Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Latest Post

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 30. Bâb - Nefsin Arzularından Uzaklaşma Hakkında

313. Bize Muhammed b. Kesir, el -Evzâ'î'den, onun şöyle dediğini haber verdi. Ömer b. Abdilaziz şöyle demiş: Bir topluluğun, bir işi, umûmdan ayrı olarak aralarında fısıldaştıklarını gördüğün zaman, (bil ki) onlar sapıklık kurmaktadırlar.

314. Bize İbrahim b. İshak, İbnu’l -Mübârek'den, (o da) el -Evzâ'î'den (naklen) haber verdi (ki el -Evzâ'î) şöyle demiş: (Şeytanların başkanı olan) İblis dostlarına; "Ademoğullarına hangi şeyden sokulursunuz?" demiş. Onlar da; "Her şeyden!" demişler. Bunun üzerine; "Peki onlara istiğfar yönünden sokuluyor musunuz?" demiş. "Ne yazık (ki hayır!) Bu, tevhide birleştirilmiş, (onunla birlikte yapılan) bir şeydir" demişler. O; "(Şu halde) içlerine, kendisinden Allah'a istiğfarda bulunmayacakları bir şey muhakkak yayacağım!" demiş ve içlerine (nefis) heva ve heveslerini (yani bid'atleri) yaymış.

315. Bize İbrahim b. İshak, el -Muharibi'den, (o) el -A'meş' -den, (o da) Mücâhid'den (naklen) haber verdi (ki Mücâhid) şöyle dedi: (Allah'ın) şu iki ni'metinden hangisi; beni İslâm'a hidayet etmiş olması mı, yoksa beni (nefsin) şu arzularından (yani bidatlerden) korumuş olması mı, (hangisi) benim için daha büyüktür, bilmiyorum!

316. Bize Mûsa b. Hâlid haber verip (dedi ki) bize İsa b. Yûnus, el -A'meş'den, (o) Müslim el -Aver'den, (o da) Habbe b. Cuveyn'den (naklen) rivâyet etti (ki Habbe) şöyle dedi: Ali (radıyallahu anh'ı şöyle derken) işittim -veya (Habbe) şöyle dedi: Ali (radıyallahu anh) dedi ki-; "Bir adam bütün ömrünü oruçla geçirse, ömrünün tamamını (namaz vb. ibâdetlerle) ihya etse, sonra da Rükn ile Makam arasında öldürülse şüphe yok ki Allah (yine de) onu kıyamet gününde, hidayet üzere olduklarına kani olduğu kimselerle haşreder.

317. Bize Abd b. Humeyd haber verip (dedi ki) bize Hârûn -ki o İbnu'l -Muğîre'dir - Şu'ayb'dan, (o) Seleme b. Küheyl'den, (o da) Ebû Sâdık'dan (naklen) haber verdi (ki Ebû Sâdık) şöyle dedi: Selmân dedi ki; "Bir adam başını hacer-i esved'in üzerine koysa ve gündüzünü sâim (oruçla), gecesini kâim (ibâdetle) geçirse (yine de) Allah onu kıyamet gününde heva ve hevesiyle (yani bid'atıyle) birlikte diriltir.

318. Bize Muhammed İbnu's -Salt haber verip (dedi ki) bize Mansûr -ki o İbnu Ebi'l -Esved'dir -, el -Hâris b. Haşire'd en, (o) Ebû Sâdık el -Ezdî'den, (o da) Rebi'a b. Naciz'den (naklen) rivâyet etti (ki Rebî'a) şöyle dedi: Ali (kerremellahu vecheh) dedi ki; "İnsanların içinde kuşlar arasındaki arı gibi olunuz. Gerçek şu ki, kuşlardan hiçbiri yoktur ki onu zayıf görmüş, (küçümsemiş) olmasın. Şayet kuşlar onun içindeki bereketi bilselerdi bunu ona yapmazlardı. Halka dilleriniz ve bedenlerinizle karışınız, onlardan amelleriniz ve kalblerimzle ise ayrılınız. Çünkü kişinin eline geçecek olan, kazanmış olduğu şeydir ve o, kıyamet gününde sevdiği kimse(ler) ile beraber olacaktır.

319. Bize el -velid b. Şucâ' haber verip (dedi ki) bana Bakıyye, el -Evzâ'î'den, (o da) ez -Zühri'den (naklen) rivâyet etti (ki ez -Zühri) şöyle dedi: "Güzel görüş, (kanaat, inanç), alimin ne iyi yardımcısıdır."

320. Bize Ahmed b. Abdillah haber verip (dedi ki) bize Zaide, el -A'meş'den, (o) Müslim'den, (o da) Mesrûk'dan (naklen) rivâyet etti (ki Mesrûk) şöyle dedi: Kişiye ilim olarak, Allah'dan haşyet etmesi (korkması) kâfidir. Kişiye cahillik olarak da ilmini beğenmesi kâfidir." (Müslim) dedi ki, Mesrûk (bir defasında da) şöyle dedi: "Kişiye, tek başına kalıp günâhlarını düşüneceği ve neticede Allah'dan bağış dileyeceği bazı oturum yer ve zamanlarının olması yaraşır."

٣٠- باب فِى اجْتِنَابِ الأَهْوَاءِ

٣١٣ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ كَثِيرٍ عَنِ الأَوْزَاعِىِّ قَالَ قَالَ عُمَرُ بْنُ عَبْدِ الْعَزِيزِ : إِذَا رَأَيْتَ قَوْماً يَنْتَحُوْنَ بِأَمْرٍ دُونَ عَامَّتِهِمْ فَهُمْ عَلَى تَأْسِيسِ الضَّلاَلَةِ.

٣١٤ - أَخْبَرَنَا إِبْرَاهِيمُ بْنُ إِسْحَاقَ عَنِ ابْنِ الْمُبَارَكِ عَنِ الأَوْزَاعِىِّ قَالَ : قَالَ إِبْلِيسُ لأَوْلِيَائِهِ : مِنْ أَىِّ شَىْءٍ تَأْتُونَ بَنِى آدَمَ؟ فَقَالُوا : مِنْ كُلِّ شَىْءٍ. قَالَ : فَهَلْ تَأْتُونَهُمْ مِنْ قِبَلِ الاِسْتِغْفَارِ؟ فَقَالُوا : هَيْهَاتَ ذَاكَ شَىْءٌ قُرِنَ بِالتَّوْحِيدِ. قَالَ : لأَبُثَّنَّ فِيهِمْ شَيْئاً لاَ يَسْتَغْفِرُونَ اللَّهَ مِنْهُ. قَالَ : فَبَثَّ فِيهِمُ الأَهْوَاءَ.

٣١٥ - أَخْبَرَنَا إِبْرَاهِيمُ بْنُ إِسْحَاقَ عَنِ الْمُحَارِبِىِّ عَنِ الأَعْمَشِ عَنْ مُجَاهِدٍ قَالَ : مَا أَدْرِى أَىُّ النِّعْمَتَيْنِ عَلَىَّ أَعْظَمُ؟ أَنْ هَدَانِى لِلإِسْلاَمِ ، أَوْ عَافَانِى مِنْ هَذِهِ الأَهْوَاءِ.

٣١٦ - أَخْبَرَنَا مُوسَى بْنُ خَالِدٍ حَدَّثَنَا عِيسَى بْنُ يُونُسَ عَنِ الأَعْمَشِ عَنْ مُسْلِمٍ الأَعْوَرِ عَنْ حَبَّةَ بْنِ جُوَيْنٍ قَالَ سَمِعْتُ عَلِيًّا أَوْ قَالَ قَالَ عَلِىٌّ : لَوْ أَنَّ رَجُلاً صَامَ الدَّهْرَ كُلَّهُ وَقَامَ الدَّهْرَ كُلَّهُ ، ثُمَّ قُتِلَ بَيْنَ الرُّكْنِ وَالْمَقَامِ لَحَشَرَهُ اللَّهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مَعَ مَنْ يُرَى أَنَّهُ كَانَ عَلَى هُدًى.

٣١٧ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ حُمَيْدٍ عَنْ هَارُونَ - هُوَ ابْنُ الْمُغِيرَةِ - عَنْ شُعَيْبٍ عَنْ سَلَمَةَ بْنِ كُهَيْلٍ عَنْ أَبِى صَادِقٍ قَالَ قَالَ سَلْمَانُ : لَوْ وَضَعَ رَجُلٌ رَأْسَهُ عَلَى الْحَجَرِ الأَسْوَدِ فَصَامَ النَّهَارَ وَقَامَ اللَّيْلَ لَبَعَثَهُ اللَّهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مَعَ هَوَاهُ.

٣١٨ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الصَّلْتِ حَدَّثَنَا مَنْصُورٌ - هُوَ ابْنُ أَبِى الأَسْوَدِ - عَنِ الْحَارِثِ بْنِ حَصِيرَةَ عَنْ أَبِى صَادِقٍ الأَزْدِىِّ عَنْ رَبِيعَةَ بْنِ نَاجِدٍ قَالَ قَالَ عَلِىٌّ : كُونُوا فِى النَّاسِ كَالنَّحْلَةِ فِى الطَّيْرِ ، إِنَّهُ لَيْسَ مِنَ الطَّيْرِ شَىْءٌ إِلاَّ وَهُوَ يَسْتَضْعِفُهَا ، وَلَوْ يَعْلَمُ الطَّيْرُ مَا فِى أَجْوَافِهَا مِنَ الْبَرَكَةِ لَمْ يَفْعَلُوا ذَلِكَ بِهَا ، خَالِطُوا النَّاسَ بِأَلْسِنَتِكُمْ وَأَجْسَادِكُمْ وَزَايِلُوهُمْ بِأَعْمَالِكُمْ وَقُلُوبِكُمْ ، فَإِنَّ لِلْمَرْءِ مَا اكْتَسَبَ وَهُوَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مَعَ مَنْ أَحَبَّ.

٣١٩ - أَخْبَرَنَا الْوَلِيدُ بْنُ شُجَاعٍ قَالَ حَدَّثَنِى بَقِيَّةُ عَنِ الأَوْزَاعِىِّ عَنِ الزُّهْرِىِّ قَالَ : نِعْمَ وَزِيرُ الْعِلْمِ الرَّأْىُ الْحَسَنُ.

٣٢٠ - أَخْبَرَنَا أَحْمَدُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ حَدَّثَنَا زَائِدَةُ عَنِ الأَعْمَشِ عَنْ مُسْلِمٍ عَنْ مَسْرُوقٍ قَالَ : كَفَى بِالْمَرْءِ عِلْماً أَنْ يَخْشَى اللَّهَ ، وَكَفَى بِالْمَرْءِ جَهْلاً أَنْ يُعْجَبَ بِعِلْمِهِ. قَالَ وَقَالَ مَسْرُوقٌ : الْمَرْءُ حَقِيقٌ أَنْ تَكُونَ لَهُ مَجَالِسُ يَخْلُو فِيهَا فَيَذْكُرُ ذُنُوبَهُ فَيَسْتَغْفِرُ اللَّهَ .


بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 29. Bâb - "İlim, Haşyetten, Allah Korkusu ve Saygısından İbarettir" Diyen Kimse

294. Bize Abdullah b. Salih haber verip (dedi ki) bana Muâviye, Abdurrahman b. Cübeyr b. Nufeyr'den, (o) babası Cübeyr b. Nufeyr'den, (o da) Ebu'd -Derdâ'dan (naklen) rivâyet etti (ki Ebu'd –Derdâ') şöyle dedi: (Bir gün) Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraberdik. Derken dehşetle göğe bakakaldı. Sonra şöyle buyurdu: "İşte insanlardan ilmin kapıp alınacağı anlar! Öyleki onlar o (ilimden) hiçbir şey elde edemeyecekler." O zaman Ziyâd b. Lebîd el -Ensâri şöyle dedi: "Ya Resûlüllah! Kur'an'ı okumuş olduğumuz halde o (ilim) bizden nasıl kapıp alınır? Bundan sonra da, vallahi, onu okuyacağız, kadınlarımıza ve çocuklarımıza da okutacağız." Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Annen seni kaybedesice! Ziyâd, ben seni hakikaten, Medinelilerin fakihlerinden (derin kavrayışlı alimlerinden) sayardım.

İşte şu Tevrat ve incil, yahûdî ve Hıristiyanların yanında (mevcut bulunuyor). Peki, onlara ne faydası oluyor?". Cübeyr dedi ki, "Daha sonra Ubâde İbnu's -Sâmit'le karşılaştım." (Cübeyr) sözüne şöyle devam etti." (Ona), kardeşin Ebu'd -Derdâ'nın ne söylediğini duymuyor musun, dedim ve sölediği şeyi ona haber verdim." Şöyle mukabele etti: "Ebu'd -Derdâ' doğru söyledi. İstersen, insanlardan (alınıp) kaldırılacak ilk ilmi sana muhakkak ki haber veririm: Huşu'. Yakında cuma mescidine, (camiye) gireceksin de orada huşu' sahibi hiç kimse görmeyeceksin."

295. Bize Ya'kûb b. İbrahim haber verip (dedi ki) bize Yezîd b. Hârûn rivâyet edip (dedi ki) bize el -velîd b. Cemîl el -Kettâni rivâyet edip (dedi ki) bize Mekhûl rivâyet edip dedi ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Alimin âbide (ibâdet yapana, bilgisiz ibâdetle meşgul olana) üstünlüğü benim, sizin, (mertebece) en aşağıda olanınıza üstünlüğüm gibidir." Sonra şu ayeti okudu: "Allah'dan, kulları içinde ancak âlimler korkar. " Şüphe yok ki insanlara hayrı öğreten kimselere Allah merhamet eder, onun melekleri, göklerin ve yerlerin ahalisi ile denizdeki balıklar da hayır dua ederler.

296. Bize Ahmed b. Esed Ebû Asım haber verip (dedi ki) bize Yahya b. Yemân, Süfyân'dan, (o) Leys’den, (o) bir adamdan, (o da) İbn Ömer'den (naklen) rivâyet etti (ki ibn Ömer) şöyle demiş: Kişi (mertebece) kendinden üstte olana hased etmeyinceye, kendinden altta olanı küçümsemeyinceye ve, ilmin karşılığında bir bedel istemeyinceye kadar alim olmuş olmaz.

297. Bize Sa'id b. Süleyman, Ebû Usâme'den, (o da) Mis'ar'dan (naklen) haber verdi (ki Mis'ar) şöyle dedi: Abdula'la et -Teymi'yi şöyle derken işittim: Kendisine ilimden, kendisini ağlatmayan şeyler verilmiş olan kimse, kendisine fayda verecek ilim verilen kimse olmamaya lâyıkdır, (böyle bir kimse olmamalıdır). Çünkü Allahü teâlâ alimleri (Kuranda) tavsif etmiştir. (Abdula'la) sonra şu Kur'an'ı, (yani) "Çünkü ilim verilmiş olanlar..." (âyetini) "...ağlayarak..." âyetine kadar okudu.

298. Bize İsmet İbnu’l -Fadl haber verip (dedi ki) bize Zeyd b. Hubâb, Mübarek b. Fudâle'den, (o) Ubeydullah b. Ömer el -Ömeri'den, (o da) Ebû Hâzim'den (naklen) rivâyet etti (ki Ebû Hâzini) şöyle dedi: Sende şu üç haslet olmadıkça âlim olmazsın: (Mertebece) senden üstte olana karşı haddi aşmazsın, senden altta olanı küçümsemezsin ve ilmine karşılık dünyalık almazsın.

299. Bize Ahmed b. Esed haber verip (dedi ki) bize Abser, Burd b. Sinan'dan, (o) Süleyman b. Mûsa ed -Dımeski'den. (o da) Ebu'd -Derdâ'dan (naklen) rivâyet etti (ki Ebu'd -Derdâ' şöyle dedi: öğrenci olmadıkça alim olmazsın. Kendisiyle amel etmedikçe ilimden dolayı alim olmazsın. Hep münâkaşaci olman, günahkâr olarak sana yeter. Hep çekişmeci olman, günahkâr olarak sana yeter. Hep Allah'ın rızası dışında konuşman, yalancı olarak sana yeter.

300. Bize el -Hasan b. Arafe haber verdi. (O dedi ki) bize el -Mübârek b. Sa'îd, kardeşi Süfyân es -Sevri'den, (o da) İmrân el -Mınkari'den (naklen) rivâyet etti (ki Imrân) şöyle dedi: Bir gün Hasan (Basri'ye), söylediği bir şey hakkında; "Ebû Sa'îd! Fakihler böyle söylemiyor?" dedim. Bunun üzerine o şöyle dedi: "Yazıklar olsun sana! Sen, kendin, fakih gördün mü hiç? Fakih dediğin, dünyaya karşı isteksiz, ahirete karşı arzulu, dininin işinde uyanık olan, Rabbine ibadete aralıksız devam eden kimsedir ancak!'

301. Bize el -Hasan b. Arafe haber verip (dedi ki) bize en -Nadr b. İsmail el -Beeeli, Mis'ar'dan, (o da) Sa'd b. İbrahim'den (naklen) rivâyet etti (ki Sa'd) şöyle dedi: Kendisine, "Medinelilerin en fakîhi kimdir?" diye soruldu. O da; "Rabbinden en fazla korkanları, (en muttakileri)" cevabını verdi.

302. Bize el -Hasan b. Arafe haber verip (dedi ki) bize el -Hüseyn b. Ali, Leys b. Ebi Süleym'den, (o da) Mücâhid'den (naklen) rivâyet etti (ki Mücâhid) şöyle dedi: "Fakîh dediğin, Allah'dan korkandır ancak!'.

303. Bize İsmail b. Ebân, Ya'kûb el -Kummî'den haber verdi (ki, o şöyle demiş). Bana Leys b. Ebi Süleym, Yahya'dan -ki O İbn Abbâd'dır. -, (o da) Ali b. Ebi Tâlib'den (kerremellahu vecheh, naklen) rivâyet etti (ki Hazret-i Ali) şöyle dedi: "Gerçek fakih, insanları Allah'ın rahmetinden ümitsizliğe düşürmeyen; onlara, Allah'a isyan hususlarında kolaylık tanımayan; onları, Allah'ın azabından emin kılmayan; Kur'an'ı, onu istemeyip başkasına meylederek terketmeyen kimsedir. Durum şu ki; kendisinde ilim olmayan ibadette kendisinde anlama olmayan ilimde, kendisinde düşünme olmayan okumada hiçbir hayır yoktur."

304. Bize el -Hasan b. Arafe rivâyet edip (dedi ki) bize İsmail b. İbrahim, Leys'den, (o da) Yahya b. Abbâd'dan (naklen) rivâyet etti (ki Abbâd) şöyle dedi: Ali (kerremellahu vecheh) dedi ki; Gerçek fakîh, insanları ne Allah'ın rahmetinden ümitsizliğe düşürür, ne onları Allah'ın azabından emin kılar, ne de onlara Allah'a isyan hususlarında kolaylık tanır, (o bunların hiçbirini yapmaz). Durum şu ki; kendisinde ilim olmayan ibadette hiçbir hayır yoktur, kendisinde anlama olmayan ilimde hiçbir hayır yoktur, kendisinde düşünme olmayan okumada hiçbir hayır yoktur.

305. Bize Ebu'n -Nu'man haber verip (dedi ki) bize Hammâd b. Zeyd, Yezîd b. Hâzim'den rivâyet etti (ki, o şöyle demiş) Bana amcam Cerir b. Zeyd rivâyet etti ki o Tübey'i, Ka'b'dan, şöyle dediğini rivâyet ederken işitti: Şüphe yok ki ben (eski dinkitaplarında) bir topluluğun vasıflarını, (tanıtımını) şöyle buluyorum: Onlar uygulamaksızın, (amel etmeksizin) öğrenmeye, ibadet yapmaksızın fakih olmaya çalışırlar. Ahiret ameline mukabil dünyalık peşine düşer, kalbleri sabır özsuyundan daha acı olduğu halde koyun postuna bürünürler. Onlar, şu halde, benim (merhametime) mi aldanıyorlar, yoksa beni aldatmaya mı çalışıyorlar? Ben zatıma yemin ettim ki onlara, kesinlikle, sabırlı -ağırbaşlı insanı bile şaşkın bırakacak bir imtihan hazırlayacağım!

306. Bize Bişr ibnu'l -Hakem haber verip (dedi ki) bize Abdulâziz b. Abdissamed el -Ammi rivâyet edip (dedi ki) bize Ebû İmrân el -Cevni, Herim b. Hayyân'dan rivâyet etti ki, o (yani Herim); "Fâsık (günahkar, yoldan çıkmış) alimden sakının!" demiş ve (bu söz) Ömer İbnu'l -Hattab'a (radıyallahu anh) ulaşmıştı. Bunun üzerine at, (o (yani Hazret-i Ömer), bundan, (böyle olmakdan korkarak) ona; "Fâsık âlim ne (demektir?)" diye yazmış. Herim de ona şöyle cevap yazmış: "Ya Emire'l -Mü'minin! Vallahi ben o (sözle), başka bir şey değil, sadece hayır kasdettim. (Mânâsı da şu): Bir önder -alim olur, ilimle konuşur ama isyan ve itaatsizlik yapar. Böylece halkın karıştırmasına sebep olur. Onlar da sapıtırlar."

307. Bize Said İbnu'l -Muğire haber verip (dedi ki) bize el -velid b. Müslim, Muhammed b. Mutarrif ve Abdulaziz b. İsmail b. Ubeydillah b. Ebi'l -Muhâcir'den, (o da) Abdullah b. Mesûd'dan (naklen) rivâyet etti (ki, Abdullah) şöyle dedi:

"Kim dinini üstün tutmak, dinine saygı göstermek isterse ne hükümdarın huzuruna girsin, ne (nâmahrem) kadınlarla başbaşa kalsın, nede arzularına uyan (bidatçılarla) münâkaşa etsin!"

308. Bize Sa'îd b. Amir, İsmail b. İbrahim'den, (o da) Yûnus'dan (naklen) haber verdi (ki, Yûnus) şöyle dedi: Meymûn b. Mihrân (bir mektubunda) bana şöyle yazdı: "Din konusunda münâkaşa ve tartışmadan sakın! Ne alimle, ne de cahille tartışma! Alime gelince o ilmini senden saklar ve (artık) ne yaptığına aldırış etmez. Cahile gelince o da, sana itaat etmeyerek seni kızdırır, üzer.

309. Bize Ebu'l -Muğire haber verip (dedi ki) bize el -Evzâ'î, Yahya b. Ebî Kesîr'den, onun şöyle dediğini rivâyet etti: Süleyman b. Dâvûd -aleyhisselâm - oğluna şöyle dedi: Çekişmeyi bırak. Çünkü onun faydası azdır. (Üstelik) o, kardeşler arasında düşmanlığı körükler, tahrik eder.

310. Bize Yahya b. Hassan haber verip (dedi ki) bize Abdullah b. İdris, İsmail b. Ebî Hakim'den, şöyle dediğini rivâyet etti: Ömer b. Abdilaziz'i, şöyle derken işittim: "Kim dinini münâkaşalara hedef kılarsa çok (kanaat) değiştirir."

311. Bize Mervân b. Muhammed haber verip (dedi ki) bana Sa'îd b. Abdilaziz rivâyet edip dedi ki, Ömer b. Abdilaziz (bir mektubunda) Medinelilere şöyle yazdı: Vakıa şu ki, kim ilimsiz ibâdet etmeye kalkarsa bozacağı şeyler, düzelteceği şeylerden daha çok olur. Kim de dinini münâkaşaya hedef kılarsa (kanaatlerinin) değişmesi çok olur.

312. Bize Muhammed b. Yûsuf, Süfyân'dan, (o) Ca'fer b. Burkandan, (o da) Ömer b. Abdilaziz'den (naklen) haber verdi (ki Ca'fer) şöyle dedi: Bir adam ona (yani Ömer'e) bidatlerden bir şey sordu. O da şöyle cevap verdi: "Bedevinin, (köylünün ve, mahalle mektebindeki çocuğun dinine sarıl! Bunun dışındakilerden ise yüz çevir." Ebû Muhammed (ed -Dârimi, bir önceki haberde geçen); "(Kanaatlerinin) değişmesi çok olur "un mânası, "Bir görüşten (diğer) bir görü -şe geçer" demektir, dedi.

٢٩- باب مَنْ قَالَ الْعِلْمُ الْخَشْيَةُ وَتَقْوَى اللَّهِ

٢٩٤ - أَخْبَرَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ صَالِحٍ حَدَّثَنِى مُعَاوِيَةُ عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ جُبَيْرِ بْنِ نُفَيْرٍ عَنْ أَبِيهِ : جُبَيْرِ بْنِ نُفَيْرٍ عَنْ أَبِى الدَّرْدَاءِ قَالَ : كُنَّا مَعَ رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- فَشَخَصَ بِبَصَرِهِ إِلَى السَّمَاءِ ثُمَّ قَالَ :( هَذَا أَوَانُ يُخْتَلَسُ الْعِلْمُ مِنَ النَّاسِ حَتَّى لاَ يَقْدِرُوا مِنْهُ عَلَى شَىْءٍ ). فَقَالَ زِيَادُ بْنُ لَبِيدٍ الأَنْصَارِىُّ : يَا رَسُولَ اللَّهِ وَكَيْفَ يُخْتَلَسُ مِنَّا وَقَدْ قَرَأْنَا الْقُرْآنَ؟ فَوَاللَّهِ لَنَقْرَأَنَّهُ وَلَنُقْرِئَنَّهُ نِسَاءَنَا وَأَبْنَاءَنَا. فَقَالَ :( ثَكِلَتْكَ أُمُّكَ يَا زِيَادُ ، إِنْ كُنْتُ لأَعُدُّكَ مِنْ فُقَهَاءِ أَهْلِ الْمَدِينَةِ ، هَذِهِ التَّوْرَاةُ وَالإِنْجِيلُ عِنْدَ الْيَهُودِ وَالنَّصَارَى فَمَاذَا تُغْنِى عَنْهُمْ؟ ). قَالَ جُبَيْرٌ : فَلَقِيتُ عُبَادَةَ بْنَ الصَّامِتِ قَالَ قُلْتُ : أَلاَ تَسْمَعُ مَا يَقُولُ أَخُوكَ أَبُو الدَّرْدَاءِ؟ فَأَخْبَرْتُهُ بِالَّذِى قَالَ. قَالَ : صَدَقَ أَبُو الدَّرْدَاءِ ، إِنْ شِئْتَ لأُحَدِّثَنَّكَ بِأَوَّلِ عِلْمٍ يُرْفَعُ مِنَ النَّاسِ ، الْخُشُوعُ ، يُوشِكُ أَنْ تَدْخُلَ مَسْجِدَ الْجَمَاعَةِ فَلاَ تَرَى فِيهِ رَجُلاً خَاشِعاً.

٢٩٥ - أَخْبَرَنَا يَعْقُوبُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ حَدَّثَنَا يَزِيدُ بْنُ هَارُونَ حَدَّثَنَا الْوَلِيدُ بْنُ جَمِيلٍ الْكِنَانِىُّ حَدَّثَنَا مَكْحُولٌ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- :( فَضْلُ الْعَالِمِ عَلَى الْعَابِدِ كَفَضْلِى عَلَى أَدْنَاكُمْ ). ثُمَّ تَلاَ هَذِهِ الآيَةَ { إِنَّمَا يَخْشَى اللَّهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمَاءُ } إِنَّ اللَّهَ وَمَلاَئِكَتَهُ وَأَهْلَ سَمَوَاتِهِ وَأَرَضِيهِ وَالنُّونَ فِى الْبَحْرِ يُصَلُّونَ عَلَى الَّذِينَ يُعَلِّمُونَ النَّاسَ الْخَيْرَ.

٢٩٦ - أَخْبَرَنَا أَحْمَدُ بْنُ أَسَدٍ أَبُو عَاصِمٍ حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ يَمَانٍ عَنْ سُفْيَانَ عَنْ لَيْثٍ عَنْ رَجُلٍ عَنِ ابْنِ عُمَرَ قَالَ : لاَ يَكُونُ الرَّجُلُ عَالِماً حَتَّى لاَ يَحْسُدَ مَنْ فَوْقَهُ ، وَلاَ يَحْقِرَ مَنْ دُونَهُ ، وَلاَ يَبْتَغِىَ بِعِلْمِهِ ثَمَناً.

٢٩٧ - أَخْبَرَنَا سَعِيدُ بْنُ سُلَيْمَانَ عَنْ أَبِى أُسَامَةَ عَنْ مِسْعَرٍ قَالَ سَمِعْتُ عَبْدَ الأَعْلَى التَّيْمِىَّ يَقُولُ : مَنْ أُوتِىَ مِنَ الْعِلْمِ مَا لاَ يُبْكِيهِ لَخَلِيقٌ أَنْ لاَ يَكُونَ أُوتِىَ عِلْماً يَنْفَعُهُ ، لأَنَّ اللَّهَ تَعَالَى نَعَتَ الْعُلَمَاءَ ثُمَّ قَرَأَ الْقُرْآنَ { إِنَّ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ } إِلَى قَوْلِهِ { يَبْكُونَ }

٢٩٨ - أَخْبَرَنَا عِصْمَةُ بْنُ الْفَضْلِ حَدَّثَنَا زَيْدُ بْنُ حُبَابٍ عَنْ مُبَارَكِ بْنِ فَضَالَةَ عَنْ عُبَيْدِ اللَّهِ بْنِ عُمَرَ الْعُمَرِىِّ عَنْ أَبِى حَازِمٍ قَالَ : لاَ تَكُونُ عَالِماً حَتَّى تَكُونَ فِيكَ ثَلاَثُ خِصَالٍ : لاَ تَبْغِى عَلَى مَنْ فَوْقَكَ ، وَلاَ تَحْقِرُ مَنْ دُونَكَ ، وَلاَ تَأْخُذُ عَلَى عِلْمِكَ دُنْيَا.

٢٩٩ - أَخْبَرَنَا أَحْمَدُ بْنُ أَسَدٍ حَدَّثَنَا عَبْثَرٌ عَنْ بُرْدِ بْنِ سِنَانٍ عَنْ سُلَيْمَانَ بْنِ مُوسَى الدِّمَشْقِىِّ عَنْ أَبِى الدَّرْدَاءِ قَالَ : لاَ تَكُونُ عَالِماً حَتَّى تَكُونَ مُتَعَلِّماً ، وَلاَ تَكُونُ بِالْعِلْمِ عَالِماً حَتَّى تَكُونَ بِهِ عَامِلاً ، وَكَفَى بِكَ إِثْماً أَنْ لاَ تَزَالَ مُخَاصِماً ، وَكَفَى بِكَ إِثْماً أَنْ لاَ تَزَالَ مُمَارِياً ، وَكَفَى بِكَ كَاذِباً أَنْ لاَ تَزَالَ مُحَدِّثاً فِى غَيْرِ ذَاتِ اللَّهِ.

٣٠٠ - أَخْبَرَنَا الْحَسَنُ بْنُ عَرَفَةَ حَدَّثَنَا الْمُبَارَكُ بْنُ سَعِيدٍ عَنْ أَخِيهِ سُفْيَانَ الثَّوْرِىِّ عَنْ عِمْرَانَ الْمِنْقَرِىِّ قَالَ قُلْتُ لِلْحَسَنِ يَوْماً فِى شَىْءٍ قَالَهُ : يَا أَبَا سَعِيدٍ لَيْسَ هَكَذَا يَقُولُ الْفُقَهَاءُ. فَقَالَ : وَيْحَكَ وَرَأَيْتَ أَنْتَ فَقِيهاً قَطُّ ، إِنَّمَا الْفَقِيهُ الزَّاهِدُ فِى الدُّنْيَا ، الرَّاغِبُ فِى الآخِرَةِ ، الْبَصِيرُ بِأَمْرِ دِينِهِ ، الْمُدَاوِمُ عَلَى عِبَادَةِ رَبِّهِ.

٣٠١ - أَخْبَرَنَا الْحَسَنُ بْنُ عَرَفَةَ حَدَّثَنَا النَّضْرُ بْنُ إِسْمَاعِيلَ الْبَجَلِىُّ عَنْ مِسْعَرٍ عَنْ سَعْدِ بْنِ إِبْرَاهِيمَ قَالَ قِيلَ لَهُ : مَنْ أَفْقَهُ أَهْلِ الْمَدِينَةِ؟ قَالَ : أَتْقَاهُمْ لِرَبِّهِ.

٣٠٢ - أَخْبَرَنَا الْحَسَنُ بْنُ عَرَفَةَ حَدَّثَنَا الْحُسَيْنُ بْنُ عَلِىٍّ عَنْ لَيْثِ بْنِ أَبِى سُلَيْمٍ عَنْ مُجَاهِدٍ قَالَ : إِنَّمَا الْفَقِيهُ مَنْ يَخَافُ اللَّهَ.

٣٠٣ - أَخْبَرَنَا إِسْمَاعِيلُ بْنُ أَبَانَ عَنْ يَعْقُوبَ الْقُمِّىِّ قَالَ حَدَّثَنِى لَيْثُ بْنُ أَبِى سُلَيْمٍ عَنْ يَحْيَى - هُوَ ابْنُ عَبَّادٍ - عَنْ عَلِىِّ بْنِ أَبِى طَالِبٍ قَالَ : إِنَّ الْفَقِيهَ حَقَّ الْفَقِيهِ مَنْ لَمْ يُقَنِّطِ النَّاسَ مِنْ رَحْمَةِ اللَّهِ ، وَلَمْ يُرَخِّصْ لَهُمْ فِى مَعَاصِى اللَّهِ ، وَلَمْ يُؤَمِّنْهُمْ مِنْ عَذَابِ اللَّهِ ، وَلَمْ يَدَعِ الْقُرْآنَ رَغْبَةً عَنْهُ إِلَى غَيْرِهِ ، إِنَّهُ لاَ خَيْرَ فِى عِبَادَةٍ لاَ عِلْمَ فِيهَا ، وَلاَ عِلْمَ لاَ فَهْمَ فِيهِ ، وَلاَ قِرَاءَةَ لاَ تَدَبُّرَ فِيهَا.

٣٠٤ - أَخْبَرَنَا الْحَسَنُ بْنُ عَرَفَةَ حَدَّثَنَا إِسْمَاعِيلُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ عَنْ لَيْثٍ عَنْ يَحْيَى بْنِ عَبَّادٍ قَالَ قَالَ عَلِىٌّ : الْفَقِيهُ حَقُّ الْفَقِيهِ الَّذِى لاَ يُقَنِّطُ النَّاسَ مِنْ رَحْمَةِ اللَّهِ ، وَلاَ يُؤَمِّنُهُمْ مِنْ عَذَابِ اللَّهِ ، وَلاَ يُرَخِّصُ لَهُمْ فِى مَعَاصِى اللَّهِ ، إِنَّهُ لاَ خَيْرَ فِى عِبَادَةٍ لاَ عِلْمَ فِيهَا ، وَلاَ خَيْرَ فِى عِلْمٍ لاَ فَهْمَ فِيهِ ، وَلاَ خَيْرَ فِى قِرَاءَةٍ لاَ تَدَبُّرَ فِيهَا.

٣٠٥ - أَخْبَرَنَا أَبُو النُّعْمَانِ حَدَّثَنَا حَمَّادُ بْنُ زَيْدٍ عَنْ يَزِيدَ بْنِ حَازِمٍ قَالَ حَدَّثَنِى عَمِّى جَرِيرُ بْنُ زَيْدٍ أَنَّهُ سَمِعَ تُبَيْعاً يُحَدِّثُ عَنْ كَعْبٍ قَالَ : إِنِّى لأَجِدُ نَعْتَ قَوْمٍ يَتَعَلَّمُونَ لِغَيْرِ الْعَمَلِ ، وَيَتَفَقَّهُونَ لِغَيْرِ الْعِبَادَةِ ، وَيَطْلُبُونَ الدُّنْيَا بِعَمَلِ الآخِرَةِ ، وَيَلْبَسُونَ جُلُودَ الضَّأْنِ وَقُلُوبُهُمْ أَمَرُّ مِنَ الصَّبْرِ ، فَبِى يَغْتَرُّونَ أَوْ إِيَّاىَ يُخَادِعُونَ ، فَحَلَفْتُ بِى لأُتِيحَنَّ لَهُمْ فِتْنَةً تَتْرُكُ الْحَلِيمَ فِيهَا حَيْرَانَ.

٣٠٦ - أَخْبَرَنَا بِشْرُ بْنُ الْحَكَمِ حَدَّثَنَا عَبْدُ الْعَزِيزِ بْنُ عَبْدِ الصَّمَدِ الْعَمِّىُّ حَدَّثَنَا أَبُو عِمْرَانَ الْجَوْنِىُّ عَنْ هَرِمِ بْنِ حَيَّانَ أَنَّهُ قَالَ : إِيَّاكُمْ وَالْعَالِمَ الْفَاسِقَ. فَبَلَغَ عُمَرَ بْنَ الْخَطَّابِ فَكَتَبَ إِلَيْهِ وَأَشْفَقَ مِنْهَا : مَا الْعَالِمُ الْفَاسِقُ؟ قَالَ : فَكَتَبَ إِلَيْهِ هَرِمٌ : يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ وَاللَّهِ مَا أَرَدْتُ بِهِ إِلاَّ الْخَيْرَ ، يَكُونُ إِمَامٌ يَتَكَلَّمُ بِالْعِلْمِ وَيَعْمَلُ بِالْفِسْقِ ، فَيُشَبِّهُ عَلَى النَّاسِ فَيَضِلُّوا.

٣٠٧ - أَخْبَرَنَا سَعِيدُ بْنُ الْمُغِيرَةِ حَدَّثَنَا الْوَلِيدُ بْنُ مُسْلِمٍ عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ مُطَرِّفٍ وَعَبْدِ الْعَزِيزِ بْنِ إِسْمَاعِيلَ بْنِ عُبَيْدِ اللَّهِ بْنِ أَبِى الْمُهَاجِرِ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ مَسْعُودٍ قَالَ : مَنْ أَرَادَ أَنْ يُكْرِمَ دِينَهُ فَلاَ يَدْخُلْ عَلَى السُّلْطَانِ ، وَلاَ يَخْلُوَنَّ بِالنِّسْوَانِ ، وَلاَ يُخَاصِمَنَّ أَصْحَابَ الأَهْوَاءِ.

٣٠٨ - أَخْبَرَنَا سَعِيدُ بْنُ عَامِرٍ عَنْ إِسْمَاعِيلَ بْنِ إِبْرَاهِيمَ عَنْ يُونُسَ قَالَ : كَتَبَ إِلَىَّ مَيْمُونُ بْنُ مِهْرَانَ : إِيَّاكَ وَالْخُصُومَةَ وَالْجِدَالَ فِى الدِّينِ ، لاَ تُجَادِلَنَّ عَالِماً وَلاَ جَاهِلاً ، أَمَّا الْعَالِمُ فَإِنَّهُ يَخْزُنُ عَنْكَ عِلْمَهُ وَلاَ يُبَالِى مَا صَنَعْتَ ، وَأَمَّا الْجَاهِلُ فَإِنَّهُ يُخَشِّنُ بِصَدْرِكَ وَلاَ يُطِيعُكَ.

٣٠٩ - أَخْبَرَنَا أَبُو الْمُغِيرَةِ حَدَّثَنَا الأَوْزَاعِىُّ عَنْ يَحْيَى بْنِ أَبِى كَثِيرٍ قَالَ قَالَ سُلَيْمَانُ بْنُ دَاوُدَ عَلَيْهِمَا السَّلاَمُ لاِبْنِهِ : دَعِ الْمِرَاءَ فَإِنَّ نَفْعَهُ قَلِيلٌ وَهُوَ يُهَيِّجُ الْعَدَاوَةَ بَيْنَ الإِخْوَانِ.

٣١٠ - أَخْبَرَنَا يَحْيَى بْنُ حَسَّانَ حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ إِدْرِيسَ عَنْ إِسْمَاعِيلَ بْنِ أَبِى حَكِيمٍ قَالَ سَمِعْتُ عُمَرَ بْنَ عَبْدِ الْعَزِيزِ يَقُولُ : مَنْ جَعَلَ دِينَهُ غَرَضاً لِلْخُصُومَاتِ أَكْثَرَ التَّنَقُّلَ.

٣١١ - أَخْبَرَنَا مَرْوَانُ بْنُ مُحَمَّدٍ حَدَّثَنَا سَعِيدُ بْنُ عَبْدِ الْعَزِيزِ قَالَ : كَتَبَ عُمَرُ بْنُ عَبْدِ الْعَزِيزِ إِلَى أَهْلِ الْمَدِينَةِ : إِنَّهُ مَنْ تَعَبَّدَ بِغَيْرِ عِلْمٍ كَانَ مَا يُفْسِدُ أَكْثَرَ مِمَّا يُصْلِحُ ، وَمَنْ عَدَّ كَلاَمَهُ مِنْ عَمَلِهِ قَلَّ كَلاَمُهُ إِلاَّ فِيمَا يَعْنِيهِ ، وَمَنْ جَعَلَ دِينَهُ غَرَضاً لِلْخُصُومَاتِ كَثُرَ تَنَقُّلُهُ.

٣١٢ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ يُوسُفَ عَنْ سُفْيَانَ عَنْ جَعْفَرِ بْنِ بُرْقَانَ عَنْ عُمَرَ بْنِ عَبْدِ الْعَزِيزِ قَالَ : سَأَلَهُ رَجُلٌ عَنْ شَىْءٍ مِنَ الأَهْوَاءِ ، فَقَالَ : عَلَيْكَ بِدِينِ الأَعْرَابِىِّ وَالْغُلاَمِ فِى الْكُتَّابِ ، وَالْهَ عَمَّا سِوَى ذَلِكَ. قَالَ أَبُو مُحَمَّدٍ : كَثُرَ تَنَقُّلُهُ أَىْ يَنْتَقِلُ مِنْ رَأْىٍ إِلَى رَأْىٍ.


بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 28. Bâb - Hata Yapma Endişesiyle Fetva Vermekten Korkan Kimse

272. Bize Ebu'n -Nu'mân haber verip (dedi ki) bize Sabit b. Yezid rivâyet edip (dedi ki) bize Asım rivâyet edip (dedi ki); eş -Şa'bî'ye bir hadis sordum, o da onu bana rivâyet etti. Bunun üzerine ben ona; "Bu (hadis) Hazret-i Peygambere mi (sallallahü aleyhi ve sellem) nisbet ediliyor?" dedim. "Hayır, dedi, Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) berisinde olan kimseye (nisbet etmeyi) daha çok severiz. Çünkü onda bir fazlalık veya noksanlık olursa, bu, Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) berisinde olan kimseye (ait) olmuş olur.

273. Bize İshak b. İsa haber verip (dedi ki) bize Hammâd b. Zeyd, Ebû Hâşim'den, (o da) İbrahim'den (naklen) rivâyet etti (ki İbrahim) şöyle dedi: "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) muhâkala ve muzâbene'den menetmiştir." Bunun üzerine ona (yani İbrahim'e), "Ezberinde, Resûlüllah'dan (sallallahü aleyhi ve sellem) gelen, bundan başka bir hadis yok mu?" dendi. "Var, dedi, ama ben, "Abdullah şöyle dedi", "Alkame şöyle dedi" demeyi daha çok seviyorum.

274. Bize Muhammed b. Kesir, el -Evzâ'i'den, (o da) ismail b. Ubeydillah'dan (naklen) haber verdi (ki İsmail) şöyle dedi: Ebu'd -Derdâ, Resûlüllah'dan (sallallahü aleyhi ve sellem) bir hadis rivâyet ettiği zaman (rivâyetinin sonunda); "Bunu, bunun gibisini, veya benzerini yahut bunun eşini, (mislini buyurdu)" derdi.

275. Bize Esed b. Mûsa haber verip (dedi ki) bize Muâviye, Rebî'a b. Yezîd'den, onun şöyle dediğini rivâyet etti: Ebu'd -Derdâ' bir hadis rivâyet ettiği zaman (sonunda) şöyle derdi: "Allahım (şâid ol!). Eğer böyle değilse bunun aynısı gibidir.

276. Bize Osman b. Ömer rivâyet edip (dedi ki) bize İbn Avn, Müslim Ebû Abdillah'dan, (o) İbrahim et -Teymi'den, (o) babasından, (o da) Amr b. Meymûn'dan (naklen) haber verdi(ki Amr) şöyle dedi: Hiçbir perşembe akşamını kaçırmaz, Abdullah b. Mesudun yanına gelirdim. Onu bir şey için hiç, "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu" derken duymamıştım. Nihayet bir akşam oldu ve, "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu..." dedi. (Amr) dedi ki, bunun üzerine onun gözleri yaşla doldu, damarları kabardı. Derken ben onu, (rahatlamak için elbisesinin) düğmelerini çözmüş bir halde gördüm. (Rivâyetinin sonunda da) o şöyle dedi: "(Hazret-i Peygamber'in sözü böyledir,) veya bunun aynısıdır, yahut bunun gibidir, ya da bunun benzeridir."

277. Bize Yezid b. Harun haber verip (dedi ki) bize Eş'as, eş -Şa'bî ve İbn Sirin'den (naklen) haber verdi ki İbn Mes'ud, Resûlüllah'dan (sallallahü aleyhi ve sellem) (Allah'ın) belâ ve cezaları hakkında rivâyette bulunduğu zaman yüzü kızarır -bozarır ve, "Böyle veya bunun gibidir, böyle veya bunun gibidir" derdi.

278. Bize Sehl b. Hammâd haber verip (dedi ki) bize Şu'be rivâyet edip (dedi ki) bize Tevbe el -Anberi rivâyet edip dedi ki, bana eş -Şa'bî şöyle dedi: "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu.." diyerek (rivâyette bulunan) falanı gördün mü? Ben İbn Ömer'le iki yıl veya birbuçuk yıl kaldım da, şu hadis hariç, onu Resûlüllah'dan (sallallahü aleyhi ve sellem) bir şey rivâyet ederken işitmedim."

279. Bize Esed b. Mûsa haber verip (dedi ki) bize Şu'be rivâyet edip (dedi ki) bize Abdullah b. Ebi's -Sefer, eş -Şa'bî'den, onun şöyle dediğini rivâyet etti: "İbn Ömer'in yanında bir yıl durdum da onu, Resûlüllah'dan (sallallahü aleyhi ve sellem) bir hadis zikrederken işitmedim."

280. Bize Asım b. Yûsuf haber verip (dedi ki) bize Ebû Bekr, Ebû Hasîn'den (o) eş -Şa'bî'den, (o da) Sabit b. Kutbe el -Ensâri'den (naklen) rivâyet etti (ki Sabit) şöyle dedi: "Abdullahbize ayda iki veya üç hadis rivâyet ederdi."

281. Bize Osman b. Ömer haber verip (dedi ki) bize Yûnus, Abdülmelik b. Ubeyd'den, onun şöyle dediğini haber verdi: Enes b. Mâlik bize uğramıştı. Biz de, "Bize, Resûlüllah'dan (sallallahü aleyhi ve sellem) duymuş olduğun bazı şeyler rivâyet edin!" demiştik. Bunun üzerine o; "(Peki), demişti, ben de (rivâyet eder ve) "İnşallah böyledir" derim."

282. Bize Süleyman b. Harb haber verip (dedi ki bize Hammâd b. Zeyd, İbn Avn'dan, (o da) Muhammed'den (naklen) rivâyet etti (ki Muhammed) şöyle dedi: "Enes, Resûlüllah'dan (sallallahü aleyhi ve sellem) az hadis rivâyet ederdi. Resûlüllah'dan (sallallahü aleyhi ve sellem) hadis rivâyet ettiği zaman ise (rivâyetin sonunda), "veya Resûlüllah’ın (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurduğu gibi" derdi. "

283. Bize Osman b. Muhammed haber verdi. (O dedi ki) bize İsmail, Eyyûb'dan, (o da) Muhammed'den (naklen) rivâyet etti (ki Muhammed) şöyle dedi: "Enes, Resûlüllah'dan (sallallahü aleyhi ve sellem) bir hadis rivâyet ettiği zaman (rivâyetin sonunda), "veya Resûlüllah’ın buyurduğu gibi" derdi."

284. Bize Süleyman b. Harb rivâyet etti. (O dedi ki) bize Hammâd b. Zeyd, Yahya b. Sa'îd'den, onun şöyle dediğini rivâyet etti: Bana es -Sâ'ib b. Yezîd rivâyet edip şöyle dedi: Sa'd ile beraber Mekke'ye (doğru yola) çıkmıştım da Medine'ye dönünceye kadar, onu, Resûlüllah'dan (sallallahü aleyhi ve sellem) bir hadis rivâyet ederken işitmemiştim.

285. Bize Sehl b. Hammâd haber verdi. (O dedi ki) bize Şu'be rivâyet etti. (O dedi ki) bize Beyân, eş -Şa'bi'den, (o da) Karaza b. Ka'b'dan (naklen) rivâyet etti ki; Ömer (radıyallahu anh), (bir grup) ensârı, Medine'den (Küfe'ye müteveccihen) yola çıktıklarında uğurladı ve şöyle dedi: "Biliyor musunuz, sizi niçin uğurladım?". Dedik ki; "Ensâr'a hürmetten dolayı." (Hazret-i Ömer sözüne) şöyle devam etti: "Siz, Kur'an'ı okurken dilleri, hurma ağaçlarının titremesi gibi titreyen, (Kur'an'ı doğru -dürüst okuyamayan) bir topluluğa gidiyorsunuz. Binaenaleyh, Resûlüllah'dan (sallallahü aleyhi ve sellem) hadis rivâyeti ile onları (Kur'an'dan) yüz çevirtmeyin. (Bu az rivâyet hususunda, bu hayırlı işte) ben sizin ortağınızım, (ben de böyle yapacağım). (Karaza) dedi ki, artık hiçbir şey rivâyet etmedim. Halbuki ben de arkadaşlarımın duymuş oldukları gibi, (Resûlüllah'dan hadisler) duymuştum.

286. Bize Yezîd b. Harun haber verip (dedi ki) bize Eş'as b. Sevvâr, eş -Şa'bî'den, (o da) Karaza b. Ka'b'dan (naklen) haber verdi (ki Karaza) şöyle dedi: Ömer İbnu'l -Hattâb (radıyallaha anh), Ensâr'dan bir grubu Kûfe'ye gönderdi. Beni de onlarla beraber gönderdi. (Yola çıktığımızda) o da bizimle beraber yürümeye başladı. Nihayet Sırâr (denilen yere) -Sırâr Medine yolunda bir su (başıdır). -geldi ve ayaklarından tozu silkmeye başladı. Sonra şöyle dedi: "Siz Kûfe'ye gidiyorsunuz. Siz Kur'an'ı, fikırdatarak (okuyan) bir topluluğa gidiyorsunuz. Onlar size gelecek ve "Muhammed'in sahâbileri geldi, Muhammed'in sahâbileri geldi!" diyecekler. Onlar size gelecek ve sizden hadis soracaklar. Binaenaleyh bildiriniz ki abdestin en tam olanı, (azaları) üçer (defa yıkamakla) olur.

İki (yıkama da) kâfi gelir." Sonra şöyle devam etti: "Siz Kûfe'ye gidiyorsunuz Siz Kur'an'ı fıkırdatarak (okuyan) bir topluluğa gidiyorsunuz, (onlar sizin varışınızı görünce -duyunca); "Muhammed'in sahâbileri geldi, Muhammed'in sahâbileri geldi!" deyip yanınıza gelecek ve size hadis soracaklar. Binaenaleyh Resûlüllah'dan (sallallahü aleyhi ve sellem) rivâyeti azaltınız. Bu hususta ben sizin ortağınızım, (ben de az rivâyet edeceğim). Karaza dedi ki: "Ben topluluğun içinde otururdum da onlar Resûlüllah'dan (sallallahü aleyhi ve sellem) (nakledilen) hadisleri zikrederlerdi. Halbuki ben o (hadisleri) onların en iyi belleyenlerinden idim. Ama Ömer'in tavsiyesini hatırlayınca susardım.."

Ebû Muhammed (ed -Dârimi) dedi ki; Bana göre burada kasdedilen, Resûlüllah’ın (sallallahü aleyhi ve sellem) (zamanındaki) hâdiselerle ilgili hadislerdir, sünnetler ve farizalar (ferâiz) değil."

287. Bize Mücâhid b. Mûsa haber verip (dedi ki) bize İbn Numeyr, Mâlik b. Miğvel'den, (o) eş -Şa'bî'den, (o da) Alkame’den (naklen) rivâyet etti (ki Alkame) şöyle dedi: Abdullah; "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu..." dedi, sonra kendisini bir titreme aldı, akabinde de; "Bunun gibidir veya bundan üstündür" dedi.

288. Bize Bişr İbnu'l -Hakem haber verip (dedi ki) bize Süfyân, İbn Ebî Necih'den, (o da) Mücâhid'den (naklen) rivâyet etti (ki Mücâhid) şöyle dedi: İbn Ömer'e (Mekke'den) Medine'ye kadar arkadaşlık yaptım da, onu, Resûlüllah'dan (sallallahü aleyhi ve sellem) bir hadis rivâyet ederken işitmedim. Ancak o (bir yerde) şöyle dedi: 'Hazret-i Peygamber'le (sallallahü aleyhi ve sellem) beraberdim. Kendisine hurma göbeği getirildi. Bunun üzerine o şöyle buyurdu: "Ağaçlardan bir ağaç var ki müslüman adam gibidir, (hangisidir o?)" Ben, "O, hurma ağacıdır!" demek istedim. Ama baktım, gördüm ki ben topluluğun en küçüğüyüm. Bundan dolayı sustum. (Sonra bunu babam Ömer'e anlattığımda) o; "isterdim ki bunu söyleseydin de şu kadar borcum olaydı!" dedi."

289. Bize Bişr İbnu'l -Hakem haber verip (dedi ki) bize Hâlid b. Yezîd el -Hedâdi rivâyet edip (dedi ki) bize Salih ed -Dehhân rivâyet edip dedi ki; Câbir b. Zeyd'i, (hadis rivâyetini) mühim ve büyük bir iş görmesinden, (Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) isnâd ederek yalan söylemekden korkmasında dolayı hiç, "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu..." derken işitmedim.

290. Bize Muhammed b. Abdillah haber verip (dedi ki) bize Revh, Kehmes İbnu'l -Hasan'dan, (o da) Abdullah b. Şakîk'den (naklen) haber verdi (ki Abdullah) şöyle dedi: (Bir gün) Ebû Hureyre, Ka'b bir topluluğun içindeyken, (o topluluğa) Ka'b'i sormaya geldi. Ka'b da (henüz kendisini tanımayan Ebû Hureyre'ye), "Ondan ne istiyorsun?" dedi. (Ebû Hureyre) de şöyle mukabele etti: "Bilmiş ol ki ben, Resûlüllah'in sahâbîlerinden hiç kimsenin, onun hadisini benden daha iyi bellemiş olacağını kabul etmem. (Ama yine de Ka'b'a bazı şeyler sormak istiyorum)." Bunun üzerine Ka'b şöyle dedi: "Bilki sen, asla, herhangi bir şeyin peşine düşen bir kimse bulamazsın ki o, günün birinde ondan doyacak olmasın. İlmin peşine düşen kimse veya dünyanın peşine düşen kimse hariç!" O zaman (Ebû Hureyre "Sen Ka'b mısın?" dedi. "Evet" dedi. (Ebû Hureyre de)" (İşte) bunun gibi (şeyler) için geldim" dedi.

291. Bize Ya'kûb b. İbrahim haber verip (dedi ki) bize Yahya b. Ebî Bukeyr haber verip (dedi ki) bize Şibl, Amr b. Dinar'dan, (o da) Tâvûs'dan (naklen) haber verdi (ki Tavus) şöyle dedi: "Ya Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), demiş, insanların hangisi daha bilgindir?". Buyurmuştur ki; "İnsanların ilmini, kendi ilmine katan! (Ayrıca) ilmin peşinde olan herkes, (her ilim talebesi) ilme açtır. "

292. Bize Sa'îd b. Amir, el -Halil b. Murre'den, (o da) Muâviye b. Kurre'den (naklen) haber verdi (ki Muâviye) şöyle dedi: İçinde, birbirleriyle konuşan büyüklerin bulunduğu bir (ilim ve sohbet) halkasında idim. Aralarında Abid b. Amr da vardı. Derken topluluğun kenarındaki bir genç; "Allah'ı zikretmeye dalın. Allah size hayır ve bereket versin!" dedi. Bunun üzerine topluluk, "Bizi hangi şeyde, (ne durumda) gördü?" diye biri birine baktı. Sonra onlardan biri şöyle dedi: "Bunu sana kim emrettiyse sen (bunu ona) emret! Vallahi (sözünü) tekrar edersen kesinlikle (sana) yaparız da yaparız!

293. Bize Yûsuf b. Mûsa haber verip (dedi ki) bize Ebû Amir haber verip (dedi ki) bize Kurre b. Hâlid, Avn b. Abdillah'dan, onun şöyle dediğini haber verdi: İçinde hikmet dağıtılan ve rahmet umulan meclis, (toplantı yeri) ne güzel meclisdir!

٢٨- باب مَنْ هَابَ الْفُتْيَا مَخَافَةَ السَّقَطِ

٢٧٢ - أَخْبَرَنَا أَبُو النُّعْمَانِ حَدَّثَنَا ثَابِتُ بْنُ يَزِيدَ حَدَّثَنَا عَاصِمٌ قَالَ : سَأَلْتُ الشَّعْبِىَّ عَنْ حَدِيثٍ فَحَدَّثَنِيهِ فَقُلْتُ : إِنَّهُ يُرْفَعُ إِلَى النَّبِىِّ -صلّى اللّه عليه وسلّم-. فَقَالَ : لاَ ، عَلَى مَنْ دُونَ النَّبِىِّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- أَحَبُّ إِلَيْنَا ، فَإِنْ كَانَ فِيهِ زِيَادَةٌ أَوْ نُقْصَانٌ كَانَ عَلَى مَنْ دُونَ النَّبِىِّ -صلّى اللّه عليه وسلّم-.

٢٧٣ - أَخْبَرَنَا إِسْحَاقُ بْنُ عِيسَى حَدَّثَنَا حَمَّادُ بْنُ زَيْدٍ عَنْ أَبِى هَاشِمٍ عَنْ إِبْرَاهِيمَ قَالَ : نَهَى رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- عَنِ الْمُحَاقَلَةِ وَالْمُزَابَنَةِ. فَقِيلَ لَهُ : أَمَا تَحْفَظُ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- حَدِيثاً غَيْرَ هَذَا؟ قَالَ : بَلَى وَلَكِنِّى أَقُولُ قَالَ عَبْدُ اللَّهِ قَالَ عَلْقَمَةُ أَحَبُّ إِلَىَّ.

٢٧٤ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ كَثِيرٍ عَنِ الأَوْزَاعِىِّ عَنْ إِسْمَاعِيلَ بْنِ عُبَيْدِ اللَّهِ قَالَ : كَانَ أَبُو الدَّرْدَاءِ إِذَا حَدَّثَ بِحَدِيثٍ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- قَالَ : هَذَا أَوْ نَحْوَهُ أَوْ شِبْهَهُ أَوْ شَكْلَهُ.

٢٧٥ - أَخْبَرَنَا أَسَدُ بْنُ مُوسَى حَدَّثَنَا مُعَاوِيَةُ عَنْ رَبِيعَةَ بْنِ يَزِيدَ قَالَ : كَانَ أَبُو الدَّرْدَاءِ إِذَا حَدَّثَ حَدِيثاً قَالَ اللَّهُمَّ إِلاَّ هَكَذَا أَوْ كَشَكْلِهِ.

٢٧٦ - حَدَّثَنَا عُثْمَانُ بْنُ عُمَرَ أَخْبَرَنَا ابْنُ عَوْنٍ عَنْ مُسْلِمٍ أَبِى عَبْدِ اللَّهِ عَنْ إِبْرَاهِيمَ التَّيْمِىِّ عَنْ أَبِيهِ عَنْ عَمْرِو بْنِ مَيْمُونٍ قَالَ : كُنْتُ لاَ تَفُوتُنِى عَشِيَّةُ خَمِيسٍ إِلاَّ آتِى فِيهَا عَبْدَ اللَّهِ بْنَ مَسْعُودٍ ، فَمَا سَمِعْتُهُ يَقُولُ لِشَىْءٍ قَطُّ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ حَتَّى كَانَتْ ذَاتَ عَشِيَّةٍ فَقَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- قَالَ فَاغْرَوْرَقَتَا عَيْنَاهُ وَانْتَفَخَتْ أَوْدَاجُهُ فَأَنَا رَأَيْتُهُ مَحْلُولَةً أَزْرَارُهُ. قَالَ : أَوْ مِثْلُهُ أَوْ نَحْوُهُ أَوْ شَبِيهٌ بِهِ.

٢٧٧ - أَخْبَرَنَا يَزِيدُ بْنُ هَارُونَ أَخْبَرَنَا أَشْعَثُ عَنِ الشَّعْبِىِّ وَابْنِ سِيرِينَ : أَنَّ ابْنَ مَسْعُودٍ كَانَ إِذَا حَدَّثَ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- فِى الأَيَّامِ تَرَبَّدَ وَجْهُهُ وَقَالَ : هَكَذَا أَوْ نَحْوَهُ هَكَذَا أَوْ نَحْوَهُ.

٢٧٨ - أَخْبَرَنَا سَهْلُ بْنُ حَمَّادٍ حَدَّثَنَا شُعْبَةُ حَدَّثَنَا تَوْبَةُ الْعَنْبَرِىُّ قَالَ قَالَ لِىَ الشَّعْبِىُّ : أَرَأَيْتَ فُلاَناً الَّذِى يَقُولُ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ، قَعَدْتُ مَعَ ابْنِ عُمَرَ سَنَتَيْنِ أَوْ سَنَةً وَنِصْفاً فَمَا سَمِعْتُهُ يُحَدِّثُ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- شَيْئًا إِلاَّ هَذَا الْحَدِيثَ.

٢٧٩ - أَخْبَرَنَا أَسَدُ بْنُ مُوسَى حَدَّثَنَا شُعْبَةُ حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ أَبِى السَّفَرِ عَنِ الشَّعْبِىِّ قَالَ : جَالَسْتُ ابْنَ عُمَرَ سَنَةً فَلَمْ أَسْمَعْهُ يَذْكُرُ حَدِيثاً عَنْ رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم-.

٢٨٠ - أَخْبَرَنَا عَاصِمُ بْنُ يُوسُفَ حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرٍ عَنْ أَبِى حَصِينٍ عَنِ الشَّعْبِىِّ عَنْ ثَابِتِ بْنِ قُطْبَةَ الأَنْصَارِىِّ قَالَ : كَانَ عَبْدُ اللَّهِ يُحَدِّثُنَا فِى الشَّهْرِ بِالْحَدِيثَيْنِ أَوِ الثَّلاَثَةِ.

٢٨١ - أَخْبَرَنَا عُثْمَانُ بْنُ عُمَرَ أَخْبَرَنَا يُونُسُ عَنْ عَبْدِ الْمَلِكِ بْنِ عُبَيْدٍ قَالَ : مَرَّ بِنَا أَنَسُ بْنُ مَالِكٍ فَقُلْنَا : حَدِّثْنَا بِبَعْضِ مَا سَمِعْتَ مِنْ رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم-. فَقَالَ : وَأَتَحَلَّلُ.

٢٨٢ - أَخْبَرَنَا سُلَيْمَانُ بْنُ حَرْبٍ قَالَ حَدَّثَنَا حَمَّادُ بْنُ زَيْدٍ عَنِ ابْنِ عَوْنٍ عَنْ مُحَمَّدٍ قَالَ : كَانَ أَنَسٌ قَلِيلَ الْحَدِيثِ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- وَكَانَ إِذَا حَدَّثَ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- قَالَ : أَوْ كَمَا قَالَ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم-.

٢٨٣ - أَخْبَرَنَا عُثْمَانُ بْنُ مُحَمَّدٍ حَدَّثَنَا إِسْمَاعِيلُ عَنْ أَيُّوبَ عَنْ مُحَمَّدٍ قَالَ : كَانَ أَنَسٌ إِذَا حَدَّثَ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- حَدِيثاً قَالَ : أَوْ كَمَا قَالَ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم-.

٢٨٤ - أَخْبَرَنَا سُلَيْمَانُ بْنُ حَرْبٍ حَدَّثَنَا حَمَّادُ بْنُ زَيْدٍ عَنْ يَحْيَى بْنِ سَعِيدٍ قَالَ حَدَّثَنِى السَّائِبُ بْنُ يَزِيدَ قَالَ : خَرَجْتُ مَعَ سَعْدٍ إِلَى مَكَّةَ فَمَا سَمِعْتُهُ يُحَدِّثُ حَدِيثاً عَنْ رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- حَتَّى رَجَعْنَا إِلَى الْمَدِينَةِ.

٢٨٥ - أَخْبَرَنَا سَهْلُ بْنُ حَمَّادٍ حَدَّثَنَا شُعْبَةُ حَدَّثَنَا بَيَانٌ عَنِ الشَّعْبِىِّ عَنْ قَرَظَةَ بْنِ كَعْبٍ : أَنَّ عُمَرَ شَيَّعَ الأَنْصَارَ حِينَ خَرَجُوا مِنَ الْمَدِينَةِ فَقَالَ : أَتَدْرُونَ لِمَ شَيَّعْتُكُمْ؟ قُلْنَا : لِحَقِّ الأَنْصَارِ. قَالَ : إِنَّكُمْ تَأْتُونَ قَوْماً تَهْتَزُّ أَلْسِنَتُهُمْ بِالْقُرْآنِ اهْتِزَازَ النَّخْلِ ، فَلاَ تَصُدُّوهُمْ بِالْحَدِيثِ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- وَأَنَا شَرِيكُكُمْ. قَالَ : فَمَا حَدَّثْتُ بِشَىْءٍ وَقَدْ سَمِعْتُ كَمَا سَمِعَ أَصْحَابِى.

٢٨٦ - أَخْبَرَنَا يَزِيدُ بْنُ هَارُونَ أَخْبَرَنَا أَشْعَثُ بْنُ سَوَّارٍ عَنِ الشَّعْبِىِّ عَنْ قَرَظَةَ بْنِ كَعْبٍ قَالَ : بَعَثَ عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ رَهْطاً مِنَ الأَنْصَارِ إِلَى الْكُوفَةِ فَبَعَثَنِى مَعَهُمْ ، فَجَعَلَ يَمْشِى مَعَنَا حَتَّى أَتَى صِرَارَ - وَصِرَارُ مَاءٌ فِى طَرِيقِ الْمَدِينَةِ - فَجَعَلَ يَنْفُضُ الْغُبَارَ عَنْ رِجْلَيْهِ ثُمَّ قَالَ : إِنَّكُمْ تَأْتُونَ الْكُوفَةَ فَتَأْتُونَ قَوْماً لَهُمْ أَزِيزٌ بِالْقُرْآنِ فَيَأْتُونَكُمْ ، فَيَقُولُونَ : قَدِمَ أَصْحَابُ مُحَمَّدٍ قَدِمَ أَصْحَابُ مُحَمَّدٍ فَيَأْتُونَكُمْ فَيَسْأَلُونَكُمْ عَنِ الْحَدِيثِ ، فَاعْلَمُوا أَنَّ أَسْبَغَ الْوُضُوءِ ثَلاَثٌ ، وَثِنْتَانِ تُجْزِيَانِ. ثُمَّ قَالَ : إِنَّكُمْ تَأْتُونَ الْكُوفَةَ فَتَأْتُونَ قَوْماً لَهُمْ أَزِيزٌ بِالْقُرْآنِ ، فَيَقُولُونَ : قَدِمَ أَصْحَابُ مُحَمَّدٍ قَدِمَ أَصْحَابُ مُحَمَّدٍ فَيَأْتُونَكُمْ يَسْأَلُونَكُمْ عَنِ الْحَدِيثِ فَأَقِلُّوا الرِّوَايَةَ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- وَأَنَا شَرِيكُكُمْ فِيهِ. قَالَ قَرَظَةُ : وَإِنْ كُنْتُ لأَجْلِسُ فِى الْقَوْمِ فَيَذْكُرُونَ الْحَدِيثَ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- إِنِّى لَمِنْ أَحْفَظِهِمْ لَهُ ، فَإِذَا ذَكَرْتُ وَصِيَّةَ عُمَرَ سَكَتُّ. قَالَ أَبُو مُحَمَّدٍ : مَعْنَاهُ عِنْدِى الْحَدِيثُ عَنْ أَيَّامِ رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- لَيْسَ السُّنَنَ وَالْفَرَائِضَ.

٢٨٧ - أَخْبَرَنَا مُجَاهِدُ بْنُ مُوسَى حَدَّثَنَا ابْنُ نُمَيْرٍ عَنْ مَالِكِ بْنِ مِغْوَلٍ عَنِ الشَّعْبِىِّ عَنْ عَلْقَمَةَ قَالَ قَالَ عَبْدُ اللَّهِ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- ثُمَّ ارْتَعَدَ ثُمَّ قَالَ : نَحْوَ ذَلِكَ أَوْ فَوْقَ ذَلِكَ.

٢٨٨ - أَخْبَرَنَا بِشْرُ بْنُ الْحَكَمِ حَدَّثَنَا سُفْيَانُ عَنِ ابْنِ أَبِى نَجِيحٍ عَنْ مُجَاهِدٍ قَالَ : صَحِبْتُ ابْنَ عُمَرَ إِلَى الْمَدِينَةِ فَلَمْ أَسْمَعْهُ يُحَدِّثُ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- بِحَدِيثٍ إِلاَّ أَنَّهُ قَالَ : كُنْتُ مَعَ النَّبِىِّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- فَأُتِىَ بِجُمَّارٍ فَقَالَ :( إِنَّ مِنَ الشَّجَرِ شَجَراً مِثْلَ الرَّجُلِ الْمُسْلِمِ ). فَأَرَدْتُ أَنْ أَقُولَ هِىَ النَّخْلَةُ ، فَنَظَرْتُ فَإِذَا أَنَا أَصْغَرُ الْقَوْمِ فَسَكَتُّ ، فَقَالَ عُمَرُ : وَدِدْتُ أَنَّكَ قُلْتَ وَعَلَىَّ كَذَا.

٢٨٩ - أَخْبَرَنَا بِشْرُ بْنُ الْحَكَمِ حَدَّثَنَا خَالِدُ بْنُ يَزِيدَ الْهَدَادِىُّ حَدَّثَنَا صَالِحٌ الدَّهَّانُ قَالَ : مَا سَمِعْتُ جَابِرَ بْنَ زَيْدٍ يَقُولَ قَطُّ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- إِعْظَاماً وَاتِّقَاءً أَنْ يَكْذِبَ عَلَيْهِ.

٢٩٠ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ أَخْبَرَنَا رَوْحٌ عَنْ كَهْمَسِ بْنِ الْحَسَنِ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ شَقِيقٍ قَالَ : جَاءَ أَبُو هُرَيْرَةَ رَضِىَ اللَّهُ عَنْهُ إِلَى كَعْبٍ يَسْأَلُ عَنْهُ وَكَعْبٌ فِى الْقَوْمِ ، فَقَالَ كَعْبٌ : مَا تُرِيدُ مِنْهُ؟ فَقَالَ : أَمَا إِنِّى لاَ أَعْرِفُ لأَحَدٍ مِنْ أَصْحَابِ رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- أَنْ يَكُونَ أَحْفَظَ لِحَدِيثِهِ مِنِّى. فَقَالَ كَعْبٌ : أَمَا إِنَّكَ لَنْ تَجِدَ طَالِبَ شَىْءٍ إِلاَّ سَيَشْبَعُ مِنْهُ يَوْماً مِنَ الدَّهْرِ إِلاَّ طَالِبَ عِلْمٍ أَوْ طَالِبَ دُنْيَا. فَقَالَ : أَنْتَ كَعْبٌ؟ قَالَ : نَعَمْ. قَالَ : لِمِثْلِ هَذَا جِئْتُ.

٢٩١ - أَخْبَرَنَا يَعْقُوبُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ أَخْبَرَنَا يَحْيَى بْنُ أَبِى بُكَيْرٍ أَخْبَرَنَا شِبْلٌ عَنْ عَمْرِو بْنِ دِينَارٍ عَنْ طَاوُسٍ قَالَ قِيلَ : يَا رَسُولَ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- أَىُّ النَّاسِ أَعْلَمُ؟ قَالَ :( مَنْ جَمَعَ عِلْمَ النَّاسِ إِلَى عِلْمِهِ وَكُلُّ طَالِبِ عِلْمٍ غَرْثَانُ إِلَى عِلْمٍ ).

٢٩٢ - أَخْبَرَنَا سَعِيدُ بْنُ عَامِرٍ عَنِ الْخَلِيلِ بْنِ مُرَّةَ عَنْ مُعَاوِيَةَ بْنِ قُرَّةَ قَالَ : كُنْتُ فِى حَلْقَةٍ فِيهَا الْمَشْيَخَةُ وَهُمْ يَتَرَاجَعُونَ فِيهِمْ عَائِذُ بْنُ عَمْرٍو ، فَقَالَ شَابٌّ فِى نَاحِيَةِ الْقَوْمِ : أَفِيضُوا فِى ذِكْرِ اللَّهِ بَارَكَ اللَّهُ فِيكُمْ. فَنَظَرَ الْقَوْمُ بَعْضُهُمْ إِلَى بَعْضٍ : فِى أَىِّ شَىْءٍ رَآنَا؟ ثُمَّ قَالَ بَعْضُهُمْ : مَنْ أَمَرَكَ بِهَذَا؟ قُمْ لَئِنْ عُدْتَ لَنَفْعَلَنَّ وَلَنَفْعَلَنَّ.

٢٩٣ - أَخْبَرَنَا يُوسُفُ بْنُ مُوسَى أَخْبَرَنَا أَبُو عَامِرٍ أَخْبَرَنَا قُرَّةُ بْنُ خَالِدٍ عَنْ عَوْنِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ قَالَ قَالَ عَبْدُ اللَّهِ : نِعْمَ الْمَجْلِسُ مَجْلِسٌ تُنْشَرُ فِيهِ الْحِكْمَةُ وَتُرْجَى فِيهِ الرَّحْمَةُ.


SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget