26- KABAK (YEMEĞİ HAKKINDA GELEN HADİSLER) BÂBI
3427 - “... Enes (radıyallahü anh)'den; Şöyle demiştir:
Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kabak (yemeğini) severdi. "
3428 - “... Enes (radıyallahü anh)’den; Şöyle demiştir:
Ümmü Süleym (radıyallahü anhâ), içinde yaş hurma bulunan bir sepeti benimle beraber Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e gönderdi. Sonra ben (Hane-i Saâdet'te) Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem)'i bulamadım. O, biraz önce kendisini davet edip onun için bir yemek yapan bir dostunun (veya âzadlı kölesinin) evine gitmişti. Ben de O'nun yanına gittim. (Vardığımda) O, yemek yiyiyordu. Enes demiş ki; O, beraberinde yemek yemem için beni (sofraya) çağırdı. Enes demiş ki: Ev sahibi etli ve kabaklı bir tirid yapmıştı. Enes demiş ki: Baktım Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) kabaktan hoşlanıyor. Enes demiş ki: Ben de (tiridin içindeki) kabak parçalarını toplayıp O'na yaklaştırmaya başladım . Biz yemeği yeyince Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem), evine döndü ve ben hurma sepetini önüne koydum. Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) de (hurmayı) yemeye ve taksim etmeye başladı, nihayet sepetteki hurmayı böylece bitirdi. "
3429 - “... Câbir (bin Târik) (radıyallahü anh)’den; Şöyle demiştir:
Ben, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in evinde yanına girdim. O'nun yanında şu kabaktan vardı. Ben: Bu nedir? diye sordum. O = (Bu kabaktır. Biz bununla yemeğimizi çoğaltırız,) buyurdu. "
٢٦ - باب الدُّبَّاءِ
٣٤٢٧ - حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ مَنِيعٍ، أَنْبَأَنَا عَبِيدَةُ بْنُ حُمَيْدٍ، عَنْ حُمَيْدٍ، عَنْ أَنَسٍ، قَالَ كَانَ النَّبِيُّ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ يُحِبُّ الْقَرْعَ .
٣٤٢٨ - حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الْمُثَنَّى، حَدَّثَنَا ابْنُ أَبِي عَدِيٍّ، عَنْ حُمَيْدٍ، عَنْ أَنَسٍ، قَالَ بَعَثَتْ مَعِي أُمُّ سُلَيْمٍ بِمِكْتَلٍ فِيهِ رُطَبٌ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ فَلَمْ أَجِدْهُ وَخَرَجَ قَرِيبًا إِلَى مَوْلًى لَهُ دَعَاهُ فَصَنَعَ لَهُ طَعَامًا فَأَتَيْتُهُ وَهُوَ يَأْكُلُ . قَالَ فَدَعَانِي لآكُلَ مَعَهُ . قَالَ وَصَنَعَ ثَرِيدَةً بِلَحْمٍ وَقَرْعٍ . قَالَ فَإِذَا هُوَ يُعْجِبُهُ الْقَرْعُ . قَالَ فَجَعَلْتُ أَجْمَعُهُ فَأُدْنِيهِ مِنْهُ فَلَمَّا طَعِمْنَا مِنْهُ رَجَعَ إِلَى مَنْزِلِهِ وَوَضَعْتُ الْمِكْتَلَ بَيْنَ يَدَيْهِ فَجَعَلَ يَأْكُلُ وَيَقْسِمُ حَتَّى فَرَغَ مِنْ آخِرِهِ .
٣٤٢٩ - حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ، حَدَّثَنَا وَكِيعٌ، عَنْ إِسْمَاعِيلَ بْنِ أَبِي خَالِدٍ، عَنْ حَكِيمِ بْنِ جَابِرٍ، عَنْ أَبِيهِ، قَالَ دَخَلْتُ عَلَى النَّبِيِّ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ فِي بَيْتِهِ وَعِنْدَهُ هَذِهِ الدُّبَّاءُ فَقُلْتُ أَىُّ شَىْءٍ هَذَا قَالَ ( هَذَا الْقَرْعُ هُوَ الدُّبَّاءُ نُكَثِّرُ بِهِ طَعَامَنَا ).
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.