Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Hazret-i Nûh'un Mûcizeleri

Hazret-i Nûh'un Mûcizeleri || Peygamberler Ansiklopedisi || Hadis Kütüphanesi

1- Hazret-i Nûh'a kavminden bir kısım kimseler gelip köylerindeki büyük taşların toprak olmasını teklif etmişlerdi. Hazret-i Nûh bunun için duâ edince, cenâb-ı HakCebrâil'i (aleyhisselâm) gönderip; “Eliyle taşlara işâret etsin” buyurdu. Hazret-i Nûh eliyle taşlara işâret edince bütün taşlar, istisnâsız toprak kesildi. Onun bu mûcizesi ile oniki kişi îmâna geldi.
2- Hazret-i, Nûh, Allahü teâlânın izni ile, çok uzak olan, gözlerin göremeyeceği şeyleri görerek, haber verirdi. Bu mûcizesine sebep şu idi: Bir defâsında, çocuklarını kaybeden iki kimse gelerek; “Hak peygamber isen çocuklarımızın nerede olduklarını haber ver, biz de îmân edelim” dediler. Cenâb-ı HakCebrâil'i (aleyhisselâm) gönderip, ona, uzak yerdeki şeyleri görecek göz verdiğini bildirdi. Hazret-i Nûh gündoğumu tarafına bakıp, pek uzak bir yerde, çocukların koyun gütmekte olduklarını görüp haber verdi. Hazret-i Nûh'un haber verdiği yer çok uzak olduğundan, o kimseler, orayı kolay bulabilmeleri için alâmet istediler. Hazret-i Nûh filan tepe diye târif etti. O iki kimse târif edilen yere gidip, çocuklarını buldular. Bu mûcizeyi görmekle, Hazret-i Nûh'un hak peygamber olduğunu anlayan o iki kişi îmânla şereflendiler.
3- Hazret-i Nûh, mûcize olarak, susuz yerlerden su çıkarırdı. Bir defâsında kavminden bir takım kimseler susuz bir yerde yerleşmişlerdi. Bunların, zirâatçı olduklarından, suya ihtiyaçları vardı. Bir gün Hazret-i Nûh'a gelerek; “Bizim yerleştiğimiz yerde su akıtırsan îmân ederiz” dediler. Hazret-i Nûh duâ edince; “Orada bulunan bir dağa gidip eliyle işâret edersen, su akacaktır” diye vahiy geldi. Nûh (aleyhisselâm) bildirilen dağa eliyle işâret edince, dağın eteklerinden billur gibi berrak sular akmaya başladı.
4- Hazret-i Nûh'un emir ve işâretiyle, ağaçlar kökleriyle birlikte yerinden kalkıp, başka bir yerde dururdu. Bir defâsında, Hazret-i Nûh kavminden bâzı kimselerle sefere çıkmıştı. Bir yerde konakladıklarında, güneşin sıcaklığı kendilerine çok tesir etti. Yanındakiler, Hazret-i Nûh'a; “Hak peygamber isen, şu karşıda bulunan ağaca emret de yerinden kalkıp yanımıza gelip, bize gölgelik etsin” dediler.
Hazret-i Nûh; “Allahü teâlânın izni ile bunu yaparsam, hakîkaten îmân eder misiniz?” dedi, Hepsi de; “Evet, îmân ederiz” dediler. Hazret-i Nûh, bunun için duâ edince, ağaç yerinden ayrılıp, yanlarına geldi. O toplulukta bulunanların hepsi, bunu gördü ve hayretle seyrettiler. Bu mûcize ile, o topluluktan sekiz kişi îmânla şereflendi. Diğerleri ise; “Bu sihirdir” diyerek küfür ve dalâlette ısrâr ettiler.
5- Hazret-i Nûh bulutsuz olarak yağmur yağdırırdı. Rivâyet edildiğine göre, kavminden bâzı kimseler, Hazret-i Nûh'a gelerek; “Bir mûcize gösterirsen îmân ederiz” dediler. Hazret-i Nûh; “Nasıl mûcize istersiniz?” dedi. Onlar da; “Bulut olmadığı hâlde yağmur yağdır” teklifinde bulundular. Hazret-i Nûh, bunun için duâ edince, Allahü teâlâ; “Ellerini semâya kaldır” buyurdu. Hazret-i Nûh emir icâbı, ellerini semâya kaldırdı. Kaldırmasıyla birlikte yağmur yağmaya başladı. Aslında, onların böyle mûcize istemekten maksatları, mûcizeyi görünce îmân etmek değildi. Kendi bozuk düşüncelerine göre, Hazret-i Nûh'dan yapamayacağı, gücünün yetmeyeceği bir şey isteyip yapamayınca da, güyâ, birbirlerine; “Bakın! Bu peygamber filan değildir. Hakîkaten peygamber olsa mûcizeler gösterirdi” diyeceklerdi. Fakat, hakîkat, onların kısa görüşleriyle zannettikleri gibi olmuyordu.
Allahü teâlânın izni ile Hazret-i Nûh bir mûcize gösterip, dağın eteklerinden güzel sular akıverince hepsi birden sinir küpü hâline geldiler. Hazret-i Nûh'a hakâret etmeye başladılar. Hattâ dövmeye kalkıştılar. Onların bu azgınlıklarına karşı, Allahü teâlâ da onları suda boğulmakla helâk etti.
6- Hazret-i Nûh, kuru bir ağacın meyve vermesi için duâ edince, ağaç hemen yeşillenir, meyve verirdi. Bir defâsında, kavmini îmâna dâvet ederken, onlar mûcize olmak üzere, daha evvel kurumuş olan ağaçları göstererek; “Bunlar meyve versin” dediler. Hazret-i Nûh, bunun için duâ edince, ne kadar kuru ağaç varsa, hepsi meyve verdi.
7- Hazret-i Nûh kum, toprak, kül gibi şeylere duâ edince, Allahü teâlânın izniyle o şeylerin hepsi yiyecek yemek hâline gelirdi.
8- Kavminden bâzılarını îmâna dâvet ederken onlar bir dağı göstererek; “Eğer bu dağ yerinden ayrılır, Arafat dağının bulunduğu yere kadar gidip, Arafat dağına katılırsa, sana îmân ederiz” dediler. Hazret-i Nûh, duâ edince dağ yerinden ayrılıp Arafat dağına gitti. Arafat'a birleşti. Bu mûcizeyi görenlerden bâzıları îmân etmekle şereflendiler.
9- Hazret-i Nûh gemiyi tamamladığında, müşrikler gemiyi yakmak istedikleri hâlde yakamadılar. Cenâb-ı Hakk'ın kudretiyle, Hazret-i Nûh'un bir mûcizesi olarak gemi konuştu. Bu sırada gemiden; “La ilâhe illallah ilâh-ül-evvelin vel âhırin. Ben o gemiyim ki, bana giren kurtulur. Girmeyen helâk olur. Bana ancak ihlâs sâhibi olanlar biner” diye ses geldi. Bunun üzerine Nûh aleyhisselâm müşriklere; “Ne dersiniz? Şimdi bana îmân eder misiniz?” buyurdu. Onlar ise, gemiyi yakabilmek için, etrâfında çok büyük ateşler yaktıkları hâlde, gemiye bir şey olmamıştı. Bu durum karşısında, Hazret-i Nûh'a îmân edecekleri yerde, kızıp hakârete devam ettiler.
10- Nûh (aleyhisselâm) gemiyi tamamlayıp hacca gitti. Geminin yanından ayrıldıktan sonra, yine onun bir mûcizesi olarak, gemi havaya kalkıp hacdan dönünceye kadar boşlukta durdu. Müşrikler bir zarar yapamadılar. Nûh (aleyhisselâm) hacdan dönünce tekrar yere indi. Bundan sonra tûfan başladı.
11- Hazret-i Nûh'un duâsı bereketiyle, gemide bulunan mü’minler karaya çıktıktan sonra, kısa zamanda çoğaldılar.
12- Hazret-i Nûh, selâmetle gemiden indiğinde mübârek eliyle bir ağaç fidanı dikmişti. Onun bir mûcizesi olarak, o fidan biraz sonra, rengi birkaç nevi olan çeşit çeşit meyveler verdi.
Önceden gemiye koymuş oldukları fidanları da dikti. Onlar da kısa zamanda yeşerip meyve verdi. Bunlardan ilkinin zeytin olduğu “Mektûbât-ı İmâm-ı Rabbânî”de yazılıdır.


H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ


Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

[blogger]

SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget