Resûlullah efendimizin dert ortağı, yirmidört senelik hayat arkadaşı olan mübârek hazret-i Hadîce vâlidemiz de, dert ve üzüntülerle geçen üç senelik muhâsaradan sonra, Hicret’ten üç sene önce, Ramazân ayının başında, 65 yaşında vefât etti. Fahr-i kâinat sallallahü aleyhi ve sellem efendimiz, hazret-i Hadîce vâlidemizi kendi mübârek elleriyle defneylediler. Onun ayrılığından, çok hüzünlendiler. Aynı sene içinde hazret-i Hadîce vâlidemizin ve amcası Ebû Tâlib'in vefâtı, Peygamber efendimizi üzüntüye boğmuştu. Bundan dolayı bu seneye Senet-ül-hüzn yâni hüzün senesi denildi.
Hazret-i Hadîce vâlidemizin vefâtı, sevgili Peygamberimizi sarsmış ve haddinden ziyâde üzmüştü. Çünkü en önce îmâna gelen ve Resûlullah efendimizi tasdik eden o idi. Ayrıca O'nun en büyük desteği ve tesellî vereni idi. Herkes düşman iken, o, bütün kalbini açmış ve Peygamberimizin muhabbetiyle dolmuş idi. Bütün malını, servetini nesi varsa İslâmiyet uğruna harcamış, sevgili Peygamberimizin hizmetini görmek için, gecesini gündüzüne katmıştı. Resûlullah'ı hiç bir zaman üzmemiş, aslâ hatırını kırmamıştı. Peygamber efendimiz, bunu zaman zaman anlatır, böylece mübârek hanımlarının fazîletlerini yâd ederlerdi. Bir gün Hazret-i Hadîce, Peygamberimiz dışardayken, O'nu aramak için çıkmıştı. Cebrâil aleyhisselâm insan kıyafetinde hazret-i Hadîce'ye göründü. Hazret-i Hadîce vâlidemiz, ona, Peygamber efendimizi sormak istediyse de, düşmanlardan olma ihtimâlini düşünerek geri döndü. Sevgili Peygamberimizi evde görünce, hâdiseyi anlattı. Fahr-i kâinat efendimiz buyurdu ki: “Senin gördüğün ve beni sormak istediğin o zâtın kim olduğunu biliyor musun? O, Cebrâil (aleyhisselâm) idi. Selâmını sana bildirmemi söyledi. Şunu da sana bildirmemi söyledi ki, Cennet’te senin için incilerden yapılmış bir binâ hazırlanmıştır. Tabii orada böyle üzüntülü, sıkıntılı, zahmetli ve külfetti şeyler bulunmayacaktır."
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.