1- DÜNYADA ZÜHD (YÂNİ DÜNYAYA RAĞBET GÖSTERMEYİP ONDAN YÜZ ÇEVİRME) BÂBI
4239 - “..... Ebû Zerr-i Gıfârî (radıyallahü anh)’den rivâyet edildiğine göre ; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
(Dünyaya rağbet göstermemek, ondan yüz çevirmek, ne helâl şeyi haram etmekledir, ne de malı zayi etmek (atmak veya yersiz harcamak) tadır. Ve lâkin dünyaya rağbet göstermemek, senin ellerinde bulunan (nimet ve imkânlar) a Allah'ın elinde (yani hazînesinde) olan (nimet ve imkânlar) dan fazla güvenir (umutlanır) olmamandır ve başına bir musibet geldiği zaman sevabından dolayı ona gösterdiğin rağbet (ve rızan) ın, başına o musibetin faraza gelmemiş olması arzusundan fazla olmasıdır.)
Hişâm dediki: Ebû İdrîs el Havlani, konuşmasında : Hadisler içinde bu hadîsin durumu altın içinde som altının durumu gibidir, demiştir. "
4240 - “..... Sahâbîlik şerefine kavuşan Ebû Hallâd (radıyallahü anh)'den rivâyet edildiğine göre; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu, demiştir:
(Siz, kendisine dünyaya rağbet göstermemek ve az konuşmak hasleti verilmiş olarak bir adam gördüğünüz zaman ona yaklaşınız (sözlerini dikkatle dinleyiniz). Çünkü o kimse hikmetli söz söyler (veya kalbine hikmet ilham edilir).) "
4241 - “... Sehl bin Sa'd es-Sâidî (radıyallahü anh)’den; Şöyle demiştir:
Bir adam (bir gün) Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanına gelerek:
Yâ Resûlallah! Bana öyle bir amel (ibâdet) göster ki ben onu işlediğim zaman beni Allah sevsin ve insanlar da sevsin, dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (ona) :
(Dünyaya rağbet gösterme ki Allah seni sevsin ve insanların ellerinde bulunan (nimet ve imkânlar) dan yüz çevir ki onlar (da) seni sevsin,) buyurdu. "
4242 - “... Ebû Vâil (Şakîk bin Seleme)nin kavminden bir adam olan Semûre bin Sehm (radıyallahü anhüma)’dan; Şöyle demiştir :
Ebû Hâşim bin Utbe (radıyallahü anh), veba hastalığına yakalanmış halde iken yanına vardım. Biraz sonra Muâviye (bin Ebî Süfyân) (radıyallahü anhümâ), onun ziyaretine geldi. Ebû Hâşim bir ara ağladı. Bunun üzerine Muâviye:
Seni ağlatan şey nedir? Ey Dayım! Seni ızdıraba sokan bir acı mı, yoksa artık safası gitti (diye) dünyaya düşkünlük mü? dedi. Ebû Hâşim: Onların hiç birisi için değildir. Ve lâkin Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bana bir tavsiyede bulundu, keşki o tavsiyeye uymuş olaydım (diye hayıflanıyorum). O :
((Ey Ebâ Haşim!) Senin, bâzı kavimler arasında taksim edilecek (hazîneye âit) bir takım mallara yetişmen kuvvetle umulur. O mallardan sana ancak bir hizmetçi ve Allah yolunda (üstünde yolculuk edeceğin) bir binek hayvanı yeter,) buyurdu (idi). Sonra ben (o mallara) yetiştim de (o tavsiye hilâfına mal) biriktirdim. "
4243 - “... Enes (radıyallahü anh)'den; Şöyle demiştir:
Selmân (ı Fârisî) (radıyallahü anh) hastalandı. Sa'd (bin Ebî Vakkas) (radıyallahü anh) da onu ziyarete gitti. Baktı ki Selmân ağlıyor. Bunun üzerine Sa'd, ona:
Kardeşim! Seni ağlatan nedir? Sen Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile arkadaşlık etmek şerefine kavuşmadın mı? (Şöyle) değil mi, (böyle) değil mi? (yani şu ve bu faziletlerin var), dedi. Selmân:
(Şu) iki şeyden birisi için ağlamıyorum: Ben ne dünyaya bir düşkünlükten dolayı ne de âhiretten hoşlanmamaktan dolayı ağlıyorum. Ve lâkin Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bana bir tavsiyede bulundu (idi) de ben kendimi o tavsiyenin sınırlarını mutlaka aşmış sanırım (yani bundan dolayı ağlıyorum), dedi. Sa'd:
O, sana ne tavsiye buyurdu? diye sordu. Selmân: O, bana: (Binek hayvanı üstünde yolculuk edenin azığı kadar (mal) birinize yeter,) diye tavsiyede bulundu (idi). Halbuki ben kendimi o tavsiyenin sınırlarını mutlaka aşmış sanırım. Sana gelince Yâ Sa'd: Hüküm vereceğin zaman hükmünde, (hakları) taksim edeceğin zaman dağıtımında ve bir şeye niyetlendiğin zaman azminde Allah'tan kork (azabından sakın), dedi.
(Râvilerden) Sabit demiştir ki: Selmân (radıyallahü anh) ‘ın (vefat ettiğinde) yanında olan yirmi küsur dirhemlik nafakadan başka bir mal bırakmadığı haberi bana ulaştı. "
١ - باب الزُّهْدِ فِي الدُّنْيَا
٤٢٣٩ - حَدَّثَنَا هِشَامُ بْنُ عَمَّارٍ، حَدَّثَنَا عَمْرُو بْنُ وَاقِدٍ الْقُرَشِيُّ، حَدَّثَنَا يُونُسُ بْنُ مَيْسَرَةَ بْنِ حَلْبَسٍ، عَنْ أَبِي إِدْرِيسَ الْخَوْلاَنِيِّ، عَنْ أَبِي ذَرٍّ الْغِفَارِيِّ، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ( لَيْسَ الزَّهَادَةُ فِي الدُّنْيَا بِتَحْرِيمِ الْحَلاَلِ وَلاَ فِي إِضَاعَةِ الْمَالِ وَلَكِنِ الزَّهَادَةُ فِي الدُّنْيَا أَنْ لاَ تَكُونَ بِمَا فِي يَدَيْكَ أَوْثَقَ مِنْكَ بِمَا فِي يَدِ اللَّهِ وَأَنْ تَكُونَ فِي ثَوَابِ الْمُصِيبَةِ إِذَا أُصِبْتَ بِهَا أَرْغَبَ مِنْكَ فِيهَا لَوْ أَنَّهَا أُبْقِيَتْ لَكَ ). قَالَ هِشَامٌ كَانَ أَبُو إِدْرِيسَ الْخَوْلاَنِيُّ يَقُولُ مِثْلُ هَذَا الْحَدِيثِ فِي الأَحَادِيثِ كَمِثْلِ الإِبْرِيزِ فِي الذَّهَبِ .
٤٢٤٠ - حَدَّثَنَا هِشَامُ بْنُ عَمَّارٍ، حَدَّثَنَا الْحَكَمُ بْنُ هِشَامٍ، حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ سَعِيدٍ، عَنْ أَبِي فَرْوَةَ، عَنْ أَبِي خَلاَّدٍ، - وَكَانَتْ لَهُ صُحْبَةٌ - قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ( إِذَا رَأَيْتُمُ الرَّجُلَ قَدْ أُعْطِيَ زُهْدًا فِي الدُّنْيَا وَقِلَّةَ مَنْطِقٍ فَاقْتَرِبُوا مِنْهُ فَإِنَّهُ يُلَقَّى الْحِكْمَةَ ).
٤٢٤١ - حَدَّثَنَا أَبُو عُبَيْدَةَ بْنُ أَبِي السَّفَرِ، حَدَّثَنَا شِهَابُ بْنُ عَبَّادٍ، حَدَّثَنَا خَالِدُ بْنُ عَمْرٍو الْقُرَشِيُّ، عَنْ سُفْيَانَ الثَّوْرِيِّ، عَنْ أَبِي حَازِمٍ، عَنْ سَهْلِ بْنِ سَعْدٍ السَّاعِدِيِّ، قَالَ أَتَى النَّبِيَّ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ رَجُلٌ فَقَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ دُلَّنِي عَلَى عَمَلٍ إِذَا أَنَا عَمِلْتُهُ أَحَبَّنِيَ اللَّهُ وَأَحَبَّنِيَ النَّاسُ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ( ازْهَدْ فِي الدُّنْيَا يُحِبَّكَ اللَّهُ وَازْهَدْ فِيمَا فِي أَيْدِي النَّاسِ يُحِبُّوكَ ).
٤٢٤٢ - حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الصَّبَّاحِ، أَنْبَأَنَا جَرِيرٌ، عَنْ مَنْصُورٍ، عَنْ أَبِي وَائِلٍ، عَنْ سَمُرَةَ بْنِ سَهْمٍ، - رَجُلٌ مِنْ قَوْمِهِ - قَالَ نَزَلْتُ عَلَى أَبِي هَاشِمِ بْنِ عُتْبَةَ وَهُوَ طَعِينٌ فَأَتَاهُ مُعَاوِيَةُ يَعُودُهُ فَبَكَى أَبُو هَاشِمٍ فَقَالَ مُعَاوِيَةُ مَا يُبْكِيكَ أَىْ خَالِ أَوَجَعٌ يُشْئِزُكَ أَمْ عَلَى الدُّنْيَا فَقَدْ ذَهَبَ صَفْوُهَا قَالَ عَلَى كُلٍّ لاَ وَلَكِنْ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ عَهِدَ إِلَىَّ عَهْدًا وَدِدْتُ أَنِّي كُنْتُ تَبِعْتُهُ قَالَ ( إِنَّكَ لَعَلَّكَ تُدْرِكُ أَمْوَالاً تُقْسَمُ بَيْنَ أَقْوَامٍ وَإِنَّمَا يَكْفِيكَ مِنْ ذَلِكَ خَادِمٌ وَمَرْكَبٌ فِي سَبِيلِ اللَّهِ ). فَأَدْرَكْتُ فَجَمَعْتُ .
٤٢٤٣ - حَدَّثَنَا الْحَسَنُ بْنُ أَبِي الرَّبِيعِ، حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّزَّاقِ، حَدَّثَنَا جَعْفَرُ بْنُ سُلَيْمَانَ، عَنْ ثَابِتٍ، عَنْ أَنَسٍ، قَالَ اشْتَكَى سَلْمَانُ فَعَادَهُ سَعْدٌ فَرَآهُ يَبْكِي فَقَالَ لَهُ سَعْدٌ مَا يُبْكِيكَ يَا أَخِي أَلَيْسَ قَدْ صَحِبْتَ رَسُولَ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ أَلَيْسَ أَلَيْسَ قَالَ سَلْمَانُ مَا أَبْكِي وَاحِدَةً مِنَ اثْنَتَيْنِ مَا أَبْكِي صَبًّا لِلدُّنْيَا وَلاَ كَرَاهِيَةً لِلآخِرَةِ وَلَكِنْ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ عَهِدَ إِلَىَّ عَهْدًا فَمَا أُرَانِي إِلاَّ قَدْ تَعَدَّيْتُ . قَالَ وَمَا عَهِدَ إِلَيْكَ قَالَ عَهِدَ إِلَىَّ أَنَّهُ يَكْفِي أَحَدَكُمْ مِثْلُ زَادِ الرَّاكِبِ وَلاَ أُرَانِي إِلاَّ قَدْ تَعَدَّيْتُ وَأَمَّا أَنْتَ يَا سَعْدُ فَاتَّقِ اللَّهَ عِنْدَ حُكْمِكَ إِذَا حَكَمْتَ وَعِنْدَ قَسْمِكَ إِذَا قَسَمْتَ وَعِنْدَ هَمِّكَ إِذَا هَمَمْتَ . قَالَ ثَابِتٌ فَبَلَغَنِي أَنَّهُ مَا تَرَكَ إِلاَّ بِضْعَةً وَعِشْرِينَ دِرْهَمًا مِنْ نَفَقَةٍ كَانَتْ عِنْدَهُ .
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.