4- Kıskançlık
3972- Enes (radıyallahü anh)’ten rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hanımlarından birinin yanında iken bir diğeri bir kap yemek gönderdi. Âişe Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in eline vurdu ve kap kırıldı. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) iki parça olan kabı birbiri üzerine koydu ve yemeği de onun üzerine topladı ve şöyle dedi:
(Anneniz kıskandı yiyiniz.) Onlarda yediler. Âişe kendi odasından sağlam bir tabak getirinceye kadar Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onu elinde tuttu. Sağlam kabı Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e verdi, kırılmış kabı da evinde bıraktı. (Tirmizî, Ahkam: 23; Ebû Dâvûd, Büyü’: 91)
3973- Ümmü Seleme (radıyallahü anha) anlatıyor: Bir kapla Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ve ashabına yemek götürmüştüm. Âişe giyinmiş vaziyette gelip elindeki küçük taşla kaba vurdu, kap kırıldı ve yemek döküldü. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kırılan kabın iki parçasını birbirine yanaştırıp yemeği kaba topladı ve yanındakilere iki defa:
(Buyurunuz yiyiniz anneniz kıskandı) buyurdu. Daha sonra Âişe’nin sağlam kabını aldı, kırılan kabın yerine Ümmü Seleme’ye gönderdi. Kırık kabı da Âişe’ye verdi. (Sadece Nesâi rivâyet etmiştir.)
3974- Âişe (radıyallahü anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Safiyye kadar güzel yemek yapan görmedim. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e içersinde yemek olan bir kap getirmişti. Kendime sahip olamayıp o kabı kırdım. Sonra da Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e o kabın keffaretini sordum. O da:
(Kırılan kap gibi bir kap, yemek gibi bir yemek) buyurdu. (Ebû Dâvûd, Büyü’: 91; Müsned: 23999)
3975- Yine Âişe (radıyallahü anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Cahş’ın kızı Zeyneb’in yanına varır ve orada bal şerbeti içerdi. Ben ve Hafsa bir gün sözleştik. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hangimizin yanına gelirse; (Meğafir mi yedin Sen de meğafir kokuyor diyelim) dedik. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) birimizin yanına geldi. Ona:
(Sende meğafir kokuyor yoksa meğafir mi?) yedin dedik. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’de:
(Hayır Cahş’ın kızı Zeyneb’in yanında bal şerbeti içmiştim. Dolayısıyla bir daha bal şerbeti içmeyeceğim) dedi. Bunun üzerine (Tahrim sûresi 1-4) ayetleri nazil oldu:
(Ey Peygamber! Eşlerinden herhangi birini memnun etmek için neden Allah’ın helâl kıldığı bir şeyi kendine haram kılıyorsun…) (Müslim, Talak: 3; Ebû Dâvûd, Talak: 37)
3976- Enes (radıyallahü anh)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in cariyesi vardı ve onunla ilgilenip onunla birlikte oluyordu. Âişe ve Hafsa o cariye ile ilgilenmesini istemeyip kıskandıkları için Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) o cariyeyi kendisine haram kılıncaya kadar rahat bırakmadılar da Allah, Tahrim sûresi 1-4 ayetlerini indirdi. (Sadece Nesâi rivâyet etmiştir.)
3977- Âişe (radıyallahü anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i bekliyordum. Yanıma gelir gelmez elimi saçları arasına soktum. Bunun üzerine Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):
(Şeytanın sana geldi yine) buyurdu. Ben de:
(Senin şeytanın yok mu?) diye sordum. O da:
(Evet ama Allah ona karşı bana yardım etti de Benim şeytanım Müslüman oldu) buyurdu. (Müsned: 23701)
3978- Âişe (radıyallahü anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Bir gece Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i yanımda bulamadım ve diğer hanımlarından birinin yanına gitti zannettim. Araştırdım ki odamın bir kenarında namaz kılıyor, rüku ve secdelerinde de:
(Seni övgülerinle tenzih ederim. Senden başka gerçek ilâh yoktur sadece Sen varsın) diyordu. Bunun üzerine ben:
(Anam babam Senin yoluna feda olsun. Sen ne yapıyorsun, ben ne düşünüyorum) dedim. (Müslim: Salat: 42)
3979- Âişe (radıyallahü anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Bir gece Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i yanımda bulamadım ve diğer hanımlarından birinin yanına gitti zannettim. Araştırdım ki odamın bir kenarında namaz kılıyor, rüku ve secdelerinde de:
(Seni övgülerinle tenzih ederim. Senden başka gerçek ilâh yoktur sadece Sen varsın) diyordu. Bunun üzerine ben:
(Anam babam Senin yoluna feda olsun. Sen ne yapıyorsun, ben ne düşünüyorum) dedim. (Müslim, Salat: 42)
3980- Muhammed b. Kays (radıyallahü anh)’tan rivâyete göre, şöyle diyordu: Âişe (radıyallahü anh)’den işittim şöyle diyordu:
(Size Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile aramda geçen bir olayı anlatayım mı?) dedi. Biz de:
(Anlat) deyince şunları anlattı:
(Rasûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem) benim yanımda olduğu bir gece yanıma döndü. Ayakkabılarını ayak ucuna, elbise ve hırkasını da yanı başına hazırlamıştı. Biraz sonra beni uyudu sanarak yavaşça ayakkabısını giydi; yavaşça elbisesini de alıp yavaşça kapıyı açtı ve çıktı yine sessizce kapıyı kapadı. Ben de hemen başörtümü aldım başımı örttüm, elbiseme büründüm arkasından çıkarak peşini takip ettim. Baki mezarlığına geldi, orada ellerini üç defa kaldırarak uzunca durarak dua etti. Daha sonra döndü ben de döndüm, hızlıca yürüdü ben de yürüdüm, koştu ben de koştum, O eve geldi bende geldim, Ondan önce eve girdim. Gelince beni yatak ta değil de ayakta görünce:
(Ne oldu sana Ey Âişe! Neden soluyorsun? Ne olduğunu bana ya sen söylersin ya da her şeyden haberdar olan lütuf sahibi Allah Bana bildirir) dedi. Ben de: Ey Allah'ın Rasûlü! Anam babam Senin yoluna feda olsun) dedim ve olup biteni anlattım. Bunun üzerine (Önümdeki karaltı sen miydin?) dedi. Ben de:
(Evet) dedim. Bunun üzerine göğsüme canımı acıtacak şekilde vurdu ve:
(Allah ve Rasûlü’nün sana ihanet edeceğini mi sandın?) dedi. Ben:
(İnsan ne kadar gizlerse de Allah bilir) dedim. Bunun üzerine Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):
(Sen o anda beni gördüğünde Cibril gelmişti, elbisenden soyunmuş olduğun için yanımıza girmedi. Sessizce beni çağırdı ben de seni rahatsız etmeden kalktım, seni uyumuş zannettiğim için uyandırıp rahatsız etmek istemedim aynı zamanda korkarsın diye de uyandırmadım. Cibril bana Baki de yatanlar için bağışlanmalarına dua etmemi istedi) buyurdu. (Müslim, Cenaiz: 35; İbn Mâce, Cenaiz: 36)
3981- Kays b. Mahreme (radıyallahü anh)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Âişe’den işittim şöyle anlatıyordu: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile aramızda geçen bir olayı size anlatayım mı?) Biz de:
(Evet anlat) dedik. Şöyle anlattı:
(Rasûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem) benim yanımda olduğu bir gece yanıma döndü. Ayakkabılarını ayak ucuna, elbise ve hırkasını da yanı başına hazırlamıştı. Biraz sonra beni uyudu sanarak yavaşça ayakkabısını giydi, elbisesini alıp yavaşça kapıyı açtı, Ben de hemen başörtümü alıp başımı örttüm, elbiseme büründüm arkasından çıkarak peşini takip ettim. Baki mezarlığına geldi, orada ellerini üç defa kaldırarak uzunca durarak dua etti. Daha sonra döndü ben de döndüm, hızlıca yürüdü ben de yürüdüm, koştu ben de koştum, O eve geldi bende geldim. O’ndan önce eve girdim. Gelince beni yatak ta değil de ayakta görünce:
(Ne oldu sana Ey Âişe! Neden soluyorsun? Ne olduğunu bana ya sen söylersin ya da her şeyden haberdar olan lütuf sahibi Allah bana bildirir) dedi. Ben de: Ey Allah'ın Rasûlü! Anam babam Senin yoluna feda olsun) dedim ve olup biteni anlattım. Bunun üzerine (Önümdeki karaltı sen miydin?) dedi. Ben de:
(Evet) dedim. Bunun üzerine göğsüme canımı acıtacak şekilde vurdu ve:
(Allah ve Rasûlü’nün sana ihanet edeceğini mi sandın?) dedi. Ben:
(İnsan ne kadar gizlerse de Allah bilir) dedim. Bunun üzerine Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):
(Sen o anda beni gördüğünde Cibril gelmişti, elbisenden soyunmuş olduğun için yanımıza girmedi. Sessizce beni çağırdı, ben de seni rahatsız etmeden kalktım. Seni uyumuş zannettiğim için uyandırıp rahatsız etmek istemedim, hem de korkarsın diye uyandırmadım. Cibril Bana Baki’de yatanlar için bağışlamalarına dua etmemi istedi) buyurdu. (Müslim, Cenaiz: 35; İbn Mâce, Cenaiz: 36)
3982-
٤ - باب الْغَيْرَةِ
٣٩٧٢ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الْمُثَنَّى، قَالَ حَدَّثَنَا خَالِدٌ، قَالَ حَدَّثَنَا حُمَيْدٌ، قَالَ حَدَّثَنَا أَنَسٌ، قَالَ كَانَ النَّبِيُّ صلّى اللّه عليه وسلّم عِنْدَ إِحْدَى أُمَّهَاتِ الْمُؤْمِنِينَ فَأَرْسَلَتْ أُخْرَى بِقَصْعَةٍ فِيهَا طَعَامٌ فَضَرَبَتْ يَدَ الرَّسُولِ فَسَقَطَتِ الْقَصْعَةُ فَانْكَسَرَتْ فَأَخَذَ النَّبِيُّ صلّى اللّه عليه وسلّم الْكِسْرَتَيْنِ فَضَمَّ إِحْدَاهُمَا إِلَى الأُخْرَى فَجَعَلَ يَجْمَعُ فِيهَا الطَّعَامَ وَيَقُولُ ( غَارَتْ أُمُّكُمْ كُلُوا ) . فَأَكَلُوا فَأَمْسَكَ حَتَّى جَاءَتْ بِقَصْعَتِهَا الَّتِي فِي بَيْتِهَا فَدَفَعَ الْقَصْعَةَ الصَّحِيحَةَ إِلَى الرَّسُولِ وَتَرَكَ الْمَكْسُورَةَ فِي بَيْتِ الَّتِي كَسَرَتْهَا .
٣٩٧٣ - أَخْبَرَنَا الرَّبِيعُ بْنُ سُلَيْمَانَ، قَالَ حَدَّثَنَا أَسَدُ بْنُ مُوسَى، قَالَ حَدَّثَنَا حَمَّادُ بْنُ سَلَمَةَ، عَنْ ثَابِتٍ، عَنْ أَبِي الْمُتَوَكِّلِ، عَنْ أُمِّ سَلَمَةَ، أَنَّهَا - يَعْنِي - أَتَتْ بِطَعَامٍ فِي صَحْفَةٍ لَهَا إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم وَأَصْحَابِهِ فَجَاءَتْ عَائِشَةُ مُتَّزِرَةً بِكِسَاءٍ وَمَعَهَا فِهْرٌ فَفَلَقَتْ بِهِ الصَّحْفَةَ فَجَمَعَ النَّبِيُّ صلّى اللّه عليه وسلّم بَيْنَ فِلْقَتَىِ الصَّحْفَةِ وَيَقُولُ ( كُلُوا غَارَتْ أُمُّكُمْ ) . مَرَّتَيْنِ ثُمَّ أَخَذَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم صَحْفَةَ عَائِشَةَ فَبَعَثَ بِهَا إِلَى أُمِّ سَلَمَةَ وَأَعْطَى صَحْفَةَ أُمِّ سَلَمَةَ عَائِشَةَ .
٣٩٧٤ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الْمُثَنَّى، عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ، عَنْ سُفْيَانَ، عَنْ فُلَيْتٍ، عَنْ جَسْرَةَ بِنْتِ دِجَاجَةَ، عَنْ عَائِشَةَ، قَالَتْ مَا رَأَيْتُ صَانِعَةَ طَعَامٍ مِثْلَ صَفِيَّةَ أَهْدَتْ إِلَى النَّبِيِّ صلّى اللّه عليه وسلّم إِنَاءً فِيهِ طَعَامٌ فَمَا مَلَكْتُ نَفْسِي أَنْ كَسَرْتُهُ فَسَأَلْتُ النَّبِيَّ صلّى اللّه عليه وسلّم عَنْ كَفَّارَتِهِ فَقَالَ ( إِنَاءٌ كَإِنَاءٍ وَطَعَامٌ كَطَعَامٍ ) .
٣٩٧٥ - أَخْبَرَنَا الْحَسَنُ بْنُ مُحَمَّدٍ الزَّعْفَرَانِيُّ، قَالَ حَدَّثَنَا حَجَّاجٌ، عَنِ ابْنِ جُرَيْجٍ، عَنْ عَطَاءٍ، أَنَّهُ سَمِعَ عُبَيْدَ بْنَ عُمَيْرٍ، يَقُولُ سَمِعْتُ عَائِشَةَ، تَزْعُمُ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم كَانَ يَمْكُثُ عِنْدَ زَيْنَبَ بِنْتِ جَحْشٍ فَيَشْرَبُ عِنْدَهَا عَسَلاً فَتَوَاصَيْتُ أَنَا وَحَفْصَةُ أَنَّ أَيَّتَنَا دَخَلَ عَلَيْهَا النَّبِيُّ صلّى اللّه عليه وسلّم فَلْتَقُلْ إِنِّي أَجِدُ مِنْكَ رِيحَ مَغَافِيرَ أَكَلْتَ مَغَافِيرَ فَدَخَلَ عَلَى إِحْدَاهُمَا فَقَالَتْ ذَلِكَ لَهُ فَقَالَ ( لاَ بَلْ شَرِبْتُ عَسَلاً عِنْدَ زَيْنَبَ بِنْتِ جَحْشٍ وَلَنْ أَعُودَ لَهُ ) . فَنَزَلَتْ { يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ لِمَ تُحَرِّمُ مَا أَحَلَّ اللَّهُ لَكَ } { إِنْ تَتُوبَا إِلَى اللَّهِ } لِعَائِشَةَ وَحَفْصَةَ { وَإِذْ أَسَرَّ النَّبِيُّ إِلَى بَعْضِ أَزْوَاجِهِ حَدِيثًا } لِقَوْلِهِ ( بَلْ شَرِبْتُ عَسَلاً ) .
٣٩٧٦ - أَخْبَرَنِي إِبْرَاهِيمُ بْنُ يُونُسَ بْنِ مُحَمَّدٍ، حَرَمِيٌّ - هُوَ لَقَبُهُ - قَالَ حَدَّثَنَا أَبِي قَالَ، حَدَّثَنَا حَمَّادُ بْنُ سَلَمَةَ، عَنْ ثَابِتٍ، عَنْ أَنَسٍ، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم كَانَتْ لَهُ أَمَةٌ يَطَؤُهَا فَلَمْ تَزَلْ بِهِ عَائِشَةُ وَحَفْصَةُ حَتَّى حَرَّمَهَا عَلَى نَفْسِهِ فَأَنْزَلَ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ { يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ لِمَ تُحَرِّمُ مَا أَحَلَّ اللَّهُ لَكَ } إِلَى آخِرِ الآيَةِ .
٣٩٧٧ - أَخْبَرَنَا قُتَيْبَةُ، قَالَ حَدَّثَنَا اللَّيْثُ، عَنْ يَحْيَى، - هُوَ ابْنُ سَعِيدٍ الأَنْصَارِيُّ - عَنْ عُبَادَةَ بْنِ الْوَلِيدِ بْنِ عُبَادَةَ بْنِ الصَّامِتِ، أَنَّ عَائِشَةَ، قَالَتِ الْتَمَسْتُ رَسُولَ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم فَأَدْخَلْتُ يَدِي فى شَعْرِهِ فَقَالَ ( قَدْ جَاءَكِ شَيْطَانُكِ ) . فَقُلْتُ أَمَا لَكَ شَيْطَانٌ فَقَالَ ( بَلَى وَلَكِنَّ اللَّهَ أَعَانَنِي عَلَيْهِ فَأَسْلَمَ ) .
٣٩٧٨ - أَخْبَرَنِي إِبْرَاهِيمُ بْنُ الْحَسَنِ الْمِقْسَمِيُّ، عَنْ حَجَّاجٍ، عَنِ ابْنِ جُرَيْجٍ، عَنْ عَطَاءٍ، أَخْبَرَنِي ابْنُ أَبِي مُلَيْكَةَ، عَنْ عَائِشَةَ، قَالَتْ فَقَدْتُ رَسُولَ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم ذَاتَ لَيْلَةٍ فَظَنَنْتُ أَنَّهُ ذَهَبَ إِلَى بَعْضِ نِسَائِهِ فَتَجَسَّسْتُهُ فَإِذَا هُوَ رَاكِعٌ أَوْ سَاجِدٌ يَقُولُ ( سُبْحَانَكَ وَبِحَمْدِكَ لاَ إِلَهَ إِلاَّ أَنْتَ ) . فَقُلْتُ بِأَبِي وَأُمِّي إِنَّكَ لَفِي شَأْنٍ وَإِنِّي لَفِي شَأْنٍ آخَرَ .
٣٩٧٩ - أَخْبَرَنَا إِسْحَاقُ بْنُ مَنْصُورٍ، قَالَ حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّزَّاقِ، قَالَ أَنْبَأَنَا ابْنُ جُرَيْجٍ، { عَنْ عَطَاءٍ، } قَالَ أَخْبَرَنِي ابْنُ أَبِي مُلَيْكَةَ، أَنَّ عَائِشَةَ، قَالَتِ افْتَقَدْتُ رَسُولَ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم ذَاتَ لَيْلَةٍ فَظَنَنْتُ أَنَّهُ ذَهَبَ إِلَى بَعْضِ نِسَائِهِ فَتَجَسَّسْتُ ثُمَّ رَجَعْتُ فَإِذَا هُوَ رَاكِعٌ أَوْ سَاجِدٌ يَقُولُ ( سُبْحَانَكَ وَبِحَمْدِكَ لاَ إِلَهَ إِلاَّ أَنْتَ ) . فَقُلْتُ بِأَبِي وَأُمِّي إِنَّكَ لَفِي شَأْنٍ وَإِنِّي لَفِي آخَرَ .
٣٩٨٠ - أَخْبَرَنَا سُلَيْمَانُ بْنُ دَاوُدَ، قَالَ أَنْبَأَنَا ابْنُ وَهْبٍ، قَالَ أَخْبَرَنِي ابْنُ جُرَيْجٍ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ كَثِيرٍ، أَنَّهُ سَمِعَ مُحَمَّدَ بْنَ قَيْسٍ، يَقُولُ سَمِعْتُ عَائِشَةَ، تَقُولُ أَلاَ أُحَدِّثُكُمْ عَنِ النَّبِيِّ صلّى اللّه عليه وسلّم وَعَنِّي قُلْنَا بَلَى . قَالَتْ لَمَّا كَانَتْ لَيْلَتِي انْقَلَبَ فَوَضَعَ نَعْلَيْهِ عِنْدَ رِجْلَيْهِ وَوَضَعَ رِدَاءَهُ وَبَسَطَ إِزَارَهُ عَلَى فِرَاشِهِ وَلَمْ يَلْبَثْ إِلاَّ رَيْثَمَا ظَنَّ أَنِّي قَدْ رَقَدْتُ ثُمَّ انْتَعَلَ رُوَيْدًا وَأَخَذَ رِدَاءَهُ رُوَيْدًا ثُمَّ فَتَحَ الْبَابَ رُوَيْدًا وَخَرَجَ وَأَجَافَهُ رُوَيْدًا وَجَعَلْتُ دِرْعِي فِي رَأْسِي فَاخْتَمَرْتُ وَتَقَنَّعْتُ إِزَارِي وَانْطَلَقْتُ فِي إِثْرِهِ حَتَّى جَاءَ الْبَقِيعَ فَرَفَعَ يَدَيْهِ ثَلاَثَ مَرَّاتٍ وَأَطَالَ الْقِيَامَ ثُمَّ انْحَرَفَ وَانْحَرَفْتُ فَأَسْرَعَ فَأَسْرَعْتُ فَهَرْوَلَ فَهَرْوَلْتُ فَأَحْضَرَ فَأَحْضَرْتُ وَسَبَقْتُهُ فَدَخَلْتُ وَلَيْسَ إِلاَّ أَنِ اضْطَجَعْتُ فَدَخَلَ فَقَالَ ( مَا لَكِ يَا عَائِشُ رَابِيَةً ) . قَالَ سُلَيْمَانُ حَسِبْتُهُ قَالَ حَشْيَا قَالَ ( لَتُخْبِرِنِّي أَوْ لَيُخْبِرَنِّي اللَّطِيفُ الْخَبِيرُ ) . قُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ بِأَبِي أَنْتَ وَأُمِّي فَأَخْبَرْتُهُ الْخَبَرَ قَالَ ( أَنْتِ السَّوَادُ الَّذِي رَأَيْتُ أَمَامِي ) . قُلْتُ نَعَمْ - قَالَتْ - فَلَهَدَنِي لَهْدَةً فِي صَدْرِي أَوْجَعَتْنِي . قَالَ ( أَظَنَنْتِ أَنْ يَحِيفَ اللَّهُ عَلَيْكِ وَرَسُولُهُ ) . قَالَتْ مَهْمَا يَكْتُمِ النَّاسُ فَقَدْ عَلِمَهُ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ . قَالَ ( نَعَمْ - قَالَ - فَإِنَّ جِبْرِيلَ عَلَيْهِ السَّلاَمُ أَتَانِي حِينَ رَأَيْتِ وَلَمْ يَكُنْ يَدْخُلُ عَلَيْكِ وَقَدْ وَضَعْتِ ثِيَابَكِ فَنَادَانِي فَأَخْفَى مِنْكِ فَأَجَبْتُهُ وَأَخْفَيْتُهُ مِنْكِ وَظَنَنْتُ أَنَّكِ قَدْ رَقَدْتِ فَكَرِهْتُ أَنْ أُوقِظَكِ وَخَشِيتُ أَنْ تَسْتَوْحِشِي فَأَمَرَنِي أَنْ آتِيَ أَهْلَ الْبَقِيعِ فَأَسْتَغْفِرَ لَهُمْ ) . خَالَفَهُ حَجَّاجُ بْنُ مُحَمَّدٍ فَقَالَ عَنِ ابْنِ جُرَيْجٍ عَنِ ابْنِ أَبِي مُلَيْكَةَ عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ قَيْسٍ .
٣٩٨١ - حَدَّثَنَا يُوسُفُ بْنُ سَعِيدِ بْنِ مُسْلَّمٍ الْمِصِّيصِيُّ، قَالَ حَدَّثَنَا حَجَّاجٌ، عَنِ ابْنِ جُرَيْجٍ، أَخْبَرَنِي عَبْدُ اللَّهِ بْنُ أَبِي مُلَيْكَةَ، أَنَّهُ سَمِعَ مُحَمَّدَ بْنَ قَيْسِ بْنِ مَخْرَمَةَ، يَقُولُ سَمِعْتُ عَائِشَةَ، تُحَدِّثُ قَالَتْ أَلاَ أُحَدِّثُكُمْ عَنِّي وَعَنِ النَّبِيِّ صلّى اللّه عليه وسلّم قُلْنَا بَلَى . قَالَتْ لَمَّا كَانَتْ لَيْلَتِي الَّتِي هُوَ عِنْدِي تَعْنِي النَّبِيَّ صلّى اللّه عليه وسلّم انْقَلَبَ فَوَضَعَ نَعْلَيْهِ عِنْدَ رِجْلَيْهِ وَوَضَعَ رِدَاءَهُ وَبَسَطَ طَرَفَ إِزَارِهِ عَلَى فِرَاشِهِ فَلَمْ يَلْبَثْ إِلاَّ رَيْثَمَا ظَنَّ أَنِّي قَدْ رَقَدْتُ ثُمَّ انْتَعَلَ رُوَيْدًا وَأَخَذَ رِدَاءَهُ رُوَيْدًا ثُمَّ فَتَحَ الْبَابَ رُوَيْدًا وَخَرَجَ وَأَجَافَهُ رُوَيْدًا وَجَعَلْتُ دِرْعِي فِي رَأْسِي وَاخْتَمَرْتُ وَتَقَنَّعْتُ إِزَارِي فَانْطَلَقْتُ فِي إِثْرِهِ حَتَّى جَاءَ الْبَقِيعَ فَرَفَعَ يَدَيْهِ ثَلاَثَ مَرَّاتٍ وَأَطَالَ الْقِيَامَ ثُمَّ انْحَرَفَ فَانْحَرَفْتُ فَأَسْرَعَ فَأَسْرَعْتُ فَهَرْوَلَ فَهَرْوَلْتُ فَأَحْضَرَ فَأَحْضَرْتُ وَسَبَقْتُهُ فَدَخَلْتُ فَلَيْسَ إِلاَّ أَنِ اضْطَجَعْتُ فَدَخَلَ فَقَالَ ( مَا لَكِ يَا عَائِشَةُ حَشْيَا رَابِيَةً ) . قَالَتْ لاَ . قَالَ ( لَتُخْبِرِنِّي أَوْ لَيُخْبِرَنِّي اللَّطِيفُ الْخَبِيرُ ) . قُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ بِأَبِي أَنْتَ وَأُمِّي فَأَخْبَرْتُهُ الْخَبَرَ . قَالَ ( فَأَنْتِ السَّوَادُ الَّذِي رَأَيْتُهُ أَمَامِي ) . قَالَتْ نَعَمْ - قَالَتْ - فَلَهَدَنِي فِي صَدْرِي لَهْدَةً أَوْجَعَتْنِي ثُمَّ قَالَ ( أَظَنَنْتِ أَنْ يَحِيفَ اللَّهُ عَلَيْكِ وَرَسُولُهُ ) . قَالَتْ مَهْمَا يَكْتُمِ النَّاسُ فَقَدْ عَلِمَهُ اللَّهُ . قَالَ ( نَعَمْ - قَالَ - فَإِنَّ جِبْرِيلَ عَلَيْهِ السَّلاَمُ أَتَانِي حِينَ رَأَيْتِ وَلَمْ يَكُنْ يَدْخُلُ عَلَيْكِ وَقَدْ وَضَعْتِ ثِيَابَكِ فَنَادَانِي فَأَخْفَى مِنْكِ فَأَجَبْتُهُ فَأَخْفَيْتُ مِنْكِ فَظَنَنْتُ أَنْ قَدْ رَقَدْتِ وَخَشِيتُ أَنْ تَسْتَوْحِشِي فَأَمَرَنِي أَنْ آتِيَ أَهْلَ الْبَقِيعِ فَأَسْتَغْفِرَ لَهُمْ ) . رَوَاهُ عَاصِمٌ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَامِرٍ عَنْ عَائِشَةَ عَلَى غَيْرِ هَذَا اللَّفْظِ .
٣٩٨٢ - أَخْبَرَنَا عَلِيُّ بْنُ حُجْرٍ، قَالَ أَنْبَأَنَا شَرِيكٌ، عَنْ عَاصِمٍ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَامِرِ بْنِ رَبِيعَةَ، عَنْ عَائِشَةَ، قَالَتْ فَقَدْتُهُ مِنَ اللَّيْلِ وَسَاقَ الْحَدِيثَ .
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.