ALLAH'IN UMULAN, KIYAMETTEKİ RAHMETİ BÂBI
35- ALLAH'IN UMULAN, KIYAMETTEKİ RAHMETİ BÂBI
4434 - “... Ebû Hüreyre (radıyallahü anh)’den rivâyet edildiğine göre; Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
(Allah'ın yüz rahmeti şüphesiz vardır. Onlardan bir rahmeti bütün yaratıklar arasında taksim buyurmuştur. İşte yaratıklar birbirlerine ancak o rahmet sebebiyle merhamet ederler, bu sebeble şefkatlaşırlar. Vahşi hayvan da yavrularına bu rahmet sebebiyle acır. Allah, doksan dokuz rahmeti de geciktirerek kıyamet günü (mü'min) kullarına onlarla merhamet edecektir.) "
4435 - “... Ebû Saîd (radıyallahü anh)’den rivâyet edildiğine göre; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
(Allah (Azze ve Celle), gökleri ve yeri yarattığı gün yüz rahmet yaratarak onlardan bir rahmeti yerde kıldı. İşte anne, yavrusuna, hayvanlar birbirine ve kuşlar (birbirine) bu rahmetle şefkat ederler. Allah, doksan dokuz rahmeti de kıyamet gününe erteledi. Kıyamet günü olunca Allah yüz rahmeti bu rahmetle tamamlar.) "
4436 - “... Ebû Hüreyre (radıyallahü anh)’den rivâyet edildiğine göre; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
(Allah (Azze ve Celle), yaratıkları yarattığı zaman kendi zâtı için: Benim rahmetim gadabıma galebe çalar, diye bizzat yazdı (yani vaad edip bu vaadini yerine getirmeyi taahhüt etti).) "
4437 - “... Muâz bin Cebel (radıyallahü anh)’den; Şöyle demiştir:
Ben bir merkeb üstünde iken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yanımdan geçti ve:
(Yâ Muâz! Allah'ın kullar üzerindeki hakkının ne olduğunu ve kulların Allah üzerindeki hakkının ne olduğunu bilir misin?) buyurdu. Ben de:
Allah ve Resulü daha iyi bilir, dedim. Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) :
(Şüphesiz, Allah'ın kullar üzerindeki hakkı, kulların Ona ibâdet (ve kulluk) etmeleri ve O'na hiç bir şeyi ortak koşmamalarıdır. Bunu yaptıkları zaman kulların Allah üzerindeki hakkı da onlara azab vermemesidir,) buyurdu. "
4438 - “... İbn-i Ömer (radıyallahü anhümâ)’dan; Şöyle demiştir:
Biz savaşlarının birisinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in beraberinde bulunuyorduk. O (bu seferde) bir kavme uğrayarak : (Bunlar kimdir?) diye sordu. O kavim de: Biz müslümanız, dediler. Bir kadın da tandırına yakacak atmakla meşguldü ve beraberinde bir oğlu vardı. Tandırın alevi yükselince kadın çocuğunu uzaklaştırırdı. Sonra kadın Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yanına geldi ve :
Sen Allah'ın Resulü (mü)sün? dedi. O da:
(Evet,) buyurdu. (Bunun üzerine) kadın (O'na) :
Babam, anam sana feda olsun! Allah merhametli olanların en çok merhametlisi değil mi? dedi. Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) :
(Evet, (en merhametlisidir),) buyurdu. Kadın :
Allah, kullarına, annenin çocuğuna şefkatinden daha çok merhametli değil midir? dedi. Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem):
(Evet, (daha merhametlidir),) buyurdu. Kadın:
Peki, anne, çocuğunu ateşe kesinlikle atmaz, (yani merhametlilerin en merhametlisi olan Allah, kullarının bâzısını nasıl ateşe atacak), dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ağlıyarak mübarek başını eğip uzun zaman yere baktı. Sonra mübarek başını kadına doğru kaldırarak:
(Şüphesiz Allah, hak yoldan sapıp O'na itâat etmeye tenezzül etmeyen ve Tevhîd kelimesini söylemekten imtina eden azgın kulundan başka kullarına azab vermeyecektir,) buyurdu. "
4439 - “... Ebû Hüreyre (radıyallahü anh)'den rivâyet edildiğine göre; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)
(Şaki olan kişiden başka kimse ateşe girmiyecek,) buyurdu. Yâ Resûlallah! Şaki kimdir? diye sorulunca da O:
((Şaki), ibâdet olarak Allah için hiç bir amel işlemeyen ve günahtır diye hiç bir günahı bırakmayan kimsedir,) buyurdu. "
4440 - “... Enes bin Mâlik (radıyallahü anh)’den rivâyet edildiğine göre ; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem); . . . . . . (Müddessir, 56) âyetini okudu (veya tilâvet etti). Sonra buyurdu ki :
(Allah (Azze ve Celle) (bu âyette) : Ben (azabımdan) sakınılarak benden başka ilâh edinilmemeye (yani bana ortak koşulmamaya) lâyıkım. Artık kim benimle beraber başka bir ilâh edinmekten sakınırsa o kimseyi ben bağışlarım, buyurdu.)
4441) ..... Enes (radıyallahü anh)'den rivâyet edildiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem); . . . . . Müddessir, 56) âyeti hakkında şöyle buyurdu:
(Rabbiniz buyurdu ki: Ben (azabımdan) sakınılarak benden başkasının bana ortak koşul mamasına lâyıkım ve bana ortak koşmaktan sakınan kimseyi bağışlamaya lâyık olan (da ancak) benim.) "
4442 - “... Abdullah bin Amr (bin el-Âs) (radıyallahü anhümâ)’dan rivâyet edildiğine göre kendisi: Ben, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i şöyle buyururken işittim, demiştir :
(Kıyamet günü bütün yaratıkların duyacağı biçimde ümmetimden bir adam (hesaba) çağırılır ve ona (günahlarının yazılı olduğu) doksan dokuz sicil (yani büyük defter açılıp) yayılır. Her defter gözün görebildiği saha kadar uzundur. Sonra Allah (Azze ve Celle) (o kula) :
Bu sicillerde yazılı (günahlar) dan bir şey inkâr eder misin? buyurur. Kul:
Hayır, ya Rabbi, der. sonra Allah (ona) :
(Kulların sevablarını ve günahlarını) kaydedip tutan yazıcı melekler sana haksızlık ettiler mi? buyurur. Sonra (yine) Allah (Azze ve Celle) :
Şu (kadar günahlarına karşılık bir iyiliğin - hayrın var mı? diye sorar. Bunun üzerine adam büyük bir korkuya kapılarak (telaşından) :
Hayır (hiç bir iyi amelim yok), diyecek. Sonra Allah (Azze ve Celle) :
Bilâkis (vardır). Şüphesiz katımızda senin bir takım iyi amellerin bulunur ve şüphesiz bu gün sana hiç bir zulüm yoktur, buyurur. Sonra o adam için bir yaprak kâğıt çıkarılır ki onda "Eşhedü ellâ ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühu ve Resûlühu = Dilimle söyler, kalbimle de tasdik ederim ki Allah'tan başka ibâdete-tapınmaya lâyık hiç bir ilâh yoktur ve dilimle söyler, kalbimle de tasdik ederim ki Muhammed, Allah'ın kulu ve (son) elçisi, peygamberidir. " bulunur. Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) buyur-muş ki:
Adam : Yâ Rabbi, şu (koskoca) büyük defterler yanında bu kağıt nedir? Allah (ona) :
Şüphesiz, sana zulüm edilmiyecek, buyurur. Sonra siciller (yani günahlarının yazılı olduğu büyük defterler) terazinin bir kefesine konulur. Şehâdet kelimesinin yazılı olduğu kâğıd da terazinin diğer kefesine konulur (ve tartılır). Büyük defterler hafif gelir ve o kağıt parçası ağır gelir.)
Râvilerden Muhammed bin Yahya dedi ki: Bıtâka, kâğıt parçasıdır. Mısır halkı kâğıda Bıtâka derler. "
٣٥ - باب مَا يُرْجَى مِنْ رَحْمَةِ اللَّهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ
٤٤٣٤ - حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ، حَدَّثَنَا يَزِيدُ بْنُ هَارُونَ، أَنْبَأَنَا عَبْدُ الْمَلِكِ، عَنْ عَطَاءٍ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، عَنِ النَّبِيِّ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ قَالَ ( إِنَّ لِلَّهِ مِائَةَ رَحْمَةٍ قَسَمَ مِنْهَا رَحْمَةً بَيْنَ جَمِيعِ الْخَلاَئِقِ فَبِهَا يَتَرَاحَمُونَ وَبِهَا يَتَعَاطَفُونَ وَبِهَا تَعْطِفُ الْوَحْشُ عَلَى أَوْلاَدِهَا وَأَخَّرَ تِسْعَةً وَتِسْعِينَ رَحْمَةً يَرْحَمُ بِهَا عِبَادَهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ).
٤٤٣٥ - حَدَّثَنَا أَبُو كُرَيْبٍ، وَأَحْمَدُ بْنُ سِنَانٍ، قَالاَ حَدَّثَنَا أَبُو مُعَاوِيَةَ، عَنِ الأَعْمَشِ، عَنْ أَبِي صَالِحٍ، عَنْ أَبِي سَعِيدٍ، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ( خَلَقَ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ يَوْمَ خَلَقَ السَّمَوَاتِ وَالأَرْضَ مِائَةَ رَحْمَةٍ فَجَعَلَ فِي الأَرْضِ مِنْهَا رَحْمَةً فَبِهَا تَعْطِفُ الْوَالِدَةُ عَلَى وَلَدِهَا وَالْبَهَائِمُ بَعْضُهَا عَلَى بَعْضٍ وَالطَّيْرُ وَأَخَّرَ تِسْعَةً وَتِسْعِينَ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةٍ فَإِذَا كَانَ يَوْمُ الْقِيَامَةِ أَكْمَلَهَا اللَّهُ بِهَذِهِ الرَّحْمَةِ ).
٤٤٣٦ - حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ نُمَيْرٍ، وَأَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ قَالاَ حَدَّثَنَا أَبُو خَالِدٍ الأَحْمَرُ، عَنِ ابْنِ عَجْلاَنَ، عَنْ أَبِيهِ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ( إِنَّ اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ لَمَّا خَلَقَ الْخَلْقَ كَتَبَ بِيَدِهِ عَلَى نَفْسِهِ إِنَّ رَحْمَتِي تَغْلِبُ غَضَبِي ).
٤٤٣٧ - حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عَبْدِ الْمَلِكِ بْنِ أَبِي الشَّوَارِبِ، حَدَّثَنَا أَبُو عَوَانَةَ، حَدَّثَنَا عَبْدُ الْمَلِكِ بْنُ عُمَيْرٍ، عَنِ ابْنِ أَبِي لَيْلَى، عَنْ مُعَاذِ بْنِ جَبَلٍ، قَالَ مَرَّ بِي رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ وَأَنَا عَلَى حِمَارٍ فَقَالَ ( يَا مُعَاذُ هَلْ تَدْرِي مَا حَقُّ اللَّهِ عَلَى الْعِبَادِ وَمَا حَقُّ الْعِبَادِ عَلَى اللَّهِ ). قُلْتُ اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَعْلَمُ . قَالَ ( فَإِنَّ حَقَّ اللَّهِ عَلَى الْعِبَادِ أَنْ يَعْبُدُوهُ وَلاَ يُشْرِكُوا بِهِ شَيْئًا . وَحَقُّ الْعِبَادِ عَلَى اللَّهِ إِذَا فَعَلُوا ذَلِكَ أَنْ لاَ يُعَذِّبَهُمْ ).
٤٤٣٨ - حَدَّثَنَا هِشَامُ بْنُ عَمَّارٍ، حَدَّثَنَا إِبْرَاهِيمُ بْنُ أَعْيَنَ، حَدَّثَنَا إِسْمَاعِيلُ بْنُ يَحْيَى الشَّيْبَانِيُّ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُمَرَ بْنِ حَفْصٍ، عَنْ نَافِعٍ، عَنِ ابْنِ عُمَرَ، قَالَ كُنَّا مَعَ رَسُولِ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ فِي بَعْضِ غَزَوَاتِهِ فَمَرَّ بِقَوْمٍ فَقَالَ مَنِ الْقَوْمُ فَقَالُوا نَحْنُ الْمُسْلِمُونَ . وَامْرَأَةٌ تَحْصِبُ تَنُّورَهَا وَمَعَهَا ابْنٌ لَهَا فَإِذَا ارْتَفَعَ وَهَجُ التَّنُّورِ تَنَحَّتْ بِهِ فَأَتَتِ النَّبِيَّ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ فَقَالَتْ أَنْتَ رَسُولُ اللَّهِ قَالَ ( نَعَمْ ). قَالَتْ بِأَبِي أَنْتَ وَأُمِّي أَلَيْسَ اللَّهُ بِأَرْحَمِ الرَّاحِمِينَ قَالَ ( بَلَى ). قَالَتْ أَوَلَيْسَ اللَّهُ بِأَرْحَمَ بِعِبَادِهِ مِنَ الأُمِّ بِوَلَدِهَا قَالَ ( بَلَى ). قَالَتْ فَإِنَّ الأُمَّ لاَ تُلْقِي وَلَدَهَا فِي النَّارِ . فَأَكَبَّ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ يَبْكِي ثُمَّ رَفَعَ رَأْسَهُ إِلَيْهَا فَقَالَ ( إِنَّ اللَّهَ لاَ يُعَذِّبُ مِنْ عِبَادِهِ إِلاَّ الْمَارِدَ الْمُتَمَرِّدَ الَّذِي يَتَمَرَّدُ عَلَى اللَّهِ وَأَبَى أَنْ يَقُولَ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ ).
٤٤٣٩ - حَدَّثَنَا الْعَبَّاسُ بْنُ الْوَلِيدِ الدِّمَشْقِيُّ، حَدَّثَنَا عَمْرُو بْنُ هَاشِمٍ، حَدَّثَنَا ابْنُ لَهِيعَةَ، عَنْ عَبْدِ رَبِّهِ بْنِ سَعِيدٍ، عَنْ سَعِيدٍ الْمَقْبُرِيِّ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ( لاَ يَدْخُلُ النَّارَ إِلاَّ شَقِيٌّ ). قِيلَ يَا رَسُولَ اللَّهِ وَمَنِ الشَّقِيُّ قَالَ ( مَنْ لَمْ يَعْمَلْ لِلَّهِ بِطَاعَةٍ وَلَمْ يَتْرُكْ لَهُ مَعْصِيَةً ).
٤٤٤٠ - حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ، حَدَّثَنَا زَيْدُ بْنُ الْحُبَابِ، حَدَّثَنَا سُهَيْلُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ، - أَخُو حَزْمٍ الْقُطَعِيِّ - حَدَّثَنَا ثَابِتٌ الْبُنَانِيُّ، عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ قَرَأَ - أَوْ تَلاَ - هَذِهِ الآيَةَ {هُوَ أَهْلُ التَّقْوَى وَأَهْلُ الْمَغْفِرَةِ} فَقَالَ ( قَالَ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ أَنَا أَهْلٌ أَنْ أُتَّقَى فَلاَ يُجْعَلَ مَعِي إِلَهٌ آخَرُ فَمَنِ اتَّقَى أَنْ يَجْعَلَ مَعِي إِلَهًا آخَرَ فَأَنَا أَهْلٌ أَنْ أَغْفِرَ لَهُ ).
٤٤٤١ - قَالَ أَبُو الْحَسَنِ الْقَطَّانُ حَدَّثَنَا إِبْرَاهِيمُ بْنُ نَصْرٍ، حَدَّثَنَا هُدْبَةُ بْنُ خَالِدٍ، حَدَّثَنَا سُهَيْلُ بْنُ أَبِي حَزْمٍ، عَنْ ثَابِتٍ، عَنْ أَنَسٍ، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ قَالَ فِي هَذِهِ الآيَةِ {هُوَ أَهْلُ التَّقْوَى وَأَهْلُ الْمَغْفِرَةِ } قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ( قَالَ رَبُّكُمْ أَنَا أَهْلٌ أَنْ أُتَّقَى فَلاَ يُشْرَكَ بِي غَيْرِي وَأَنَا أَهْلٌ لِمَنِ اتَّقَى أَنْ يُشْرِكَ بِي أَنْ أَغْفِرَ لَهُ ).
٤٤٤٢ - حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ يَحْيَى، حَدَّثَنَا ابْنُ أَبِي مَرْيَمَ، حَدَّثَنَا اللَّيْثُ، حَدَّثَنِي عَامِرُ بْنُ يَحْيَى، عَنْ أَبِي عَبْدِ الرَّحْمَنِ الْحُبُلِيِّ، قَالَ سَمِعْتُ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ عَمْرٍو، يَقُولُ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ( يُصَاحُ بِرَجُلٍ مِنْ أُمَّتِي يَوْمَ الْقِيَامَةِ عَلَى رُءُوسِ الْخَلاَئِقِ فَيُنْشَرُ لَهُ تِسْعَةٌ وَتِسْعُونَ سِجِلاًّ كُلُّ سِجِلٍّ مَدَّ الْبَصَرِ ثُمَّ يَقُولُ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ هَلْ تُنْكِرُ مِنْ هَذَا شَيْئًا فَيَقُولُ لاَ يَا رَبِّ فَيَقُولُ أَظَلَمَتْكَ كَتَبَتِي الْحَافِظُونَ ثُمَّ يَقُولُ أَلَكَ عُذْرٌ أَلَكَ حَسَنَةٌ فَيُهَابُ الرَّجُلُ فَيَقُولُ لاَ . فَيَقُولُ بَلَى إِنَّ لَكَ عِنْدَنَا حَسَنَاتٍ وَإِنَّهُ لاَ ظُلْمَ عَلَيْكَ الْيَوْمَ فَتُخْرَجُ لَهُ بِطَاقَةٌ فِيهَا أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ وَأَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ قَالَ فَيَقُولُ يَا رَبِّ مَا هَذِهِ الْبِطَاقَةُ مَعَ هَذِهِ السِّجِلاَّتِ فَيَقُولُ إِنَّكَ لاَ تُظْلَمُ . فَتُوضَعُ السِّجِلاَّتُ فِي كِفَّةٍ وَالْبِطَاقَةُ فِي كِفَّةٍ فَطَاشَتِ السِّجِلاَّتُ وَثَقُلَتِ الْبِطَاقَةُ ). قَالَ مُحَمَّدُ بْنُ يَحْيَى الْبِطَاقَةُ الرُّقْعَةُ وَأَهْلُ مِصْرَ يَقُولُونَ لِلرُّقْعَةِ بِطَاقَةً