“Hilali görünce, oruç tutunuz. Yine hilali görünce, iftar ediniz. Eğer hava bulutlu ise, Şaban (ayını) otuza tamamlayın”[2]
Hadisin bir lafzı da şöyledir: ﴿ إِذَا رَأَيْتُمُ الْهِلاَلَ فَصُومُوا وَإِذَا رَأَيْتُمُوهُ فَأَفْطِرُوا فَإِنْ غُمَّ عَلَيْكُمْ فَعُدُّوا ثَلاَثِينَ ﴾ “Hilali görünce, oruç tutunuz. Yine hilali gördüğünüzde, iftar ediniz. Eğer hava bulutlu ise, (Şaban ayını) otuza tamamlayın”[3]
Bir diğer rivayette ise: ﴿ فَاقْدُرُوا لَهُ ﴾ “(Ayı) takdir edin”[4] ifadesi vardır.
Bu hadis, şu yollardan gelmiştir:
1. Ebu Hureyre
2. Abdullah ibn Abbâs
3. Berâ’ b. Âzib
4. Abdullah ibn Ömer
5. Câbir b. Abdullah
6. Kays b. Talk, babasından
7. Sahabeden birisi
8. Ebu’l-Müleyh’in babası. O da, bu hadisi şu lafızla rivayet etmiştir:
﴿ صُومُوا مِنْ وَضَحٍ إِلَى وَضَحٍ (أي مِنَ الْهِلاَلِ إِلَى الْهِلاَلِ) فَإِنْ خَفِيَ عَلَيْكُمْ فَأَتِمُّوا الْعِدَّةَ ثَلاَثِينَ ﴾
“Bir hilalden diğer hilale kadar oruç tutunuz. Eğer hilali göremez-seniz, sayıyı, otuza tamamlayın”[5]
Tahâvî (ö.
Bu hadis, bu kitabın, ‘Kitâbu’s-Salât’ (=Namaz Bölümü’n) de, bir kim-senin, kıldığı namazda şüphe etmesi üzerine yaptığı araştırma ile ilgili bâb’ta geçmektedir. Bu konuda daha geniş bilgi için buraya başvurabilirsiniz.
* * *
[1] Oruç kelimesi, Farsçadaki “rûze” kelimesinin Türkçeleşmiş şeklidir. Arapçası, savm yada sıyâm’dır. Savm kelimesi, Arapça’da; “bir şeyden uzak durmak, bir şeye karşı kendini tutmak, engellemek” anlamında kullanılır.
Terim olarak ise; imsak vaktinden iftar vaktine kadar, bir amaç uğruna ve bilinçli olarak, yeme-içme ve cinsel ilişkiden uzak durmak demektir.
Oruç, Peygamberimizin hicretinden bir buçuk sene sonra Şaban ayının onuncu günü farz kılınmış olup İslam’ın beş şartından biridir. Orucun farz kılındığını bildiren ayetler, Bakara:
[2] Burada bir hedefe işaret edilmiş ve bir vesile tayin edilmiştir. Hedef, gayet açık olup Ramazan ayının tamamında oruç tutulması, ondan bir güğn dahi olsa zayi edilmemesidir.
Hilalin gözlerle gözlenmesi, o dönmede insanların geneli için yapılabilen kolay bir vesile olduğu için hadisi şerif onlara bunu tayin etmiştir. Çünkü örneğin, şayet astronomik hesap gibi başka bir vesile ile sorumlu kılsaydı, ümmet o zaman yazma ve hesap bilmeyen ümmi bir toplum olduğundan işleri çok zorlaşacaktı. Halbuki Allah, İslam ümmetine kolaylık istiyor, zorluk istemiyordu.
Beşer ilminin, kendisini aya yükseltip ayın yüzeyine inmesini ve onun yüzeyinde dolaşmasını, onun taş ve topraklarından örnekler almasını mümkün kılacak kadar ileri bir seviyeye ulaşmış, İslam ümmeti içerisinde de uzay, jeoloji alanlarında uzman kişiler yetişmiş ve böylece hadisin hedefini daha iyi gerçekleştirmek için, ayın girişini tesbitte; hata, yanılma ve yalan olasılığından uzak başka bir vesile oluşmuşsa, o zaman hükmü, sadece hilalin görünmesi şeklindeki vesile üzerinde kalmanın bir anlamı kalmamaktadır.
Bugün kameri ayların girip çıktığını ispat için kesin astronomik hesabı esas alıp onunla amel etmek, “kıyası evla” babından öncelikle kabul edilmesi gereken bir vesiledir. Rüyet gibi kendisinde şüphe ve ihtimal bulunan en basit bir vesileyi alıp amel etmeyi bize meşru kılan sünnet; kesin hesap astronomik hesap gibi, kastedileni gerçekleştirmede, orucun başlangıcı, bitimi ve kurbanı tayinde ümmeti şiddetli ihtilaftan çıkarıp dini konularda arzu edilen vahdeti sağlayabilecek daha yüksek, daha mükemmel ve daha uygun bir olan bir vesileyi reddetmez.
Büyük hadis alimi Şeyh Ahmed Şakir, hükümde rüyete itibar edilmesinin bizzat hadiste belirtilen illetle illetlenmiş olmasına rağmen kameri ayların girişini astronomi hesabıyla ispat cihetine gitmiştir. Çünkü yalnızca rüyete itimat edilmesi durumu, nassda belirtilen bir illetle illetlenmiştir. O da, ümmetin yazma ve hesap bilmeyen ümmi bir ümmet oluşudur. Bu illet artık ortadan kalkmıştır. Bu sebeple ma’lul (=illetlin)inde kalkması gereklidir. Çünkü hüküm, varlığında da yokuluğunda da illetiyle beraber dönüp dolaşır. Ümmet, ümmiliğinde çıkıp da yazan ve hesap eden bir ümmet olunca, o zaman ümmilik illeti gider. Sabit olan yakine başvurmaları ve ayların ispatında sadece hesabı almaları vacip olur. Rüyete ise ancak, hesap ehlinden kendilerine sabit ve sahih haberlerin ulaşmadığı, insanların çöl veya köylerde bulunması gibi, hesabı bilmeleri zor olan veya hesap ile ilgili bilgiden uzak olduğu zamanlarda ve durumlarda müracaat etmeleri gerekir.
Ayrıca astronomik hesaba itimat edilmesine, sünnet de işaret etmektedir. Çünkü havanın bulutlu yada kapalı olması halinde bilfiil hesaba başvurulması mahiyetinde “takdir edin” ifadesi kullanılmaktadır.
Şafii fakihi Takıyuddin es-Sübkî “Fetvalar”ında, hesabın, rüyeti nefyetmesi halinde, hakimin, şahitlerin şahitliğini reddetmesi gerektiğini şöyle belirtmiştir: “Çünkü hesap, kesindir. Şahitlik ve haber ise zannidir. Zan ise, kesin olan bir delilin önüne geçmesi şöyle dursun, onunla çelişkili olduğu dahi söylenemez.”
Bu konuda daha geniş bilgi için b.k.z: TDV İslam Ansiklopedisi,
[3] Müslim, Siyam
[4] Buhari, Savm
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.