Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

İnsanların Peygamberlere İhtiyâcı

İnsanların Peygamberlere İhtiyâcı || Peygamberler Ansiklopedisi || Hadis Kütüphanesi

İnsanların doğruyu, iyiyi, güzel olanı bulabilmeleri tek başına akılla mümkün değildir. Akıl, göz; peygamberler vâsıtası ile gönderilen din ise ışık gibidir. Yâni, insanın aklı, gözü gibi zayıf yaratılmıştır. Göz, maddeleri, cisimleri karanlıkta göremiyor. Allahü teâlâ, görme âletinden (gözden) faydalanmak için güneşi, ışığı yaratmıştır. Güneşin ve çeşitli ışık kaynaklarının nûru olmasaydı, göz işe yaramazdı. Tehlikeli cisimlerden, yerlerden kaçamaz, faydalı şeyleri bulamazdı.
Akıl da, yalnız başına mânevîyâtı, faydalı, zararlı şeyleri anlayamıyor. Allahü teâlâ insanların akıldan faydalanabilmeleri için, peygamberleri, din ışığını yarattı. Peygamberler, dünyâda ve âhırette rahat etmek yolunu bildirmeseydi, akıl kendi başına bulamaz, işe yaramaz, tehlike ve zararlardan kurtulamazdı. Bundan dolayı İslâmiyete uymayan veya aklı az olan kimseler ve milletler, peygamberlerden faydalanamaz. Dünyâda ve âhırette tehlikelerden, zararlardan kurtulamazlar.
"Peygamberler olmasaydı insanlar, akılları ile doğruyu bulabilirlerdi" diyenlere, İmâm-ı Rabbânî hazretleri şöyle cevap vermektedir:
"Akıl, dünyâda kaldıkça, bu bedene de bağlı kalır. Bu bağlılıktan kurtulamaz. Bu iğreti varlıktan alâkası kesilmez. Vehm, her zaman, aklın etrâfında, hayâl dâima yanında bulunur. Gadab, yâni kızgınlık ve şehvet, yâni nefsin arzuları, hep onunla beraber kalır. Hırs ve menfaat, onu yalnız bırakmaz, insanlığın lüzumlu alâmeti olan şaşırmak ve unutkanlık, ondan hiç ayrılmaz. Bu dünyânın hâssası olan, yanılmak ve karıştırmak, ondan sıyrılmaz. O hâlde, akla her şeyde, nasıl inanılır? Aklın vereceği kararlar ve emirler, vehmin karışmasından ve hayâlin tesirinden kurtulamaz ve unutkanlık tehlikesi ve şaşırmak ihtimâlinden korunamaz. Hâlbuki, bu kusurların hiç biri, meleklerde yoktur. Bu pislikler ve kötülükler onlarda bulunmaz. Bunun için, melekler elbette yanılmaz. Meleklere îtimâd olunur. Meleğin getireceği haberlere vehmin karışması, unutkanlık tehlikesi ve şaşırmak ihtimâli, yol bulamaz. Bâzı vakitler, rûh yolu ile gelen bâzı bilgileri, his uzuvları ile bildirmek istediğim zaman, vehm ve hayâl yolundan, doğru olmayan, bâzı başlangıçların meydana çıktığını ve elimde olmıyarak, rûhdan gelen bilgilere karıştığını ve bunları bildirirken, aralarını ayıramadığımı duyuyorum. Bâzı vakit de, bunları ayırt etmeği bildiriyorlar. İşte bundan dolayı, rûhânî bilgilere yanlışlık karışarak, hepsinden îtimâd kalkıyor. Şöyle de cevap verilir ki, aklın ilerlemesi ve temizlenmesi, ancak Allahü teâlânın beğendiği şeyleri yapmakla, yâni ahkâm-ı şer'iyyeyi öğrenip yapmakla olabilir. Bunun için de, peygamberlerin (aleyhisselâm) sözlerini, haberlerini öğrenmek lâzımdır. Onlar haber vermedikçe, akıl ilerleyemez ve temizlenemez. Bâzı inançsız kimselerde ve fâsıklarda görülen, safâ ve parlaklık alâmetleri, kalbin temizliği değil, nefsin parlaklığıdır. Nefsin parlaması da, yolu şaşırtmaktan, zarar ve ziyândan başka bir şey ele geçirmez. Bâzı inanmayanların ve fâsıkların, nefslerinin parlaklığı zamanında, bilinmeyen bâzı şeyleri haber vermelerine istidrâc denir. Yâni, bunları derece derece, yavaş yavaş felâkete, azâba sürüklemek içindir."
Allahü teâlâ peygamberler (aleyhisselâm) vâsıtası ile, insanlara, sonsuz kurtuluş yolunu göstermiş ve onları sonsuz azâbdan kurtarmıştır. Eğer peygamberlerin (aleyhisselâm) mübârek vücudları, olmasaydı Allahü teâlâ, zâtını ve sıfatlarını kimseye bildirmezdi. Kimsenin Allahü teâlâdan haberi olmazdı. Kimse O'na yol bulamazdı. Allahü teâlânın emirleri ve yasakları bilinemezdi. Allahü teâlâ ganîdir. Yâni hiç bir şeye muhtâç değildir. İnsanlara acıdığı için, onlara iyilik ederek, emir ve yasakları göndermiştir. Emirlerin ve yasakların faydaları insanlaradır. Kendisine hiç faydası olmadığı gibi bunlara ihtiyâcı da yoktur. Peygamberler olmasaydı, Allahü teâlânın beğendiği ve beğenmediği şeyler belli olmaz, birbirinden ayrılamazdı. O hâlde, peygamberlerin gönderilmesi, pek büyük nîmettir. Bu nîmetin şükrünü hangi dil söyleyebilir. Kim, bu şükrü yapabilir?


H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ


Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

[blogger]

SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget