İşte edeb ve hayâ bakımından her türlü azgınlık ve taşkınlığa sâhip olan, hak hukuk tanımayan Âd kavmi içinde bir zât yetişiyordu. Bu seçilmiş zât, Hûd aleyhisselâm idi. Hûd aleyhisselâmın Âd kavmi ile olan münâsebeti, sâdece neseb (soy) bakımından onlarla aynı olması ve aralarında yetişmesi idi. Başka hiç bir yönden onlara benzemiyordu.
Allahü teâlânın bir ihsânı olarak yaratılıştan, fevkalâde bir güzelliğe sâhip olan Hazret-i Hûd, kavminin en güzeli ve ahlâkça en üstünü olup, insanlar içinde, Yûsuf aleyhisselâmdan sonra, Âdem aleyhisselâma en çok benzeyen idi. Muhammed aleyhisselâmın nûru, Hazret-i Hûd'un mübârek alnında ay gibi parlıyordu. Daha küçüklüğünden itibaren kendisine; “Muhammed Mustafa'nın (sallallahü aleyhi ve sellem) nûru senin alnındadır. Putları kırmak, küffârı öldürmek ve küfür ateşini söndürmek O'na nasîb olacak” diye nidâ edildiğini duyardı. Allahü teâlâ onu muhâfaza etti. Kavminin taşkınlıklarına kapılmadı. Nûh aleyhisselâmın dîninde olup, o din üzere ibâdet ederdi. Kavmi arasında, sevilen, sayılan, hürmet edilen bir kimse idi. Gâyet hâlim, selim, yumuşak huylu ve şefkâtli olan Hûd aleyhisselâm temiz, îtibâr sâhibi ve soylu bir âileye mensup idi. Doğruluk ve dürüstlüğü ile başkalarından tamâmen farklı bir hâlde olduğu herkes tarafından bilinirdi. Cesareti ve zekâsı ise fevkalâde idi. Kavminin îtibâr ve îtimâdını kazanmış olduğundan, herkes arasında Emîn lakabı ile tanınmış idi.
Hûd aleyhisselâm, kavminin bu azgın hâline baktıkça çok üzülüyor, müdâhale edemiyor ve karşı gelemiyordu. Gâyet sâkin olan, hiç kimseye bir şey söylemeyen, bununla beraber vakâr ve heybet sâhibi olan Hûd'a (aleyhisselâm), dörtyüz yaşına (başka bir rivâyette kırk yaşına) gelince, Âd kavmine peygamber olduğu bildirildi. Allahü teâlâ, Cebrâil aleyhisselâm vâsıtasıyla Hazret-i Hûd'a şöyle vahyetti: “Ey Hûd! Kavmin arasından seni seçtim ve seni Âd kavmine peygamber kıldım. Onlara git! Kendilerinden korkma! Ben onlara, senin için, mûcize olacak şeyler gösteririm.
Yâ Hûd! Ben onlara, altından tahtlar (çok mal ve servet) yanında, kendilerinden evvel hiç bir kavme nasîb olmayan uzun ömür ve çok kuvvet verdim. Onlara gökten bol yağmur yağdırdım. Yerden çeşit çeşit otlar bitirdim.
Rızkımı yiyip benden başkasına ibâdet ediyorlar. Ey Hûd! Sen, benim kulum ve peygamberimsin. Onlara git! Kendilerini tevhide çağır ve benden başka ilâh olmadığını, bir olduğumu, ortağımın bulunmadığını söyle ve inanmaya dâvet et!”
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.