Cennet’teki Ağaçlar ve Meyveler
Cennet’teki ağaçlar, bitkiler ve çiçekler dünyâdaki gibi, çekirdek ve tohumdan büyümüş değildir. Cennet’teki diğer işler ve şeyler de böyledir. Cennet’ten bir tas süt alıp dünyâdaki sütün yanına konsa ve insanlara gösterilseler, insanlar bunların her ikisi de süttür derler. Lâkin dünyâ sütü, o sütün yanında sert, kaba ve tatsız olup, kıymetsiz derecesine düşer. Cennet’in toprağı misktir. Güzel kokusu Cennet’i doldurmuştur. Duvarlarının bir tuğlası altın biri gümüştendir. Çakıl taşları inci ve cevâhir ve yâkuttandır. Ağaçları, kökten dallarına kadar hâlis gümüştendir. Dalları altındandır. Yaprakları yeşil zeberceddendir.
Cennet ağaçlarının çoğu "Tûbâ" ağacıdır ki kökü sidrede, dal ve yaprakları bütün Cennet köşklerinin içine yayılmıştır. Tıpkı çok yüksekte olan güneş ziyâsının dünyâ evlerine girişi gibi. Cennet ehli, bu ağacın çeşitli meyvelerinden her an lezzet almaktadır. Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) bir hadîs-i şerîflerinde; "Muhakkak Cennet’te Tûbâ denilen bir ağaç vardır ki, idmanlı, sür'âtli koşan bir ata binen mâhir bir süvâri, onun gölgesini (etrafını) yüz sene gitse, onun sahasını geçemez", başka bir hadîsinde; "Bir süvâri yüz sene o ağacın gölgesinde gezer de dallarının yayıldığı sahayı kat edemez" buyurmuşdur.
Cennet ağaçlarının bâzısı altın, bâzısı gümüş, bâzısı yâkut, bâzısı da zeberceddendir. Budakları da böyledir. Yaprakları, sizden birinizin dünyâda gördüğü kumaşların en güzeli gibidir. Meyvesi kaymaktan yumuşak, baldan tatlıdır. Her ağacın uzunluğu beşyüz yıllık, kökünün kalınlığı yetmiş yıllık mesâfe miktarıdır. Cennet ehlinden bir kimse, Cennet ağaçlarına bakınca, o ağacın gövde, dal ve yapraklarını ve meyvelerini sonuna varıncaya kadar görür. Her ağaçta yetmişbin çeşit meyve vardır. Her birinin renk ve tadı diğerinden başkadır. Cennet ehlinden biri, bir meyve arzu ettiğinde, o meyvenin bulunduğu dal, ne kadar uzakta olsa da o kimsenin meyveyi alması için eğilir. Eğer meyveyi eliyle almazsa, ağzını açar ve meyve ağzına düşer. O ağaçtan bir meyve koparıldığında, Allahü teâlâ onun yerine, ondan daha güzel, daha üstün ve daha güzel kokulusunu yaratır. O kimse, o ağaçtan kendisine yetecek kadar alıp aynı dal yine eski yerine gider. Cennet’te bâzı ağaçlar da vardır ki, ipek, hulle ve sündüs adı verilen nice dîbâlar ve eşsiz süsler onlardan meydana gelir. Ayrıca Cennet ağaçlarının bâzılarının tomurcuklarından misk ve kâfur saçılır.
Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerîmde Rahmân sûresinin 52. âyetinde meâlen; "O iki Cennet’te iki türlü meyve vardır" buyurdu. Âlimler dediler ki: "Ağaçlarında iki çeşit meyve olur. Tatlı olup acı olmazlar. Hattâ İbn-i Abbâs'dan (radıyallahü anhümâ) bildirilir ki acı ve tatlı ağaçların hepsi Cennet’te vardır. Fakat hepsi tatlıdır. Âlimlerden bâzısı dediler ki: "Her ağaçta meyvenin yaşı ve kurusu birlikte bulunur." Rahmân sûresinin 46. âyetinde meâlen; "Allahü teâlâdan korkanlar için âhırette iki Cennet, vardır" buyuruldu. Bu âyet-i kerîme hakkında İbn-i Abbâs (radıyallahü anhümâ), Resûlullah'tan (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle bildirir: "Bu iki Cennet büyük bostanlar, bahçelerdir. Herbiri yüz yıllık yoldur. Her bostanın ortasında nûrdan bir saray vardır. O bahçelerde türlü türlü nîmetler ve yeşil bitkiler bulunur. Hiç bozulmazlar. Bir hâl üzere dururlar. Çeşitli yemiş veren ağaçlar vardır." Bu sûrenin 48. âyet-i kerîmesinin tefsîrinde; "O iki Cennet ağaçlarının dalları vardır. Her birinin ayrı meyvesi olur. Dalları altında büyük gölgeler, yeşil çimenler, renk renk çiçekler bulunur. Yüz yapraklı gül, yediveren gülü, sünbül, fesleğen, karanfil ve daha sayısız çiçekler vardır. Bu iki Cennet’ten başka aynı sûrenin 62. âyetinde meâlen; "O Allah'dan korkanların bulunduğu Cennet’in aşağısında iki Cennet daha vardır" ve Allahü teâlâ bunlar hakkında aynı sûrenin 64. âyetinde meâlen; "Bu Cennetlerin bağ ve bostanları, gül bahçeleri öyle süslü, öyle yeşil olup ve altından ağaçlar ve yeşil zebercedden yaprakları ve diğer yeşil nûrdan çimenler ile süslenmiştir ki bakanlara yemyeşil görünür" şeklinde haber vermiştir.
Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) bildiriyor ki: "Resûlullah efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Allahü teâlânın merhametiyle Cehennem’den kurtulup Cennet’e giren kimse, Cennet ağacına bakarak kökünün altın, dalı ve budaklarının beyaz gümüşden ve yapraklarının insanoğlunun dünyâda gördüğü emsalsiz giyeceklerden güzel; meyvelerinin kaymaktan yumuşak, baldan tatlı ve misk kokusundan üstün olduğunu görünce, şaşar kalır."
Allahü teâlâ, hadîs-i kudsîde âzametiyle Cennet nîmetlerinin özünü ve bu nîmete kavuşanı şöyle bildirdi: "Ey Âdemoğlu! Sen dünyâya ne kadar rağbet ve iltifât ediyorsun. O fânidir. Nimetleri ve hayatı geçicidir. Bana itâat eden kullarım için sekiz Cennet hazırladım. Kapıları da sekiz tanedir. Her bir Cennet’te za’ferândan yetmişbin bahçe; her bir bahçede inci ve mercandan yetmişbin belde; her belde içinde kırmızı yâkuttan yetmişbin kasr (köşk); her köşkte zebercedden yetmişbin dâr (ev); her evde sarı altından yetmişbin oda vardır ve her odanın içinde ipekli kumaştan yetmişbin yatak döşenmiştir. Her yatak üzerinde bir hûri kızı ve her hûrinin önünde sarı altından bir sini; her sinide renkli cevherlerden yetmişbin tabak; her tabakta ayrı bir yemek bulunmaktadır. Biri su, biri süt, biri şarap ve biri bal olmak üzere her köşk altından da dört nehir akar. Her bir nehrin kenarında yetmişbin çeşit meyvesi ve yetmişbin renkte yaprağı olan yetmişbin ağaç vardır. Her ağaç üzerinde yetmişbin cins kuş olup, her kuş, beni yetmişbin çeşit ses ile tesbîh eder. Benim itâatli kullarıma bunlardan başka her bir saatte gözlerin görmediği, kulakların işitmediği, kimsenin hatırına gelmediği yetmişbin hediye bahş ederim. Cennet’imde bulunanların elbiseleri yetmiş kat hulledir. Çok ince ve nâzik olan bu elbiseler birbirlerine engel olmayıp, altındaki elbiselerin renkleri ile karışıp görünürler. Cennet’ime girenler bir daha çıkmaz, ölmez ve ihtiyârlamazlar. Üzülme, korkma, ağlama ve hastalanmaları yoktur. Namaz kılmadıkları gibi, oruç tutmazlar ve kadınlar hayız görmezler. Halâya gitmeyip gülsuyu gibi ter dökerler. Benim rızâmı ve Cennet’imi isteyen, dünyâda aza kanâat edip, onun fâni, geçici lezzetlerini terk etsin. Habîb'ime uyarak O'nu sevsin ve yolundan gitsin."