Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Kasâme İle Alakalı Diğer Rivâyetler

Kasâme İle Alakalı Diğer Rivâyetler || Kasâme Kitabı || Sünen-i Nesai || Hadis Kütüphanesi

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 4- Kasâme İle Alakalı Diğer Rivâyetler

4729- Sehl b. Ebî Hasme (radıyallahü anh)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Abdullah b. Sehl b. Zeyd, Muhayyısa b. Mes’ud Medine’den çıkıp Hayber’e gittiler ve işlerini görmek için birbirinden ayrıldılar. Muhayyısa işlerini bitirip Abdullah b. Sehl’in yanına geldiğinde Abdullah b. Sehl’i kanlar içersinde öldürülmüş olarak buldu ve defnetti. Sonra Medine’ye dönüp Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanına kendisi, Huveyyısa b. Mes’ud ve Abdurrahman b. Sehl üçü birlikte geldiler. Abdurrahman bu üç kişiden en küçükleri idi, arkadaşlarından önce konuşmaya başlayınca Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), ona:

(Yaşça büyük olanınız konuşsun) dedi. Bu sefer o sustu diğer iki arkadaşı konuştular. Bunun üzerine Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

(Adamınızı Yahudilerin öldürdüklerine dair sizden elli kişi yemin ederse diyet almaya hak kazanırsanız) buyurdu. Onlar da nasıl yemin edelim öldürdüklerini görmedik dediler. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

(Öyleyse Yahudilerden elli kişi öldürmediklerine dair yemin etsinler) deyince bunlar:

(Kafir olan bir toplumun yeminlerini nasıl kabul edelim?) dediler. Buradaki çıkmazı gören Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisinden ölen kimsenin diyetini ödedi. (Müslim, Kasame: 1; Ebû Dâvûd, Diyat: 8)

4730- Sehl b. Ebî Hasme ve Rafi b. Hadîc ikisi birlikte şöyle rivâyet ettiler: Muhayyısa b. Mes’ud ve Abdullah b. Sehl bir ihtiyaçlarını görmek için Hayber’e geldiler. İşlerini görmek için birbirlerinden ayrıldılar, birbirleriyle buluşacakları yere gelince Abdullah b. Sehl öldürülmüştü. Kardeşi Abdurrahman b. Sehl ve amca oğulları Huveyyısa ve Muhayyısa Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e durumu anlatmak üzere geldiler. Abdurrahman kardeşinin işini anlatmak üzere konuşmaya başladı, o oradakilerin yaşça en küçüğü idi. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

(Konuşmaya büyüğünüz başlasın) buyurdu. Arkadaşlarının durumunu o ikisi anlatmaya başladı. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Buna benzer bir şeyler söyleyerek şöyle dedi. Sizden elli kişi arkadaşınızın Yahudilerce öldürüldüğüne dair yemin etmelidir. Onlar da: Ey Allah'ın Rasûlü! Bu nasıl iş, biz şahit olmadık, nasıl yemin edebiliriz dediler. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

(O zaman Yahudilerden elli kişi kendi öldürmediklerine yemin ederler.) Bu sefer bunlar:

(Ey Allah'ın Rasûlü! Onlar kafir bir topluluktur, onlara nasıl inanabiliriz) dediler. Bunun üzerine Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), kendi yanından onların fidyelerini ödedi. Sehl diyor ki: Onların deve ağılına girmiştim de beni o develerden biri tekmelemişti. (Müslim, Kasame: 1; Ebû Dâvûd, Diyat: 8)

4731- Sehl b. Ebî Hasme (radıyallahü anh)’den rivâyete göre, Abdullah b. Sehl, Muhayyısa b. Mes’ud b. Zeyd ikisi birlikte Hayber’e gelmişlerdi. O zaman Hayber sulh halinde idi. İhtiyaçlarını görmek için birbirinden ayrıldılar. İşlerini bitirip birbirlerinin yanına geldiklerinde Muhayyısa Abdullah b. Sehl’i kanlar içerisinde öldürülmüş durumda buldu ve onu defnetti ve Medine’ye döndü. Abdurrahman b. Sehl, Huveyyısa durumu anlatmak üzere Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e geldiler ve Yaşları en küçük olan Abdurrahman konuşmaya başlayınca, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

(Öncelikle büyüğünüz hanginizse o konuşsun) buyurdu. Bu sefer o sustu diğer ikisi konuşarak konuyu Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e anlattılar. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’de:

(Sizden elli kişi yemin ederseniz arkadaşınızın diyetini almaya hak kazanırsınız veya katil bulunmuş olur) buyurunca. Onlar:

(Ey Allah'ın Rasûlü! Görmediğimiz halde nasıl yemin edebiliriz) dediler. O zaman Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

(Yahudilerden elli kişi yemin ederek kendilerini temize çıkarırlar) buyurdu. Bu sefer onlar: Ey Allah'ın Rasûlü! Kafir olan bir toplumun yeminlerini nasıl kabul edip güvenebiliriz dediler. Bunun üzerine Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendi yanından onların diyetini verdi. (Müslim, Kasame: 1; Ebû Dâvûd, Diyat: 8)

4732- Sehl b. Ebî Hasme (radıyallahü anh)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Abdullah b. Sehl ve Muhayyısa b. Mes’ud b. Zeyd Hayber’e gitmişlerdi, o zaman Hayber sulh halindeydi. İhtiyaçlarını görmek için orada birbirlerinden ayrıldılar. İşleri bitince Muhayyısa, Abdullah b. Sehl’in yanına gelince onu kanları içinde öldürülmüş bir durumda buldu, onu defnetti sonra Medine’ye dönüp geldi. Sonra Abdurrahman b. Sehl, ve Mes’ud’un oğulları olan Huveyyısa ve Muhayyısa durumu anlatmak üzere Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e geldiler ve Abdurrahman konuşmaya başladı. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona:

(Büyüğünüz kimse o konuşsun) buyurdular. O anda onların en küçüğü Abdurrahman idi. O sustu diğer ikisi konuyu anlattılar. Bunun üzerine Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

(Sizden elli kişi arkadaşınızı Yahudiler öldürdü diye yemin ederse, katili bulur veya diyete hak kazanırsınız) buyurdu. Onlar da:

(Ey Allah'ın Rasûlü görmedik ve bilmiyoruz, nasıl yemin edelim?) dediler. Bu sefer Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

(Yahudilerden elli kişi yemin ederek kendilerini temize çıkarırlar) buyurdu. Bunun üzerine de şöyle dediler:

(Ey Allah'ın Rasûlü! Kafir olan bir toplumun yeminlerine nasıl inanıp kabul edebiliriz?) Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisinden onların diyetlerini ödedi. (Müslim, Kasame: 1; Ebû Dâvûd, Diyat: 8)

4733- Sehl b. Ebî Hasme (radıyallahü anh)’den rivâyete göre, Abdullah b. Sehl b. el Ensarî ile Muhayyısa b. Mes’ud Hayber’e gitmişlerdi, işlerini görmek üzere birbirinden ayrılmışlardı. Bu arada Abdullah b. Sehl el Ensarî öldürülmüştü. Bu olay üzerine Muhayyısa ölenin kardeşi Abdurrahman ve Huveyyısa b. Mes’ud olayı anlatmak üzere Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e geldiler. Abdurrahman söze başladı. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

(Büyüğünüz kimse o konuşsun) buyurdu. Bunun üzerine Muhayyısa ve Huveyyısa konuşmaya başladılar ve Abdullah b. Sehl’in olayını aktardılar. Bunun üzerine Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

(Elli kişi yemin edersiniz ve böylece ölen kimsenin diyetine hak kazanırsınız) buyurdu. Onlar da:

(Nasıl yemin edebiliriz? Hem olaya şahit olmadık hem de orada değildik) dediler. Bunun üzerine Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (Bu sefer Yahudilerden elli kişi öldürmediklerine dair yemin ederler ve kendilerini temize çıkarmış olurlar) buyurdu. Onlar da:

(Ey Allah'ın Rasûlü! Kafir bir toplumun ettiği yeminlere nasıl güvenip kabul edebiliriz?) dediler. Ravi diyor ki: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisinden bu diyeti ödedi. Büşeyr diyor ki: Sehl b. Ebî Hasme bana şöyle demişti. Zekat develerinden toplanan bu deve içersinden bir deve beni tekmelemişti. (Müslim, Kasame: 1; Ebû Dâvûd, Diyat: 8)

4734- Sehl b. Ebî Hasme (radıyallahü anh)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Abdullah b. Sehl öldürülmüş olarak bulunmuştu. Onun kardeşi ve iki amcazadesi Huveyyısa ve Muhayyısa durumu anlatmak üzere Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e geldiler. Abdurrahman konuşmaya başlayınca, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

(Büyüğünüzden başlayın konuşmaya) buyurdu. Diğer ikisi dediler ki: Ey Allah'ın Rasûlü biz Abdullah b. Sehl’i öldürülmüş ve Hayber kuyularından bir kuyuya atılmış vaziyette bulduk dediler. Bunun üzerine Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

(Kimden şüpheleniyorsunuz) deyince:

(Yahudilerden şüpheleniyoruz) dediler. Bunun üzerine Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

(Siz ve elli kişi yemin ederek bunu Yahudiler öldürdü der misiniz?) Onlar da:

(Görmediğimiz halde nasıl yemin edebiliriz?) dediler. Bunun üzerine Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

(Peki Yahudilerden elli kişi yemin ederek suçsuz olduklarını söylesinler) buyurdu. Bu sefer bunlar:

(Onlar müşrik kimselerdir, biz onların yeminlerine nasıl güvenebiliriz?) dediler. Bunun üzerine Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onun fidyesini kendisinden ödedi. (Müslim, Kasame: 1; Ebû Dâvûd, Diyat: 8)

4735- Büşeyr b. Yesar (radıyallahü anh)’dan rivâyete göre, şöyle haber vermiştir: Abdullah b. Sehl el Ensarî ve Muhayyısa b. Mes’ud Hayber’e gittiler. ihtiyaçlarını görmek için birbirinden orada ayrıldılar. Abdullah b. Sehl öldürüldü. Muhayyısa kardeşi Huveyyısa ve Abdurrahman b. Sehl: Durumu anlatmak üzere Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e geldiler ve Abdurrahman kardeşi için konuşmaya başladı. Bunun üzerine Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

(Büyüğünüz konuşsun, büyüğünüz konuşsun) buyurdular. Bunun üzerine Huveyyısa ve Muhayyısa Abdullah b. Sehl hakkında gerekeni anlattılar. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara dedi ki:

(Siz ve elli kişi yemin ederek arkadaşınızın diyetine ve katilin bulunmasına hak kazanırsınız.) Hadisin ravilerinden Mâlik diyor ki:

(Yahya diyor ki: Büşeyr şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onların diyetini kendi yanından ödedi. (Müslim, Kasame: 1; Ebû Dâvûd, Diyat: 8)

4736- Sehl b. ebi Hasme (radıyallahü anh)’nin haber verdiğine göre, onun kavminden bir gurup Hayber’e gitmişlerdi. İşlerini görmek için orada birbirinden ayrılmışlardı ve sonunda kendilerinden birini öldürmüş olarak buldular. Yanlarında buldukları kimselere:

(Arkadaşımızı siz mi öldürdünüz?) dediler. Onlar da:

(Onu biz öldürmedik, katilini de bilmiyoruz) dediler. Onlar da, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanına gelerek en küçükleri şöyle dedi:

(Ey Allah'ın Peygamberi! Hayber’e gitmiştik arkadaşlarımızdan birini öldürmüş olarak bulduk.) Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

(En büyüğünüz konuşsun en büyüğünüz) buyurdu ve onlara:

(Kimin öldürdüğüne dair delil getirmeniz gerekir) dedi. Onlar da:

(Bizim bir delilimiz yok) dediler. (Peki Yahudiler öldürmediklerine dair yemin ederler) deyince:

(Onların yeminine nasıl inanalım) dediler. Bunun üzerine Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ölen kimsenin kimvurduya gitmesini hoş görmeyerek Beyt’ül-mal de toplanan zekatlık develerden onların fidyesini ödedi. (Müslim, Kasame: 1; Ebû Dâvûd, Diyat: 8)

4737- Amr b. Şuayb babasından ve dedesinden aktararak şöyle diyor: Muhayyısa’nın küçük oğlu Hayber kapılarından bir kapının önünde ölü olarak bulunmuştu. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ölenin velilerine:

(Kimin öldürdüğüne dair iki şahit getirin size katili teslim edeyim) dedi. Onlar da:

(Ey Allah'ın Rasûlü! İki şahit nereden getirelim, kapılarının önünde ölü olarak bulunmuş) dediler. (Öyleyse elli kişi sizden yemin ederse Yahudilerin öldürdüğü belli olmuş olur) buyurdu. Bunun üzerine onlar:

(Ey Allah'ın Rasûlü! Nasıl yemin edebiliriz? Görmediğimiz ve bilmediğimiz bir olay üzerine) dediler. Bunun üzerine Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

(O Yahudilerden elli kişi öldürmediklerine yemin ederler) buyurdu. Bu sefer bunlar:

(Ey Allah'ın Rasûlü! Onlar Yahudi’dir onlara nasıl yemin teklif eder ve yeminlerine inanırız) dediler. Bunun üzerine Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) diyetin yarısını kendisi Beyt’ül-mal’den ödemeyi diğer yarısını da Yahudilere ödettirmeyi emir buyurdu. (Dârimi, Diyat: 8)

٤ - باب ذِكْرِ اخْتِلاَفِ أَلْفَاظِ النَّاقِلِينَ لِخَبَرِ سَهْلٍ فِيهِ

٤٧٢٩ - أَخْبَرَنَا قُتَيْبَةُ، قَالَ حَدَّثَنَا اللَّيْثُ، عَنْ يَحْيَى، عَنْ بُشَيْرِ بْنِ يَسَارٍ، عَنْ سَهْلِ بْنِ أَبِي حَثْمَةَ، قَالَ وَحَسِبْتُ قَالَ وَعَنْ رَافِعِ بْنِ خَدِيجٍ، أَنَّهُمَا قَالاَ خَرَجَ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ سَهْلِ بْنِ زَيْدٍ وَمُحَيِّصَةُ بْنُ مَسْعُودٍ حَتَّى إِذَا كَانَا بِخَيْبَرَ تَفَرَّقَا فِي بَعْضِ مَا هُنَالِكَ ثُمَّ إِذَا بِمُحَيِّصَةَ يَجِدُ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ سَهْلٍ قَتِيلاً فَدَفَنَهُ ثُمَّ أَقْبَلَ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم هُوَ وَحُوَيِّصَةُ بْنُ مَسْعُودٍ وَعَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ سَهْلٍ - وَكَانَ أَصْغَرَ الْقَوْمِ - فَذَهَبَ عَبْدُ الرَّحْمَنِ يَتَكَلَّمُ قَبْلَ صَاحِبَيْهِ فَقَالَ لَهُ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم ‏(‏ كَبِّرِ الْكُبْرَ فِي السِّنِّ ‏)‏ ‏.‏ فَصَمَتَ وَتَكَلَّمَ صَاحِبَاهُ ثُمَّ تَكَلَّمَ مَعَهُمَا فَذَكَرُوا لِرَسُولِ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم مَقْتَلَ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ سَهْلٍ فَقَالَ لَهُمْ ‏(‏ أَتَحْلِفُونَ خَمْسِينَ يَمِينًا وَتَسْتَحِقُّونَ صَاحِبَكُمْ أَوْ قَاتِلَكُمْ ‏)‏ ‏.‏ قَالُوا كَيْفَ نَحْلِفُ وَلَمْ نَشْهَدْ قَالَ ‏(‏ فَتُبَرِّئُكُمْ يَهُودُ بِخَمْسِينَ يَمِينًا ‏)‏ ‏.‏ قَالُوا وَكَيْفَ نَقْبَلُ أَيْمَانَ قَوْمٍ كُفَّارٍ فَلَمَّا رَأَى ذَلِكَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم أَعْطَاهُ عَقْلَهُ ‏.‏

٤٧٣٠ - أَخْبَرَنَا أَحْمَدُ بْنُ عَبْدَةَ، قَالَ أَنْبَأَنَا حَمَّادٌ، قَالَ حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ سَعِيدٍ، عَنْ بُشَيْرِ بْنِ يَسَارٍ، عَنْ سَهْلِ بْنِ أَبِي حَثْمَةَ، وَرَافِعِ بْنِ خَدِيجٍ، أَنَّهُمَا حَدَّثَاهُ أَنَّ مُحَيِّصَةَ بْنَ مَسْعُودٍ وَعَبْدَ اللَّهِ بْنَ سَهْلٍ أَتَيَا خَيْبَرَ فِي حَاجَةٍ لَهُمَا فَتَفَرَّقَا فِي النَّخْلِ فَقُتِلَ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ سَهْلٍ فَجَاءَ أَخُوهُ عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ سَهْلٍ وَحُوَيِّصَةُ وَمُحَيِّصَةُ ابْنَا عَمِّهِ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم فَتَكَلَّمَ عَبْدُ الرَّحْمَنِ فِي أَمْرِ أَخِيهِ - وَهُوَ أَصْغَرُ مِنْهُمْ - فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم ‏(‏ الْكُبْرَ لِيَبْدَأَ الأَكْبَرُ ‏)‏ ‏.‏ فَتَكَلَّمَا فِي أَمْرِ صَاحِبِهِمَا فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم وَذَكَرَ كَلِمَةً مَعْنَاهَا ‏(‏ يُقْسِمُ خَمْسُونَ مِنْكُمْ ‏)‏ ‏.‏ فَقَالُوا يَا رَسُولَ اللَّهِ أَمْرٌ لَمْ نَشْهَدْهُ كَيْفَ نَحْلِفُ قَالَ ‏(‏ فَتُبَرِّئُكُمْ يَهُودُ بِأَيْمَانِ خَمْسِينَ مِنْهُمْ ‏)‏ ‏.‏ قَالُوا يَا رَسُولَ اللَّهِ قَوْمٌ كُفَّارٌ ‏.‏ فَوَدَاهُ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم مِنْ قِبَلِهِ ‏.‏ قَالَ سَهْلٌ فَدَخَلْتُ مِرْبَدًا لَهُمْ فَرَكَضَتْنِي نَاقَةٌ مِنْ تِلْكَ الإِبِلِ ‏.‏

٤٧٣١ - أَخْبَرَنَا عَمْرُو بْنُ عَلِيٍّ، قَالَ حَدَّثَنَا بِشْرٌ، - وَهُوَ ابْنُ الْمُفَضَّلِ - قَالَ حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ سَعِيدٍ، عَنْ بُشَيْرِ بْنِ يَسَارٍ، عَنْ سَهْلِ بْنِ أَبِي حَثْمَةَ، أَنَّ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ سَهْلٍ، وَمُحَيِّصَةَ بْنَ مَسْعُودِ بْنِ زَيْدٍ، أَنَّهُمَا أَتَيَا خَيْبَرَ وَهُوَ يَوْمَئِذٍ صُلْحٌ فَتَفَرَّقَا لِحَوَائِجِهِمَا فَأَتَى مُحَيِّصَةُ عَلَى عَبْدِ اللَّهِ بْنِ سَهْلٍ وَهُوَ يَتَشَحَّطُ فِي دَمِهِ قَتِيلاً فَدَفَنَهُ ثُمَّ قَدِمَ الْمَدِينَةَ فَانْطَلَقَ عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ سَهْلٍ وَحُوَيِّصَةُ وَمُحَيِّصَةُ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم فَذَهَبَ عَبْدُ الرَّحْمَنِ يَتَكَلَّمُ - وَهُوَ أَحْدَثُ الْقَوْمِ سِنًّا - فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم ‏(‏ كَبِّرِ الْكُبْرَ ‏)‏ ‏.‏ فَسَكَتَ فَتَكَلَّمَا فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم ‏(‏ أَتَحْلِفُونَ بِخَمْسِينَ يَمِينًا مِنْكُمْ فَتَسْتَحِقُّونَ دَمَ صَاحِبِكُمْ أَوْ قَاتِلِكُمْ ‏)‏ ‏.‏ قَالُوا يَا رَسُولَ اللَّهِ كَيْفَ نَحْلِفُ وَلَمْ نَشْهَدْ وَلَمْ نَرَ قَالَ ‏(‏ تُبَرِّئُكُمْ يَهُودُ بِخَمْسِينَ يَمِينًا ‏)‏ ‏.‏ قَالُوا يَا رَسُولَ اللَّهِ كَيْفَ نَأْخُذُ أَيْمَانَ قَوْمٍ كُفَّارٍ فَعَقَلَهُ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم مِنْ عِنْدِهِ ‏.‏

٤٧٣٢ - أَخْبَرَنَا إِسْمَاعِيلُ بْنُ مَسْعُودٍ، قَالَ حَدَّثَنَا بِشْرُ بْنُ الْمُفَضَّلِ، قَالَ حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ سَعِيدٍ، عَنْ بُشَيْرِ بْنِ يَسَارٍ، عَنْ سَهْلِ بْنِ أَبِي حَثْمَةَ، قَالَ انْطَلَقَ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ سَهْلٍ وَمُحَيِّصَةُ بْنُ مَسْعُودِ بْنِ زَيْدٍ إِلَى خَيْبَرَ وَهِيَ يَوْمَئِذٍ صُلْحٌ فَتَفَرَّقَا فِي حَوَائِجِهِمَا فَأَتَى مُحَيِّصَةُ عَلَى عَبْدِ اللَّهِ بْنِ سَهْلٍ وَهُوَ يَتَشَحَّطُ فِي دَمِهِ قَتِيلاً فَدَفَنَهُ ثُمَّ قَدِمَ الْمَدِينَةَ فَانْطَلَقَ عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ سَهْلٍ وَحُوَيِّصَةُ وَمُحَيِّصَةُ ابْنَا مَسْعُودٍ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم فَذَهَبَ عَبْدُ الرَّحْمَنِ يَتَكَلَّمُ فَقَالَ لَهُ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم ‏(‏ كَبِّرِ الْكُبْرَ ‏)‏ ‏.‏ وَهُوَ أَحْدَثُ الْقَوْمِ فَسَكَتَ فَتَكَلَّمَا فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم ‏(‏ أَتَحْلِفُونَ بِخَمْسِينَ يَمِينًا مِنْكُمْ وَتَسْتَحِقُّونَ قَاتِلَكُمْ أَوْ صَاحِبَكُمْ ‏)‏ ‏.‏ فَقَالُوا يَا رَسُولَ اللَّهِ كَيْفَ نَحْلِفُ وَلَمْ نَشْهَدْ وَلَمْ نَرَ فَقَالَ ‏(‏ أَتُبَرِّئُكُمْ يَهُودُ بِخَمْسِينَ ‏)‏ ‏.‏ فَقَالُوا يَا رَسُولَ اللَّهِ كَيْفَ نَأْخُذُ أَيْمَانَ قَوْمٍ كُفَّارٍ فَعَقَلَهُ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم مِنْ عِنْدِهِ ‏.‏

٤٧٣٣ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ بَشَّارٍ، قَالَ حَدَّثَنَا عَبْدُ الْوَهَّابِ، قَالَ سَمِعْتُ يَحْيَى بْنَ سَعِيدٍ، يَقُولُ أَخْبَرَنِي بُشَيْرُ بْنُ يَسَارٍ، عَنْ سَهْلِ بْنِ أَبِي حَثْمَةَ، أَنَّ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ سَهْلٍ الأَنْصَارِيَّ، وَمُحَيِّصَةَ بْنَ مَسْعُودٍ، خَرَجَا إِلَى خَيْبَرَ فَتَفَرَّقَا فِي حَاجَتِهِمَا فَقُتِلَ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ سَهْلٍ الأَنْصَارِيُّ فَجَاءَ مُحَيِّصَةُ وَعَبْدُ الرَّحْمَنِ أَخُو الْمَقْتُولِ وَحُوَيِّصَةُ بْنُ مَسْعُودٍ حَتَّى أَتَوْا رَسُولَ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم فَذَهَبَ عَبْدُ الرَّحْمَنِ يَتَكَلَّمُ فَقَالَ لَهُ النَّبِيُّ صلّى اللّه عليه وسلّم ‏(‏ الْكُبْرَ الْكُبْرَ ‏)‏ ‏.‏ فَتَكَلَّمَ مُحَيِّصَةُ وَحُوَيِّصَةُ فَذَكَرُوا شَأْنَ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ سَهْلٍ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم ‏(‏ تَحْلِفُونَ خَمْسِينَ يَمِينًا فَتَسْتَحِقُّونَ قَاتِلَكُمْ ‏)‏ ‏.‏ قَالُوا كَيْفَ نَحْلِفُ وَلَمْ نَشْهَدْ وَلَمْ نَحْضُرْ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم ‏(‏ فَتُبَرِّئُكُمْ يَهُودُ بِخَمْسِينَ يَمِينًا ‏)‏ ‏.‏ قَالُوا يَا رَسُولَ اللَّهِ كَيْفَ نَقْبَلُ أَيْمَانَ قَوْمٍ كُفَّارٍ قَالَ فَوَدَاهُ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم ‏.‏ قَالَ بُشَيْرٌ قَالَ لِي سَهْلُ بْنُ أَبِي حَثْمَةَ لَقَدْ رَكَضَتْنِي فَرِيضَةٌ مِنْ تِلْكَ الْفَرَائِضِ فِي مِرْبَدٍ لَنَا ‏.‏

٤٧٣٤ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ مَنْصُورٍ، قَالَ حَدَّثَنَا سُفْيَانُ، قَالَ حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ سَعِيدٍ، عَنْ بُشَيْرِ بْنِ يَسَارٍ، عَنْ سَهْلِ بْنِ أَبِي حَثْمَةَ، قَالَ وُجِدَ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ سَهْلٍ قَتِيلاً فَجَاءَ أَخُوهُ وَعَمَّاهُ حُوَيِّصَةُ وَمُحَيِّصَةُ وَهُمَا عَمَّا عَبْدِ اللَّهِ بْنِ سَهْلٍ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم فَذَهَبَ عَبْدُ الرَّحْمَنِ يَتَكَلَّمُ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم ‏(‏ الْكُبْرَ الْكُبْرَ ‏)‏ ‏.‏ قَالاَ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنَّا وَجَدْنَا عَبْدَ اللَّهِ بْنَ سَهْلٍ قَتِيلاً فِي قَلِيبٍ مِنْ بَعْضِ قُلُبِ خَيْبَرَ ‏.‏ فَقَالَ النَّبِيُّ صلّى اللّه عليه وسلّم ‏(‏ مَنْ تَتَّهِمُونَ ‏)‏ ‏.‏ قَالُوا نَتَّهِمُ الْيَهُودَ ‏.‏ قَالَ ‏(‏ أَفَتُقْسِمُونَ خَمْسِينَ يَمِينًا أَنَّ الْيَهُودَ قَتَلَتْهُ ‏)‏ ‏.‏ قَالُوا وَكَيْفَ نُقْسِمُ عَلَى مَا لَمْ نَرَ قَالَ ‏(‏ فَتُبَرِّئُكُمُ الْيَهُودُ بِخَمْسِينَ أَنَّهُمْ لَمْ يَقْتُلُوهُ ‏)‏ ‏.‏ قَالُوا وَكَيْفَ نَرْضَى بِأَيْمَانِهِمْ وَهُمْ مُشْرِكُونَ فَوَدَاهُ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم مِنْ عِنْدِهِ ‏.‏ أَرْسَلَهُ مَالِكُ بْنُ أَنَسٍ ‏.‏

٤٧٣٥ - قَالَ الْحَارِثُ بْنُ مِسْكِينٍ قِرَاءَةً عَلَيْهِ وَأَنَا أَسْمَعُ، عَنِ ابْنِ الْقَاسِمِ، حَدَّثَنِي مَالِكٌ، عَنْ يَحْيَى بْنِ سَعِيدٍ، عَنْ بُشَيْرِ بْنِ يَسَارٍ، أَنَّهُ أَخْبَرَهُ أَنَّ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ سَهْلٍ الأَنْصَارِيَّ وَمُحَيِّصَةَ بْنَ مَسْعُودٍ خَرَجَا إِلَى خَيْبَرَ فَتَفَرَّقَا فِي حَوَائِجِهِمَا فَقُتِلَ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ سَهْلٍ فَقَدِمَ مُحَيِّصَةُ فَأَتَى هُوَ وَأَخُوهُ حُوَيِّصَةُ وَعَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ سَهْلٍ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم فَذَهَبَ عَبْدُ الرَّحْمَنِ لِيَتَكَلَّمَ لِمَكَانِهِ مِنْ أَخِيهِ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم ‏(‏ كَبِّرْ كَبِّرْ ‏)‏ ‏.‏ فَتَكَلَّمَ حُوَيِّصَةُ وَمُحَيِّصَةُ فَذَكَرُوا شَأْنَ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ سَهْلٍ فَقَالَ لَهُمْ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم ‏(‏ أَتَحْلِفُونَ خَمْسِينَ يَمِينًا وَتَسْتَحِقُّونَ دَمَ صَاحِبِكُمْ أَوْ قَاتِلِكُمْ ‏)‏ ‏.‏ قَالَ مَالِكٌ قَالَ يَحْيَى فَزَعَمَ بُشَيْرٌ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم وَدَاهُ مِنْ عِنْدِهِ ‏.‏ خَالَفَهُمْ سَعِيدُ بْنُ عُبَيْدٍ الطَّائِيُّ ‏.‏

٤٧٣٦ - أَخْبَرَنَا أَحْمَدُ بْنُ سُلَيْمَانَ، قَالَ حَدَّثَنَا أَبُو نُعَيْمٍ، قَالَ حَدَّثَنَا سَعِيدُ بْنُ عُبَيْدٍ الطَّائِيُّ، عَنْ بُشَيْرِ بْنِ يَسَارٍ، زَعَمَ أَنَّ رَجُلاً، مِنَ الأَنْصَارِ يُقَالُ لَهُ سَهْلُ بْنُ أَبِي حَثْمَةَ أَخْبَرَهُ أَنَّ نَفَرًا مِنْ قَوْمِهِ انْطَلَقُوا إِلَى خَيْبَرَ فَتَفَرَّقُوا فِيهَا فَوَجَدُوا أَحَدَهُمْ قَتِيلاً فَقَالُوا لِلَّذِينَ وَجَدُوهُ عِنْدَهُمْ قَتَلْتُمْ صَاحِبَنَا قَالُوا مَا قَتَلْنَاهُ وَلاَ عَلِمْنَا قَاتِلاً ‏.‏ فَانْطَلَقُوا إِلَى نَبِيِّ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم فَقَالُوا يَا نَبِيَّ اللَّهِ انْطَلَقْنَا إِلَى خَيْبَرَ فَوَجَدْنَا أَحَدَنَا قَتِيلاً ‏.‏ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم ‏(‏ الْكُبْرَ الْكُبْرَ ‏)‏ ‏.‏ فَقَالَ لَهُمْ ‏(‏ تَأْتُونَ بِالْبَيِّنَةِ عَلَى مَنْ قَتَلَ ‏)‏ ‏.‏ قَالُوا مَا لَنَا بَيِّنَةٌ ‏.‏ قَالَ ‏(‏ فَيَحْلِفُونَ لَكُمْ ‏)‏ ‏.‏ قَالُوا لاَ نَرْضَى بِأَيْمَانِ الْيَهُودِ ‏.‏ وَكَرِهَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم أَنْ يَبْطُلَ دَمُهُ فَوَدَاهُ مِائَةً مِنْ إِبِلِ الصَّدَقَةِ ‏.‏ خَالَفَهُمْ عَمْرُو بْنُ شُعَيْبٍ ‏.‏

٤٧٣٧ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ مَعْمَرٍ، قَالَ حَدَّثَنَا رَوْحُ بْنُ عُبَادَةَ، قَالَ حَدَّثَنَا عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ الأَخْنَسِ، عَنْ عَمْرِو بْنِ شُعَيْبٍ، عَنْ أَبِيهِ، عَنْ جَدِّهِ، أَنَّ ابْنَ مُحَيِّصَةَ الأَصْغَرَ، أَصْبَحَ قَتِيلاً عَلَى أَبْوَابِ خَيْبَرَ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم ‏(‏ أَقِمْ شَاهِدَيْنِ عَلَى مَنْ قَتَلَهُ أَدْفَعْهُ إِلَيْكُمْ بِرُمَّتِهِ ‏)‏ ‏.‏ قَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ وَمِنْ أَيْنَ أُصِيبُ شَاهِدَيْنِ وَإِنَّمَا أَصْبَحَ قَتِيلاً عَلَى أَبْوَابِهِمْ قَالَ ‏(‏ فَتَحْلِفُ خَمْسِينَ قَسَامَةً ‏)‏ ‏.‏ قَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ وَكَيْفَ أَحْلِفُ عَلَى مَا لاَ أَعْلَمُ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم ‏(‏ فَنَسْتَحْلِفُ مِنْهُمْ خَمْسِينَ قَسَامَةً ‏)‏ ‏.‏ فَقَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ كَيْفَ نَسْتَحْلِفُهُمْ وَهُمُ الْيَهُودُ فَقَسَمَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم دِيَتَهُ عَلَيْهِمْ وَأَعَانَهُمْ بِنِصْفِهَا ‏.‏


Etiketler:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

[blogger]

SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget