Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Mûsâ Aleyhisselâmın medhi

Mûsâ Aleyhisselâmın medhi || Peygamberler Ansiklopedisi || Hadis Kütüphanesi

Kur'ân-ı kerîmde, Hazret-i Mûsâ'yı medheden âyet-i kerîmeler çok olup, bâzıları meâlen şöyledir:
(Yâ Muhammed aleyhisselâm ! Kur'ân-ı kerîmde Hazret-i) Mûsâ'nın kıssasını da zikreyle. Şüphesiz o muhlas (ihlasa erdirilmiş, ibâdetinde şirk ve riyâdan, kusur ve noksanlıklardan temizlenmiş) bir zât idi. Allahü teâlâ tarafından, insanlara O'nun dînini bildirmek için gönderilmiş bir peygamberdir.
Biz ona Tûr Dağı yanında, sağ tarafından (“Muhakkak ki ben âlemlerin. Rabbi olan Allah'ım diye) nidâ ettik. Ve biz, onu, bize münâcât etmeye yaklaştırdık. Rahmetimizden, ona, kardeşi Hârûn'u bir peygamber olarak ihsân eyledik.” (Meryem sûresi: 51-53)
Bu âyet-i kerîmelerin tefsîrinde buyruldu ki: Mûsâ aleyhisselâmHak teâlâya olan ibâdetini tam bir ihlâs, teslimiyet içinde edâ etti. İbâdetine şirk ve riyâ (gösteriş) karıştırmadı. Hâlis bir kul idi. Kendini tamâmen Hak teâlâya vermiş, başka her şeyden alakasını kesmişti.
Fir’avn ve kavmi ile Benî İsrâil'e peygamber olmakla, onların noksanlarını tamamlamaya ve kendilerine hak yolunu göstermeye gayret etti.
Tam bir ihlâs ve teslimiyet içinde, kulluk ve ibâdet yapmasının netîcesi olarak, Allahü teâlâ ona, çok lütûfta bulundu. Hak teâlâ ile konuşmak ve O'na münâcâtta bulunmakla şereflendi. Allahü teâlâ, lütûf ve ihsânını daha ziyâde eyledi. Peygamberlik hükümlerini tebliğde kuvvetli olması, bu yüksek vazifeyi edâda kendisine kolaylık olması için, Hak teâlâ hazretleri, Hazret-i Mûsâ'nın biraderi Hârûn'u da peygamber kılarak, ona yardımcı eyledi.
Fahrüddîn-i Râzî hazretleri bu âyet-i kerîmede Hak teâlânın Hazret-i Mûsâ için şu beş şeyi zikrettiğini bildirmiştir:
1- Hazret-i Mûsâ'nın muhlas olması: Bu kelime ile mânâ; Mûsâ aleyhisselâmcenâb-ı Hakk'ın kendi zâtı için seçtiği saf ve hâlis kulu demektir. Veya mânâ, Mûsâ aleyhisselâm, ibâdetini sırf Allahü teâlâya tahsis etmiş, riyâdan ve şirkten salim olarak amel edici bir kul demektir.
2- Hazret-i Mûsâ'nın hem resûl hem de nebî olması.
3- Tûr Dağı’nda, sağ yanında kalan cihetten, ilâhî nidâyı duyması, bununla müşerref olmasıdır. Çünkü Tûr Dağı Medyen ile Mısır arasında mübârek bir dağdır. Dağ, Medyen'den Mısır'a giden bir kimsenin sağ tarafında kaldığından, âyet-i kerîmede sağ taraf zikrolunmuştur.
Yâhud, âyet-i kerîmede geçen eymen kelimesi, bereket mânâsına yümn kelimesinden gelmektedir. Böyle olunca; “Yümn (bereket) sâhibi olan Tûr Dağı...” demek olur.
4- Mûsâ aleyhisselâmın, münâcât edecek kadar Hak teâlâya yaklaşmasıdır. Bu yaklaşma, maddî yükseklik ve mesâfe cihetinden değildir. Mânevî derece ve menzil bakımındandır. Çünkü cenâb-ı Hak, mesâfe mânâsına olan yakınlıktan münezzehtir. O hâlde; “Biz Mûsâ'yı aleyhisselâm yakın kıldık” buyrulması; (Nidâmızı işittirmekle derecesini arttırdık ve kadrini yüksek kıldık...) demektir.
5- Allahü teâlânın, Hazret-i Mûsâ'ya, Hazret-i Hârûn'u hîbe etmesidir. Burada hîbe ile murâd, Hazret-i Mûsâ'ya, Hazret-i Hârûn'un peygamberliğidir. Yoksa zât olarak, Hazret-i Mûsâ'ya, kardeşi Hârûn'un hîbe edilmesi diye bir şey yoktur. Kaldı ki, Hazret-i Hârûn, yaş olarak Hazret-i Mûsâ'dan büyük idi.
Ayrıca, Kur'ân-ı kerîmde, Hazret-i Mûsâ'nın ihlâs sâhibi olmasıyla medholunması, onun fazîletini bildirdiği gibi, ihlâsın ehemmiyetini de bildirmektedir. O hâlde onun, ihlâs ile medhedilmesinden maksat; ümmet-i Muhammed'in, ihlâsın, çok yüksek meziyetlerden, sıfatlardan olduğunu anlamalarını ve ona rağbet etmelerini teşvik etmektir.
Saffat sûresinin 114-122. âyet-i kerîmelerinde meâlen buyruldu ki: “Gerçekten biz Mûsâ ile Hârûn'u da (peygamberlik ve sair dîni ve dünyevî menfaatlerle) nîmetlendirdik. O ikisine ve kavimleri olan Benî İsrâil'e büyük sıkıntıdan (Fir’avn’ın galebesinden veya suda boğulmaktan) kurtuluş verdik. Onlara yardım ettik de (Fir’avn ve kavmi üzerine) gâlib oldular. Onlara, (helal ve harama âit hükümleri açıklayan, bildiren) Tevrât kitabını verdik. Her ikisine de, kendilerini hak ve gerçeğe erdirecek olan hidâyet yolunu gösterdik. (Onları ve kavimlerini hak yoluna sevkettik.)
Sonra gelecek ümmetler ve kavimler için, Mûsâ ve Hârûn'un güzel zikirlerini, medhlerini bıraktık ki, (sonra gelen kavim ve milletler,) Mûsâ ve Hârûn'a, bizden selâm olsun (diyerek onlara salât-ü selâm getirsinler). İşte biz, ihsân sâhiplerini (güzel amel işleyenleri), böyle mükâfâtlandırırız. O ikisi de bizim vahdâniyetimizi tasdik eden kullarımızdan idi.”
Tefsîr âlimlerinden nakledilerek bildirildiğine göre, Hazret-i Mûsâ'nın ve Hazret-i Hârûn'un birçok güzel vasıfları, meziyetleri bulunduğu hâlde, Allahü teâlâ, bu son âyet-i kerîmede onları mü’min yâni îmân sâhibi olmalarıyla medh buyurdu. Âlimler burada, diğer güzel meziyetlerden birinin değil de, îmânın zikredilmesinin hikmetini anlatırken, buyuruyorlar ki: Bütün meziyetlerin, güzel hasletlerin, fazîletlerin en üstünü, en kıymetlisi hiç şüphesiz ki îmân nîmetidir. Başka her güzel haslet îmândan neş’et etmekte, ondan hâsıl olmaktadır. Îmân, güzel akıbete, mükâfâta sebeptir. Binaenaleyh, îmânın; bütün hayırların ve her çeşit nîmetin gelmesine vesîle ve bütün saâdetlere kefil olduğuna bu âyet-i kerîme kat’î bir delildir.
Gâfir (Mü’min) sûresinin 53. âyet-i kerîmesinde meâlen buyruldu ki: “Gerçekten biz Mûsâ'ya aleyhisselâm hidâyeti (peygamberliği, açık mûcizeleri, sahifeleri (Tevrât'ı), dîni hükümleri, kendisi ile hidâyete kavuşulan şeyleri) verdik ve kendisinden sonra da İsrâiloğullarına Tevrât'ı mîras bıraktık.”


H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ


Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

[blogger]

SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget