21. Bâb - Halka, Kendisinden Fetvası Sorulan Her Meselede Fetva Veren Kimse Hakkında
176. Bize Muhammed b. Yûsuf, Süfyân'dan, (o) el-A'meş'den, (o) Ebû Va'il'den, (o da) İbn Mes'ûd'dan naklen haber verdi (ki ibn Mes'ûd) şöyle dedi: "Şüphe yok ki, halka, kendisinden fetvası sorulan her meselede fetva veren kimse mutlaka delidir.
177. Bize Sa'îd b. Amir, Hişâm'dan, (o) Muhammed'den, (o da) Huzeyfe'den (naklen) haber verdi (ki Huzeyfe) şöyle dedi: İnsanlara ancak şu üç (grup insan) fetva verir: Devlet başkanı (imam) veya belde yöneticisi (vali) olan kimse, Kur'an’ın nâsıhını mensûhundan (ayırdede)bilen kimse, -(Orada bulunanlar); "Huzeyfe, dediler, bu(nu yapabilen) kimdir?". "Ömer İbnu'l -Hattâb!" dedi. -, veya yapmacık yapan (kendinde olmayan şeyi varmış gibi göstermek isteyen, gösteriş budalası) ahmak!
178. Bize Abdullah b. Sa'îd haber verip (dedi ki) bize Ebû Usâme, Hişâm b. Hassân'dan, (o) Muhammed'den, (o da) Ebu Ubeyde b. Huzeyfe'den (naklen) haber verdi. (Ebû Ubeyde) dedi ki Huzeyfe şöyle dedi: Halka, ancak (şu) üç (kimseden) biri fetva verir: Kur'an’ın nâsıhım mensûhundan (ayırdede)bilen kimse, -(Orada bulunanlar) dediler ki; "Bu(nu yapabilen) kim?". "Ömer İbnu’l -Hattâb!" dedi. -, korkmayan buyruk sahibi (emîr), veya yapmacık yapan (kendinde olmayan şeyi varmış gibi göstermek isteyen, gösteriş budalası,) ahmak! Muhammed sonra şöyle dedi: Bu ikisinden biri hiç değilim. Üçüncüsü olmamayı da ümid ederim.
179. Bize Ca'fer b. Avn, el -A'meş'den, (o) Müslim'den, (o) Mesrûk'dan, (o da) Abdullah'dan (naklen) haber verdi (ki Abdullah) şöyle dedi: Sizden kim bir bilgi biliyorsa onu söylesin. Bilmeyen de, bilmediği şey için; "Allah bilir!" desin. (Abdullah sözünün devamında şöyle dedi: Alim olan, kendisine bilmediği bir şey sorulduğunda; "Allah bilir!" der. Nitekim Allah, Resulüne şöyle buyurmuştur: "De ki; ben buna karşı sizden hiçbir ücret istemiyorum ve ben yapmacık yapanlardan, (yaptığı uydurmalarla peygamberlik taslayanlardan) değilim. "
180. Bize Yezid b. Harun haber verip (dedi ki) bize Humeyd, Ebû Recâ'dan, (o da) Ebu’l -Muhelleb'den (naklen) rivâyet etti ki, Ebû Mûsa hutbesinde şöyle dedi: Kim bir bilgi biliyorsa, insanlara öğretsin. Hakkında bilgisi olmadığı şeyi söylemekten de sakınsın. Yoksa dinden çıkan ve, yapmacık yapanlardan, (kendisinde olmayan şeyi varmış gibi göstermek isteyen gösteriş budalalarından) olur.
181. Bize Ömer b. Avn, Hâlid b. Abdillah'dan, (o) Atâ İbnu's -Sâ'ib'den, (o da) Ebu'l -Bahterî ve Zâzan’dan (naklen) haber verdi ki onlar şöyle demişler: Ali şöyle dedi: Bana, bilmediğim bir şey sorulduğunda, "Allah bilir!" diye cevap vermem, gönle ne hoş gelir,
182. Bize Ebû Nuaym haber verip (dedi ki) bize Şerik, Ata İbnu's -Sâ'ib'den, (o) Ebu'l -Bahteri'den, (o da) Hazret-i Alî'den (naklen) haber verdi (ki, Hazret-i Ali) şöyle dedi: Bilmediğin şeye, "Allah bilir!" diye cevap vermen, gönle ne hoş gelir!
183. Bize Muhammed b. Yûsuf haber verip (dedi ki) bize Umeyr b. Arfece rivâyet edip (dedi ki) bize Rezin Ebu'n -Nu'man, Ali b. Ebî Tâlib'den, onun şöyle dediğini rivâyet etti: "Size, bilmediğiniz bir şey sorulduğu zaman, (ondan) kaçınız! (Rezîn) dedi ki; "Nasıl kaçılır, ya Emîre'l -mü'minin?" Şöyle cevap verdi: "Allah bilir! dersiniz."
184. Bize Muhammed b. Humeyd haber verip (dedi ki) bize Cerîr, Mansûr'dan, (o) Müslim el -Batm'den, (o da) Azra et -Temîmi'den (naklen) rivâyet etti (ki Azra) şöyle dedi: Ali, üç defa, "Gönle ne hoş gelir!" dedi. (Orada bulunanlar dediler ki; "Bu nedir, ya Emîre'l -Mü'minîn?" Şöyle cevap verdi: "Adama bilmediği bir şey sorulup da, onun, "Allah bilir!" demesi.
185. Bize Ferve b. Ebi'l -Mağrâ haber verip (dedi ki) bize Ali Mushir, Hişâm b. Urve'den, (o) babasından, (o da) İbn Ömer'den (naklen) haber verdi ki, bir adam ona yani İbn Ömer'e bir mesele sordu, o da; "O konuda hiç bir bilgim yok" dedi. Adam geri dönüp gidince İbn Ömer şöyle dedi: "İbn Ömer'in söylediği şey ne güzel! Ona bilmediği bir şey soruldu da o, "Bu konuda hiçbir bilgim yok" dedi."
186. Bize Yahya b. Hammâd rivâyet edip (dedi ki) bize Ebû Avâne, Muğire'den, (o da) eş -Şa'bî'den (naklen) rivâyet etti (ki eş -Şa'bî) şöyle dedi: "Bilmiyorum" (demek) ilmin yarısıdır.
187. Bize Abdullah b. Mesleme haber verip (dedi ki) bize Abdullah el -Ömeri, Nâfi'den (naklen) rivâyet etti ki, bir adam, bir şey sormak için İbn Ömer'e geldi. O da; "(O konuda) hiçbir bilgim yok" dedi. Ardından, adamı uğurladıkdan sonra, yüzünü çevirdi ve şöyle dedi: "İbn Ömer'in söylediği şey ne güzel! -İbn Ömer, kendisini kasdederek -, ona bilmediği bir şey soruluyor. O da; "(O konuda) hiçbir bilgim yok" dedi.
188. Bize Muhammed b. Humeyd haber verip (dedi ki) bize Cerir, Muğire'den, onun şöyle dediğini rivâyet etti: Amir'e bir şey sorulduğu zaman, "Bilmiyorum" derdi. Şayet ona tekrar başvurup (ısrar ederler idiyse) şöyle derdi: "İstersen, eğer o konuda bir bilgim varsa, (yani olmadığına dair) senin için Allah'a yemin ederim!"
189. Bize Hârûn b. Muâviye, Hafs'dan, (o) Eş'as'dan, (o da) İbn Sirin'den (naklen) haber verdi (ki İbn Sîrin) şöyle dedi: Bana, bildiğim bir şeyin veya bilmediğim bir şeyin sorulmasına aldırmam. Çünkü ben, bana bildiğim bir şey sorulduğu zaman bildiğim şeyi söylerim, bilmediğim bir şey sorulduğu zaman ise, "Bilmiyorum" derim.
190. Bize Hârûn, Hafs'dan, (o da) el -A'meş'den (naklen) haber verdi (ki el -A'meş) şöyle dedi: İbrahim'in hiç, ne "Şu helâldir", ne "Şu haramdır" dediğini duymadım. O sadece şöyle derdi: "(Bunu) mekruh görüyorlardı, (bunu) müstehab görüyorlardı."
٢١- باب
١٧٦ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ يُوسُفَ عَنْ سُفْيَانَ عَنِ الأَعْمَشِ عَنْ أَبِى وَائِلٍ عَنِ ابْنِ مَسْعُودٍ قَالَ : إِنَّ الَّذِى يُفْتِى النَّاسَ فِى كُلِّ مَا يُسْتَفْتَى فِيهِ لَمَجْنُونٌ.
١٧٧ - أَخْبَرَنَا سَعِيدُ بْنُ عَامِرٍ عَنْ هِشَامٍ عَنْ مُحَمَّدٍ عَنْ حُذَيْفَةَ قَالَ : إِنَّمَا يُفْتِى النَّاسَ ثَلاَثَةٌ : رَجُلٌ إِمَامٌ أَوْ وَالِى ، أَوْ رَجُلٌ يَعْلَمُ نَاسِخَ الْقُرْآنِ مِنَ الْمَنْسُوخِ - قَالُوا : يَا حُذَيْفَةُ وَمَنْ ذَاكَ؟ قَالَ : عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ - أَوْ أَحْمَقُ مُتَكَلِّفٌ.
١٧٨ - أَخْبَرَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ سَعِيدٍ أَخْبَرَنَا أَبُو أُسَامَةَ عَنْ هِشَامِ بْنِ حَسَّانَ عَنْ مُحَمَّدٍ عَنْ أَبِى عُبَيْدَةَ بْنِ حُذَيْفَةَ قَالَ قَالَ حُذَيْفَةُ : إِنَّمَا يُفْتِى النَّاسَ أَحَدُ ثَلاَثَةٍ : رَجُلٌ عَلِمَ نَاسِخَ الْقُرْآنِ مِنْ مَنْسُوخِهِ - قَالُوا : وَمَنْ ذَاكَ؟ قَالَ : عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ - قَالَ : أَوْ أَمِيرٌ لاَ يَجِدُ بُدًّا أَوْ أَحْمَقُ مُتَكَلِّفٌ ، ثُمَّ قَالَ مُحَمَّدٌ : فَلَسْتُ بِوَاحِدٍ مِنْ هَذَيْنِ ، وَأَرْجُو أَنْ لاَ أَكُونَ الثَّالِثَ.
١٧٩ - أَخْبَرَنَا جَعْفَرُ بْنُ عَوْنٍ عَنِ الأَعْمَشِ عَنْ مُسْلِمٍ عَنْ مَسْرُوقٍ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ قَالَ : مَنْ عَلِمَ مِنْكُمْ عِلْماً فَلْيَقُلْ بِهِ ، وَمَنْ لَمْ يَعْلَمْ فَلْيَقُلْ لِمَا لاَ يَعْلَمُ اللَّهُ أَعْلَمُ ، فَإِنَّ الْعَالِمَ إِذَا سُئِلَ عَمَّا لاَ يَعْلَمُ قَالَ اللَّهُ أَعْلَمُ ، وَقَدْ قَالَ اللَّهُ لِرَسُولِهِ { قُلْ مَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ وَمَا أَنَا مِنَ الْمُتَكَلِّفِينَ }
١٨٠ - أَخْبَرَنَا يَزِيدُ بْنُ هَارُونَ حَدَّثَنَا حُمَيْدٌ عَنْ أَبِى رَجَاءٍ عَنْ أَبِى الْمُهَلَّبِ : أَنَّ أَبَا مُوسَى قَالَ فِى خُطْبَتِهِ : مَنْ عَلِمَ عِلْماً فَلْيُعَلِّمْهُ النَّاسَ وَإِيَّاهُ أَنْ يَقُولَ مَا لاَ عِلْمَ لَهُ بِهِ فَيَمْرُقَ مِنَ الدِّينِ وَيَكُونَ مِنَ الْمُتَكَلِّفِينَ.
١٨١ - أَخْبَرَنَا عَمْرُو بْنُ عَوْنٍ عَنْ خَالِدِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ عَنْ عَطَاءِ بْنِ السَّائِبِ عَنْ أَبِى الْبَخْتَرِىِّ وَزَاذَانَ قَالاَ قَالَ عَلِىٌّ : وَابَرْدَهَا عَلَى الْكَبِدِ إِذَا سُئِلْتُ عَمَّا لاَ أَعْلَمُ أَنْ أَقُولَ اللَّهُ أَعْلَمُ.
١٨٢ - أَخْبَرَنَا أَبُو نُعَيْمٍ حَدَّثَنَا شَرِيكٌ عَنْ عَطَاءِ بْنِ السَّائِبِ عَنْ أَبِى الْبَخْتَرِىِّ عَنْ عَلِىٍّ قَالَ : يَا بَرْدَهَا عَلَى الْكَبِدِ أَنْ تَقُولَ لِمَا لاَ تَعْلَمُ اللَّهُ أَعْلَمُ.
١٨٣ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ يُوسُفَ حَدَّثَنَا عُمَيْرُ بْنُ عَرْفَجَةَ حَدَّثَنَا رَزِينٌ أَبُو النُّعْمَانِ عَنْ عَلِىِّ بْنِ أَبِى طَالِبٍ قَالَ : إِذَا سُئِلْتُمْ عَمَّا لاَ تَعْلَمُونَ فَاهْرَبُوا. قَالُوا : كَيْفَ الْهَرَبُ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ؟ قَالَ : تَقُولُونَ اللَّهُ أَعْلَمُ.
١٨٤ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ حُمَيْدٍ حَدَّثَنَا جَرِيرٌ عَنْ مَنْصُورٍ عَنْ مُسْلِمٍ الْبَطِينِ عَنْ عَزْرَةَ التَّمِيمِىِّ قَالَ قَالَ عَلِىٌّ : وَابَرْدَهَا عَلَى الْكَبِدِ. ثَلاَثَ مَرَّاتٍ قَالُوا : وَمَا ذَلِكَ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ؟ قَالَ : أَنْ يُسْأَلَ الرَّجُلُ عَمَّا لاَ يَعْلَمُ فَيَقُولُ اللَّهُ أَعْلَمُ.
١٨٥ - أَخْبَرَنَا فَرْوَةُ بْنُ أَبِى الْمَغْرَاءِ أَخْبَرَنَا عَلِىُّ بْنُ مُسْهِرٍ عَنْ هِشَامِ بْنِ عُرْوَةَ عَنْ أَبِيهِ عَنِ ابْنِ عُمَرَ : أَنَّ رَجُلاً سَأَلَهُ عَنْ مَسْأَلَةٍ فَقَالَ : لاَ عِلْمَ لِى بِهَا. فَلَمَّا أَدْبَرَ الرَّجُلُ قَالَ ابْنُ عُمَرَ : نِعْمَ مَا قَالَ ابْنُ عُمَرَ ، سُئِلَ عَمَّا لاَ يَعْلَمُ فَقَالَ لاَ عِلْمَ لِى بِهِ.
١٨٦ - حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ حَمَّادٍ حَدَّثَنَا أَبُو عَوَانَةَ عَنْ مُغِيرَةَ عَنِ الشَّعْبِىِّ قَالَ : لاَ أَدْرِى نِصْفُ الْعِلْمِ.
١٨٧ - أَخْبَرَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مَسْلَمَةَ حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ الْعُمَرِىُّ عَنْ نَافِعٍ : أَنَّ رَجُلاً جَاءَ إِلَى ابْنِ عُمَرَ يَسْأَلُهُ عَنْ شَىْءٍ فَقَالَ : لاَ عِلْمَ لِى. ثُمَّ الْتَفَتَ بَعْدَ أَنْ قَفَّا الرَّجُلُ فَقَالَ : نِعْمَ مَا قَالَ ابْنُ عُمَرَ ، سُئِلُ عَمَّا لاَ يَعْلَمُ فَقَالَ لاَ عِلْمَ لِى. يَعْنِى ابْنُ عُمَرَ نَفْسَهُ.
١٨٨ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ حُمَيْدٍ حَدَّثَنَا جَرِيرٌ عَنْ مُغِيرَةَ قَالَ : كَانَ عَامِرٌ إِذَا سُئِلَ عَنْ شَىْءٍ يَقُولُ لاَ أَدْرِى ، فَإِنْ رَدُّوا عَلَيْهِ قَالَ : إِنْ حَلَفْتُ لَكَ بِاللَّهِ إِنْ كَانَ لِى بِهِ عِلْمٌ
١٨٩ - أَخْبَرَنَا هَارُونُ بْنُ مُعَاوِيَةَ عَنْ حَفْصٍ عَنْ أَشْعَثَ عَنِ ابْنِ سِيرِينَ قَالَ : مَا أُبَالِى سُئِلْتَ عَمَّا أَعْلَمُ أَوْ مَا لاَ أَعْلَمُ ، لأَنِّى إِذَا سُئِلْتُ عَمَّا أَعْلَمُ قُلْتُ مَا أَعْلَمُ ، وَإِذَا سُئِلْتُ عَمَّا لاَ أَعْلَمُ قُلْتُ لاَ أَعْلَمُ.
١٩٠ - أَخْبَرَنَا هَارُونُ عَنْ حَفْصٍ عَنِ الأَعْمَشِ قَالَ : مَا سَمِعْتُ إِبْرَاهِيمَ يَقُولُ قَطُّ حَلاَلٌ وَلاَ حَرَامٌ ، إِنَّمَا كَانَ يَقُولُ : كَانُوا يَكْرَهُونَ وَكَانُوا يَسْتَحِبُّونَ.
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.