Abdülmuttalîb'in, zemzem kuyusunu kazdıktan sonra şânı ve şöhreti daha çok arttı. Aradan yıllar geçti. Cenâb-ı Hak, gönlünün derinliklerinden koparak yaptığı duâyı kabûl edip Abdülmuttalîb'e, Hâris’ten başka on oğul ve altı kız çocuğu ihsân etti. Oğullarının ismi; Kusem, Ebû Leheb, Hacl, Mükavvim, Dirâr, Zübeyr, Ebû Tâlib, Abdullah, Hamza ve Abbâs'tır. Kızları ise; Safiyye, Âtike, Ümmü Hâkim Beydâ, Berre, Ümeyme ve Ervâ idi. Abdülmuttalîb, çocukları arasında en çok Abdullah'ı severdi. Çünkü alnındaki nûr, onda parlamaya başlamıştı.
Abdülmuttalîb'e, bir gün rüyâsında; “Ey Abdülmuttalîb! Adağını yerine getir!” denildi. Sabahleyin Abdülmuttalîb bir koç kurban etti. Gece rüyâsında; “Ondan daha büyüğünü kurban et!” emri verildi. Sabahleyin bir sığır kurban ettiği hâlde tekrar, rüyâsında; “Ondan daha büyüğünü kurban et!” emri üzerine; “Ondan daha büyüğü nedir?” diye sordu. O zaman; “Oğullarından birini kurban etmeyi adamıştın. Adağını yerine getir!” denildi. Ertesi günü Abdülmuttalîb çocuklarını toplayarak, seneler önce yaptığı duâyı söyledi. Sonra oğullarına, içlerinden birini kurban etmesi lâzım geldiğini bildirdi. Evlatlarından hiç bir muhâlefet görmedi. Üstelik onlar; “Ey babamız! Adağını yerine getir! İstediğini yapmakta serbestsin!” diye rızâ gösterdiler. Abdülmuttalîb, kur'a çekerek kurban olacak oğlunu tespit etti. Kur'a, en çok sevdiği oğlu, alnında Allahü teâlânın habîbi Muhammed aleyhisselâmın nûrunu taşıyan Abdullah'a çıkmıştı. Abdülmuttalîb, bir an sendeledi, göz pınarları yaşla doldu. Allahü teâlâya verdiği sözü yerine getirmeliydi. Bir eline bıçağı, bir eline ciğerpâresi Abdullah'ı alarak, Rabbine verdiği sözü yerine getirmek için Kâbe'ye vardı. Gözü yaşlı baba, Abdullah'ı kurban etmek için bütün hazırlıklarını tamamladı. O esnada, Kureyş'in ileri gelenleri, hayret dolu bakışlarla hâdiseyi tâkip ediyorlardı. İçlerinden Abdullah'ın dayısı; “Ey Abdülmuttalîb! Dur! Biz senin bu oğlunu boğazlamana aslâ râzı değiliz. Eğer böyle bir iş yaparsan, bundan sonra Kureyş arasında âdet olur. Herkes oğlunu kurban için nezredip keser. Böyle şeye ön ayak olma! Sen, Rabbini başka bir şekilde râzı eyle!...” dedi. Sonra; “Bir kâhine sor da sana yol göstersin” diye teklifte bulundu. Abdülmuttalîb, bu söz üzerine, Hayber'de bulunan Kutbe (veya Secak) adındaki kâhine gitti ve durumu anlattı. Kâhin; “Sizde bir insanın diyeti ne kadardır?” diye sordu. “On devedir” diye cevap alınca; “On deve ve oğlunuz arasında kur'a çekiniz. Kur'a oğlunuza çıkarsa, on deve daha artırarak yeniden kur'a çekiniz. Kur'a develere çıkıncaya kadar böyle artırarak devam ediniz” dedi. Abdülmuttalîb, hemen Mekke'ye döndü ve kâhinin dediği gibi yaptı. On deve artırarak defâlarca kur'a çekti. Hep Abdullah'a çıktı. Ancak deve sayısı yüze çıkınca, kur'a develere isabet etti. İhtiyat olsun diye iki defâ daha çekti. Her iki kur'a da, develere çıktı. Abdülmuttalîb; “Allahü ekber Allahü ekber!” diyerek tekbirlerle develeri kurban etti. Etlerini kendisi ve oğullarından hiç biri almadı. Hepsini fakirlere dağıttı.
Âdem aleyhisselâmdan beri, bir de İsmâil aleyhisselâmın kurban edilme hâdisesi vardır. Peygamber efendimizin nesebi, İsmâil aleyhisselâma dayandığı için; “Ben, iki kurbanlığın oğluyum” buyurmuşlardır.
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.