen) haber verdi ki o (yani Resûlüllah) şöyle buyurdu: "İlmi, yok olup gitmesinden önce alınız!". (Orada bulunan bazı sahâbiler); "Ey Allah'ın Peygamberi, bizde Allah'ın Kitabı olduğu halde ilim nasıl yok olup gider?" dediler. (Ebû Umâme) dedi ki; bu söz üzerine, -Allah kızdırmasın! - o, kızdı ve şöyle buyurdu: "Analarınız sizi kaybedesiceler! Tevrat ve İncil, Israiloğullarının elinde ve, onlara (buna rağmen) hiçbir fayda vermemiş değil miydi? Şüphe yok ki ilmin yok olup gitmesi, onun (hükümlerini uygulayan) taşıyıcıların yok olup gitmesidir."

247. Bize Ebu'n -Nu'mân rivâyet edip (dedi ki) bize Sabit b. Yezid rivâyet edip (dedi ki) bize Hilâl -ki o, İbn Habbâb'dır. -rivâyet edip dedi ki; ben Sa'id b. Cübeyr'e; "Ebû Abdillah! İnsanların helak olmasının belirtisi nedir?" diye sordum. Şöyle cevap verdi: "Alimleri helak olduğu zaman (onlar da helak olmuş demektir).

248. Bize Mâlik b. İsmail haber verip (dedi ki) bize Mes'üd b. Sa'd el -Cu'fi, Atâ’ İbnu's -Sâ'ib'den, (o) Abdullah b. Rubeyyia'dan, (o da) Selmân'dan (naklen) rivâyet etti (ki Selmân) şöyle dedi: İnsanlar, sonraki (nesil) öğreninceye veya öğretilinceye kadar önceki (nesil) hayatta kaldığı sürece hayırda devam edeceklerdir. Şayet sonraki (neslin) öğretilmesinden veya öğrenmesinden önce, önceki (nesil) helak olursa (bütün) insanlarda helak olur.

249. Bize Muhammed İbnu's -Salt haber verip (dedi ki bize Ebû Küdeyne, Kabûs'dan, (o) babasından, (o da) İbn Abbâs'dan (naklen) rivâyet etti (ki İbn Abbâs) şöyle dedi: "İlmin yok olup gitmesi nedir, biliyor musunuz?" "Hayır!" dedik. "Alimlerin yok olup gitmesidir" dedi.

250. Bize Muhammed b. Es'ad haber verip (dedi ki) bize Ebû Bekr, Asım'dan, (o da) Ebû Vâ'il'den (naklen) rivâyet etti (ki Ebû Vâ'il) şöyle dedi: "Huzeyfe dedi ki; "Biliyor musun, ilim nasıl eksilir?" (Ebû Vâ'il) dedi ki; "Elbisenin eksilmesi gibi, paranıneksilmesi gibi" dedim. "Şüphesiz bu da ondan olduğu halde (öyle) değil!.. İlmin yok edilmesi alimlerin yok edilmesi, (ölmesi ile olacak)dır.

251. Bize Muhammed İbnu's -Salt, Mansûr'dan, (o) Ebu'l -Esved'den, (o) Husayn'dan (o) Salim b. Ebi’l -Ca'd'dan, (o da) Ebu'd -Derdâ'dan (naklen) haber verdi (ki Ebu'd -Derdâ') şöyle dedi: "Ne oluyor bana? Alimlerinizin ölüp gittiklerini görüyorum. Halbuki cahilleriniz (onlardan bir şey) öğrenmiyorlar! Artık ilim (ortadan) kaldırılmadan önce öğreniniz. Zira ilmin (ortadan) kaldırılması, alimlerin ölüp gitmesi (ile olacak)dır.

252. Bize Ahmed b. Esed Ebû Asım haber verip (dedi ki) bize Abser, Bürd'den, (o) Süleyman b. Mûsa'dan, (o da) Ebu'd -Derdâ'dan (naklen) rivâyet etti (ki Ebu'd -Derdâ') şöyle dedi: İnsanlar âlim ve öğrenci(den ibaret)dir. Bunun ötesinde hiçbir hayır yoktur.

253. Bize Ahmed b. Esed Ebû Asım haber verip (dedi ki) bize Abser, el -A'meş'den, (o) Sâlim'den, (o) Ebu'd -Derdâ'dan (naklen) rivâyet etti (ki Ebu'd -Derdâ') şöyle dedi. Hayrı öğretenle (bunu) öğrenen sevapta birdir, (aynı sevabı alırlar). Bunun ötesinde diğer insanların hayrı yoktur.

254. Bize Kabisa haber verip (dedi ki) bize Süfyân, Atâ' İbnu's -Sâ'ib'den, (o) el -Hasan'dan, (o da) Abdullah b. Mes'ûd'dan (naklen) haber verdi(ki Abdullah) şöyle dedi: Ya alim ol, ya öğrenci veya dinleyici. Dördüncü olma, sonra helak olursun!

255. Bize Amr b. Avn haber verip (dedi ki) bize Hâlid, Ata' İbnu's -Sâ'ib'den, (o da) Abdullah b. Rubeyyia'dan (naklen) haber verdi (ki Abdullah) şöyle dedi: Selmân dedi ki: "İnsanlar, sonraki (nesil) öğrenciye kadar önceki (nesil) hayatta kaldığı sürece hayırda devam edeceklerdir. Sonraki (nesil) öğrenmeden önce, önceki (nesil) helak olduğu zaman insanlar da helak olur.

256. Bize vehb b. Cerir ve Osman b. Ömer haber verip dediler ki bize İbn Avn, Muhammed'den, (O da) el -Ahnef’den (naklen) haber verdi (ki el -Ahnef) şöyle dedi: Ömer (radıyallahü anh) dedi ki: "İlmi, başkan yapılmadan, (bir göreve atanmadan) önce öğrenin !"

257. Bize Yezîd b. Harun haber verip (dedi ki) bize Bakiyye haber verip (dedi ki) bana Safran b. Rüstem, Abdurrahman b. Meysere'den, (o da) Temim ed -Dâri'den (naklen) rivâyet etti (ki Temim) şöyle dedi: Ömer (radıyallahu anh) zamanında halk bina yapımında (âdeta) yarışa girmişti. Bunun üzerine Ömer şöyle demişti: "Ey Küçük Arap Topluluğu! Dünyadan sakının! Dünyadan sakının! Durum şu ki müslümanlık, başkasıyla değil, ancak cemâatle olur. Cemâat de, başkasıyla değil, ancak devletle olur. Devlet de, başkasıyla değil, ancak itaatle olur. Kimi, toplumu bilgi ile başkan yaparsa bu hem o, hem de onlar için dirlik (vesilesi) olur. Kimi de toplumu bilgisiz başkan yaparsa bu hem o, hem de onlar için helak (sebebi) olur.

٢٦- باب فِى ذَهَابِ الْعِلْمِ

٢٤٥ - أَخْبَرَنَا جَعْفَرُ بْنُ عَوْنٍ أَخْبَرَنَا هِشَامٌ عَنْ أَبِيهِ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَمْرٍو قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- :( إِنَّ اللَّهَ لاَ يَقْبِضُ الْعِلْمَ انْتِزَاعاً يَنْتَزِعُهُ مِنَ النَّاسِ ، وَلَكِنْ قَبْضُ الْعِلْمِ قَبْضُ الْعُلَمَاءِ ، فَإِذَا لَمْ يُبْقِ عَالِماً اتَّخَذَ النَّاسُ رُءُوساً جُهَّالاً فَسُئِلُوا فَأَفْتَوْا بِغَيْرِ عِلْمٍ فَضَلُّوا وَأَضَلُّوا ).

٢٤٦ - أَخْبَرَنَا مُوسَى بْنُ خَالِدٍ أَخْبَرَنَا مُعْتَمِرُ بْنُ سُلَيْمَانَ عَنِ الْحَجَّاجِ عَنْ عَوْفِ بْنِ مَالِكٍ عَنِ الْقَاسِمِ أَبِى عَبْدِ الرَّحْمَنِ مَوْلَى عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ يَزِيدَ عَنْ أَبِى أُمَامَةَ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- أَنَّهُ قَالَ :( خُذُوا الْعِلْمَ قَبْلَ أَنْ يَذْهَبَ ). قَالُوا : وَكَيْفَ يَذْهَبُ الْعِلْمُ يَا نَبِىَّ اللَّهِ وَفِينَا كِتَابُ اللَّهِ؟ قَالَ ، فَغَضِبَ لاَ يُغْضِبُهُ اللَّهُ ثُمَّ قَالَ :( ثَكِلَتْكُمْ أُمَّهَاتُكُمْ أَوَلَمْ تَكُنِ التَّوْرَاةُ وَالإِنْجِيلُ فِى بَنِى إِسْرَائِيلَ فَلَمْ يُغْنِيَا عَنْهُمْ شَيْئاً؟ إِنَّ ذَهَابَ الْعِلْمِ أَنْ يَذْهَبَ حَمَلَتُهُ ، إِنَّ ذَهَابَ الْعِلْمِ أَنْ يَذْهَبَ حَمَلَتُهُ ).

٢٤٧ - أَخْبَرَنَا أَبُو النُّعْمَانِ حَدَّثَنَا ثَابِتُ بْنُ يَزِيدَ حَدَّثَنَا هِلاَلٌ - هُوَ ابْنُ خَبَّابٍ - قَالَ سَأَلْتُ سَعِيدَ بْنَ جُبَيْرٍ قُلْتُ يَا أَبَا عَبْدِ اللَّهِ مَا عَلاَمَةُ هَلاَكِ النَّاسِ؟ قَالَ : إِذَا هَلَكَ عُلَمَاؤُهُمْ.

٢٤٨ - أَخْبَرَنَا مَالِكُ بْنُ إِسْمَاعِيلَ حَدَّثَنَا مَسْعُودُ بْنُ سَعْدٍ الْجُعْفِىُّ عَنْ عَطَاءِ بْنِ السَّائِبِ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ رَبِيعَةَ عَنْ سَلْمَانَ قَالَ : لاَ يَزَالُ النَّاسُ بِخَيْرٍ مَا بَقِىَ الأَوَّلُ حَتَّى يَتَعَلَّمَ أَوْ يُعَلِّمَ الآخِرَ ، فَإِذَا هَلَكَ الأَوَّلُ قَبْلَ أَنْ يُعَلِّمَ أَوْ يَتَعَلَّمَ الآخِرُ هَلَكَ النَّاسُ.

٢٤٩ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الصَّلْتِ حَدَّثَنَا أَبُو كُدَيْنَةَ عَنْ قَابُوسٍ عَنْ أَبِيهِ عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ قَالَ : هَلْ تَدْرُونَ مَا ذَهَابُ الْعِلْمِ؟ قُلْنَا : لاَ . قَالَ : ذَهَابُ الْعُلَمَاءِ.

٢٥٠ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ أَسْعَدَ حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرٍ عَنْ عَاصِمٍ عَنْ أَبِى وَائِلٍ قَالَ قَالَ حُذَيْفَةُ : أَتَدْرِى كَيْفَ يَنْقُصُ الْعِلْمُ؟ قَالَ قُلْتُ : كَمَا يَنْقُصُ الثَّوْبُ وَكَمَا يَقْسُو الدِّرْهَمُ . قَالَ : لاَ ، وَإِنَّ ذَلِكَ لَمِنْهُ ، قَبْضُ الْعِلْمِ قَبْضُ الْعُلَمَاءِ.

٢٥١ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الصَّلْتِ عَنْ مَنْصُورِ بْنِ أَبِى الأَسْوَدِ عَنْ حُصَيْنٍ عَنْ سَالِمِ بْنِ أَبِى الْجَعْدِ عَنْ أَبِى الدَّرْدَاءِ قَالَ : مَا لِى أَرَى عُلَمَاءَكُمْ يَذْهَبُونَ وَجُهَّالَكُمْ لاَ يَتَعَلَّمُونَ؟ فَتَعَلَّمُوا قَبْلَ أَنْ يُرْفَعَ الْعِلْمُ ، فَإِنَّ رَفْعَ الْعِلْمِ ذَهَابُ الْعُلَمَاءِ.

٢٥٢ - أَخْبَرَنَا أَحْمَدُ بْنُ أَسَدٍ أَبُو عَاصِمٍ حَدَّثَنَا عَبْثَرٌ عَنْ بُرْدٍ عَنْ سُلَيْمَانَ بْنِ مُوسَى عَنْ أَبِى الدَّرْدَاءِ قَالَ : النَّاسُ عَالِمٌ وَمُتَعَلِّمٌ ، وَلاَ خَيْرَ فِيمَا بَعْدَ ذَلِكَ.

٢٥٣ - أَخْبَرَنَا أَحْمَدُ بْنُ أَسَدٍ أَبُو عَاصِمٍ حَدَّثَنَا عَبْثَرٌ عَنِ الأَعْمَشِ عَنْ سَالِمٍ عَنْ أَبِى الدَّرْدَاءِ قَالَ : مُعَلِّمُ الْخَيْرِ وَالْمُتَعَلِّمُ فِى الأَجْرِ سَوَاءٌ ، وَلَيْسَ لِسَائِرِ النَّاسِ بَعْدُ خَيْرٌ.

٢٥٤ - أَخْبَرَنَا قَبِيصَةُ أَخْبَرَنَا سُفْيَانُ عَنْ عَطَاءِ بْنِ السَّائِبِ عَنِ الْحَسَنِ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ مَسْعُودٍ قَالَ : اغْدُ عَالِماً أَوْ مُتَعَلِّماً أَوْ مُسْتَمِعاً ، وَلاَ تَكُنِ الرَّابِعَ فَتَهْلِكَ.

٢٥٥ - أَخْبَرَنَا عَمْرُو بْنُ عَوْنٍ أَخْبَرَنَا خَالِدٌ عَنْ عَطَاءِ بْنِ السَّائِبِ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ رَبِيعَةَ قَالَ قَالَ سَلْمَانُ : لاَ يَزَالُ النَّاسُ بِخَيْرٍ مَا بَقِىَ الأَوَّلُ حَتَّى يَتَعَلَّمَ الآخِرُ ، فَإِذَا هَلَكَ الأَوَّلُ قَبْلَ أَنْ يَتَعَلَّمَ الآخِرُ هَلَكَ النَّاسُ.

٢٥٦ - أَخْبَرَنَا وَهْبُ بْنُ جَرِيرٍ وَعُثْمَانُ بْنُ عُمَرَ قَالاَ حَدَّثَنَا ابْنُ عَوْنٍ عَنْ مُحَمَّدٍ عَنِ الأَحْنَفِ قَالَ قَالَ عُمَرُ : تَفَقَّهُوا قَبْلَ أَنْ تُسَوَّدُوا.

٢٥٧ - أَخْبَرَنَا يَزِيدُ بْنُ هَارُونَ أَخْبَرَنَا بَقِيَّةُ حَدَّثَنِى صَفْوَانُ بْنُ رُسْتُمَ عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ مَيْسَرَةَ عَنْ تَمِيمٍ الدَّارِىِّ قَالَ : تَطَاوَلَ النَّاسُ فِى الْبِنَاءِ فِى زَمَنِ عُمَرَ ، فَقَالَ عُمَرُ : يَا مَعْشَرَ الْعُرَيْبِ الأَرْضَ الأَرْضَ ، إِنَّهُ لاَ إِسْلاَمَ إِلاَّ بِجَمَاعَةٍ ، وَلاَ جَمَاعَةَ إِلاَّ بِإِمَارَةٍ ، وَلاَ إِمَارَةَ إِلاَّ بِطَاعَةٍ ، فَمَنْ سَوَّدَهُ قَوْمُهُ عَلَى الْفَقْهِ كَانَ حَيَاةً لَهُ وَلَهُمْ ، وَمَنْ سَوَّدَهُ قَوْمُهُ عَلَى غَيْرِ فِقْهٍ كَانَ هَلاَكاً لَهُ وَلَهُمْ.


SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget