Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîminde, mü'min kullarına Cennet’i vâdetti ve içindeki nîmetlerden uzun uzun ve tekrar tekrar bahsetti. Allahü teâlâ Cennet nîmetlerini; dünyâda insanların çok zevk aldıkları, sevdikleri, neşelendikleri, sevmekten, bakmaktan doyup usanmadıkları, yemek ve içmekten bıkmadıkları, en yüksek zevk veren şeylere benzeterek zihinlere yerleştirmektedir. Allahü teâlânın bu şekilde maddî zevkleri misâl vererek Cennet’in nîmetlerini bildirmesi, insanların onu kolayca anlayabilmeleri içindir.
Âhıret işleri, hiçbir bakımdan dünyâ işlerine benzemez. Yok olmak için yaratılan bu dünyâ, yok olacaktır. Âhıret, sonsuz kalmak için ve sonsuz kalacak şekilde yaratıldı. Sonsuz kalacak şey ile yok olacak şey arasında ne kadar fark varsa, dünyâ ile ahıret yapısı ve işleri arasında da o kadar fark vardır. Yalnız isimleri, anlatılması benzemektedir.
Cennet ve içindekiler dünyâdaki gibi değildir. Dünyâ, hikmet âlemi olup her işi tedricîdir. Âhıret ise kudret âlemi olup işleri açık ve peşindir. Dünyâ aşağı olup taş ve topraktan ibârettir. İçindeki nîmetler de toprak, su, hava ve ateşten meydana gelmiştir. Dünyâda su, topraktan çıkar ve yağmur yağmasından olur. Süt ise hayvandan elde edilir. O da bunu bitkilerden alır. Balı yapan da arı dediğimiz küçük bir hayvandır. Onun da esâsı bitkiler, çiçeklerdir. Dünyâdaki şeyler hep buna benzer. Amma Cennet hayatı böyle değildir. Oradaki su, yalnız Allahü teâlânın kudreti ile olur ve olmuştur. Süt de hayvandan elde edilmeyip yalnız Allahü teâlânın yaratması ile var olur. Bal da böyledir.
Cennet’te tahtlar üzerinde oturan kimse, dolaşmak ve bir yerden bir yere gitmek istediğinde taht onu dilediği yere götürür. İsterse tahtı yerinde bırakır kendisi yaya olarak dilediği yere gidebilir. Dünyâ böyle değildir. Çünkü dünyâda insan ancak yüzünü çevirdiği yöne doğru yürüyebilir, gidebilir. Cennet’te her yönüyle yürüyebilir.
Cennet’teki bütün nîmetler ve çeşitli meyveler, dünyâdaki hiç bir nîmet ve meyveye benzemez. Cennet’teki nîmetlerin isimlerini, meyvelerini, nûrlarının miktarını, hakîkatini bulunduğu hâl üzere insanlar anlayamazlar. Ama cenâb-ı Hak kendi ihsânıyla onları, dünyâdakiler anlasın ve ısınsın diye bâzı isimlerle bildirdi. Böylece dünyâda insanlar kendi aralarında bunlardan söz ederken anlaşabilsinler diye bir takım benzetmeler yapıldı. Oradaki meyvelerden söz edildi. Tâ ki anlaşılması kolay olsun. Çünkü mânâ yönünde yapılan benzetmeler ve isimlendirmeler çok farklıdır. Yâni dünyâ nîmetleri ile Cennet nîmetleri mânâ ve hakîkat yönünden çok farklıdırlar, benzetme yapılamaz. Meselâ Cennet’te üzüm vardır. Onu dünyâ üzümü gibi sanıyoruz. Ama Firdevs Cennet’indeki üzümden bir tane çıkarılsa da onun altındaki Cennet ehline gösterilse, onun nûruyla meşgûl olup kendi Cennetlerini unutmaya başlarlar. Ondan sonra gelen Cennet’ten bir tane üzüm çıkarılıp onu tâkip eden Cennet ehline gösterilse, ikinci Cennet ehline olan hâl, üçüncü Cennet ehline de vâki olur. Böylece yedi kat göklere ve yedi kat yerlere sıra ile gösterilse aynı hâl meydana gelir. O nîmetlerden biri çıkarılıp (madde âlemine getirilse) güneşin, ayın ve yıldızların ışığı kararır, sâdece o nîmetin nûru kalır.
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.