رياض الصالحين
تأليف
الإمام أبي زكريا يحيى بن شرف النووي الدمشقيّ
631 – 676 هـ
كتاب
مقاصد العارفين
كتاب الأدب
كتاب أدب الطعام
كتاب اللباس
كتاب آداب النوم
كتاب السلام
كتاب عيادة المريض
كتاب آداب السفر
كتاب الفضائل
كتاب الاعتكاف
كتاب الحج
كتاب الجهاد
كتابُ العِلم
كتابُ حمد الله تعالى وشكره
كتابُ الصلاة على رسول الله صلى
الله عليه وسلم
كتاب الأذكار
كتاب الدعوات
كتاب الأمور المنهي عنها
كتاب المنثورات والملح
كتاب الاستغفار
كتاب بيان ما أعدّ الله تعالى
للمؤمنين في الجنة
مقـــدمة المؤلف
النسخة المعتمدة للمراجعة وعزو الصفحات:
دار النشر: مؤسسة الرسالة
الطبعة الثانية
السنة: 1997
تحقيق: شعيب الأرنؤوط
الْحَمْدُ لِلَّهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ، الْعَزِيزِ الْغَفَّارِ،
مُكَوِّرِ اللَيْلِ عَلَى النَّهَارِ، تَذْكِرَةً لأُولِي الْقُلُوبِ
وَالأَبْصَارِ، وَتَبْصِرَةً لِذَوِي الألبَابِ وَالاعْتِبَارِ، الَّذِي أَيْقَظَ
مِنْ خَلْقِهِ مَنِ اصْطَفَاهُ فَزَهَّدَهُمْ فِي هذِهِ الدَارِ، وَشَغَلَهُمْ
بِمُرَاقَبَتِهِ وإِدَامَةِ الأَفْكَارِ، وَمُلاَزَمَةِ الاتِّعَاظِ وَالأذكَارِ،
وَوَفَّقَهُمْ لِلدَّأبِ فِي طَاعَتِهِ، وَالتَأَهُّبِ لِدَارِ الْقَرَارِ،
وَالْحَذَرِ مِمَا يُسْخِطُهُ وَيُوجِبُ دَارَ الْبَوَارِ، وَالْمُحَافَظَةِ عَلَى
ذلِكَ مَعَ تَغَايُرِ الأَحْوَالِ وَالأَطْوَارِ. أحْمَدهُ أَبْلَغَ حَمْدٍ
وَأَزْكَاهُ، وَأَشْمَلَه وَأَنْمَاه. وَأَشْهَدُ أَنْ لاَ إلَه إِلاَّ الله
الْبَرُّ الْكَرِيمُ، الرَؤُوفُ الرَّحِيمُ، وَأَشْهَدُ أَنَ مُحَمَّداً عَبْدُهُ
وَرَسُولُهُ، وَحَبِيبُهُ وَخَلِيلُهُ، الْهَادِي إِلَى صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ،
وَالدَّاعِي إِلَى دِينٍ قَوِيمٍ. صَلَوَاتُ اللهِ وَسَلاَمُهُ عَلَيْهِ، وَعَلَى
سَائِرِ النَّبِيّينَ، وَآلِ كُلّ، وَسَائِرِ الصَّالِحِينَ. أمَا بَعْدُ: فَقَدْ
قَالَ الله تَعَالَى: {وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالإنْسَ إِلاَ لِيَعْبُدُونِ *
مَا أرِيدُ مِنْهُمْ مِنْ رِزْق وَمَا أرِيدُ أَنْ يُطْعِمُونِ}[الذاريات: 56-57]
وَهذَا تَصْرِيح بأَنَّهُمْ خُلِقُوا للعِبَادَةِ، فَحَقَّ عَلَيْهِمُ الاعْتِنَاءُ
بِمَا خُلِقُوا لَهُ وَالإعْرَاضُ عَنْ حُظُوظِ الدُّنْيَا بالزَّهَادَةِ،
فَإِنَّهَا دَارُ نَفَادٍ لاَ مَحَلُّ إِخْلادٍ، ومَرْكَبُ عُبُورٍ لا مَنْزِلُ
حُبُورٍ، ومَشْرَعُ انْفِصَامٍ لا مَوْطنُ دَوَامَ. فَلِهذَا كَانَ الأَيْقَاظُ
مِنْ أَهْلِهَا هُمُ الْعُبَّادَ، وَأَعْقَلُ النَاسِ فِيهَا هُمُ الزُهَّادَ. قَال
اللهُ تعالى: {إنَمَا مَثَل الْحَيَاةِ الدُنْيَا كَماءٍ أَنْزَلْنَاهُ مِنَ
السَمَاءِ فَاخْتَلَط بِهِ نَبَاتُ الأَرْضِ مِمَا يَأْكُلُ النَاسُ والأنعَامُ
حَتَى إِذَا أَخَذَتِ الأَرْضُ زُخْرُفَهَا وازّينَتْ وَظَنَّ أَهْلُهَا أنهُمْ
قَادِرُونَ عَلَيْهَا أَتَاهَا أمْرُنَا لَيْلاً أَوْ نَهاراً فَجَعَلْنَاهَا
حَصِيداً كأنْ لَمْ تَغْنَ بِالأَمْسِ كَذلِكَ نُفَصِّل الآيَاتِ لِقَوْمٍ
يَتَفكَرُونَ}[يونس: 24] والآياتُ في هذا المعنى كَثِيرةٌ. ولَقدْ أَحْسَنَ
الْقَائِلُ:
إنّ لِلَّهِ عبَاداً فُطَنَــا طَلَّقُوا الدُنْيَا وَخَافُوا الْفتَنَا
نَظَرُوا فِيهَا فَلَمَا عَلمُوا أنَّهَا لَيْسَتْ لِحي وَطَنَـا
جَعَلُوهَا لُجَّةً واتَّخَذُوا صَالِحَ الأَعْمَالِ فِيها سُفُنَا
فإِذا كَان حالُها ما وصفْتُهُ، وحالُنا ومَا خُلِقْنَا لَهُ مَا قَدَّمتُهُ ؟
فَحَقّ عَلَى الْمُكَلَّفِ أَنْ يَذْهَب بِنَفْسِهِ مَذْهَبَ الأخْيَارِ، ويَسْلُكَ
مَسْلَكَ أُولِي النُّهَى وَالأَبْصَارِ، وَيَتَأَهَّب لَمَا أَشَرتُ إِلَيهِ،
وَيَهْتَمَّ بِمَا نبَّهْتُ عَلَيْهِ. وَأَصْوَبُ طَرِيقٍ لهُ فِي ذلِكَ،
وَأَرْشَدُ مَا يَسْلُكُهُ مِنَ الْمَسَالِكِ: التأَدُّبُ بِمَا صَحَ عَنْ
نَبِيِّنَا سَيَدِ الأَوَّلِينَ وَالآخرِينَ، وَأَكْرَمِ السَّابِقِينَ
وَاللاَحقِينَ. صَلَوَاتُ اللَّهِ وَسَلاَمُهُ عَلَيْهِ وَعَلى سَائِرِ النَبِيينَ.
وَقَدْ قَالَ الله تَعَالَى: {وَتَعَاوَنُوا عَلَى الْبِر وَالتَقوَى} [المائدة: 2]
وَقَدْ صَحَّ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه و سلم أنهُ قَالَ: ((وَاللهُ فِي
عَوْنِ الْعَبْدِ مَا كَانَ الْعَبْدُ فِي عَوْنِ أَخِيهُ)) وَأنَّهُ قَالَ: ((مَنْ
دَلَّ عَلَى خَيْرٍ فَلَهُ مِثْلُ أَجْرِ فَاعِلِهِ)) وَأَنّهُ قَالَ: ((مَنْ دَعَا
إِلَى هُدىً كَانَ لَهُ مِنَ الأَجْرِ مِثْلُ أُجُورِ مَنْ تَبِعَهُ لا يَنْقُصُ
ذلِكَ مِنْ أُجُورِهِمْ شَيْئَاً)) وَأنَهُ قَالَ لِعَلِيٍّ رَضِيَ الله عنهُ:
((فَواللهِ لأَنْ يَهْدِي اللهُ بِكَ رَجُلاَ وَاحِداً خَيْرٌ لَكَ مِنْ حُمْرِ
النَّعَمِ)). فَرَأَيْتُ أَنْ أَجْمَعَ مُخْتَصَراً مِنَ الأَحَادِيثِ
الصَّحِيحَةِ، مُشْتَمِلاً عَلَى مَا يكَوِّنُ طَرِيقاً لِصَاحِبِهِ إِلَى
الآخِرَةِ، وَمُحَصِّلاَ لآدَابِهِ الْبَاطِنَةِ وَالظَّاهِرَةِ، جَامِعاَ
لِلتَّرْغِيبِ وَالتَّرْهِيبِ وَسَائِرِ أَنْوَاعِ آدَابِ السَّالِكِينَ: مِنْ
أَحَادِيثَ ا لزُهْدِ، وَرِيَاضَاتِ النُفُوسِ، وَتَهْذِيبِ الأَخْلاَقِ،
وَطَهَارَاتِ الْقُلُوبِ وَعِلاَجِهَا، وَصِيَانَةِ ا لْجَوَارِحِ وَإزَالَةِ
اعْوِجَاجِهَا، وَغَيْرِ ذلِكَ مِنْ مَقَاصِدِ الْعَارِفِينَ. وَأَلْتَزِمُ فِيهِ
أَنْ لاَ أَذكُرَ إِلا حَدِيثاً صَحِيحاً مِنَ الْوَاضِحَاتِ، مُضَافاً إِلَى
الْكُتُبِ الصَّحِيحَةِ الْمَشْهُورَاتِ، وَأُصَدِّرَ الأَبْوَابَ مِنَ الْقُرْآنِ
الْعَزِيزِ بِآياتٍ كَرِيمَاتٍ، وَأُوَشِّحَ مَا يَحْتَاجُ إِلَى ضَبْطِ أَوْ
شَرْحِ مَعْنىً خَفِيّ بِنَفَائِسَ مِنَ التَنْبِيهَاتِ. وَإِذَا قُلْتُ فِي آخِرِ
حَدِيثٍ: مُتَّفَقٌ عَلَيْهِ، فَمَعْنَاهُ: رَوَاهُ البُخارِيّ وَمُسْلِم.
وَأَرْجُو إِنْ تَمَّ هذَا الْكِتَابُ أَنْ يَكُونَ سَائِقاً لِلْمُعْتَنِي بِهِ
إِلَى الْخَيْرَاتِ، حَاجِزاً لَهُ عَنْ أَنْوَاعِ الْقَبَائحِ وَالْمُهْلِكَاتِ.
وَأَنَا سَائِلٌ أَخاً انْتَفَعَ بِشَيْءٍ مِنْهُ أنْ يَدْعُوَ لِي،
وَلِوَالِدَيَّ، وَمَشَايِخِي، وَسَائِرِ أَحْبَابِنَا، وَالْمُسْلِمِينَ
أَجْمَعِينَ، وَعَلى اللَّهِ الْكَرِيمِ اعْتِمَادِي، وَإلَيْهِ تَفْوِيضي
وَاسْتِنَادِي، وَحَسْبِيَ اللهُ ونِعْمَ
الْوَكِيلُ، وَلاَ حَوْلَ وَلاَ قُوَةَ إِلاَّ بِاللَّهِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ.
MÜELLİFİN MUKADDİMESİ
Bismillahirrahmânirrahîm
Bir tek, mutlak gâlip, sonsuz kudret
sahibi, çok bağışlayıcı olan, gönül ehli ve basiret sahiplerine bir hatırlatma,
akıl ve düşünce ehline bir ibret olsun diye geceyle gündüzü birbirine katan
Allah’a hamdolsun. Allah, yarattığı kullarından bir kısmını seçip, bu dünyada
zühd ehlinden kıldı. Onları, emir ve yasaklarını gözetme, devamlı olarak
düşünme, öğüt dinleyip sapıklıktan uzak durma, unuttuktan sonra hatırlama ve
gafletten sonra uyanma meziyetleriyle donattı. Onları, Allah’a itaatta ve
âhirete hazırlıkta, gazabını gerektirecek davranış ve cehenneme girmelerine
sebep olacak işlerden sakınmada, zamanın ve şartların değişmesine rağmen güzel
hallerini korumada başarılı kıldı.
Hamdin en yücesi, en üstünü, en
şümullüsü ve en mükemmeliyle Allah’a hamdederim. Kullarına çok iyilik yapan ve
Kerîm olan, onlara çok acıyan ve Rahîm olan Allah’tan başka ilâh olmadığına,
Efendimiz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in O’nun kulu ve resûlü,
sevgilisi ve dostu olduğuna, dosdoğru yola ulaştırıp, en kâmil dine dâvet
ettiğine kesinlikle inanırım. Allah’ın salât ve selâmı, onun, bütün
peygamberlerin, herbirinin inanmış dostlarının ve diğer sâlih kimselerin üzerine
olsun.
Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Ben,
cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım. Ben onlardan
rızık istemiyorum, beni beslemelerini de istemiyorum” [Zâriyât sûresi (51),
56-57]. Bu âyet, onların ibadet için yaratıldıklarını açıkça ifade eder. O halde
onların, yaratılış gayelerine özen göstermeleri, zühd yolunu tutarak dünyanın
geçici zevklerinden yüz çevirmeleri gerekir. Çünkü bu dünya geçici bir yurt
olup, ebedî kalınacak bir yer değildir. Dünya âhiretin bineği olup, kalıcı bir
sevinç ve neş’e yeri de değildir. Ayrılık yeridir; sürekli vatan değildir. Bu
sebeple, dünya halkının en uyanıkları, Allah’a en iyi kulluk yapanlardır.
İnsanların en akıllı olanları da zâhidler, dünyaya bağlanıp kalmayanlardır.
Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Dünya hayatı, tıpkı gökten indirdiğimiz bir suya
benzer: İnsanların ve hayvanların yiyeceklerinden olan yeryüzü bitkileri o su
sayesinde gürleşip birbirine girer. Nihayet yeryüzü zînetini takınıp rengârenk
süslendiği ve sahipleri de onun üzerinde kudret sahibi olduklarını sandıkları
bir sırada, bir gece veya gündüz ona emrimiz gelir de, onu sanki dün yerinde
yokmuş gibi kökünden koparılarak biçilmiş bir hale getiririz. İşte iyi düşünecek
kavimler için âyetlerimizi böyle açıklıyoruz” [Yûnus sûresi (10), 24]. Bu
anlamda âyetler çoktur. Şâir ne güzel söyler:
Allah’ın son derece anlayışlı akıllı
ve zekî kulları vardır
Onlar dünyayı terkettiler ve
fitnelerden korktular
Dünyaya bakıp şu gerçeği iyice
anladılar
Burası diriler için kalıcı bir vatan
değildir
Neticede bu dünyayı bir deniz sayıp
Sâlih amelleri kendilerine gemiler
edindiler
Dünyanın hali, bizim halimiz ve
yaratılış gayemiz anlattığım gibi olunca, sorumluluk taşıyan herkesin, seçkin ve
hayırlı kimselerin izinden gitmesi, olgun akıl ve keskin görüş sahiplerinin
yoluna girmesi icap eder. Ayrıca belirttiğim hususlarda hazırlık yapması,
uyardığım konulara özen göstermesi gerekir. Bunu elde etmek için her mükellefin
girmesi gereken en doğru yol, önce ve sonra gelenlerin efendisi, önden giden ve
onları takip edenlerin en seçkini olan Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in
sahih hadisleriyle edeplenmektir. Allah’ın salât ve selâmı onun ve diğer
peygamberlerinin üzerine olsun. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “İyilik ve takvâ
üzerinde yardımlaşın” [Mâide sûresi (5), 2]. Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem sahîh hadislerinde şöyle buyurdu: “Kul, din
kardeşinin yardımında olduğu müddetçe, Allah da kulunun yardımcısıdır”
(Müslim, Zikr 37-38; Ebû Dâvûd, Edeb 60; Tirmizî, Hudûd 3). “Bir hayra
öncülük eden kimseye onu yapan gibi sevap vardır” (Müslim, İmâre 133; Ebû
Dâvûd, Edeb 115; Tirmizî, İlim 14). “Bir kimse doğru yola dâvet
ederse, ona uyanların sevabı kadar kendisi için de sevap vardır. Bu ona
uyanların sevabından bir şey eksiltmez” (Müslim, İlim 16; Ebû Dâvûd, Sünnet
6; Tirmizî, İlim 15). Peygamber Efendimiz Hz. Ali’ye şöyle dedi:
“Allah’a yemin ederim ki, senin aracılığınla bir tek kişinin hidâyete ermesi,
dünya nimetlerinin en kıymetlisine sahip olmandan daha hayırlıdır” (Buhârî,
Cihâd 102, 143; Müslim, Fezâilü’s-sahâbe 34). Bütün bu emirler sebebiyle,
sahibi için âhiret yolunun azığı olacak, bâtınî ve zâhirî edepleri kazandırıcı,
iyi davranışlara teşviki, çirkin olanlardan uzak durmayı, Allah yolunda
gidenlerin edeplerinden olan zühdü, nefis terbiyesini, ahlâkı güzelleştirmeyi,
kalp temizliğini ve bunun çarelerini, uzuvları günahlardan korumayı ve
sapmalarını önlemeyi, bütün bunların yanında âriflerin amaçlarını
gerçekleştirmelerini temin edecek, sahih hadislerden müteşekkil muhtasar bir
kitap meydana getirmeyi uygun gördüm.
Bu esere, sahih hadisleri ihtiva eden
meşhur kitaplardan, sahihliği sâbit olanlar dışında bir hadis almamaya özen
gösterdim. Her konuya Kur’ân-ı Kerîm’den âyetlerle başlamayı, anlamları kapalı
olup açıklamaya ihtiyaç hissettiren kelimeleri açıklamayı uygun buldum. Bir
hadisin sonunda “müttefekun aleyh” dediğimde, bunun anlamı “Bu hadisi
Buhârî ve Müslim müştereken rivayet ettiler” demektir.
Bu kitap tamamlanınca, buna uymaya
özen gösterenleri hayırlara sevkedeceğini, kötülüklerin, yıkıcı ve helâk edici
davranışların her çeşidine engel teşkil edeceğini umarım. Bu kitaptan istifade
edecek kardeşlerimin bana, ana ve babama, hocalarıma, diğer dostlarıma ve bütün
müslümanlara duâcı olmalarını istiyorum. Benim güvenim Kerîm olan Allah’adır.
İşimi yalnızca ona havale ederim; dayanağım da sadece O’dur. Allah bana yeter, O
ne güzel vekîldir. Kötülüklerden kaçmaya kuvvet, iyilikleri yapmaya kudret,
ancak Azîz ve Hakîm olan Allah’ın yardımıyladır
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.