1- Müşterek Malların Hibe Edilmesi
3703- Amr b. Şuayb (radıyallahü anh) babasından ve dedesinden aktararak şöyle diyor: Biz Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanında iken, Hevazin kabilesinden bir heyet geldi ve:
(Ey Muhammed! Biz Arap boylarından ve Arap kabilelerinden biriyiz başımıza Senin de bildiğin bir müsibet geldi (yani Müslümanlara karşı savaştık yenildik, pek çok esir verdik ve şimdi de Müslüman olduk.) (Bize bir iyilikte bulun Allah’ta Sana bol bol versin) dediler. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’de:
(Mallarınızdan, kadınlarınızdan ve çocuklarınızdan birini seçin öyleyse) buyurdu. Onlar da:
(Sen bizi mallarımızla kadın ve çocuklarımızdan birini seçmekte serbest bıraktın öyleyse biz kadınlarımızı ve çocuklarımızı seçiyoruz) dediler. O zaman Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
(O esirler içersinde bana ve Abdülmuttalib oğullarına düşen hisseler sizindir size geri veriyorum. Öğle namazını kılıp bitirdiğimizde sizler kalkın ve biz Müslüman olarak geldik, kadın ve çocuklarımızın geri verilmesi konusunda Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den yardım istiyoruz deyin) buyurdu. Öğle namazı bitince onlar kalkıp aynı şekilde söylediler. Bunun üzerine Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):
(Benim ve Abdülmuttalib oğullarına düşen hisseler (Kadın ve çocuklar) sizindir) buyurdu. Hemen arkasından muhacirler:
(Bizim hissemize düşenler de Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’indir) dediler. Hemen arkasından Ensar:
(Bizim hissemize düşen de Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in emrindedir) dediler. Akra b. Habis, Ben ve Temim oğulları:
(Hisselerimizi vermiyoruz) dediler. (Uyeyne b. Hısn, Ben ve Fezare oğulları bizler de hisselerimizi vermiyoruz) dediler. Abbâs b. Mirdas ta:
(Ben ve Süleym oğulları bizler de hissemizi vermiyoruz) dediler. Bunun üzerine Süleym oğulları kalktı ve:
(Yalan söylüyorsun; bizim hissemize düşenler Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e aittir) dediler. Bunun üzerine Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):
(Ey insanlar, onlara kadınlarını ve çocuklarını geri veriniz. Bu konuda kim bize uyarak elde ettiklerinden bir şey verirse Allah’ın bize önceden verdiği ganimetlerden altı deve verilecektir) buyurdu. Sonra Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bineğine bindi, insanlarda Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in etrafını sardı. Ganimet mallarını bize taksim et dediler. İzdihamdan dolayı Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in biniti bir ağaca doğru gitti ve ağacın dalı Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in cübbesinin düşmesine sebep oldu. Bunun üzerine Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):
(Ey insanlar cübbemi bana veriniz) dedi ve şöyle bir konuşma yaptı:
(Allah’a yemin olsun ki Tihame vadisindeki tüm ağaçlar ganimet olsaydı hepsini size dağıtırdım da; sizler bana korkak, cimri ve yalancı isnadında bulunmazdınız.) Sonra bir deve getirdi ve devenin hörgücünden bir tutam kıl aldı ve şöyle dedi:
(Şunu iyi bilin ki ben de fey’den başka bir şey yoktur bunlar da beşte birdir. Beşte bir de zaten sizin aranızda bölüştürülecektir.) O esnada bir adam kalktı ve bir avuç deve yününü göstererek:
(Şunu devemin çulunu tamir için almıştım) dedi. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):
(Bana ve Abdülmuttalib oğullarının hissesine düşen deve tüyleri de senindir) buyurdu. Bunun üzerine o adam:
(Benim hisseme bu kadar düşecekse onu da istemem) diyerek elindekini atıverdi. Bunun üzerine Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):
(Ey insanlar küçük ve büyük bir iğne bile olsa ganimet malından aldığınız şeyleri geri verin çünkü ganimet malından haksız yere alınan her şey kıyamet günü alan kimse için çok utanç verici ve ayıp bir iş olur.) (Ebû Dâvûd, Cihad: 131)
١ - باب هِبَةِ الْمَشَاعِ
٣٧٠٣ - أَخْبَرَنَا عَمْرُو بْنُ يَزِيدَ، قَالَ حَدَّثَنَا ابْنُ أَبِي عَدِيٍّ، قَالَ حَدَّثَنَا حَمَّادُ بْنُ سَلَمَةَ، عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ إِسْحَاقَ، عَنْ عَمْرِو بْنِ شُعَيْبٍ، عَنْ أَبِيهِ، عَنْ جَدِّهِ، قَالَ كُنَّا عِنْدَ رَسُولِ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم إِذْ أَتَتْهُ وَفْدُ هَوَازِنَ فَقَالُوا يَا مُحَمَّدُ إِنَّا أَصْلٌ وَعَشِيرَةٌ وَقَدْ نَزَلَ بِنَا مِنَ الْبَلاَءِ مَا لاَ يَخْفَى عَلَيْكَ فَامْنُنْ عَلَيْنَا مَنَّ اللَّهُ عَلَيْكَ . فَقَالَ ( اخْتَارُوا مِنْ أَمْوَالِكُمْ أَوْ مِنْ نِسَائِكُمْ وَأَبْنَائِكُمْ ) . فَقَالُوا قَدْ خَيَّرْتَنَا بَيْنَ أَحْسَابِنَا وَأَمْوَالِنَا بَلْ نَخْتَارُ نِسَاءَنَا وَأَبْنَاءَنَا . فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم ( أَمَّا مَا كَانَ لِي وَلِبَنِي عَبْدِ الْمُطَّلِبِ فَهُوَ لَكُمْ فَإِذَا صَلَّيْتُ الظُّهْرَ فَقُومُوا فَقُولُوا إِنَّا نَسْتَعِينُ بِرَسُولِ اللَّهِ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ أَوِ الْمُسْلِمِينَ فِي نِسَائِنَا وَأَبْنَائِنَا ) . فَلَمَّا صَلَّوُا الظُّهْرَ قَامُوا فَقَالُوا ذَلِكَ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم ( فَمَا كَانَ لِي وَلِبَنِي عَبْدِ الْمُطَّلِبِ فَهُوَ لَكُمْ ) . فَقَالَ الْمُهَاجِرُونَ وَمَا كَانَ لَنَا فَهُوَ لِرَسُولِ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم . وَقَالَتِ الأَنْصَارُ مَا كَانَ لَنَا فَهُوَ لِرَسُولِ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم . فَقَالَ الأَقْرَعُ بْنُ حَابِسٍ أَمَّا أَنَا وَبَنُو تَمِيمٍ فَلاَ . وَقَالَ عُيَيْنَةُ بْنُ حِصْنٍ أَمَّا أَنَا وَبَنُو فَزَارَةَ فَلاَ . وَقَالَ الْعَبَّاسُ بْنُ مِرْدَاسٍ أَمَّا أَنَا وَبَنُو سُلَيْمٍ فَلاَ . فَقَامَتْ بَنُو سُلَيْمٍ فَقَالُوا كَذَبْتَ مَا كَانَ لَنَا فَهُوَ لِرَسُولِ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم . فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم ( يَا أَيُّهَا النَّاسُ رُدُّوا عَلَيْهِمْ نِسَاءَهُمْ وَأَبْنَاءَهُمْ فَمَنْ تَمَسَّكَ مِنْ هَذَا الْفَىْءِ بِشَىْءٍ فَلَهُ سِتُّ فَرَائِضَ مِنْ أَوَّلِ شَىْءٍ يُفِيئُهُ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ عَلَيْنَا ) . وَرَكِبَ رَاحِلَتَهُ وَرَكِبَ النَّاسُ اقْسِمْ عَلَيْنَا فَيْأَنَا فَأَلْجَئُوهُ إِلَى شَجَرَةٍ فَخَطِفَتْ رِدَاءَهُ فَقَالَ ( يَا أَيُّهَا النَّاسُ رُدُّوا عَلَىَّ رِدَائِي فَوَاللَّهِ لَوْ أَنَّ لَكُمْ شَجَرَ تِهَامَةَ نَعَمًا قَسَمْتُهُ عَلَيْكُمْ ثُمَّ لَمْ تَلْقَوْنِي بَخِيلاً وَلاَ جَبَانًا وَلاَ كَذُوبًا ) . ثُمَّ أَتَى بَعِيرًا فَأَخَذَ مِنْ سَنَامِهِ وَبَرَةً بَيْنَ أُصْبُعَيْهِ ثُمَّ يَقُولُ ( هَا إِنَّهُ لَيْسَ لِي مِنَ الْفَىْءِ شَىْءٌ وَلاَ هَذِهِ إِلاَّ خُمُسٌ وَالْخُمُسُ مَرْدُودٌ فِيكُمْ ) . فَقَامَ إِلَيْهِ رَجُلٌ بِكُبَّةٍ مِنْ شَعْرٍ فَقَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ أَخَذْتُ هَذِهِ لأُصْلِحَ بِهَا بَرْدَعَةَ بَعِيرٍ لِي . فَقَالَ ( أَمَّا مَا كَانَ لِي وَلِبَنِي عَبْدِ الْمُطَّلِبِ فَهُوَ لَكَ ) . فَقَالَ أَوَبَلَغَتْ هَذِهِ فَلاَ أَرَبَ لِي فِيهَا . فَنَبَذَهَا . وَقَالَ ( يَا أَيُّهَا النَّاسُ أَدُّوا الْخِيَاطَ وَالْمِخْيَطَ فَإِنَّ الْغُلُولَ يَكُونُ عَلَى أَهْلِهِ عَارًا وَشَنَارًا يَوْمَ الْقِيَامَةِ ) .
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.