Büyük âlimlerden nakledilerek bildirildiğine göre, bu kurtuluş zamanı yaklaştığında, Fir’avn bir gece rüyâsında; Beytül-Mukaddes'ten çıkan bir ateşin Mısır'ın evlerini kaplayıp kül ettiğini, kıptîleri yakıp, İsrâiloğullarına dokunmadığını gördü. Korkuyla uyanan Fir’avn, telâşla hemen kâhinleri, sihirbazları, rüyâ tâbircilerini ve müneccimleri çağırdı. Rüyâsının tâbirini istedi. Onlar rüyâyı şöyle tâbir ettiler: “Yakında İsrâiloğulları içinde bir çocuk dünyâya gelir; mülkü, saltanatı elinizden alır. Sizi ve milletinizi yurdunuzdan çıkarır, dînînizi değiştirir. Onun doğacağı zaman çok yakındır.” Bu, Fir’avn için en acı ve hiç tahammül edilmez bir söz ve mutlakâ yok edilmesi icâbeden bir tehlike idi. Bunu duyar duymaz, kin ve nefret dolu bir şekilde, kendine yakışan en çirkin kararı verdi. Merhamet hislerinden tamâmen mahrûm olduğu için, saltanatına son verecek olan çocuğu ortadan kaldırmak istedi. Bu çocuğun hangi âileden doğacağını bilemediğinden, İsrâiloğulları içinde doğacak bütün erkek çocukların derhal öldürülmesini emretti. Memleketindeki ebelerin hepsini toplayıp, onlara; “İsrâiloğullarından doğum esnâsında kız çocukları dışında elinize düşen her oğlanı öldürün” dedi ve başlarına âmirler tâyin edip, emrin yerine gelmesini te’min etti.
Zâten İsrâiloğulları da büyüklerinden duyarak, içlerinden bir zâtın yetişeceğini, kendilerini Fir’avn ve kıptîlerin zulmünden kurtaracağını, yine bu zâtın, onları, dedelerinin asıl memleketi olan Ken’ân diyârına götüreceğini biliyorlardı. Bu zâtın yetişip meydana çıkmasını ümîd ediyorlar, bunun bir an evvel gerçekleşmesini bekliyorlar, yapılan bütün zulüm ve eziyetlere, bu ümîdle sabrediyorlardı.
İmâm-ı Mücâhid (rahmetullahi aleyh) buyurdu ki: “Bize gelen habere göre, Fir’avn; kamıştan, keskin bıçak gibi ameliyat aletleri yapılmasını emretti. İsrâiloğullarının hâmile kadınları zorla yatırılıp bu aletlerle karınları yarılır ve çocukları ayakları arasına düşüverirdi. Bu büyük azâb doğum zamanı gelenlere yapılır ve oğlan çocukları o anda öldürülürdü. Hamile kadınlara, doğum yapıncaya kadar çok büyük azâb ve eziyet edilirdi. İsrâiloğullarının çocukları bu şekilde katledildiği gibi, yetişkin erkeklerden bu hâle dayanamayıp, karşı çıkanlar da öldürülüyordu.”
Bunun üzerine, kıptîlerin reîsi, Fir’avn'a müracaat edip; “Sen İsrâiloğullarının çocuklarını öldürüyorsun. Bu arada yetişkinler de öldürülüyor. Böyle giderse bizim işimiz gâyet zor olacak. Zor ve meşakkatli işler bize kalacak” diyerek endişelerini bildirdiler.
Fir’avn, İsrâiloğullarına merhamet ettiği için değil, kendi kavmi olan kıptîlerin ısrârlarının fazlalığı sebebiyle biraz yumuşar gibi göründü. İstemeye istemeye, İsrâiloğullarından doğacak olan erkek çocukların bir sene öldürülüp, ikinci sene öldürülmemesini emretti. Böylece birer sene arayla, doğacak bütün erkek çocuklar öldürülecekti.
Fir’avn’ın bu korkunç işe teşebbüs etmesinin sebebi, bir başka rivâyete göre şöyledir: “İsrâiloğulları, İbrâhim aleyhisselâmın soyundan gelecek bir kurtarıcının, kendilerini bu sıkıntıdan kurtaracağına inanıyorlardı. Bu husûsu aralarında konuşuyor, Fir’avn ve ordusunun bu kurtarıcının elinde helâk olacağını söylüyorlardı. Kıptîlerden biri bu durumu öğrenerek Fir’avn'a ulaştırdı. Fir’avn, adamları ile görüştükten sonra bu korkunç emri vermişti.”
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.