Tûfanın her tarafı kapladığı veya belli bir bölgeye mahsûs olduğu husûsunda, bir kısım âlimler ihtilâfa düşmüşlerdir. Kaynak eserlerde, âlimlerin ekserisinin bildirdiklerine göre tûfan belli bir mevziye (bölgeye) değil, yeryüzünün her tarafına şâmil olmuş; yâni bütün yeryüzünü kaplamıştır.
Zâten kelime mânâsı olarak tûfan; yağmurun ve suyun çok fazla olup, her nesneyi örtmesi, kaplaması demektir. Tûfanda su her tarafı kaplamış en yüksek dağlar bile suyun seviyesinden yüzlerce metre aşağıda kalmıştır.
Nûh (aleyhisselâm) ve beraberindekiler, Muharrem ayının onuncu (Aşûrâ) gününde gemiden indiler. Tûfandan sağ selâmet kurtulmalarına, karaya inmelerine şükür olarak, o gün, oruç tuttular. Azıklarından ellerinde kalanları topladılar. Hazret-i Nûh, buğday, mercimek, nohut gibi hububattan tatlı pişirdi. Bu tatlıya aşûrâ tatlısı demek âdet olmuştur.
Nûh (aleyhisselâm) o gün aşûrâ tatlısı pişirdiği için müslümanların, Muharrem ayının onuncu (Aşûrâ) gününde aşûrâ pişirmesi ibâdet olmaz. Muhammed aleyhisselâm ve Eshâb-ı kirâm (radıyallahü anhüm) böyle yapmadı. Aşûrâ günü, aşûrâ pişirmeyi ibâdet sanmak bid’attir, günahtır. Muhammed aleyhisselâmın yaptığı veya emrettiği şeyleri yapmak ibâdet olur. Din kitaplarının yazmadığı, Ehl-i sünnet âlimlerinin (rahmetullahi aleyhim) bildirmediği şeyleri yapmak, bunları ibâdet sanmak sevâb olmaz, günah olur. O gün, herhangi bir tatlı yapmak, tanıdıklara ziyâfet, fakirlere sadaka vermek sünnettir, ibâdettir.
Nûh'un (aleyhisselâm) gemisinin, üzerinde durarak karar kıldığı, Irak'taki Cûdî Dağı hakkında değişik rivâyetler de bildirilmiştir.
Nûh (aleyhisselâm) bin yaşında vefât etti. Kavmine dâveti, yâni peygamberliği 950 sene sürdü. Kabr-i şerîfinin nerede olduğu ve tûfandan sonra yaşayıp yaşamadığı, yaşadıysa ne kadar yaşadığı hakkında muhtelif rivâyetler vardır.
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.