RAHMAN VE RAHİM ALLAH’IN ADIYLA
Hamd; zikredenlerin yolu O’nun zikriyle ve yüceliğiyle bir olan ve sevenlerin kalbi O’nun sevgisi, tazimi ve tevhidiyle birleşen Allah’a mahsustur.
Eksiksiz ve mükemmel bir şekilde salat ve selam; göz kamaştıran varlığın efendisi olan, kendisinden sahih, hasen ve mütevatir isnad; mübarek ümmetine özgü olan, ailesinin ve yıldız mesabesinde Salih komutanlar olan sahabilerinin üzerine olsun.
Değer verme bakımından ilimlerin en yücesi, üstünlük bakımından en mükemmeli ve önem verme bakımından en büyüğü, hadis ilmidir.
Kim hadis ilmini tahsil ederse, o, büyük bir değer elde etmiş olur. Kime hadis ilmi öğretilirse, ona, çok iyilik edilmiş olunur. Kim hadis ilmiyle başarıya ulaşırsa, en önemli mutluluğa ulaşmış, bütün isteklere ulaşmış ve fazlasıyla güzelliğin son haddiyle rızıklanmış olur.
İbnu’s-Salâh (ö.
“Yüce Allah’ın kendisine ilim verdiği kişi için, hadis talep etmekten daha üstün bir amel bilmiyorum.”
İbnu’s-Salâh (devamla) der ki: “Süfyân es-Sevrî’nin sözüne benzer başka bir sözü, İbnü’l-Mübarek’ten rivayet ettik.”
Muâfâ b. İmrân’ın şöyle söylediği rivayet edilmiştir: “Bir hadis yazmak, bana, gece ibadetinden daha sevimlidir.”
İbn Asâkir (ö.
“Babam dedi ki: Ebu Zür’a’yı (öldükten sonra) rüyamda gördüm. Ona: ‘Allah sana ne yaptı?’ diye sordum. O da: ‘Rabbimin huzuruna çıktım. Bana: ‘Ey Ebu Zür’a!’ buyurdu ve bana bir çocuk verildi. Ona cennete girmesini emretti… Kullarım arasında sünnetleri muhafaza eden kimsenin mükafatını nasıl buldun? Haydi cennetten dilediğin yere yerleş!’ buyurdu’ diye cevap verdi.
İmam Ebu Abdullah el-Kassâr “Fihrist”te aynen şöyle der: “Büyük bir müjde!. Muhammed b. Abdulazîm el-Münzirî dedi ki: ‘Rüyamda cennete girdik. Resulullah (s.a.v)’in elini öptük. Daha sonra Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Eliyle hadis yazan herkesi müjdeleyin! Çünkü o kimse benimle cennette benimle birlikte olacaktır”
Nevevî (ö.
- ‘Resulullah (s.a.v)’in hadisini rivayet ettiğin dili bana uzatta onu öpeyim’ dedi ve onun dilini öptü.”
İbrahim b. Ethem’in şöyle söylediği rivayet edilmiştir: “Allah, hadisçi topluluklarının rıhlesi sebebiyle bu ümmetten belayı uzaklaştırır.”
Üstad Ebu’l-Feth Nasr b. İbarahim el-Makdisî (ö.
- “Allah için, yeryüzünde Ebdal var mıdır?” diye soruldu. O da: - “Evet” diye cevap verdi. Ona: - “Ebdal kimlerdir?” diye tekrar soruldu. O da: “Hadisçi toplulukları yok mu?! İşte onlar, Ebdaldır. (Yeryüzünde) Ebdal şahısları en iyi bilen Allah’tır.”
(Suyûtî) “Uhûdu’l-Muhammediyye” de Süfyân es-Sevrî, Süfyân ibn Uyeyne ile Abdullah b. Sinân’ın şöyle söyledikleri rivayet edilmiştir:
“İçimizden biri kadı olsa da, yapraksız hurma dalıyla hadis öğrenmeyen fıkıhçıyı ve fıkıh öğrenmeyen hadisçiyi bir güzel dövse.”[1]
Merfu olarak rivayet edildiğine göre; Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“Allahım! halifelerime rahmet eyle!” buyurdu. Ona: - “Onlar kimlerdir?” diye soruldu . O da: -”Benden sonra gelip de hadislerimi ve sünnetlerimi rivayet edenlerdir” diye cevap verdi.[2]
Mütevatir bir hadiste de geçtiği üzere; Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“Allah, sözümü duyup onu anlayan, sonra da onu işitmeyen kimseye ulaştıran kimsenin yüzünü (kıyamet günü) ağartsın”
Resulullah (s.a.v), burada, sözünü ulaştıran kimseyi, (kıyamet günü yüzünün) ağarmasıyla dua etmiştir.
Nadra (=ağarma/parlaklık), sevinç ve güzelliktir.
Süfyân ibn Uyeyne (ö.
Büyük imamlardan bazıları, hadis ashabını gördükleri zaman şiir söylüyorlar ve şöyle diyorlardı:
“Hoş geldiniz insanların en sevimlileri! Allah hakkında insanların en mütevazilileri. İnci gibi parıltı sahipleri. hoş geldiniz Salihler topluluğu, takva sahipleri. Yüzler aydınlık odu, her zengin süslendi. Ey Peygamber Muhammed (s.a.v)’in ilmini talep edenler! Sizin dışındakiler size denk değildirler.”
Konu ile ilgili hafız Ebu Tâhir es-Selefî’ye isnad edilen bir şiir ise şöyledir:
“Peygamberin dini ve şeriatı, o Peygamberin haberleridir. Peşine düşülen ilmin en yücesi, o Peygamberin rivayetleridir. Kim onun hadisleriyle meşgul olursa ve halk arasında yayılması için meşgul olursa, onun hadisleri kaçınılmaz olur.”
İbn Abdilberr (ö.
“Peygamberin dini, hadislerdir. Bir genç için, hadis rivayetleri ne güzel bir binektir. Sakın hadis ilminden ve hadis ehlinden sapmayın. Rey gecedir. Hadis ise, gündüzdür. Belki gencin cehaleti, hidayet yollarıdır. Güneş doğdu, onun nurları vardır.”
Bu ilimle uğraşan alimler, hadis ilmini bölümlere ayırmışlar ve her bölümü de konulara ayırmışlar. İşte bu belirttiğimiz bölümlerden birisi de, mütevatir hadislerdir.
İlk önce geçmişte yaşamış İslam alimlerinin kayıtlarında ve notlarında bulunan mütevatir hadisleri bir araya toplamak için harekete geçtim ve onlardan bolca topladım. (Müsvedde kağıtlarda bulunan bu hadislerin) kaybolmasından ve zayi olmasından korkunca, bu hadislerden faydalanmak için onları bir kitapta topladım. Bu topladıklarımı, “Nazmu’l-mütenâsira mine’l-hadîsi’l-mütevâtira” diye isimlendirdim. Bu, İmam Suyûtî (ö.
Ben Suyûtî’nin andığı hadislerin hepsini naklettim. Ayrıca “Suyûtî “el-Ezhâr”da bu hadisi şu yoldan getirmiştir” sözümle, Suyûtî’nin naklettiğini (benimkinden) ayırdım.
Burada Suyûtî’nin, sahabe ve tabiun dışında andıklarını çıkartarak sadace sahabe ve tabiunu zikrettim. Çünkü (böyle yapmakla benim belirteceğim) ilave kolaylaşmış oldu ve (okuyucunun dikkatini) bu ilaveye çekmiş olacağım. Suyûtî’nin sözünden sonra قُلْتُ “Derim ki” lafzıyla da (benim yaptığım bu) ilaveye işaret ettim.
Suyûtî’nin kendisine ulaşmayıp da (mütevatir olduğunu) söylemediği hadisleri, Allah’ın bana kolaylaştırdığı kadarıyla bu kitabımda belirttim. Bununla, bu hadisi, Suyûtî’nin kitabında bulamadığım bilinmelidir.
Sehâvî (ö.
(Derim ki:) Sehâvî’den sonra bir topluluk da, (yazdıkları) eserlerde tevatür konusunu başlı başına bir konu olarak ayrı işlemişlerdir.
Daha sonra Suyûtî, mütevatir hadisle ilgili bu eseri yazmadaki asıl amacını önemli bir cüzde özetlemiştir. Bu eserini de, “el-Ezhâru’l-mütenâsira fi’l-ahbâri’l-mütevâtira” diye isimlendirmiştir. Bu kitabında; (ilk önce) hadisin metnini, (sonra) sahabeden hadisi rivayet eden kimseleri, (ardından da) bu hadisi tahric eden meşhur imamları kısaca belirtmiştir. Kendisinin belirttiği üzere, bu kitapta naklettiği hadislerin sayısı,
Allame Ebu’l-Hasen Muhammed Sâdık es-Sindî el-Medenî (ö.
“Suyûtî, tevatürle ilgili konuda hüküm vermede yumuşak davranmış, tevatürle ilgili hadisler hususunda sayı belirtmiş ve tevatürle ilgili hadisleri, “el-Ezhâru’l-mütenâsira fi’l-ahbâri’l-mütevâtira” diye isimlendirdiği kitabında getirmiştir.”
Durum böyle olunca, Suyûtî, mütevatir olmamasına rağmen, hadisçilerin belirtmediği bir çok hadisi (mütevatir diye) anmıştır. Halbuki onun sözünden, lafzi mütevatirleri toplamayı kastettiği anlaşılmaktadır. Yalnız onun getirdiği hadislerin çoğunun manevi mütevatir olduğu, ya bazı kitaplardan, ya kendisinin açıklamasıyla yada bir başkasının açıklamasıyla ortaya çıkmıştır.
Asıl kastedilen konuya girmeden önce, bir açıklama yapılacaktır. Bu önsöz, manevi mütevatirin sözlük ve terim anlamlarını açıklama mahiyetinde olacaktır.
[1] Müellifin kitabının aslından, Sûfî ve Vahdedi vücutçu İbn Arâbî'nin inancı doğrultusunda naklettiği üç satırı almadık. Çünkü bu, Ehli sünnet ve'l-cemaat imamlarının görüşlerine itiraz mahiyetindedir. Zaten İbn Arâbî'nin akidesi, avamdan bir çoğuna göre gizlidir. Dolayısıyla müellifin, İbn Arâbî'den yaptığı rivayeti almadık. İlmi emanet, uyarı gerektirir. (Arap yayıncısı)
[2] Taberâni, el-Evsat,
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.