Dedesinin vefâtından sonra, Kâinatın efendisi sallallahü aleyhi ve sellem, sekiz yaşından îtibâren amcası Ebû Tâlib'in yanında kalmaya başladı ve onun himâyesinde büyüdü. O zaman Ebû Tâlib de, babası Abdülmuttalîb gibi, Mekke'de Kureyş'in ileri gelenlerinden, sevilen, saygı gösterilen ve sözü dinlenilen bir zât idi. O da. Peygamber efendimize büyük bir sevgi ve şefkât gösterdi. O'nu kendi çocuklarından çok sever, yanına almadan uyumaz, bir yere gitmez ve “Sen çok hayırlısın, çok mübâreksin!” derdi. O, elini uzatmadan yemeğe başlamaz, önce O'nun başlamasını isterdi. Bazen da O'na ayrı sofra kurdururdu. Sabahları uyandığında yüzünün ay gibi parladığını, saçlarının tarandığını görürlerdi. Ebû Tâlib'in fazla malı yoktu, âilesi de kalabalıktı. Resûl-i ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) efendimizi himâyesine aldıktan sonra bolluğa ve berekete kavuştu. Mekke'de vukû bulan kuraklık sebebiyle halk sıkıntıya düştüklerinde, Ebû Tâlib O'nu Kâbe’nin yanına götürüp, duâ etti. O'nun bereketiyle bol yağmur yağdı. Kuraklıktan ve kıtlıktan kurtuldular.
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.