Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Cennet Melekleri

Cennet Melekleri || Peygamberler Ansiklopedisi || Hadis Kütüphanesi

Cennet melekleri vardır. Bütün Cennetlerin hâzini ve hâkimi insan şeklinde çok güzel bir melek olan Rıdvân olup, Cennet’teki meleklerin hepsinin büyüğüdür. Allahü teâlâ Rıdvân'a; "Ey Rıdvân! Benim kullarıma Cennet yemeği ve içeceği verin" buyurur. Cennet melekleri inciden, yâkuttan kaplar ve altından çanaklarla çeşit çeşit ateşte pişmemiş yiyecekler getirirler. Cennet ehli o yemeklerden yerler. Allahü teâlâ; "Ey Rıdvân! Benim kullarıma şerbetler içir" buyurur. Cennet gılmânları gelirler, içlerinde çeşit çeşit içecekler olan inciden ve cevherden kadehler getirirler. Sonra Allahü teâlâ; "Merhâbâ benim hâs kullarım! Niye benden korkar, benden ümid eder ve bana müştâk olursunuz? Ey Rıdvân! Benim kullarıma hil'atlar giydir" buyurur. Rıdvân nidâ eder ve yetmiş türlü hil'at gelip ehl-i Cennet’e giydirilir. Gözlerin görmediği, kulakların işitmediği, gönüllerden geçmeyen nîmetler verilir. Sonra arş-ı âlânın altında bir rüzgâr eser. Ona mesîre derler. Onların üzerine misk-i ezfer, yâni hâlis misk yağdırır ve bir buluttan da gülsuyu yağar. Sonra hûrîler gelirler. Allahü teâlâ; "Ey Rıdvân! Kullarıma söyle bu makâm, "Makâm-ı sıdk"tır. Her ne isterlerse vereyim. Dünyâda vâd eyledim" buyurur. Mü'minlerde; "Yâ Rabbî! Verilmedik hiç birşey kalmadı, hepsi verildi. Yalnız Hak teâlânın Cemâl-i şerîfini görmek isteriz" derler.
Mü'minler için husûsî olarak tâyin edilen rahmet melekleri, mücevherli eğerlerle süslü Buraklar getirip, Hak teâlânın selâm ve dâvetini tebliğ ve tebşir ederler. Mü’minler de Buraklara binip Adn Cennet’ine çıkarlar. Hak teâlânın misâfirhanesine varıp ikrâm ve izzetlerini görürler. Çeşitli nîmetlerini yiyip selâm ve kelâmını işiterek erişilmez ve noksansız olan Cemâlini bilinmeyen ve anlaşılmayan bir şekilde baş gözü ile görürler ve kendilerinden geçip Cennet nîmetlerini unuturlar.
Sebe' sûresinin 37. âyetinde de meâlen; "Ancak îmân edip de iyi ve güzel amel işleyen kimselerin, işte onların yaptıkları (iyi amellere) karşılık mükâfatları kat kattır ve onlar (Cennet’in) yüksek makâmlarında güven içindedirler." Furkân sûresinin 75. âyetinde meâlen; "İşte onlar, bütün zorluklara sabrettiklerinden ötürü Cennet’in en yüksek makâm ve menzilleriyle mükâfâtlandırılacaklardır ve orada onlar sağlık ve selâm ile karşılanacaklardır" buyuruldu. Resûl-i ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) efendimiz; "Cennet ahâlisi, Cennet’te kendilerinden yükseklerdeki (gurfeler ahâlisi denilen) bir takım köşklerin sâhiplerini (aralarındaki mesâfe farkından dolayı) güçlükle görebileceklerdir. Nasıl ki (dünyâda gündüz) doğu batı ufkunda kalan parlak iri yıldızı, kendileri ile yıldız arasındaki mesâfe uzaklığından dolayı, dikkatle bakanlar görebilirler" buyurdu. Eshâb-ı kirâm (radıyallahü anhüm): "Yâ Resûlallah! O yüksek konak ve köşkler, peygamberlerin menzilleri midir? Başkaları oraya erişemezler mi?" dediler. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem); "Evet o köşkler peygamberlerin mevkileri ve makâmlarıdır. Fakat peygamberlerden başkaları da ulaştırılır. Hayatım elinde olan Allahü teâlâya yemîn ederim ki, (o, peygamberlerden başkaları) öyle kişilerdir ki onlar Allah’a îmân etmiş ve gönderilen peygamberleri de tasdik etmiş olanlardır" buyurdu. Resûl-i ekrem (sallallahü aleyhi ve sellemAllahü teâlânın; "İşte onlar bütün zorluklara karşı sabrettiklerinden dolayı Cennet’in en yüksek makâm ve menzilleriyle mükâfatlandırılacaklardır." kelâmı ve "Onlar (Cennet’in) en yüksek menzillerinde güven içindedirler" kelâmının mânâsı husûsunda; "Gurfe yâni köşkler kırmızı yâkuttan, yâhut yeşil zebercedden, yâhut da beyaz inciden olup, hiçbir kırık, ek, bitişmek ve kusur yoktur. Muhakkak ki Cennet halkı, Cennet’ten, (dünyâda) semânın doğu veya batı ufkunda kalan parlak yıldızı, aralarındaki mesâfe uzaklığından dolayı dikkatle bakarak seçip görebildiğimiz gibi, köşkleri, konakları, güçlükle görebilirler. Muhakkak ki Ebû Bekr ile Ömer onların en fazîletlisidir" buyurdu. İbn-i Mes'ûd'dan rivâyet olunan hadîs-i şerîfde Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem); "Dünyâda Allah için sevişenler, muhakkak (Cennet’te) kırmızı yâkuttan başında yetmişbin köşk bulunan bir direk (bir kule) üzerinde olacaklar. Güneşin dünyâyı aydınlatması gibi köşkte oturanların güzelliği, Cennet halkını aydınlatır ve ziyâlandırır. Cennet ahâlisinin bir kısmı diğerlerine; "Gidelim de Allah için birbirini sevenlere bakıp seyredelim" derler. Bu yüksek menzillerin ahâlisi onlara yukardan bakınca güzellikleri Cennet halkını ısıtır (sanki güneşin dünyâ ahâlisini ısıttığı gibi). O gurfe ehlinin üzerinde ince atlastan elbiseler olup yüzlerine, işte onlar Allah için birbirini sevenlerdir, diye yazılmıştır." Yine hadîs-i şerîfde Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem); "Cennet’te yüksek katların halkı Cennet ahâlisine bakıp onları seyreder. Yüksek menzillerin halkından bir kimse yukardan baktığı zaman yüzünün ziyâsı ile Cennet parıldar. Bunun üzerine Cennet halkı, "Bu nûr nedir?" diye sorarlar. Tâat ve doğruluk ehli, yüksek katlardaki iyiler halkından bir kimse yukardan baktı diye cevap verirler." Hazret-i Ali'den (radıyallahü anh) rivâyet edilen hadîs-i şerîfde Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem); "Muhakkak Cennet’te öyle menziller var ki, içerisinden dışarısı, dışarısından da içerisi görülür." buyurdu. Bunun üzerine orada bulunanlardan bir kimse Resûl-i ekremin huzûrunda ayağa kalkarak; "O Cennet kimin içindir, yâ Resûlallah?" diye sordu. Resûlullah da; "Sözü yumuşak olan, fakirlere yemek yediren, Oruçları tutmağa devam eden ve insanlar uykuda iken geceleyin namaz kılan kimseler içindir" buyurdu. Ebû Nu'aym'ın rivâyet ettiği hadîs-i şerîfde de ilâve olarak, bir kimse; "Ey Allah’ın Resûlü buna kim muktedir olabilir?" diye sordu. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: "Ümmetimin buna gücü yeter. Buna gücü yetecek olan kimseyi size haber vereyim mi? Her kim müslüman kardeşine kavuşur da ona selâm verirse o selâmı yaymış olur. Herkim âilesine, ev halkına doyuruncaya kadar yemek yedirirse, o, (fakirlere) yemek yedirmiş olur. Herkim Ramazân orucundan başka her aydan üçgün oruç tutarsa o da oruca devam etmiş olur. Yatsı namazını cemâatle kılan kimse de, insanlar uykuda iken namaz kılmış olur." Başka bir hadîs-i şerîfde Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem); ''Muhakkak Cennet’te öyle köşkler vardır ki ne üzerinde kapağı, ne de altında direği vardır" buyurdu. "Yâ Resûlallah! Ahâlisi oraya nasıl girer" diye sorulunca, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem); "Ahâlisi oraya kuşlar gibi girerler" buyurdu. "Ey Allah'ın Resûlü, orası kimin içindir?" diye sorulunca, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem); "Hastalar, ağrı, belâ ve meşakkat çeken ahâli içindir" buyurdu. Hadîs-i şerîfde; "Kıyâmet gününde muhakkak peygamberler ve şehîdlerden olmayan bâzı kimseler (mahşer yerine) getirilir. Fakat onlara Allah'ın ihsân ettiği menzillerden dolayı kendilerine peygamberler ile şehîdler gıbta ederler ve onlar nûrdan kürsîler üzerinde bulunurlar" buyuruldu. "Yâ Resûlallah onlar kimlerdir?" diye sorulunca, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem); "Onlar Allah'ı insanlara sevdiren, insanları da Allah'a sevdiren ve yeryüzünde nasîhat edip dolaşan kimselerdir." buyurdu. Bunun üzerine bir zât: "Ey Allah'ın Resûlü, onlar Allah'ı insanlara sevdirirler. Fakat insanları Allah'a nasıl sevdirirler?" diye sordu. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) cevâben; "Onlar insanlara iyiliği emredip kötülükten nehyederler. İnsanlar da bu nasîhatçılara itâat ettikleri zaman, Allahü teâlâ da kendilerini sever" buyurdu. Kur'ân-ı kerîmde, Bakara sûresinin 152. âyet-i kerîmesinde meâlen; "Öyle ise siz beni (itaatle, ibâdetle) anın, ben de sizi (sevâb ve mağfiret ile) anayım" buyuruldu.
İmâm-ı Buhârî'nin (rahmetullahi aleyh) rivâyet ettiği hadîs-i şerîfde Resûl-i ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: "Muhakkak ki ben, Cehennem ehlinin Cehennem’den en son çıkacak ve Cennet ehlinin de Cennet’e en son girecek olanını bilip duruyorum. Bu öyle bir kimse ki Cehennem’den emekliye emekliye çıkar. Allahü teâlâ ona; "Git, Cennet’e gir" buyurur. O kimse, Cennet’e varır. Ona öyle gelir ki Cennet dopdoludur. Yâni herkes kendine âit yerlerini almıştır. Dönüp; "Yâ Rabbî! Cennet’i dopdolu buldum" der. Hak teâlâ yine ona; "Git, Cennet’e gir" buyurur ve böyle üç defâ tekrarlanır. Her gidişinde Cennet ona dopdolu gösterilir. Sonunda Allahü teâlâ ona; "Git, Cennet’e gir, dünyâ kadar ve dünyânın on misli kadar yer senindir" buyurur. Her Cennet’in bir kapısı vardır. Eni ve uzunluğu yüz yıllık yoldur ve her kapının tek parça sarı altından olan iki kanadı vardır. Rengârenk çeşitli mücevherle süslenmiştir. Birinci Cennet’in kapısı üzerinde; "Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah" yazılıdır. Diğer kapıları üzerinde: "Ene lâ ü'azzibü men kâle lâ ilâhe illallah" (Ben, Lâ ilâhe illallah diyene azâb etmem) yazılıdır."


H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ


Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

[blogger]

SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget