Hazret-i Eyyûb şehrin dışında mübârek hanımının kendisi için yaptığı kulübede yaşıyordu. Bir gün hanımı Rahîme hâtun yiyecek aramaya çıkmıştı. İkindi vakti, Allahü teâlâdan lütûf müjdesi ulaştı. Cebrâil aleyhisselâm çıkageldi ve Allahü teâlâdan; “Ey Eyyûb! Belâ verdim sabrettin. Şimdi ben sıhhat ve nîmet vereceğim” haberini getirdi.
Bu husûs Kur'ân-ı kerîmde şöyle bildirilmektedir: “(Ey Eyyûb!) Ayağını yere vur. Çıkan sudan gusleyle ve soğuğundan iç!” (Sâd sûresi: 42) Bu emr-i ilâhi üzerine Hazret-i Eyyûb ayağını yere vurdu. İki su pınarı fışkırdı. Biri sıcak olup, yıkanmak için, diğeri soğuk olup, içmek için idi. Sıcağından guslettiğinde bedenindeki rahatsızlıklardan; soğuğundan içince de içindeki hastalıklardan şifâ buldu. Bâzı âlimler ikisi tek pınar olup, içme zamanında soğuk, yıkanma zamanında sıcak akardı, demişlerdir. Başka bir rivâyette Eyyûb aleyhisselâm, buyrulan sudan bir yudum içti ve bir parça da başına serpti. Hastalık geçti. Kuvveti geri geldi. Taze bir genç oldu. Cebrâil aleyhisselâm Eyyûb'a (aleyhisselâm) hulle (elbise) giydirdi. Başına taç koydu. Lütûf bulutu, üzerine geldi. Üstüne altın parçacıkları saçıldı. Bir müddet sonra Rahîme şehirden döndü. Eyyûb'u (aleyhisselâm) tanıyamadı. Kaybolduğunu zanneti. Sahraya koştu, feryâd edip ağladı. “Bu kadar sıkıntı çektim, hazîneyi elden kaçırdım, hastayı kaybettim. Ey Eyyûb! Bilmem seni hangi canavar götürdü, hangi hayvan yedi” dedi. Cebrâil aleyhisselâm; “Ey Eyyûb! Rahîme'yi çağır, gönlünü hoş eyle” dedi. Eyyûb aleyhisselâm; “Ey hanım! Kimi çağırırsın, kimi ararsın?” diye seslendi. Rahîme hâtun; “Bir hastam vardı, hayat arkadaşım idi. Onu kaybettim” dedi. “İsmi ne idi” buyurdu. Rahîme; “İsmi sabırlı Eyyûb idi” dedi. “Nasıl bir kimse idi” buyurdu. “Sağlıklı iken sana benzerdi” diye cevap verdi. Eyyûb aleyhisselâm; “Ey Rahîme! O hasta olan Eyyûb, benim” buyurup, kendisini tanıttı. “Allahü teâlâ bana sıhhat verdi” dedi ve her ikisi ağladılar.
Bu hâlden sonra hanımıyla berâber oradan ayrılıp şehre doğru yola çıktılar. Şehrin kapısına gelince, bütün şehir halkının, kendilerini karşılamaya çıktıklarını gördüler. Eyyûb aleyhisselâm onlara; “Bu ne haldir, nereye gidiyorsunuz?” diye sordu. Onlarda; “Bir ses duyduk; Ey insanlar! Eyyûb aleyhisselâm size geliyor, onu karşılayınız diyordu” dediler. Eyyûb aleyhisselâm şehre gelince, eski, köhne evini yenilenmiş gördü. Bundan başka; elinden alınmış malları geri gelmiş, (bir rivâyette ölmüş oğulları dirilmiş), yüz çeviren dostları, kendisine muhabbetle yönelmişlerdi. Nitekim, Allahü teâlâ Sâd Sûresi 43. âyet-i kerîmesinde meâlen; “Tarafımızdan bir rahmet, akıl sâhipleri için bir ibret olarak, Eyyûb'a bütün ehlini ve berâberinde daha bir mislini bağışladık” buyurdu.
“Keşşaf tefsîri”nde; hastalık geçince daha önce vefât eden çocukları dirilip, onlar kadar evlâdı ve torunları oldu. “Gürânî tefsîri”nde; vefât eden evlâdı kadar çocuğu dünyâya geldiği bildirilmektedir. “Vâhidî tefsîri”nde, İbn-i Abbâs'dan (radıyallahü anh) rivâyet olundu ki, Resûl-i ekreme (sallallahü aleyhi ve sellem); “Eyyûb'a bütün ehlini ve berâberinde daha bir mislini bağışladık” âyetinin mânâsını sordum. Buyurdu ki: “Ey İbn-i Abbâs! Allahü teâlâ, Eyyûb'a (aleyhisselâm) hanımını verdi ve onu gençleştirdi. Yirmialtı oğlu dünyâya geldi. Hak teâlâ, Eyyûb'a bir melek gönderdi. Melek; “Ey Eyyûb! Allahü teâlâ sana, belâlara sabrettiğin için selâm söylüyor ve buyuruyor ki, harman yerine çıksın” dedi. Harman yerine çıktı. Allahü teâlâ, üzerine kızıl renkli bir bulut gönderdi. Eyyûb'un (aleyhisselâm) üzerine altın çekirge yağdı. Eyyûb aleyhisselâm eteğini kaldırıp bu altınlardan topladı. Melek; “Ey Eyyûb! Harman içinde olanlarla yetinmez misin” diye latîfe ettikde, Eyyûb aleyhisselâm; “Bu hal, Rabbimin bereketlerindendir. Rabbimin bereketlerine karşı kanâatkâr olamam!” demiştir.”
Buhârî’de, Ebû Hüreyre'den (radıyallahü anh) rivâyet edilen hadîs-i şerîfte, Resûlullah efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “Eyyûb aleyhisselâm mûcizeli suda yıkandığı sırada, önüne altından bir sürü çekirge düşmüştü. Eyyûb aleyhisselâm bunları hemen toplayıp, elbisesine doldurmaya başlamıştı. Bunun üzerine Allahü teâlâ; “Ey Eyyûb! Görüyorsun ben malını sana iâde etmek sûretiyle seni zengin kılmadım mı?” buyurdu. Hazret-i Eyyûb; “Evet yâ Rabbî! Beni o sûretle zengin kıldın. Fakat, senin hayr ve bereket hazînelerinden benim için doymak yoktur. Binaenaleyh, indi ilâhîden her ne buyurulursa kabûlümdür. Çünkü veren sensin, senin verdiğin şeyi nasıl reddederim?” dedi.”
Hazret-i Eyyûb, hastalığı esnâsında bir sebepden dolayı hanımına, iyi olunca yüz sopa vuracağına yemîn etmişti. İyileşince ahdini yerine getirmek istedi. Hanımına yüz sopayı nasıl vuracağını düşünüyordu. Bu düşüncedeyken Allahü teâlâ hazret-i Eyyûb'un yemîninin yerine gelmesini ve Rahîme'nin incinmemesini murâd etti. Zirâ Rahîme uzun zaman Hazret-i Eyyûb'a canla başla hizmet etmişti. Allahü teâlâ, Hazret-i Eyyûb'a vahyedip; “Ey Eyyûb! Yüz tane ince çubuğu bir araya bağla ve deste yap. Sonra eline al ve Rahîme'ye bir defâ vur! Rahîme'ye yüz değnek vurmuş olursun. Yemînin yerine gelir” buyurdu. Hazret-i Eyyûb, Allahü teâlâdan aldığı bu ilâhî emirle, yüz tane ince çubuğu bir demet yaptı ve hanımına bir kere vurdu. Böylece yemînini yerine getirdi. Cenâb-ı Hakk'ın bu lütfunu gören hanımı da bundan çok hoşlandı. İncinmeden cezânın tatbikine ve yemînin yerine gelmesine sevindi.
Kur'ân-ı kerîmde bu husûs meâlen şöyle bildirilmektedir: “Eline yaş ve kuru karışık bir demet ot al! Onunla (hanımına) vur ki, yemîninde durmamazlık etme.” (Sâd sûresi: 44)
Bir rivâyette de Eyyûb aleyhisselâm hanımı Rahîme'ye buyurduğu bir hizmete geç gelmesi dolayısıyle; sıhhate kavuşunca yüz değnek vurmak üzere yemîn etmişti. Rahîme'nin, efendisine karşı hizmetleri, fedâkarlıkları büyüktü. Onun için cenâb-ı Hak, yüz tane ince çubuğun topluca ve bir defâda vurulmasını istedi.
Hazret-i Eyyûb’un hastalığı âfiyet hâline dönüşünce, o gece seher vaktinde bir âh eyledi. Sebebini sorduklarında; “Her gece seher vaktinde; “Ey bizim hastamız nasılsın?” diye ses duyardım. Şimdi o vakit geldi ve; “Ey sıhhatli kulumuz, nasılsın?” sesini duymadım. Bunun için ağlıyorum” buyurdu.
Eyyûb aleyhisselâma; “Bu uzun hastalık müddeti içerisinde, sana en zor ne geldi?” diye sorduklarında; “Dost ve düşmanların serzenişi, her şeyden daha zordur” buyurdu.
Eyyûb aleyhisselâm ömrünün sonunda, en olgun evlâdı olan Havmel'i vasî tâyin etti. Teçhiz ve tekfin husûslarını ona ısmarladı. Yaşı yüzkırk, ikiyüzyirmi, ikiyüzkırk, doksandokuz yâhut doksan sene idi. Zülkifl lakabı ile bilinen Bişr adlı oğlunun peygamberliğinde ihtilâf olunmuştur. Şârih Aynî’ye göre, Hazret-i, Eyyûb'un kabri, Şam'da Beseniyye denilen yerdedir.
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.