Her peygamber gibi Şu’ayb aleyhisselâmın da kendisine mahsus bâzı husûsiyetleri vardı. Bunlardan biri, insanları kırmadan, tatlı ve güzel bir lisânla onlara emr-i mâruf yapmasıdır. Nitekim Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), güzel konuşmasından dolayı ondan; Hatîb-ül-Enbiyâ diye bahsetmişlerdir.
Şu’ayb aleyhisselâmın bir başka özelliği de, çok namaz kılıp, Allah korkusundan pek fazla ağlamasıdır. Allah korkusundan ve O'nun rızâsını kazanamamak düşüncesinden o hâle geldi ki, ağlamaktan gözleri görmez oldu. Şu’ayb (aleyhisselâm) Allahü teâlâdan niçin korkardı? Allahü teâlâdan niçin korkulur? Her türlü günâhtan korunmuş ve insanlar arasından seçilmiş, üstün vasıflara sâhip olmuş ve peygamber olarak gönderilmek şerefine kavuşan Şu’ayb'ın (aleyhisselâm), Allahü teâlâdan korkmasına sebep nedir? Bu mes’eleye İslâm âlimleri, kitaplarında uzunca yer vermişlerdir. Bunlardan İmâm-ı Gazâlî (rahmetullahi aleyh), kendi zamanına kadar gelen haberleri, özetleyerek yazmıştır. “Kimyâ-yı saâdet” adlı kitabında, Allahü teâlâdan korkmanın (havf) ve bundan dolayı ağlamanın ne demek olduğunu, büyüklerimizin bu husûstaki hâllerini açıklamaktadır. Ancak bu husûsta kitap yazan diğer İslâm âlimleri gibi İmâm-ı Gazâlî (rahmetullahi aleyh) de, insanları ümîdsizliğe düşürmemek için ilk önce recâdan yâni Allahü teâlâdan ümîdvar olmaktan bahsetmiş, daha sonra da havfı anlatmışlardır.
Allahü teâlâ, Zümer sûresinin 53. âyet-i kerîmesinde meâlen; “Allahü teâlânın rahmetinden ümidi kesmeyiniz” buyurarak ümîd kesmenin haram ve tehlikeli olduğunu bildiriyor. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir hadîs-i şerîfte; “Sizden her ölen, Allahü teâlâya hüsn-i zan ile ölür” buyurdu. Yine buyurdu ki: “Allahü teâlâ buyuruyor ki: “Kulum beni zannettiği gibi bulur. O hâlde benim hakkımda dilediği gibi zanda bulunsun.” Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem), rûhunu teslim etmekte olan birisinin yanına gitti ve; “Kendini nasıl buluyorsun?” buyurdu. “Kendimi, günâhlarımdan ötürü korkar ve Rabbimin rahmetini bekler hâlde buluyorum)” deyince, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) “Bu vakitte Allahü teâlâ, kimin kalbinde bu iki şeyi birlikte (havf ve recâ) bulundurursa, muhakkak ki ona umduğunu verir ve korktuğundan emîn eder” buyurdu.
Recâ, yâni Allahü teâlâdan ümîd etmek hakkında bildirilenler sayılamayacak kadar çoktur. Yukarıda bildirilen Zümer sûresi 53. âyetinin tamamı meâlen şöyledir: “Ey Habîbim, kavmine de ki: “Ey günâh işlemekle nefslerine karşı haddi aşmış kullarım! Allahü teâlânın rahmetinden ümîd kesmeyiniz! Çünkü Allahü teâlâ, bütün günâhları bağışlar. Şüphesiz O, çok bağışlayıcı ve çok merhametlidir.” Şura sûresi 5. âyet-i kerîmesinde meâlen; “Melekler hamd ile sâhiplerini tesbîh ediyorlar ve yeryüzünde bulunan kimse için mağfiret diliyorlar” buyuruyor. Allahü teâlâ Cehennem’i, düşmanları için hazırladığını haber veriyor. Zümer sûresinin 16. âyet-i kerîmesinde meâlen; “O kâfirlerin üstlerinde ateşten tabakalar, altlarında da ateşten tabakalar var. Allahü teâlâ kullarını böyle korkutuyor. Ey kullarım, o hâlde benden korkun!” Âl-i İmrân sûresi 131. âyetinde meâlen; “Kâfirler için hazırlanan ateşten korkun” buyuruyor.
Hazret-i Enes'in bildirdiği hadîs-i şerîfte, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), Allahü teâlâya ümmetinin günâhları için suâl etti ve; “Yâ Rabbî! Ümmetimin hesâbını bana ver. Onların kusurlarını benden başkası bilmesin” dedi. Allahü teâlâ Ona vahy edip; “Onlar, senin ümmetin, benim de kullarımdır. Ben onlara senden daha çok merhametliyim. Hesaplarını kendimden başkasına bırakmam. Sen de, başkası da onların kusur ve günâhlarını bilmezsiniz” buyurdu. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “Hayatım sizin için hayırlıdır, ölümüm de sizin için hayırlıdır. Hayatımda, sizin için hak yolunu ve şeriatı vâz’ederim. Ölümümde ise, amelleriniz bana arz edilir. Onlarda iyilik görünce, bundan dolayı Allahü teâlâya hamd ederim. Günâh görürsem, Allahü teâlâdan sizin için mağfiret isterim.” Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki; “Allahü teâlâ buyuruyor: “İzzetim hakkı için, bir kulda iki korku ve iki emniyet bulundurmam. Dünyâda benden korkarsa, âhırete onu emîn ederim. Âhıret husûsunda emîn ise, korkuturum.” Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) “Allahü teâlâdan korkmayanı, her şeyle korkuturlar.” “Sizin en akıllınız Allah'tan en çok korkanınızdır.” “Sineğin başı kadar, gözünden yüzüne yaş akan kimsenin yüzünü, Cehennem ateşi yakmaz.” “Allah korkusundan kulun tüyleri kalkarsa ve bu korkuyu düşünürse, ağaçtan yaprak dökülür gibi günâhları dökülür.” “Allah korkusundan ağlayan; memeden çıkan süt memeye girmeyince, Cehennem’e girmez” buyurdu. Âişe (radıyallahü anhâ) der ki; “Resûlullah'a “Ümmetinden, Cennet’e hesapsız kimse girecek midir?” diye sordum. “Evet girecektir, günâhını düşünüp, ağlayanlar” buyurdu. Yine buyurdu ki: “Allahü teâlâ katında Allah korkusundan akan gözyaşından ve Allah yoluna akan kandan sevgili damla yoktur.” “Yedi sınıf kimse Arş'ın gölgesinde bulunur. Bunlardan biri; yalnız iken, Allahü teâlâyı hatırlayıp, gözünden yaş akan kimsedir.” Hanzala (radıyallahü anh) der ki: Resûlullah'ın yanında idim. Bize nasîhat ediyordu. Kalbler daralıyor, gözler yaş doluyordu. Sonra evime geldim. Hanımım benimle konuşmaya başladı ve dünyâya ait, faydası olmayan boş sözleri konuştuk. Hatırıma Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) sözleri geldi. Ağlayarak dışarı çıktım. Feryâd ediyor ve; “Ah! Hanzala münâfık oldu” diyordum. Ebû Bekr'e (radıyallahü anh) rastladım. “Münâfık olmadın” dedi. Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) huzûruna gittim ve; “Hanzala münâfık oldu” dedim. “Hanzala aslâ münâfık olmadı” buyurdu. Bu hâlimi ona anlattım. “Eğer Hanzala, yanımızda olduğu gibi kalsaydı, göklerdeki melekler, yollarda ve evde sizinle müsâfeha ederdi. Lâkin ey Hanzala! Her zamanın bir hâli vardır” buyurdu.
Şiblî (rahmetullahi aleyh) buyurdu ki: “Havfın (korkunun) üzerimde gâlib olduğu bir günüm geçmedi ki, kalbime hikmet ve ibretten bir pencere açılmamış olsun.” Yahyâ ibni Mu’âz (rahmetullahi aleyh) da; “Zavallı insan Cehennem’den, fakirlikten korktuğu gibi korksaydı, Cennet’e girerdi” buyurdu. Kendisine; “Kıyâmette kim daha emîndir” dediklerinde; “Bugün Allah'tan daha çok korkandır” buyurdu. Bir kimse Hasen-i Basrî'ye; “Bizi, kalplerimizi parçalayacak şekilde korkutanların meclisi, sohbeti hakkında ne buyurursunuz?” deyince; “Bugün sizi korkutup, yarın emîn edenlerin sohbetini; sizi bugün emîn edip, yarın korkuya düşüren kimselerin sohbetinden iyi biliniz ve böyleleri ile sohbet ediniz” buyurdu. Ebû Süleymân-ı Dârânî (rahmetullahi aleyh); “Korkunun bulunmadığı kalpler harâb olmuştur” buyurdu. Âişe (radıyallahü anhâ) buyurdu ki: “Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem), Kur'ân-ı kerîmde meâlen; “Yaparlar ve korkarlar” (Mü’minun sûresi: 60) buyrulması ne içindir? Hırsızlık ve zinâ mıdır?” dedim. “Hayır, namaz kılarlar, oruç tutarlar, zekât verirler ve kabûl olmadı diye korkarlar demektir” buyurdu. Muhammed ibni Münkedir ağladığı zaman vücûdunu gözyaşı ile siler ve; “Duydum ki gözyaşı değen yeri Cehennem ateşi yakmaz” derdi. Ebû Bekr-i Sıddîk (radıyallahü anh) “Ağlayınız, ağlayamazsanız, kendinizi zorla ağlatınız” buyururdu. Ka'b-ül-Ahbâr; “Allahü teâlâya yemîn ederim ki, ağlayıp, gözyaşımın yüzüme akmasını, dağ kadar altın sadaka vermekten çok severim” buyurdu. Abdurrahmân ibni Ömer (radıyallahü anh) “Allah korkusundan akan bir damla gözyaşını, bin altın sadaka vermekten daha çok severim” buyurdu.
Böyle hadîs-i şerîfler ve haberler çoktur. Üzerinde korku gâlib olana bunlar şifâ olur. Gaflete dalan kimse, mü’minlerden bâzılarının Cehennem’e gideceğini bilmelidir. İnsanların, bir kişiden fazla olmasa bile, Cehennem’de en çok kalacak kimsenin, kendisi olabileceğini düşünerek, kararlı ve ihtiyatlı bir şekilde amel etmesi ve elinden geleni yapması lâzımdır. Bütün dünyâ lezzetlerinden vazgeçmek, Cehennem’de bir gece kalmaktan çok daha iyidir. Velhasıl havf ve recâ mûtedil yâni eşit olmalıdır. Nitekim daha dünyâda iken Cennetle müjdelenen Ömer (radıyallahü anh) “Eğer bir kimseden başka, hiç bir kimse Cennet’e girmeyecek deseler, o bir kişinin kendim olduğunu ümîd ederim. Bir kimseden başka Cehennem’e kimse girmeyecek deseler, korkarım ki, o bir kimse ben olurum” buyurdu.
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.