Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Latest Post

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 40. Bâb - Kendisine Hazret-i Peygamber'den –sallallahü aleyhi ve sellem- Bîr Hadis Ulaşıp Da Onu Ululamayan ve Ona Saygı Göstermeyen Kimsenin Cezasının Hemen Verilmesi

445. Bize Abdullah b. Salih haber verip (dedi ki) bana el -Leys rivâyet edip (dedi ki) bana İbn Aclân, el -Aclân'dan, (o) Ebu Hureyre'den, (o da) Resûlüllah'dan (sallallahü aleyhi ve sellem) (naklen) rivâyet etti (ki Resûlüllah) şöyle buyurdu: "Bir ara bir adam çizgili iki kumaşın içinde, (bunlara bürünmüş olarak) bobürlene böbürlene yürüyordu. (Bundan dolayı) Allah onu yere batırıverdi. Artık o, kıyamet gününe kadar, bağırıp çağırarak yerin dibine batmaya devam edecektir." Bunun üzerine takım bir elbise giyiniş olan, (haberi nakleden el -Aclân’ın) ismini de söylediği bir genç şöyle dedi: "Ebû Hureyre! Yere batırılmış olan o genç şöyle mi yürüyordu?" (Yürüyüş taklidi yapan genç) sonra işaretler yaptı, derken öyle bir tökezledi ki neredeyse parçalanacakdı. Bunun üzerine Ebû Hureyre şöyle dedi: "Burnu ve ağzı üzerine yere çarpılsın! (Allah ne güzel buyurmuştur) "O alay edenlere karşı biz sana yeteriz !"

446. Bize Muhammed b. Humeyd haber verip (dedi ki) bize Hârûn -ki o İbnu'l -Muğire'dir. -, Amr b. Ebû Kays'dan, (o) ez -Zübeyr b. Adiyy'den, (o da) Hırâş b. Cübeyr'dan (naklen) rivâyet etti (ki Hırâş) şöyle dedi: (Bir gün) caminin içinde (sapanla veya parmaklarıyla) taş atan bir genç gördüm. Bir ihtiyar ona; "Böyle taş atma! Çünkü ben, Resûlüllah’ın (sallallahü aleyhi ve sellem) (sapanla veya parmaklarla) taş atmayı yasakladığını işittim" dedi. Sonra bu genç gafil davramp ihtiyarın kendisine dikkat etmeyeceğini zannetti ve, (sapanla veya parmaklarıyla tekrar) taş attı. Bunun üzerine ihtiyar ona şöyle dedi: "Sana, Resûlüllah’ın (sallallahü aleyhi ve sellem) (sapanla veya parmaklarla) taş atmayı yasakladığını işittiğimi söylüyorum. Sen yine böyle taş atıyorsun! Vallahi, ne senin cenazene katılırım, ne hastalığında seni ziyaret ederim, ne de ebediyyen seninle konuşurum.

447. Bize Süleyman b. Harb haber verip (dedi ki) bize Hammâd b. Zeyd, Eyyûb'dan, (o) Sa'id b. Cübeyr'den, (o da) Abdullah b. Muğaffel'den (naklen) rivâyet etti (ki Abdullah) şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (sapanla veya parmaklarla) taş atmayı yasakladı ve; "O, ne av avlar, ne de düşman kırıp geçirir. Ama diş kırar, göz çıkarır" buyurdu. Bu rivâyet üzerine, Sa'îd ile aralarında akrabalık bulunan bir adam yerden bir şey aldı ve, (atarak); "Bu mu? Bu ne olur ki?" dedi. Bunun üzerine Sa'îd de şöyle dedi: "Allah Allah! Ben sana Resûlüllah'dan (sallallahü aleyhi ve sellem) hadis rivâyet ediyorum; sen ise onu hafife alıyorsun! Seninle ebediyyen konuşmayacağım!"

448. Bize Abdullah b. Yezîd haber verip (dedi ki) bize Kehmes İbnu'l -Hasan, Abdullah b. Büreyde'den, onun şöyle dediğini haber verdi: (Bir gün) Abdullah b. Muğaffel, arkadaşlarından bir adamı (sapanla veya parmaklarıyla) taş atarken gördü ve; "Böyle taş atma, dedi, çünkü Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (sapanla veya parmaklarla) taş atmayı yasaklar, kerih görürdü. Ayrıca onunla ne düşman kırılıp geçirilir, ne de av avlanır. Ama o göz çıkarabilir, diş kırabilir." Bundan sonra onu yine böyle taş atarken gördü. Bunun üzerine ona şöyle dedi: Sana, bunu Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yasakladığını haber vermedim mi? Yine görüyorum ki böyle taş atıyorsun! Vallahi seninle ebediyyen konuşmayacağım!"

449. Bize Mervân b. Muhammed haber verip (dedi ki) bize Said b. Beşîr, Katâde'den, onun şöyle dediğini rivâyet etti: İbn Sîrin bir adama, Hazret-i Peygamber'den (sallallahü aleyhi ve sellem) bir hadis rivâyet etti. Adam da; "Falan şöyle şöyle söyledi," dedi. Bunun üzerine İbn Sîrin şöyle karşılık verdi: "Ben sana Hazret-i Peygamber'den (sallallahü aleyhi ve sellem) hadis rivâyet ediyorum. Sen ise, falana falan şöyle şöyle söyledi, diyorsun! Seninle ebediyyen konuşmayacağım!

450. Bize Muhammed b. Kesir, el -Evzâî'den, (o) ez –Zührî’den, (o) Sâlim'den, (o da) İbn Ömer'den (naklen) haber verdi ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Sizden birinizden, hanımı, camiye (gitmek için) izin istediği zaman onu menetmesin!" Bu rivâyet üzerine Abdullah'ın bir oğlu; "Yine de, vallahi, onları menedeceğim" dedi. İbn Ömer hemen ona dönüp öyle bir sövdü ki, daha önce hiç kimseye böyle sövdüğünü görmemiştim. Sonra da şöyle dedi: Ben sana Resûlüllah'dan (sallallahü aleyhi ve sellem) hadis rivâyet ediyorum, sen ise; 'Yine de, vallahi, onları menedeceğim" diyorsun.'

451. Bize Muhammed b. Humeyd haber verip (dedi ki) bize Hârûn İbnu'l -Muğire, Ma'rûf’dan, (o da) Ebul –Muhârik’den (naklen) rivâet etti (ki Ebu'l -Muhârik) şöyle dedi: (Bir gün) Ubâde İbnu's -Sâmit, Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) bir dirheme mukabil iki dirhem (alış -verişini) yasakladığını zikretti de falan kimse; "Peşin olursa bunda bir mahzur görmüyorum" dedi. Bunun üzerine Ubâde (kızdı ve) şöyle dedi: Ben; "Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu" diyorum. Sen ise; "Bunda bir mahzur görmüyorum" diyorsun. Vallahi ebediyyen seninle bir tavan altında kalmayacağım!

452. Bize Muhammed b. Yezîd er -Rifâ'î haber verip (dedi ki) bize Ebû Amir el -Akadî, Zem'a'dan, (o) Selem b. Vehrâm'dan, (o) İkrime'den, (o) ibn Abbâs'dan, (o da) Hazret-i Peygamber'den (sallallahü aleyhi ve sellem) (naklen) rivâyet etti (ki Hazret-i Peygamber) şöyle buyurdu: "Kadınlar(ınızın) kapısını geceleyin çalmayınız! (İbn Abbâs) dedi ki; (Daha sonra) Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir seferden dönerek gelmişti de iki adam, (Hazret-i Peygamber'in emrine uymayıp) hemen ailelerine gittiler ve her ikisi de hanımının yanında bir adam buldu.

453. Bize Ebu'l -Muğire haber verip (dedi ki) bize el -Evzâ'î, Abdurrahman b. Harmele el -Eslemî'den, (o da) Sa'îd İbnu'l -Müseyyeb'den (naklen) rivâyet etti (ki Sa'îd) şöyle dedi: Besûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir seferden geldiğinde konaklama yerinde konaklar, ardından şöyle buyururdu: "Kadınlar(ınızın) kapısını geceleyin çalmayınız!". Bundan sonra, onun sözünü işitmiş olanlardan iki adam çıkıp, geceleyin ailelerinin kapılarını çaldılar (yani evlerine gittiler) de onlardan her biri hanımının yanında bir adam buldu.

454. Bize Ebu'l -Muğire haber verip (dedi ki) bize el -Evzâ'î rivâyet etti. (O dedi ki) bize Abdurrahman b. Harmele rivâyet edip dedi ki, bir adam Sa'îd İbnu'l -Müseyyeb'in yanına, hacca -veya umreye - gitmek üzere onunla vedalaşmaya geldi de (Sa'îd) ona; "Namaz kılmadıkça ayrılma!, dedi, çünkü Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Ezandan sonra camiden, (yine) camiye dönmeyi isteyerek bir ihtiyacı için çıkacak kimse hariç, başkası değil sadece münafık çıkar," (Adam) "Arkadaşlarım Harre'de (beni bekliyorlar.)" dedi. (Abdurrahman) dedi ki, (adam) sonra çıktı, gitti. (Abdurrahman) dedi ki; Sa'îd onu sürekli anarak tenkîd edip durdu. Nihayet kendisine, onun bineğinden düşüp uyluğunun kırıldığı haberi verildi.

٤٠- باب تَعْجِيلِ عُقُوبَةِ مَنْ بَلَغَهُ عَنِ النَّبِىِّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- حَدِيثٌ فَلَمْ يُعَظِّمْهُ وَلَمْ يُوَقِّرْهُ

٤٤٥ - أَخْبَرَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ صَالِحٍ قَالَ حَدَّثَنِى اللَّيْثُ حَدَّثَنِى ابْنُ عَجْلاَنَ عَنِ الْعَجْلاَنِ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- قَالَ :( بَيْنَمَا رَجُلٌ يَتَبَخْتَرُ فِى بُرْدَيْنِ خَسَفَ اللَّهُ بِهِ الأَرْضَ فَهُوَ يَتَجَلْجَلُ فِيهَا إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ ). فَقَالَ لَهُ فَتًى قَدْ سَمَّاهُ وَهُوَ فِى حُلَّةٍ لَهُ : يَا أَبَا هُرَيْرَةَ أَهَكَذَا كَانَ يَمْشِى ذَلِكَ الْفَتَى الَّذِى خُسِفَ بِهِ؟ ثُمَّ ضَرَبَ بِيَدِهِ فَعَثَرَ عَثْرَةً كَادَ يَنْكَسِرُ مِنْهَا ، فَقَالَ أَبُو هُرَيْرَةَ لِلْمَنْخَرَيْنِ وَلِلْفَمِ { إِنَّا كَفَيْنَاكَ الْمُسْتَهْزِئِينَ }

٤٤٦ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ حُمَيْدٍ حَدَّثَنَا هَارُونُ - هُوَ ابْنُ الْمُغِيرَةِ - عَنْ عَمْرِو بْنِ أَبِى قَيْسٍ عَنِ الزُّبَيْرِ بْنِ عَدِىٍّ عَنْ خِرَاشِ بْنِ جُبَيْرٍ قَالَ : رَأَيْتُ فِى الْمَسْجِدِ فَتًى يَخْذِفُ ، فَقَالَ لَهُ شَيْخٌ : لاَ تَخْذِفَ ، فَإِنِّى سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- نَهَى عَنِ الْخَذْفِ. فَغَفَلَ الْفَتَى وَظَنَّ أَنَّ الشَّيْخَ لاَ يَفْطِنُ لَهُ فَخَذَفَ ، فَقَالَ لَهُ الشَّيْخُ : أُحَدِّثُكَ أَنِّى سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- يَنْهَى عَنِ الْخَذْفِ ثُمَّ تَخْذِفُ؟ وَاللَّهِ لاَ أَشْهَدُ لَكَ جَنَازَةً ، وَلاَ أَعُودُكَ فِى مَرَضٍ ، وَلاَ أُكَلِّمُكَ أَبَداً. فَقُلْتُ لِصَاحِبٍ لِى يُقَالُ لَهُ مُهَاجِرٌ : انْطَلِقْ إِلَى خِرَاشٍ فَاسْأَلْهُ فَأَتَاهُ فَسَأَلَهُ عَنْهُ فَحَدَّثَهُ.

٤٤٧ - أَخْبَرَنَا سُلَيْمَانُ بْنُ حَرْبٍ حَدَّثَنَا حَمَّادُ بْنُ زَيْدٍ عَنْ أَيُّوبَ عَنْ سَعِيدِ بْنِ جُبَيْرٍ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ مُغَفَّلٍ قَالَ : نَهَى رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- عَنِ الْخَذْفِ فَقَالَ :( إِنَّهَا لاَ تَصْطَادُ صَيْداً وَلاَ تَنْكِى عَدُوًّا ، وَلَكِنَّهَا تَكْسِرُ السِّنَّ وَتَفْقَأُ الْعَيْنَ ). فَرَفَعَ رَجُلٌ - بَيْنَهُ وَبَيْنَ سَعِيدٍ قَرَابَةٌ - شَيْئاً مِنَ الأَرْضِ فَقَالَ : هَذِهِ وَمَا تَكُونُ هَذِهِ؟ فَقَالَ سَعِيدٌ : أَلاَ أُرَانِى أُحَدِّثُكَ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- ثُمَّ تَهَاوَنُ بِهِ؟ لاَ أُكَلِّمُكَ أَبَداً.

٤٤٨ - أَخْبَرَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ يَزِيدَ حَدَّثَنَا كَهْمَسُ بْنُ الْحَسَنِ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ بُرَيْدَةَ قَالَ : رَأَى عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مُغَفَّلٍ رَجُلاً مِنْ أَصْحَابِهِ يَخْذِفُ فَقَالَ : لاَ تَخْذِفْ فَإِنَّ رَسُولَ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- كَانَ يَنْهَى عَنِ الْخَذْفِ وَكَانَ يَكْرَهُهُ ، وَإِنَّهُ لاَ يُنْكَأُ بِهِ عَدُوٌّ وَلاَ يُصَادُ بِهِ صَيْدٌ ، وَلَكِنَّهُ قَدْ يَفْقَأُ الْعَيْنَ وَيَكْسِرُ السِّنَّ. ثُمَّ رَآهُ بَعْدَ ذَلِكَ يَخْذِفُ فَقَالَ لَهُ : أَلَمْ أُخْبِرْكَ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- كَانَ يَنْهَى عَنْهُ ، ثُمَّ أَرَاكَ تَخْذِفُ؟ وَاللَّهِ لاَ أُكَلِّمُكَ أَبَداً.

٤٤٩ - أَخْبَرَنَا مَرْوَانُ بْنُ مُحَمَّدٍ حَدَّثَنَا سَعِيدُ بْنُ بَشِيرٍ عَنْ قَتَادَةَ قَالَ : حَدَّثَ ابْنُ سِيرِينَ رَجُلاً بِحَدِيثٍ عَنِ النَّبِىِّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- فَقَالَ رَجُلٌ : قَالَ فُلاَنٌ كَذَا وَكَذَا. فَقَالَ ابْنُ سِيرِينَ : أُحَدِّثُكَ عَنِ النَّبِىِّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- وَتَقُولُ قَالَ فُلاَنٌ؟ لاَ أُكَلِّمُكَ أَبَداً.

٤٥٠ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ كَثِيرٍ عَنِ الأَوْزَاعِىِّ عَنِ الزُّهْرِىِّ عَنْ سَالِمٍ عَنِ ابْنِ عُمَرَ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- قَالَ :( إِذَا اسْتَأْذَنَتْ أَحَدَكُمُ امْرَأَتُهُ إِلَى الْمَسْجِدِ فَلاَ يَمْنَعْهَا ). فَقَالَ فُلاَنُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ : إِذاً وَاللَّهِ أَمْنَعُهَا. فَأَقْبَلَ عَلَيْهِ ابْنُ عُمَرَ فَشَتَمَهُ شَتِيمَةً لَمْ أَرَهُ شَتَمَهَا أَحَداً قَبْلَهُ ، ثُمَّ قَالَ : أُحَدِّثُكَ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- وَتَقُولُ إِذاً وَاللَّهِ أَمْنَعُهَا؟

٤٥١ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ حُمَيْدٍ حَدَّثَنَا هَارُونُ بْنُ الْمُغِيرَةِ عَنْ مَعْرُوفٍ عَنْ أَبِى الْمُخَارِقِ قَالَ : ذَكَرَ عُبَادَةُ بْنُ الصَّامِتِ أَنَّ النَّبِىَّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- نَهَى عَنْ دِرْهَمَيْنِ بِدِرْهَمٍ ، فَقَالَ فُلاَنٌ : مَا أَرَى بِهَذَا بَأْساً يَداً بِيَدٍ. فَقَالَ عُبَادَةُ : أَقُولُ قَالَ النَّبِىُّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- وَتَقُولُ لاَ أَرَى بِهِ بَأْساً؟ وَاللَّهِ لاَ يُظِلُّنِى وَإِيَّاكَ سَقْفٌ أَبَداً.

٤٥٢ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ يَزِيدَ الرِّفَاعِىُّ حَدَّثَنَا أَبُو عَامِرٍ الْعَقَدِىُّ عَنْ زَمْعَةَ عَنْ سَلَمَةَ بْنِ وَهْرَامٍ عَنْ عِكْرِمَةَ عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ عَنِ النَّبِىِّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- قَالَ :( لاَ تَطْرُقُوا النِّسَاءَ لَيْلاً ). قَالَ : وَأَقْبَلَ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- قَافِلاً فَانْسَاقَ رَجُلاَنِ إِلَى أَهْلَيْهِمَا ، فَكِلاَهُمَا وَجَدَ مَعَ امْرَأَتِهِ رَجُلاً.

٤٥٣ - أَخْبَرَنَا أَبُو الْمُغِيرَةِ حَدَّثَنَا الأَوْزَاعِىُّ عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ حَرْمَلَةَ الأَسْلَمِىِّ عَنْ سَعِيدِ بْنِ الْمُسَيَّبِ قَالَ : كَانَ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- إِذَا قَدِمَ مِنْ سَفَرٍ نَزَلَ الْمُعَرَّسَ ، ثُمَّ قَالَ :( لاَ تَطْرُقُوا النِّسَاءَ لَيْلاً ). فَخَرَجَ رَجُلاَنِ مِمَّنْ سَمِعَ مَقَالَتَهُ فَطَرَقَا أَهْلَيْهِمَا ، فَوَجَدَ كُلُّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا مَعَ امْرَأَتِهِ رَجُلاً.

٤٥٤ - أَخْبَرَنَا أَبُو الْمُغِيرَةِ حَدَّثَنَا الأَوْزَاعِىُّ حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ حَرْمَلَةَ قَالَ : جَاءَ رَجُلٌ إِلَى سَعِيدِ بْنِ الْمُسَيَّبِ يُوَدِّعُهُ بِحَجٍّ أَوْ عُمْرَةٍ ، فَقَالَ لَهُ : لاَ تَبْرَحْ حَتَّى تُصَلِّىَ فَإِنَّ رَسُولَ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- قَالَ :( لاَ يَخْرُجُ بَعْدَ النِّدَاءِ مِنَ الْمَسْجِدِ إِلاَّ مُنَافِقٌ إِلاَّ رَجُلٌ أَخْرَجَتْهُ حَاجَتُهُ وَهُوَ يُرِيدُ الرَّجْعَةَ إِلَى الْمَسْجِدِ ). فَقَالَ : إِنَّ أَصْحَابِى بِالْحَرَّةِ. قَالَ : فَخَرَجَ. قَالَ : فَلَمْ يَزَلْ سَعِيدٌ يُولَعُ بِذِكْرِهِ حَتَّى أُخْبِرَ أَنَّهُ وَقَعَ مِنْ رَاحِلَتِهِ فَانْكَسَرَتْ فَخِذُهُ.


بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 39. Bâb - Hazret-i Peygamberin (sallallahü aleyhi ve sellem) Hadisini Açıklamaktan ve Onun (sallallahü aleyhi ve sellem) Sözünün Yanında Başkasının Sözünden Sakınma

438. Bize Mûsa b. Halid haber verip (dedi ki) bize Mu'temir, babasından, onun şöyle dediğini rivâyet etti: Kur'an’ın tefsirinden sakınıldığı gibi, Resûlüllah’ın (sallallahü aleyhi ve sellem) hadisini açıklamaktan da kesinlikle sakınılır.

439. Bize Sadaka İbnu’l -Fadl haber verip (dedi ki) bize Mu'temir, babasından, onun şöyle dediğini rivâyet etti: İbn Abbâs dedi ki, "Resûlüllah şöyle buyurdu, falan ise şöyle dedi, demenizden dolayı cezalandırılmaktan veya yere batırılmakdan korkmuyor musunuz?"

440. Bize el -Hasan b. Bişr haber verip (dedi ki) bize el -Mu'âfa, el -Evzâ'î'den, onun şöyle dediğini rivâyet etti: Ömer b. Abdilaziz (ilgili memurlara) şöyle yazmıştı: Kitâb'da ((yani Kur'an-ı Kerim'de hükmü bulunan meselede) hiç kimsenin görüş (beyânı hakkı) yoktur. Önder alimlerin görüş (beyânı hakkı) ancak, hakkında ne Kitab (Kur'an hükmü) inmiş, ne de Resûlüllah'dan (sallallahü aleyhi ve sellem) bir uygulama geçmiş olmayan şeylerdedir. Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) koyduğu, bir sünnette (hükmü bulunan meselede de) hiç kimsenin görüş (beyâna hakkı) yoktur.

441. Bize Mûsa b. Hâlid rivâyet edip (dedi ki) bize Mu'temir b. Süleyman, Ubeydullah b. Ömer'den (naklen) rivâyet etti ki, Ömer b. Abdilaziz bir hutbe irad edip şöyle dedi: Ey insanlar! Şüphe yok ki Allah, peygamberinizden sonra hiçbir peygamber göndermemiş, ona indirdiği bu Kitab'dan sonra da hiçbir kitab indirmemişdir. Binaenaleyh Allah'ın, peygamberinin lisanıyla helâl kıldığı şeyler kıyamet gününe kadar helâl, peygamberinin lisanıyla haram kıldığı şeyler kıyamet gününe kadar haramdır. İyi bilin ki ben hüküm veren değil fakat (verilmiş olan hükmü) yerine getirenim, bid'at işleyen değil, fakat (Allah ve Resûlü'ne) ittibâ edenim. Sizden daha hayırlı da değilim. Ne var ki yüküm, (üstlendiğim halifelik görevim) sizinkinden daha ağırdır. İyi bilin ki Allah'ın mahlûkatından hiç kimsenin, Allah'a isyan konusunda itaat edilme hakkı yoktur. Dikkat edin! Acaba işittirdim mi?

442. Bize Abdullah b. Sa'id haber verip (dedi ki) bize Süfyân b. Uyeyne Hişâm b. Huceyr'den, onun şöyle dediğini rivâyet etti: Tâvûs, ikindiden sonra iki rekât namaz kılardı. İbn Abbâs ona; "Bunu bırak!" dedi. (Tâvûs da); "Bu ancak, bir merdiven edinilmesin diye yasaklanmıştı" dedi. İbn Abbâs şöyle karşılık verdi: "Şu halde gerçek şu ki, ikindiden sonra namaz kılmak yasaklanmıştır. Artık bilmiyorum, ondan dolayı sana ceza mı verilir, sevap mı verilir; Çünkü Allah şöyle buyuruyor: "Allah ve Resulü bir işte hüküm verdiği zaman artık inanmış bir erkek ve kadına, o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. " Süfyân dedi ki; "Bir merdiven edinilir" şu demektir: "İkindiden sonra geceye kadar namaz kılmır."

443. Bize Muhammed İbnu’l -Alâ’ haber verip (dedi ki) bize İbn Nümeyr, Mücahid'den, (o) Âmir'den, (o da) Câbir'den (naklen) haber verdi ki (Bir gün) Ömer İbnu'l -Hattâb (radıyallahu anh), Resûlüllah'a bir Tevrat nüshası getirdi ve "Ya Resûlüllah dedi, bu bir Tevrat nüshasıdır". (Resûlüllah) de bir şey söylemedi. Sonra o okumaya başladı. Bu esada Resûlüllah'ın yüzü(nün rengi de) değişiyordu. Bunun üzerine Ebû Bekir (radıyallahu anh); "Evlât acısı görenler seni kaybedesice! Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yüzünü hiç görmüyor musun?" dedi. Hazret-i Ömer o zaman Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yüzüne baktı ve hemen; şöyle dedi: "Allah'ın gazabından, onun Resulünün gazabından Allah'a sığınırım. Rab olarak Allah'a, din olarak İslâm'a, peygamber olarak Hazret-i Muhammed'e razı olduk." Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Muhammed'in canı elinde olan (Allah'a) yemin olsun ki, şayet Mûsa sizin için ortaya çıksaydı ve siz de beni terkederek ona uysaydınız, doğru yoldan sapmış olurdunuz. Şayet o sağ olsa ve peygamberliğime kavuşsaydı bana ittibâ ederdi."

444. Bize Kabisa rivâyet edip (dedi ki) bize Süfyân, Ömer'in soyundan yaşlı biri olan Ebû Rebâh'dan, onun şöyle dediğini haber verdi: Sa'îd İbnu'l -Museyyeb, ikindiden sonra, fazla olarak iki rekât namaz kılan bir adam gördü. Bunun üzerine (namaz kılan adam) ona; "Ebû Muhammed! Allah, namazdan dolayı beni cezalandırır mı?" dedi. O şöyle cevap verdi: "Hayır! Ama seni, sünnete aykırı hareket etmekden dolayı cezalandırır!"

٣٩- باب مَا يُتَّقَى مِنْ تَفْسِيرِ حَدِيثِ النَّبِىِّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- وَقَوْلِ غَيْرِهِ عِنْدَ قَوْلِهِ

٤٣٨ - أَخْبَرَنَا مُوسَى بْنُ خَالِدٍ حَدَّثَنَا مُعْتَمِرٌ عَنْ أَبِيهِ قَالَ لِيُتَّقَى مِنْ تَفْسِيرِ حَدِيثِ رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- كَمَّا يُتَّقَى مِنْ تَفْسِيرِ الْقُرْآنِ.

٤٣٩ - أَخْبَرَنَا صَدَقَةُ بْنُ الْفَضْلِ حَدَّثَنَا مُعْتَمِرٌ عَنْ أَبِيهِ قَالَ قَالَ ابْنُ عَبَّاسٍ : أَمَا تَخَافُونَ أَنْ تُعَذَّبُوا أَوْ يُخْسَفَ بِكُمْ أَنْ تَقُولُوا قَالَ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- وَقَالَ فُلاَنٌ.

٤٤٠ - أَخْبَرَنَا الْحَسَنُ بْنُ بِشْرٍ حَدَّثَنَا الْمُعَافَى عَنِ الأَوْزَاعِىِّ قَالَ : كَتَبَ عُمَرُ بْنُ عَبْدِ الْعَزِيزِ : إِنَّهُ لاَ رَأْىَ لأَحَدٍ فِى كِتَابِ اللَّهِ ، وَإِنَّمَا رَأْىُ الأَئِمَّةِ فِيمَا لَمْ يَنْزِلْ فِيهِ كِتَابٌ وَلَمْ تَمْضِ بِهِ سُنَّةٌ سَنَّهَا رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- وَلاَ رَأْىَ لأَحَدٍ فِى سُنَّةٍ سَنَّهَا رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم-.

٤٤١ - حَدَّثَنَا مُوسَى بْنُ خَالِدٍ حَدَّثَنَا مُعْتَمِرُ بْنُ سُلَيْمَانَ عَنْ عُبَيْدِ اللَّهِ بْنِ عُمَرَ : أَنَّ عُمَرَ بْنَ عَبْدِ الْعَزِيزِ خَطَبَ فَقَالَ : يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّ اللَّهَ لَمْ يَبْعَثْ بَعْدَ نَبِيِّكُمْ نَبِيًّا ، وَلَمْ يُنْزِلْ بَعْدَ الْكِتَابِ الَّذِى أَنْزَلَ عَلَيْهِ كِتَاباً ، فَمَا أَحَلَّ اللَّهُ عَلَى لِسَانِ نَبِيِّهِ فَهُوَ حَلاَلٌ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ ، وَمَا حَرَّمَ عَلَى لِسَانِ نَبِيِّهِ فَهُوَ حَرَامٌ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ ، أَلاَ وَإِنِّى لَسْتُ بِقَاضٍ وَلَكِنِّى مُنَفِّذٌ ، وَلَسْتُ بِمُبْتَدِعٍ وَلَكِنِّى مُتَّبِعٌ ، وَلَسْتُ بِخَيْرٍ مِنْكُمْ غَيْرَ أَنِّى أَثْقَلُكُمْ حِمْلاً ، أَلاَ وَإِنَّهُ لَيْسَ لأَحَدٍ مِنْ خَلْقِ اللَّهِ أَنْ يُطَاعَ فِى مَعْصِيَةِ اللَّهِ ، أَلاَ هَلْ أَسْمَعْتُ؟

٤٤٢ - أَخْبَرَنَا عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ سَعِيدٍ حَدَّثَنَا سُفْيَانُ بْنُ عُيَيْنَةَ عَنْ هِشَامِ بْنِ حُجَيْرٍ قَالَ : كَانَ طَاوُسٌ يُصَلِّى رَكْعَتَيْنِ بَعْدَ الْعَصْرِ ، فَقَالَ لَهُ ابْنُ عَبَّاسِ : اتْرُكْهُمَا. قَالَ : إِنَّمَا نُهِىَ عَنْهَا أَنْ تُتَّخَذَ سُلَّماً. قَالَ ابْنُ عَبَّاسٍ : فَإِنَّهُ قَدْ نُهِىَ عَنْ صَلاَةٍ بَعْدَ الْعَصْرِ ، فَلاَ أَدْرِى أَتُعَذَّبُ عَلَيْهَا أَمْ تُؤْجَرُ؟ لأَنَّ اللَّهَ يَقُولُ { وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلاَ مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْراً أَنْ يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ } قَالَ سُفْيَانُ : تُتَّخَذَ سُلَّماً يَقُولُ يُصَلِّى بَعْدَ الْعَصْرِ إِلَى اللَّيْلِ.

٤٤٣ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الْعَلاَءِ حَدَّثَنَا ابْنُ نُمَيْرٍ عَنْ مُجَالِدٍ عَنْ عَامِرٍ عَنْ جَابِرٍ : أَنَّ عُمَرَ بْنَ الْخَطَّابِ أَتَى رَسُولَ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- بِنُسْخَةٍ مِنَ التَّوْرَاةِ فَقَالَ : يَا رَسُولَ اللَّهِ هَذِهِ نُسْخَةٌ مِنَ التَّوْرَاةِ. فَسَكَتَ فَجَعَلَ يَقْرَأُ وَوَجْهُ رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- يَتَغَيَّرُ ، فَقَالَ أَبُو بَكْرٍ : ثَكِلَتْكَ الثَّوَاكِلُ ، أَمَا تَرَى مَا بِوَجْهِ رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم-؟ فَنَظَرَ عُمَرُ إِلَى وَجْهِ رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- فَقَالَ : أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنْ غَضَبِ اللَّهِ وَمِنْ غَضَبِ رَسُولِهِ ، رَضِينَا بِاللَّهِ رَبًّا وَبِالإِسْلاَمِ دِيناً وَبِمُحَمَّدٍ نَبِيًّا. فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- :( وَالَّذِى نَفْسُ مُحَمَّدٍ بِيَدِهِ لَوْ بَدَا لَكُمْ مُوسَى فَاتَّبَعْتُمُوهُ وَتَرَكْتُمُونِى لَضَلَلْتُمْ عَنْ سَوَاءِ السَّبِيلِ ، وَلَوْ كَانَ حَيًّا وَأَدْرَكَ نُبُوَّتِى لاَتَّبَعَنِى ).

٤٤٤ - حَدَّثَنَا قَبِيصَةُ أَخْبَرَنَا سُفْيَانُ عَنْ أَبِى رَبَاحٍ - شَيْخٌ مِنْ آلِ عُمَرَ - قَالَ : رَأَى سَعِيدُ بْنُ الْمُسَيَّبِ رَجُلاً يُصَلِّى بَعْدَ الْعَصْرِ الرَّكْعَتَيْنِ يُكْثِرُ فَقَالَ لَهُ. فَقَالَ : يَا أَبَا مُحَمَّدٍ أَيُعَذِّبُنِى اللَّهُ عَلَى الصَّلاَةِ؟ قَالَ : لاَ وَلَكِنْ يُعَذِّبُكَ اللَّهُ بِخِلاَفِ السُّنَّةِ.


بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 38. Rab - Sikalardan Hadis Rivâyeti Hakkında

422. Bize Muhammed İbnu'l -Mübârek, İsa b. Yûnus'dan, (o) el -Evzâ'îden, (o da) Süleyman b. Mûsa'dan (naklen) haber verdi (ki Süleyman) şöyle dedi: Tâvûs'a dedim ki; "Falan bana şöyle şöyle hadis rivâyet etti, (ne dersin?)". Şöyle karşılık verdi: "Şayet arkadaşın, dininde ve bilgisinde kendisine güvenilir (meliyy) biri ise ondan (hadis).

423. Bize Muhammed b. Ahmed haber verip (dedi ki) bize Süfyân, Misâr'dan, onun şöyle dediğini rivâyet etti: Sa'd b. İbrahim dedi ki; Resûlüllah'dan (sallallahü aleyhi ve sellem) ancak sıka kimseler hadis rivâyet eder (yani ancak sıka kimselerin hadis rivâyeti kabul edilir).

424. Bize Muhammed b. Humeyd haber verip (dedi kî) bize Cerîr, Asım'dan, (o da) İbn Sirin'den (naklen) rivâyet etti (ki İbn Sîrin) şöyle dedi: (Hadis alırken önceleri) isnadı sormazlardı. Daha sonra (hadisin râvîlerini) tanımak için sordular (ve) sâhib-i sünnet olandan, (yani bütün iş ve görüşlerinde seri bir delile dayanmaya özen gösteren kimseden hadis) aldılar, sâhib-i sünnet olmayandan almadılar.

Ebû Muhammed (ed -Dârimî); "Onun (yani Cerir'in) bunu Âsim’dan işittiğini zannetmiyorum" demiştir.

425. Bize Muhammed b. Humeyd haber verip (dedi ki) bize Cerîr, Asım'dan, onun şöyle dediğini rivâyet etti: Muhammed b. Sîrin dedi ki; "Bana hadis rivâyet ettiğin sürece (veya "bana rivâyet ettiğin hadisleri") iki adamdan rivâyet etme! Çünkü onlar, hadislerini kimden aldıklarına aldırmazlar." Ebû Muhammed Abdullah (ed -Dârîmi); "Onun (yani Cerir'in) bunu ondan (yani Asım'dan) işittiğini zannetmiyorum" demiştir.

426. Bize Muhammed haber verip (dedi ki) bize Cerir, Umâre İbnu'l -Ka'ka da onun şöyle dediğini rivâyet etti. İbrahim dedi ki; "Bana hadis rivâyet ettiğin zaman, bana Ebû Zur'a'dan hadis rivâyet et! Zira bana bir hadis rivâyet etmişti. Sonra (bunu) ona bir sene sonra sormuştum da ondan bir harf bile eksiltmemişti."

427. Bize Affân haber verip (dedi ki) bize Hammâd b. Zeyd, ibn Avn'dan, (o da) Muhammed'den (naklen) rivâyet etti (ki Muhammed) şöyle dedi: "Şüphe yok ki bu ilim dindir. Binaenaleyh kişi, dinini kimden aldığına (iyi) baksın!"

428. Bize İsmail b. İbrahim, Hüseyin'den, (o) Muğire'den, (o da) İbrahim'den (naklen) haber verdi (ki İbrahim) şöyle dedi: Bir adamın yanına, ondan (hadis) almak için geldiklerinde onun namazına, gidişatına (sünnetine) ve durumuna bakar, (sonra) ondan (hadis) alırlardı.

429. Bize İmrân b. Zürâre haber verip (dedi ki) bize Hü -şeym haber verip (dedi ki) bize Muğire, İbrahim'den, onun şöyle dediğini haber verdi: Bir adama, ondan ilim almak üzere geldiklerinde onun namazına, gidişatına (sünnetine) ve durumuna bakar, sonra ondan (ilim) alırlardı.

430. Bize Ebû Ma'mer İsmail b. İbrahim, Ravh'dan, (o) Hişâm'dan, (o da) el -Hasan'dan (naklen), İbrahim'in (yukarıdaki) sözünün benzerini haber verdi.

431. Bize Ebû Ma'mer İsmail b. İbrahim haber verip (dedi ki) bize Abdullah b. Ebi Ca'fer er -Râzî, babasından, (o) er -Rebî'den, (o da) Ebu'l -Âliye'den (naklen) haber verdi (ki Ebu'l -Aliye) şöyle dedi: Biz, kendisinden (hadis) almak için adama gelirdik de namaz kıldığında bakardık; şayet güzel kılarsa, "o, başkasını (yani hadis rivâyetini) daha güzel yapar" diyerek yanına otururduk. (Namazını) kötü kılarsa; "O, başkasını (yani hadis rivâyetini) daha kötü yapar" diyerek yanından kalkardık. Ebû Ma'mer; "Onun (yani Ebu'l -Âliye'nin) sözleri, bunun benzeridir" demiştir.

432. Bize Ebû Âsim haber verip (dedi ki, bunu ondan (yani zikredilecek haberi İbn Avn'dan) işitip işitmediğimi (tam) bilmiyorum, -veya İbn Avn'ın, Muhammed'den (naklen şöyle bir rivâyeti) var: "Şüphesiz bu ilim dindir. Binaenaleyh, dininizi kimden aldığınıza (iyi) bakınız!"

433. Bize Mervân b. Muhammed haber verip (dedi ki) bize Sa'id b. Abdilaziz, Süleyman b. Mûsa'dan, onun şöyle dediğini rivâyet etti: Tâvûs'a dedim ki; "Falan bana şöyle şöyle hadis rivâyet etti, (ne dersiniz alayım mı?)." Şöyle karşılık verdi: Şimdi eğer arkadaşın, dininde ve bilgisinde kendisine güvenilir (meliyy) biri ise ondan (hadis).

434. Bize Muhammed b. Ahmed haber verip (dedi ki) bize Süfyân, Hişâm b. Huceyr'den, (o da) Tâvûs'dan (naklen) rivâyet etti (ki Tâvûs) şöyle dedi: Büşeyr b. Kâ'b İbn Abbâs'ın yanına geldi ve ona hadis rivâyet etmeye başladı. Sonunda İbn Abbâs "İlk hadisi bana tekrar et!" dedi. (O zaman) Büşeyr ona şöyle dedi: "Bilmiyorum, (acaba rivâyet ettiğim) bütün hadîsleri kabul ettin de bunu inkâr mı ettin, yahut bunu kabul ettin de (diğer) bütün hadislerimi inkâr mı ettin?". Buna İbn Abbâs şöyle karşılık verdi. Doğrusu bizler Resûlüllah'dan (sallallahü aleyhi ve sellem), ona isnâd edilerek yalan söylenmediği zaman hadis rivâyet ederdik. Ama insanlar hırçın ve uysal (develere) binince (yani yanlış -doğru, uydurma -sahih her şeyi rivâyete başlayınca biz ondan hadis rivâyet etmeyi bırakdık).

435. Bize İsmail b. Ebân haber verip dedi ki; bize Abdullah İbnu'l -Mübarek Ma'mer'den, (o) İbn Tâvûs'dan, (o) babasından, (o da) İbn Abbâs'dan (naklen) rivâyet etti (ki, İbn Abbâs) şöyle dedi: Biz hadisleri (sözleri haberleri) ezberlerdik -hadis ise ancak Resûlüllah'dan (sallallahü aleyhi ve sellem) ezberlenir -. Nihayet siz hırçın ve uysal (develere) bindiniz, (olur -olmaz her şeyi rivâyet etmeye başladınız. Bunun üzerine biz de hadis ezberlemeyi terkettik).

436. Bize Muhammed b. Yûsuf, Süfyân'dan, (o) Leys'den, (o) Tâvûs'dan, (o da) Abdullah b. Amr'dan (naklen) haber verdi (ki Abdullah) şöyle dedi: "Hazret-i Süleyman'ın bağlamış olduğu bazı şeytanların, insanları din konusunda bilgilendirmek üzere ortaya çıkmaları yakındır. "

437. Bize Ahmed b. Abdillah haber verip (dedi ki) bize Zaide. Hişâm'dan, (o da) Muhammed'den (naklen) rivâyet etti (ki Muhammed) şöyle dedi: Bu hadisi kimden aldığınıza (iyi) bakınız! Çünkü o dininizdir.

٣٨- باب الْحَدِيثِ عَنِ الثِّقَاتِ

٤٢٢ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الْمُبَارَكِ عَنْ عِيسَى بْنِ يُونُسَ عَنِ الأَوْزَاعِىِّ عَنْ سُلَيْمَانَ بْنِ مُوسَى قَالَ قُلْتُ لِطَاوُسٍ : إِنَّ فُلاَناً حَدَّثَنِى بِكَذَا وَكَذَا. قَالَ : إِنْ كَانَ صَاحِبُكَ مَلِيًّا فَخُذْ عَنْهُ.

٤٢٣ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ أَحْمَدَ حَدَّثَنَا سُفْيَانُ عَنْ مِسْعَرٍ قَالَ قَالَ سَعْدُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ : لاَ يُحَدِّثْ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ إِلاَّ الثِّقَاتُ.

٤٢٤ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ حُمَيْدٍ حَدَّثَنَا جَرِيرٌ عَنْ عَاصِمٍ عَنِ ابْنِ سِيرِينَ قَالَ : كَانُوا لاَ يَسْأَلُونَ عَنِ الإِسْنَادِ ثُمَّ سَأَلُوا بَعْدُ لِيَعْرِفُوا مَنْ كَانَ صَاحِبَ سُنَّةٍ أَخَذُوا عَنْهُ ، وَمَنْ لَمْ يَكُنْ صَاحِبَ سُنَّةٍ لَمْ يَأْخُذُوا عَنْهُ. قَالَ أَبُو مُحَمَّدٍ : مَا أَظُنُّهُ سَمِعَهُ مِنْ عَاصِمٍ.

٤٢٥ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ حُمَيْدٍ حَدَّثَنَا جَرِيرٌ عَنْ عَاصِمٍ قَالَ قَالَ مُحَمَّدُ بْنُ سِيرِينَ : مَا حَدَّثْتَنِى فَلاَ تُحَدِّثْنِى عَنْ رَجُلَيْنِ فَإِنَّهُمَا لاَ يُبَالِيَانِ عَمَّنْ أَخَذَا حَدِيثَهُمَا. قَالَ أَبُو مُحَمَّدٍ عَبْدُ اللَّهِ : لاَ أَظُنُّهُ سَمِعَهُ.

٤٢٦ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدٌ حَدَّثَنَا جَرِيرٌ عَنْ عُمَارَةَ بْنِ الْقَعْقَاعِ قَالَ قَالَ إِبْرَاهِيمُ : إِذَا حَدَّثْتَنِى فَحَدِّثْنِى عَنْ أَبِى زُرْعَةَ فَإِنَّهُ حَدَّثَنِى بِحَدِيثٍ ثُمَّ سَأَلْتُهُ بَعْدَ ذَلِكَ بِسَنَةٍ ، فَمَا أَخْرَمَ مِنْهُ حَرْفاً.

٤٢٧ - أَخْبَرَنَا عَفَّانُ حَدَّثَنَا حَمَّادُ بْنُ زَيْدٍ عَنِ ابْنِ عَوْنٍ عَنْ مُحَمَّدٍ قَالَ : إِنَّ هَذَا الْعِلْمَ دِينٌ ، فَلْيَنْظُرِ الرَّجُلُ عَمَّنْ يَأْخُذُ دِينَهُ.

٤٢٨ - أَخْبَرَنَا إِسْمَاعِيلُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ عَنْ هُشَيْمٍ عَنْ مُغِيرَةَ عَنْ إِبْرَاهِيمَ قَالَ : كَانُوا إِذَا أَتَوُا الرَّجُلَ لِيَأْخُذُوا عَنْهُ نَظَرُوا إِلَى صَلاَتِهِ وَإِلَى سَمْتِهِ وَإِلَى هَيْئَتِهِ.

٤٢٩ - أَخْبَرَنَا عَمْرُو بْنُ زُرَارَةَ أَخْبَرَنَا هُشَيْمٌ أَخْبَرَنَا مُغِيرَةُ عَنْ إِبْرَاهِيمَ قَالَ : كَانُوا إِذَا أَتَوُا الرَّجُلَ يَأْخُذُونَ عَنْهُ الْعِلْمَ نَظَرُوا إِلَى صَلاَتِهِ وَإِلَى سَمْتِهِ وَإِلَى هَيْئَتِهِ ، ثُمَّ يَأْخُذُونَ عَنْهُ.

٤٣٠ - أَخْبَرَنَا أَبُو مَعْمَرٍ : إِسْمَاعِيلُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ عَنْ رَوْحٍ عَنْ هِشَامٍ عَنِ الْحَسَنِ نَحْوَ حَدِيثِ إِبْرَاهِيمَ.

٤٣١ - أَخْبَرَنَا أَبُو مَعْمَرٍ : إِسْمَاعِيلُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ أَخْبَرَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ أَبِى جَعْفَرٍ الرَّازِىُّ عَنْ أَبِيهِ عَنِ الرَّبِيعِ عَنْ أَبِى الْعَالِيَةِ قَالَ : كُنَّا نَأْتِى الرَّجُلَ لِنَأْخُذَ عَنْهُ فَنَنْظُرُ إِذَا صَلَّى ، فَإِنْ أَحْسَنَهَا جَلَسْنَا إِلَيْهِ وَقُلْنَا هُوَ لِغَيْرِهَا أَحْسَنُ ، وَإِنْ أَسَاءَهَا قُمْنَا عَنْهُ وَقُلْنَا هُوَ لِغَيْرِهَا أَسْوَأُ. قَالَ أَبُو مَعْمَرٍ : لَفْظُهُ نَحْوُ هَذَا.

٤٣٢ - أَخْبَرَنَا أَبُو عَاصِمٍ قَالَ - لاَ أَدْرِى سَمِعْتُهُ مِنْهُ أَوْ لاَ - ابْنُ عَوْنٍ عَنْ مُحَمَّدٍ : إِنَّ هَذَا الْعِلْمَ دِينٌ فَانْظُرُوا عَمَّنْ تَأْخُذُونَ دِينَكُمْ.

٤٣٣ - أَخْبَرَنَا مَرْوَانُ بْنُ مُحَمَّدٍ حَدَّثَنَا سَعِيدُ بْنُ عَبْدِ الْعَزِيزِ عَنْ سُلَيْمَانَ بْنِ مُوسَى قَالَ قُلْتُ لِطَاوُسٍ : إِنَّ فُلاَناً حَدَّثَنِى بِكَذَا وَكَذَا. قَالَ : فَإِنْ كَانَ صَاحِبُكَ مَلِيًّا فَخُذْ عَنْهُ.

٤٣٤ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ أَحْمَدَ حَدَّثَنَا سُفْيَانُ عَنْ هِشَامِ بْنِ حُجَيْرٍ عَنْ طَاوُسٍ قَالَ : جَاءَ بَشِيرُ بْنُ كَعْبٍ إِلَى ابْنِ عَبَّاسٍ فَجَعَلَ يُحَدِّثُهُ ، فَقَالَ ابْنُ عَبَّاسٍ : أَعِدْ عَلَىَّ الْحَدِيثَ الأَوَّلَ. قَالَ لَهُ بَشِيرٌ : مَا أَدْرِى عَرَفْتَ حَدِيثِى كُلَّهُ وَأَنْكَرْتَ هَذَا؟ أَوْ عَرَفْتَ هَذَا وَأَنْكَرْتَ حَدِيثِى كُلَّهُ؟ فَقَالَ ابْنُ عَبَّاسٍ : إِنَّا كُنَّا نُحَدِّثُ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- إِذَا لَمْ يَكُنْ يُكْذَبُ عَلَيْهِ ، فَلَمَّا رَكِبَ النَّاسُ الصَّعْبَ وَالذَّلُولَ تَرَكْنَا الْحَدِيثَ عَنْهُ.

٤٣٥ - أَخْبَرَنَا إِسْمَاعِيلُ بْنُ أَبَانَ قَالَ حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ الْمُبَارَكِ عَنْ مَعْمَرٍ عَنِ ابْنِ طَاوُسٍ عَنْ أَبِيهِ عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ قَالَ : كُنَّا نَحْفَظُ الْحَدِيثَ وَالْحَدِيثُ يُحْفَظُ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- حَتَّى رَكِبْتُمُ الصَّعْبَ وَالذَّلُولَ.

٤٣٦ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ يُوسُفَ عَنْ سُفْيَانَ عَنْ لَيْثٍ عَنْ طَاوُسٍ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَمْرٍو قَالَ : يُوشِكُ أَنْ يَظْهَرَ شَيَاطِينُ قَدْ أَوْثَقَهَا سُلَيْمَانُ يُفَقِّهُونَ النَّاسَ فِى الدِّينِ.

٤٣٧ - أَخْبَرَنَا أَحْمَدُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ حَدَّثَنَا زَائِدَةُ عَنْ هِشَامٍ عَنْ مُحَمَّدٍ قَالَ : انْظُرُوا عَمَّنْ تَأْخُذُونَ هَذَا الْحَدِيثَ ، فَإِنَّهُ دِينُكُمْ.


SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget