Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Latest Post

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 12- PEYGAMBER (SALLALLAHÜ ALEYHİ VE SELLEM) İN SAHÂBÎLERİNİN MAİŞETİ (YÂNİ GEÇİM TARZI) BÂBI

4294 - “... Ebû Mes'ûd (el-Ensârî) (radıyallahü anh)'den şöyle rivâyet edilmiştir:

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sadaka vermeyi emrederdi. Bunun üzerine (sadaka vermeye mâlî gücü olmayan) herhangi birimiz iki avuç (hurma) getirebilmek için gidip sırtında (ücretle) yük taşırdı. Bu gün ise bunların birisinin yüz bin derle servet) i vardır.

(Ebû Mes'ûd'un râvisi) Şakîk demiş ki: Bana öyle geliyor ki Ebû Mes'ûd (bu sözle) kendi şahsını(n mâli durumunu) kasdediyor(du). "

4295 - “... Hâlid bin Umeyr (radıyallahü anh)’dan: Şöyle demiştir:

Utbe bin Ğazvân (bin Câbir) minber üstünde bize bir hutbe okudu ve (hutbesinde ez cümle) şöyle dedi: Gerçekten ben kendimi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in beraberinde bulunan (ilk müslüman) yedi kişinin yedincisi olarak gördüm. Ağaç yaprağından başka yiyeceğimiz bir yemek yoktu. Hattâ (ağaç yapraklarını yediğimizden dolayı) ağızlarımızın etrafı yara oldu. "

4296 - “... Ebû Hüreyre (radıyallahü anh)’den rivâyet edildiğine göre:

(Bir gün arkadaşları ile) yedi kişi olarak (çok) acıkmışlar. Ebü Hüreyre demiş ki: Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) beher kişiye bir aded olmak üzere bana yedi tane kuru hurma verdi. "

4297 - “... Zübeyr bin el-Avvâm (radıyallahü anh)’den rivâyet edildiğine göre :

"(And olsun ki) sonra o gün (kıyamette) nimet (in şükrün) den muhakkak sorulacaksınız. " (Tekâsür, âyeti inince Zübeyr (bin el- Avvâmî (radıyallahü anh) :

(Yâ Resûlallah!) Biz hangi nimettin şükrün)den sorulacağız? (Bizdeki) nîmet ancak (şu) siyah iki şeydir: Kuru hurma ve su, dedi. Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) :

(Bilmiş olunuz ki, muhakkak o (sorulacağınız nîmet) olacaktır (yani bolluğa kavuşacaksınız),) buyurdu. "

4298 - “... Câbir bin Abdillah (radıyallahü anhümâ)’dan; Şöyle demiştir:

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bizi üç yüz kişilik müfreze olarak bir sefere yolladı. Azıklarımızı (azlığından dolayı) boyunlarımızda taşıyorduk. Sonra azığımız tüken (meye başla) di. Öyle ki bizden beher adam (başın) a bir tane kuru kurma (nafaka verilir) oldu. (Câbir bu durumu anlatınca râvisi Vehb bin Keysân tarafından) :

Yâ Ebâ Abdillah! Bir kuru hurma (aç) adam için ne yerine düşer? denildi. Bunun üzerine Câbir:

Bir kuru hurma (yı bile) bulamadığımız zaman yokluğunu (n ne olduğunu) cidden duyduk, dedi (ve sözüne devamla) sonra biz denize vardık. Orada denizin sahile attığı bir büyük balıkla aniden karşılaştık ve on sekiz gün o balıktan yedik. " ,

١٢ - باب مَعِيشَةِ أَصْحَابِ النَّبِيِّ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم

٤٢٩٤ - حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ نُمَيْرٍ، وَأَبُو كُرَيْبٍ قَالاَ حَدَّثَنَا أَبُو أُسَامَةَ، عَنْ زَائِدَةَ، عَنِ الأَعْمَشِ، عَنْ شَقِيقٍ، عَنْ أَبِي مَسْعُودٍ، قَالَ كَانَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ يَأْمُرُ بِالصَّدَقَةِ فَيَنْطَلِقُ أَحَدُنَا يَتَحَامَلُ حَتَّى يَجِيءَ بِالْمُدِّ وَإِنَّ لأَحَدِهِمُ الْيَوْمَ مِائَةَ أَلْفٍ ‏.‏ قَالَ شَقِيقٌ كَأَنَّهُ يُعَرِّضُ بِنَفْسِهِ ‏.‏

٤٢٩٥ - حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ، حَدَّثَنَا وَكِيعٌ، عَنْ أَبِي نَعَامَةَ، سَمِعَهُ مِنْ، خَالِدِ بْنِ عُمَيْرٍ قَالَ خَطَبَنَا عُتْبَةُ بْنُ غَزْوَانَ عَلَى الْمِنْبَرِ فَقَالَ لَقَدْ رَأَيْتُنِي سَابِعَ سَبْعَةٍ مَعَ رَسُولِ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ مَا لَنَا طَعَامٌ نَأْكُلُهُ إِلاَّ وَرَقُ الشَّجَرِ حَتَّى قَرِحَتْ أَشْدَاقُنَا ‏.‏

٤٢٩٦ - حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ، حَدَّثَنَا غُنْدَرٌ، عَنْ شُعْبَةَ، عَنْ عَبَّاسٍ الْجُرَيْرِيِّ، قَالَ سَمِعْتُ أَبَا عُثْمَانَ، يُحَدِّثُ عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، أَنَّهُمْ أَصَابَهُمْ جُوعٌ وَهُمْ سَبْعَةٌ قَالَ فَأَعْطَانِي النَّبِيُّ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ سَبْعَ تَمَرَاتٍ لِكُلِّ إِنْسَانٍ تَمْرَةٌ ‏.‏

٤٢٩٧ - حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ يَحْيَى بْنِ أَبِي عُمَرَ الْعَدَنِيُّ، حَدَّثَنَا سُفْيَانُ بْنُ عُيَيْنَةَ، عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ عَمْرٍو، عَنْ يَحْيَى بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ حَاطِبٍ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ الزُّبَيْرِ بْنِ الْعَوَّامِ، عَنْ أَبِيهِ، قَالَ لَمَّا نَزَلَتْ ‏{ثُمَّ لَتُسْأَلُنَّ يَوْمَئِذٍ عَنِ النَّعِيمِ}‏ قَالَ الزُّبَيْرُ وَأَىُّ نَعِيمٍ نُسْأَلُ عَنْهُ وَإِنَّمَا هُوَ الأَسْوَدَانِ التَّمْرُ وَالْمَاءُ ‏.‏ قَالَ ‏( أَمَا إِنَّهُ سَيَكُونُ ‏)‏.‏

٤٢٩٨ - حَدَّثَنَا عُثْمَانُ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ، حَدَّثَنَا عَبْدَةُ بْنُ سُلَيْمَانَ، عَنْ هِشَامِ بْنِ عُرْوَةَ، عَنْ وَهْبِ بْنِ كَيْسَانَ، عَنْ جَابِرِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ، قَالَ بَعَثَنَا رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ وَنَحْنُ ثَلاَثُمِائَةٍ نَحْمِلُ أَزْوَادَنَا عَلَى رِقَابِنَا فَفَنِيَ أَزْوَادُنَا حَتَّى كَانَ يَكُونُ لِلرَّجُلِ مِنَّا تَمْرَةٌ ‏.‏ فَقِيلَ يَا أَبَا عَبْدِ اللَّهِ وَأَيْنَ تَقَعُ التَّمْرَةُ مِنَ الرَّجُلِ فَقَالَ لَقَدْ وَجَدْنَا فَقْدَهَا حِينَ فَقَدْنَاهَا وَأَتَيْنَا الْبَحْرَ فَإِذَا نَحْنُ بِحُوتٍ قَدْ قَذَفَهُ الْبَحْرُ فَأَكَلْنَا مِنْهُ ثَمَانِيَةَ عَشَرَ يَوْمًا ‏.‏ 


بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 11- MUHAMMED (SALLALLAHÜ ALEYHİ VE SELLEM)’İN EV HALKININ YATAĞI BÂBI

4290 - “... Âişe (radıyallahü anhâ)’dan: Şöyle demiştir:

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in, üstünde yattığı yatak, içi lif (yani hurma yaprağı) ile dolu tabaklanmış deri idi. "

4291 - “... Ali (bin Ebî Tâlib) ve (eşi) Fâtıma (radıyallahü anhümâ) kendilerine âit bir hamil (hamil, yünden mamul, saçaklı beyaz çarşaftır) içinde (yatmakta) iken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara vardı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) o çarşafı, içi izhır (yani Mekke samanı denilen ot) ile doldurulmuş bir yastığı ve bir kırbayı (su tulumunu) cehiz olarak onlara vermişti. "

4292- ... Ömer bin el-Hattâb (radıyallahü anh)’den; Şöyle demiştir:

Ben, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in huzuruna (odasına) girdim. O, bir hasır üstünde (uzanmış) idi. Ömer demiştir ki: Biraz sonra oturdum. Baktım ki O'nun üzerinde bir îzâr (belden aşağı bedeni örten elbise) var ve üzerinde ondan başka bir şey yok. Bir de gördüm ki hasır O'nun mübarek böğründe iyice iz yapmış. Odasının bir kenarında da bir sâ (ölçeği) kadar bir tutam arpa ve biraz karaz (deri tabaklamada kullanılan selem ağacı meyvesi) gözüme ilişti. Henüz tabaklanmamış bir deriyi de asılı gördüm. Bu vaziyet karşısında gözlerim yaşardı (ağladım). Bunun üzerine O: (Seni ağlatan nedir, Ey Hattâbın oğlu?) buyurdu. Ben de: Ey Allah'ın Peygamberi! Nasıl ağlamıyayım? Şu hasır senin (mübarek) böğründe iyice iz yapmış, şu hazânen (yani azık için ayırdığın köşe) de gördüğüm şeyden başka bir şey göremiyorum. Halbuki şu Kisrâ ve Kayser, meyveler ile nehirler (nimetlerin) de bulunurlar. Sen ise Allah'ın peygamberi ve seçkin kulusun, kilerciğin de işte budur, dedim. Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) :

(Ey Hattâb'ın oğlu! Âhiretin bize, dünyanın da onlara olmasına râzı olmaz mısın?) buyurdu. Ben:

Razı olurum, dedim. "

4293- ... Ali (bin Ebi Tâlib) (radıyallahü anh)'den; Şöyle demiştir:

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in kızı (Fâtıma gerdek gecesi) bana gönderildi. Zifaf gecesi yatağımız, bir koç derisinden başka bir şey değildi. "

١١ - باب ضِجَاعِ آلِ مُحَمَّدٍ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم

٤٢٩٠ - حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ سَعِيدٍ، حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ نُمَيْرٍ، وَأَبُو خَالِدٍ عَنْ هِشَامِ بْنِ عُرْوَةَ، عَنْ أَبِيهِ، عَنْ عَائِشَةَ، قَالَتْ كَانَ ضِجَاعُ رَسُولِ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ أَدَمًا حَشْوُهُ لِيفٌ ‏.‏

٤٢٩١ - حَدَّثَنَا وَاصِلُ بْنُ عَبْدِ الأَعْلَى، حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ فُضَيْلٍ، عَنْ عَطَاءِ بْنِ السَّائِبِ، عَنْ أَبِيهِ، عَنْ عَلِيٍّ، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ أَتَى عَلِيًّا وَفَاطِمَةَ وَهُمَا فِي خَمِيلٍ لَهُمَا - وَالْخَمِيلُ الْقَطِيفَةُ الْبَيْضَاءُ مِنَ الصُّوفِ - قَدْ كَانَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ جَهَّزَهُمَا بِهَا وَوِسَادَةٍ مَحْشُوَّةٍ إِذْخِرًا وَقِرْبَةٍ ‏.‏

٤٢٩٢ - حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ بَشَّارٍ، حَدَّثَنَا عُمَرُ بْنُ يُونُسَ، حَدَّثَنَا عِكْرِمَةُ بْنُ عَمَّارٍ، حَدَّثَنِي سِمَاكٌ الْحَنَفِيُّ أَبُو زُمَيْلٍ، حَدَّثَنِي عَبْدُ اللَّهِ بْنُ الْعَبَّاسِ، حَدَّثَنِي عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ، قَالَ دَخَلْتُ عَلَى رَسُولِ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ وَهُوَ عَلَى حَصِيرٍ قَالَ فَجَلَسْتُ فَإِذَا عَلَيْهِ إِزَارٌ وَلَيْسَ عَلَيْهِ غَيْرُهُ وَإِذَا الْحَصِيرُ قَدْ أَثَّرَ فِي جَنْبِهِ وَإِذَا أَنَا بِقَبْضَةٍ مِنْ شَعِيرٍ نَحْوَ الصَّاعِ وَقَرَظٍ فِي نَاحِيةٍ فِي الْغُرْفَةِ وَإِذَا إِهَابٌ مُعَلَّقٌ فَابْتَدَرَتْ عَيْنَاىَ فَقَالَ ‏( مَا يُبْكِيكَ يَا ابْنَ الْخَطَّابِ ‏)‏.‏ فَقُلْتُ يَا نَبِيَّ اللَّهِ وَمَا لِيَ لاَ أَبْكِي وَهَذَا الْحَصِيرُ قَدْ أَثَّرَ فِي جَنْبِكَ وَهَذِهِ خِزَانَتُكَ لاَ أَرَى فِيهَا إِلاَّ مَا أَرَى وَذَلِكَ كِسْرَى وَقَيْصَرُ فِي الثِّمَارِ وَالأَنْهَارِ وَأَنْتَ نَبِيُّ اللَّهِ وَصَفْوَتُهُ وَهَذِهِ خِزَانَتُكَ ‏.‏ قَالَ ‏( يَا ابْنَ الْخَطَّابِ أَلاَ تَرْضَى أَنْ تَكُونَ لَنَا الآخِرَةُ وَلَهُمُ الدُّنْيَا ‏)‏.‏ قُلْتُ بَلَى ‏.‏

٤٢٩٣ - حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ طَرِيفٍ، وَإِسْحَاقُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ بْنِ حَبِيبٍ، قَالاَ حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ فُضَيْلٍ، عَنْ مُجَالِدٍ، عَنْ عَامِرٍ، عَنِ الْحَارِثِ، عَنْ عَلِيٍّ، قَالَ أُهْدِيَتِ ابْنَةُ رَسُولِ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ إِلَىَّ فَمَا كَانَ فِرَاشُنَا لَيْلَةَ أُهْدِيَتْ إِلاَّ مَسْكَ كَبْشٍ ‏.‏ 


بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 10- MUHAMMED (SALLALLAHÜ ALEYHİ VE SELLEM)’İN EV HALKININ MAİŞETİ (YÂNİ GEÇİM TARZI) BÂBI

4283 - “... Âişe (radıyallahü anhâ)'dan; Şöyle demiştir:

Şüphesiz biz Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in âli (yani ev halkı) kesinlikle bir ay durup (bir yiyecek pişirmek için) o süre içinde ateş yakmazdık. O, (yani yiyecek ve içecek olarak evde kullanılan şey) yalnız kuru hurma ve su idi. (Râvi İbn-i Nümeyr: "Bir ay kalırdık" demiştir. )"

4284 - “... Âişe (radıyallahü anhâ)'dan; Şöyle demiştir:

(And olsun ki) Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in evlerinin hiç birisinde ateş dumanı görülmeksizin Onun ev halkının (üzerinden bir ay geçerdi ve) üzerlerine yeni ay gelirdi.

(Âişe'nin râvisi Ebû Seleme demiş ki) Ben (Âişe'ye) :

Peki onların yemeği ne idi? dedim. Âişe:

Siyah iki şey: Kuru hurma ve su. Bir de şu var ki, Ensâr'dan olan sadakatli komşularımız vardı. Bunların sağmalları bulunurdu. İşte bunlar sağmallarının sütlerini O'na gönderirlerdi. (O da bize içirirdi), dedi.

(Râvi) Muhammed demiş ki: Ve onlar (yani Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in Ehli Beyt'i) dokuz evdi. "

4285 - “... Ömer bin el-Hattâb (radıyallahü anh)’den; Şöyle demiştir:

Ben, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i açlıktan bütün gün kıvranıp karnını doyuracak kötü hurma (bile) bulamıyorken gördüm. "

4286 - “... Enes bin Mâlik (radıyallahü anh)’den; Şöyle demiştir: Ben, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den defalarca : (Muhammed'in canı (kudret) elinde olan (Allah) a yemin ederim ki Muhammed'in ev halkı yanında ne bir sâ dâne (yani hububat) ne de bir sâ kuru hurma sabahladı,) buyruğunu işittim. O gün O'nun dokuz zevcesi şüphesiz vardı. "

4287 - “... Abdullah (radıyallahü anh)'den rivâyet edildiğine göre; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) :

(Muhammed'in ev halkında bir müd yemekten başka (azık olarak) bir şey sabahlamadı) veya (Muhammed'in ev halkında bir müd yemek (bile) sabahlamadı) buyurdu, demiştir. "

4288 - “... Süleyman bin Sured (radıyallahü anh)’den: Şöyle demiştir:

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yanımıza geldi ve bir yiyecek maddesine gücümüz yetmediği (veya O'nun gücü yetmediği) halde üç gece (yemeksiz) durduk. "

4289 - “... Ebû Hüreyre (radıyallahü anh)’den: Şöyle demiştir:

Bir gün Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e sıcak bir yemek getirildi. O da yedi ve yemekten sonra:

(El Hamdü lillâh (=Hamd Allah'a mahsustur). Şu ve şu kadar zamandan beri karnıma sıcak bir yemek girmedi (idi),) buyurdu. "

١٠ - باب مَعِيشَةِ آلِ مُحَمَّدٍ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم

٤٢٨٣ - حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ، حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ نُمَيْرٍ، وَأَبُو أُسَامَةَ عَنْ هِشَامِ بْنِ عُرْوَةَ، عَنْ أَبِيهِ، عَنْ عَائِشَةَ، قَالَتْ إِنْ كُنَّا آلَ مُحَمَّدٍ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ لَنَمْكُثُ شَهْرًا مَا نُوقِدُ فِيهِ بِنَارٍ مَا هُوَ إِلاَّ التَّمْرُ وَالْمَاءُ ‏.‏ إِلاَّ أَنَّ ابْنَ نُمَيْرٍ قَالَ نَلْبَثُ شَهْرًا ‏.‏

٤٢٨٤ - حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ، حَدَّثَنَا يَزِيدُ بْنُ هَارُونَ، حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عَمْرٍو، عَنْ أَبِي سَلَمَةَ، عَنْ عَائِشَةَ، قَالَتْ لَقَدْ كَانَ يَأْتِي عَلَى آلِ مُحَمَّدٍ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ الشَّهْرُ مَا يُرَى فِي بَيْتٍ مِنْ بُيُوتِهِ الدُّخَانُ ‏.‏ قُلْتُ فَمَا كَانَ طَعَامُهُمْ قَالَتِ الأَسْوَدَانِ التَّمْرُ وَالْمَاءُ غَيْرَ أَنَّهُ كَانَ لَنَا جِيرَانٌ مِنَ الأَنْصَارِ جِيرَانُ صِدْقٍ وَكَانَتْ لَهُمْ رَبَائِبُ فَكَانُوا يَبْعَثُونَ إِلَيْهِ أَلْبَانَهَا ‏.‏ قَالَ مُحَمَّدٌ وَكَانُوا تِسْعَةَ أَبْيَاتٍ ‏.‏

٤٢٨٥ - حَدَّثَنَا نَصْرُ بْنُ عَلِيٍّ، حَدَّثَنَا بِشْرُ بْنُ عُمَرَ، حَدَّثَنَا شُعْبَةُ، عَنْ سِمَاكٍ، عَنِ النُّعْمَانِ بْنِ بَشِيرٍ، قَالَ سَمِعْتُ عُمَرَ بْنَ الْخَطَّابِ، يَقُولُ رَأَيْتُ رَسُولَ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ يَلْتَوِي فِي الْيَوْمِ مِنَ الْجُوعِ مَا يَجِدُ مِنَ الدَّقَلِ مَا يَمْلأُ بِهِ بَطْنَهُ ‏.‏

٤٢٨٦ - حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ مَنِيعٍ، حَدَّثَنَا الْحَسَنُ بْنُ مُوسَى، أَنْبَأَنَا شَيْبَانُ، عَنْ قَتَادَةَ، عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ، قَالَ سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ يَقُولُ مِرَارًا ‏( وَالَّذِي نَفْسُ مُحَمَّدٍ بِيَدِهِ مَا أَصْبَحَ عِنْدَ آلِ مُحَمَّدٍ صَاعُ حَبٍّ وَلاَ صَاعُ تَمْرٍ ‏)‏.‏ وَإِنَّ لَهُ يَوْمَئِذٍ تِسْعَ نِسْوَةٍ ‏.‏

٤٢٨٧ - حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ يَحْيَى، حَدَّثَنَا أَبُو الْمُغِيرَةِ، حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ الْمَسْعُودِيُّ، عَنْ عَلِيِّ بْنِ بَذِيمَةَ، عَنْ أَبِي عُبَيْدَةَ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ‏( مَا أَصْبَحَ فِي آلِ مُحَمَّدٍ إِلاَّ مُدٌّ مِنْ طَعَامٍ ‏)‏.‏ أَوْ ‏( مَا أَصْبَحَ فِي آلِ مُحَمَّدٍ مُدٌّ مِنْ طَعَامٍ ‏)‏.‏

٤٢٨٨ - حَدَّثَنَا نَصْرُ بْنُ عَلِيٍّ، أَخْبَرَنِي أَبِي، عَنْ شُعْبَةَ، عَنْ عَبْدِ الأَكْرَمِ، - رَجُلٌ مِنْ أَهْلِ الْكُوفَةِ - عَنْ أَبِيهِ، عَنْ سُلَيْمَانَ بْنِ صُرَدٍ، قَالَ أَتَانَا رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ فَمَكَثْنَا ثَلاَثَ لَيَالٍ لاَ نَقْدِرُ - أَوْ لاَ يَقْدِرُ - عَلَى طَعَامٍ ‏.‏

٤٢٨٩ - حَدَّثَنَا سُوَيْدُ بْنُ سَعِيدٍ، حَدَّثَنَا عَلِيُّ بْنُ مُسْهِرٍ، عَنِ الأَعْمَشِ، عَنْ أَبِي صَالِحٍ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، قَالَ أُتِيَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ يَوْمًا بِطَعَامٍ سُخْنٍ فَأَكَلَ فَلَمَّا فَرَغَ قَالَ ‏( الْحَمْدُ لِلَّهِ مَا دَخَلَ بَطْنِي طَعَامٌ سُخْنٌ مُنْذُ كَذَا وَكَذَا ‏)‏.‏ 


SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget