Hazret-i Mûsâ'nın, Allahü teâlâ ile olan mükâlemesinden ve dağın yarılıp parçalanmasından sonra, orada, Tevrât-ı şerîf levhalar hâlinde nâzil oldu.
Tefsîr âlimlerinden bâzılarının bildirdiklerine göre; Tevrât'ın nâzil olması, Zilhicce ayının onunda yâni Kurban bayramı günü olup, o gün Cumâ idi.
Tevrât'ın yedi veya on levha hâlinde nâzil olduğu bildirilmiştir. Tevrât-ı şerîf, kırk cüz idi. Tevrât'ın ve İncil'in sonradan bozulduklarını, Kur'ân-ı kerîm haber vermektedir.
Tevrât nâzil olurken, başlarında Cebrâil aleyhisselâm olmak üzere, her harf için bir melek vazifelendirilmişti. Bu melekler, Tûr Dağı’nın başında, Tevrât'ı, Hazret-i Mûsâ'ya takdim ettiler. Tevrât'ın içindeki hükümlerin mes’ûliyeti, Allahü teâlânın emirlerinin ehemmiyeti sebebiyle, Tûr Dağı korktu ve çatladı.
Nitekim bizim kitabımız olan Kur'ân-ı kerîm için de, Haşr sûresinin 21. âyet-i kerîmesinde meâlen buyruldu ki: “Eğer biz bu Kur'ân'ı bir dağ üzerine inzâl etseydik (ve o dağa anlayış ve idrâk verseydik) sen o dağı, Allahü teâlânın korkusundan baş eğmiş, dağılıp parça parça olmuş görürdün. İşte şu misâlleri biz insanlara beyân ederiz ki, insanlar kendi hâllerini düşünüp, ibret alsınlar, uyansınlar da Hak teâlâya muhâlefet etmesinler.”
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.