52. Hased (Kıskançlık)
4903- Ebû Hüreyre'den (rivâyet edildiğine göre) Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
" Hasedden (kıskançlıktan) sakınınız. Çünkü ateşin odunu yediği gibi kıskançlık da iyi amelleri yer bitirir." Yahutta: (" odunu" lafzı yerine) " otu" (diye) buyurmuştur.
4904- Sehl İbn Ebi Umame şöyle demiştir:
" (Birgün) babamla birlikte, Ömer İbn Abdulaziz'in Medine Valiliği zamanında, Medine'de Enes İbn Mâlik'in yanına girdim. Bir de baktık ki Hazret-i Enes yolcu namazı gibi ya da ona benzer (kısa) bir namaz kılıyor. Selâm verince babam (O'na):
Allah sana rahmet etsin, söyle bakalım bu (kıldığın) farz bir namaz mıdır yoksa kıla geldiğin nafile bir namaz mıdır? dedi (O da:)
Bu farz namazdır ve Resûlüllah'ın namazıdır. (Ben) unutarak yanıldığım birşey dışında (bunda bile bile) hiçbir yanlışlık yapmadım. Muhakkak ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
" (Kendiliğinden) nefislerinize zorluk çıkarmayınız. Sonra size (Allah tarafından) zorluk çıkartılır. Nitekim (geçmiş ümmetlerden) bir kavim kendilerini zora koştular da Allah da onlara zorluk çıkardı. İşte kiliselerde ve mabetlerde kalıntıları bulunan " ruhbanlığı da onlar uydurmuşlardır."
Hadid (57), 27. Sonra ertesi günü (Ebû Umame) sabahleyin (Hazret-i Enes'e) varıp:
(Bizimle beraber çöl yolculuğuna katılman ve oradaki ibretli eserleri) görmen ve ibret alman için (sen de hayvanına) binmez misin? dedi. (Hazret-i Enes de:)
Evet, cevabını verdi. Bunun üzerine hepsi de (vasıtalarına) bindiler ve halkı helak olmuş, yıkılmış ve yok olmuş, tavanları çökmüş bir diyara geldiler. (Ebû Umame Hazret-i Enes'e:)
Bu diyarı tanıyor musun? diye sordu, (Hazret-i Enes de:)
Burayı ve halkını hem de nasıl tanıyorum. Burası öyle bir kavmin diyarıdır ki, onları azgınlık ve kıskançlık helak etti. Çünkü haset iyiliklerin nurunu söndürül-, azgınlık ise bunu ya doğrular, ya da yalanlar. (Yanı azgınlık hasedin yapılmasını istediği kötü fiilleri ya yerine getirip onun hükmünü icra eder. Ya da onun hükmünü icra etmesine imkân vermez). Göz zina eder, Avuç, ayak, beden, dil ve mahrem yer de bunu ya doğrular, ya da yalanlar.
٥٢ - بَاب فِي الْحَسَد
٤٩٠٣ - حَدَّثَنَا عُثْمَان بْن صَالِح الْبَغْدَادِي، ثَنَا أَبُو عَامِر يَعْنِي عَبْد الْمَلِك بْن عَمْرِو ثَنَا سُلَيْمَان بْن بِلَال، عَن إِبْرَاهِيْم بْن أَبِي أُسَيْد، عَن جَدِّه، عَن أَبِي هُرَيْرَة،
أَن الْنَّبِي صَلَّى الْلَّه عَلَيْه وَسَلَّم قَال: (إِيَّاكُم وَالْحَسَد؛ فَإِن الْحَسَد يَأْكُل الْحَسَنَات كَمَا تَأْكُل الْنَّار الْحَطَب) أَو قَال: (الْعُشْب).
٤٩٠٤ - حَدَّثَنَا أَحْمَد بْن صَالِح، ثَنَا عَبْد الْلَّه بْن وَهْب قَال: أَخْبَرَنِي سَعِيْد بْن عَبْد الْرَّحْمَن بْن أَبِي الْعَمْيَاء، أَن سَهْل بْن أَبِي أُمَامَة حَدَّثَه
أَنَّه دَخَل هُو وَأَبُوْه عَلَى أَنَس بْن مَالِك بِالْمَدِيْنَة فِي زَمَان عُمَر بْن عَبْد الْعَزِيْز وَهُو أَمِيْر الْمَدِيْنَة، فَإِذَا هُو يُصَلِّي صَلَاة خَفِيّفَة دَقِيْقَة كَأَنَّهَا صَلَاة مُسَافِر أَو قَرَيْبَا مِنْهَا، فَلَمَّا سَلَّم قَال أَبِي: يَرْحَمُك الْلَّه! أَرَأَيْت هَذِه الصَّلَاة الْمَكْتُوْبَة أَو شَىْء تَنَفَّلْتَه قَال: إِنَّهَا الْمَكْتُوْبَة، وَإِنَّهَا لَصَلَاة رَسُوْل الْلَّه صَلَّى الْلَّه عَلَيْه وَسَلَّم، مَا أَخْطَأْت إِلَّا شَيْئا سَهَوْت عَنْه فَقَال: إِن رَسُوْل الْلَّه صَلَّى الْلَّه عَلَيْه وَسَلَّم كَان يَقُوْل: (لَا تُشَدِّدُوْا عَلَى أَنْفُسِكُم فَيُشَدَّد عَلَيْكُم، فَإِن قَوْما شَدَّدُوْا عَلَى أَنْفُسِهِم فَشَدَّد الْلَّه عَلَيْهِم؛ فَتِلْك بَقَايَاهُم فِي الْصَّوَامِع وَالْدِّيَار {رَهْبَانِيَّة ابْتَدَعُوْهَا مَا كَتَبْنَاهَا عَلَيْهِم}) [ثُم غَدَا مِن الْغَد فَقَال: أَلَا تَرْكَب لِتَنْظُر وَلِتَعْتَبِر؟ قَال: نَنْعَم، فَرَكِبُوا جَمِيْعَا فَإِذَا هُم بِدِيَار بَاد أَهْلُهَا وَانْقَضَوْا وَفَنُوا خَاوِيَة عَلَى عُرُوْشِهَا فَقَال: أَتَعْرِف هَذِه الْدِّيَار؟ فَقُلْت: مَا أَعْرَفَنِي بِهَا وَبِأَهْلِهَا، هَذِه دِيَار قَوْم أَهْلَكَهُم الْبَغْي وَالْحَسَد؛ إِن الْحَسَد يُطْفِىْء نُوْر الْحَسَنَات، وَالْبَغْي يَصْدُق ذَلِك أَو يُكَذِّبُه. وَالْعَيْن تَزْنِي وَالْكَف وَالْقَدَم وَالْجَسَد وَالْلِّسَان، وَالْفَرْج يُصَدِّق ذَلِك أَو يُكَذِّبُه].
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.