Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

NÛH ALEYHİSSELÂM

NÛH ALEYHİSSELÂM || Peygamberler Ansiklopedisi || Hadis Kütüphanesi

İdrîs'ten (aleyhisselâm) sonra gönderilen peygamber. Kendilerine yeni bir din verilen peygamberler (resûller) dendir. Peygamberler içinde en büyükleri olarak bilinen ve kendilerine ülü’l-azm denilen altı peygamberin ikincisidir. İdrîs (aleyhisselâm) göğe çıkarıldıktan sonra, insanlar azarak doğru yoldan ayrıldılar ve putlara yâni heykellere tapmaya başladılar. Cenâb-ı Hak, bunlara Nûh aleyhisselâmı peygamber olarak gönderdi. Nice yıl, onları dîne dâvet etti. Yalnız, oğullarından Sâm, Hâm, Yâfes ile pek az kimse îmân etti. Kendi oğlu Yâm, yâni Ken’ân başta olmak üzere kavminin çoğu îmân etmedi ve karşı geldi.
Kavmi, Hazret-i Nûh'a hakâret ve işkence edince onlara bedduâ etti. Allahü teâlâ, Nûh'a (aleyhisselâm) gemi yapmasını emretti. Geminin bitiminde, tûfan başladı ve Nûh (aleyhisselâm) mü’minleri de alarak gemiye bindi. Gemidekilerin seksen kişi olduğu ve geminin üç katlı yapıldığı “Arais-ül-mecalis” adlı eserde yazmaktadır. Hazret-i Nûh ayrıca gemiye her hayvandan da birer çift almış, hatta oğlu Ken’ân'ı da gemiye çağırmıştır. Ken’ân; (Ben, dağa çıkar kurtulurum) dediği sırada bir dalga gelerek onu boğmuş, sular dağları aşmıştır. İnsanlar ve hayvanlar telef olup, yağmurlar altı ay sonra durmuş ve sular çekilmiştir. Gemi, Irak'ta bulunan Cûdî dağına oturmuş ve insanlar, tûfandan sonra Hazret-i Nûh'un üç oğlundan çoğalıp yeryüzüne dağılmışlardır. Bunun için, Nûh aleyhisselâma ikinci Âdem (aleyhisselâm) denildi. Sâm'dan Arab, Fars ve Rûm; Hâm'dan Hindistan, Habeş ve Afrika halkı; Yâfes'ten de Asyalılar ve Türkler meydana geldi. Hattâ Bering (Behreng) boğazından Amerika'ya bile geçip yerleşenler oldu. Nûh aleyhisselâm, bin yaşında vefât etti.
Yaşı, insanlar arasında uzun ömre güvenilmemesi ve ne kadar yaşanırsa yaşansın sonunda ölüm olduğu husûsunda bir ölçü olmuştur.
Hazret-i Nûh'un, Hazret-i Âdem'e kadar olan nesebi şöyledir: Nûh bin Lamek bin Metuşalih (bu isim Metüşalh ve Müteveşlih şeklinde de rivâyet edilmiştir) bin Ehnûh (yani İdrîs (aleyhisselâm)) bin Yerd bin Mehlâil bin Kaynân bin Enûş bin Şiş (Şît) (aleyhisselâm) bin Âdem (aleyhisselâm). Ayrıca Hazret-i Nûh'un asıl isminin, Yeşkür, Şâkir ve Abdülgaffâr olduğu da bildirilmiştir. Lakabı Neciyyullah ve Şeyh-ul enbiyâ'dır.
Nûh'un (aleyhisselâm) annesinin ismi Kaynûş binti Berâkil bin Mahvîl'dir. Annesinin ismi; Sebhâr, Şemhâ ve Semhâ şeklinde de bildirilmiştir.
Kaynak eserlerde bildirildiğine göre, İdrîs’in (aleyhisselâm), Metûşâlih isminde bir oğlu vardı. Metûşâlih, babasının bildirdiklerine tamâmen uyan kâmil bir mü’min olup, Meysâha adlı sâliha bir hanımla evlendi. Bu evlilikten ismi, Yemlek ve Lemk şeklinde de bildirilen Lâmek dünyâya geldi. Lâmek; doğumu, çocukluğu, yetişmesi ve gençliğinde, herkesin imrendiği bir hâle sâhip ve pek güzel, güçlü, kuvvetli idi. Muhammed aleyhisselâmın mübârek nûru, Âdem aleyhisselâmdan beri temiz ana-babalardan geçerek ona ulaşmış, şimdi de onun yüzünde parlıyordu. Lamek, Kaynuş isminde sâliha bir hanımla evlendi. Bu evlilikten de Hazret-i Nûh dünyâya geldi. Hazret-i Nûh, Şam diyârında Ba’lebek yakınında, Ayn-ül-ved (sevgi pınarı) isimli yerde, yâhut Diyârbakır'da veya Hindistan'da yetişti.
Hazret-i Nûh'un annesi Kaynûş, hâmileliğinin son zamanlarında kendisi ve doğacak çocuğu hakkında, çok zâlim bir kimse olan zamânın hükümdârından korkuyordu. Bu endişe içerisinde, doğum iyice yaklaştığında, Kaynûş evinden çıkıp, bir mağaraya giderek doğum yaptı. Zevci Lâmek ise o sırada rahatsız olup son anlarını yaşıyordu.
Doğumdan sonra çocuğunu mağarada bırakıp, büyük bir üzüntü ile, içli gözyaşları dökerek ve vah oğlum diye sızlanarak mağaradan ayrılmak üzere iken, daha yeni doğmuş, kundağa sarılmış olan Hazret-i Nûh, Allahü teâlânın izni ile konuşmaya başladı. Annesini hayretler içinde bırakan bu mübârek çocuk; (Anneciğim! Benim için korkma! Endişe etme! Çünkü beni yaratan elbette korur) diyordu.
Kundaktaki bebeğinin böyle konuşması, gözü yaşlı anneyi hem rahatlattı, hem de daha çok üzülmesine sebep oldu. Çünkü, Kaynûş, evlâdının bu sözüyle, onun Allahü teâlâ tarafından husûsî olarak korunduğunu, kendisine bir zarar gelmesinden endişe etmeye lüzum kalmadığını hissederek rahatladı. Diğer taraftan, kendisinden bu sözleri duymakla, gönlünde yavrusuna karşı muhabbet ve şefkâtinin kat kat arttığını hissetmiş ve böyle bir yavrudan ayrılmak, hele bir mağarada bırakıp gitmek ona pek zor gelmişti. Bu acıya ve ayrılığa tahammül etmek, öyle bir anne için elbette mümkün değildi. Ama oğlunun selâmeti için bu acıya sabretmesi îcâb ettiğini düşünerek, onu Allahü teâlâya emânet edip, gözyaşları içerisinde evine döndü.
Nûh (aleyhisselâm) kırk gün kadar, doğduğu mağarada kaldı. Bundan sonra melekler onu alıp, annesinin yanına götürdüler. Annesi Kaynûş buna pek sevindi. Bu kırk gün içinde, Nûh'un (aleyhisselâm) babası Lâmek de vefât etmiş idi. Lâmek’in (rahmetullahi aleyh), Nûh'un (aleyhisselâm) peygamberliğinden sonra vefât ettiği de bildirilmiştir. Hazret-i Nûh, çocukluğunda ve gençliğinde, zâhirde ve batında, (görünüşte ve iç âleminde) çok güzel, pek mükemmel idi. Bütün güzel sıfatları kendinde toplamıştı. Şekl-ü şemâil yâni vücut görünüşü ile, huy ve yaradılış bakımından Hazret-i Âdem'e çok benzerdi.


H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ


Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

[blogger]

SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget