﴾
“Peygamber (s.a.v)’in peygamberlik davası ve bu davasını mucizelerle ortaya koyması” ile ilgili hadisler
Sa’d (ö.
“Hz. Muhammed (s.a.v)’in peygamberliğine gelince, O, hem peygamberlik davasında bulunmuş -O’nun peygamberlik davasında bulunduğu tevatürle sabittir- ve hem de mucizeler göstermiştir… Hz. Peygamber (s.a.v)’den harikulade hususları gösterdiği nakledilmiştir. Gösterilen mucizeler ile ilgili nakiler, -bu çeşit nakiller hernekadar teferruat itibariyle ahad olsa bile- ortak noktalar itibariyle tevatür derecesine ulaşmıştır. Hz. Ali (r.anh)’ın cesareti ile Hatem et-Tâî’nin cömertliği gibi. Şüphe yok ki, teferruat yönünden ahad olsa da, bunlardan her biri tevatürle sabit olmuştur. Bunlarla ilgili hususlar, “Siyer” kitaplarında geçmektedir.”
Kadı İyâz (ö.
Şihâb (ö.
(Suyûtî) “Metâliu’l-Musirrât”da konu ile ilgili olarak şöyle der: “Her nekadar Hz. Peygamber (s.a.v)’in şahsi özellikleri ile ilgili bütün mucizeler, mütevatir olmasa bile, Hz. Peygamber (s.a.v)’in (peygamberlik davası ile ilgili) bu mucizesi, manevi mütevatirdir. (Buradaki) ortak nokta, rivayetlerin teferruatı arasında yer almaktadır.”
İleride de geleceği üzere, (Hz. Peygamber’in mucizeleri iki kısma ayrılır: Birincisi:) Hz. Peygamber (s.a.v)’in, hem zatı ve hem de kişisel özellikleri ile ilgili mucizelerdir. Bunların bazısı, mütevatirdir.
(İkincisi:) Kesin olarak bilinip bize tevatür yolu ile ulaşan mucizelerdir. Hz. Peygamber (s.a.v)’in bu tür mucizeleri getirmesin de, göstermesinde ve peygamberlik davasını bu tür mucizelerin kanıtıyla delil getirmesinde herhangi bir görüş ayrılığı ve şüphe yoktur. Mucize olarak, öncesinde ve sonrasında bir benzerinin daha bulunmadığı ‘Kur’an Mucizesi’, sana yeter ve artar bile.
Kadı İyâz’ın “Şifâ”’da konu ile ilgili olarak der ki: “Bu tür mucizeleri, bilinçli bir şekilde inatla inkar eden kimse, efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v)’in dünyadaki varlığını inkar etmiş gibi olur.”
* * *
“Mucize” kelimesi, sözlükte; “acz” kökünden türetilmiş bir kelime olup ac.z bırakan, güçsüz kılan, karşı konulmaz harika olay anlamlarına gelmektedir. Terim olarak ise; peygamberin elinde, peygamberlik davasında doğruluğunu ispat için Allah tarafından tabiat kanunlarına aykırı olarak yaratılan harikulade olay olup başkaları tarafından bir benzeri getirilemez.
Mucize; bütün yaratıkların, melek, cin ve insanların güçlerini aşmakta olup peygamberliği tasdik ve doğrulama mahiyetindedir.
Mucizenin meydana gelmesi, aklen imkansız değildir. Aslında her an insanın çevresinde meydana gelen olaylar ve hayatın kendisi, mucizeler kümesidir.
İki şey arasında sabit, değişmez bir nispet olarak kabul edilen tabiat kanunu bir tecrübe sonucu keşfedilir ve hüküm olarak ifade edilir. Bu hüküm, mutlak zaruri değildir. Çünkü aynı sebepler, daima aynı sonuçları vermez.
Mucizenin temelinde üç temel unsur vardır:
Bazen kafirler, peygamberden mucize getirmesini isterler. Peygamber de, onlara karşı meydan okuma mahiyetinde Allah’ın izniyle mucize getirir. Örneğin, Semud kavmi, Hz. Salih (a.s)’dan; kayanın içinden dişi bir deve getirmesini istemişlerdi. Hz. Salih (a.s)’da, peygamberliğinin bir kanıtı olma mahiyetinde, onların bu isteğini yerine getirmişti. Yine Mekkeli müşrikler de, Mekkî surelerin tam
Bazen de kafirler, peygamberden mucize istemeseler bile, peygamber, peygamberliğinin bir kanıtı olarak onlara mucize yada mucizeler göstermişti. Örneğin, Hz. Musa (a.s)’ın, elini koynuna koymasıyla elinin beyazlaşması, asanın büyük bir yılana dönüşmesi ve diğer
Bazen de Rabbanî yardım ve desteklemeyle müminlerin imanının artması ve Hz. Peygamber (s.a.v)’in, peygamberliğini kanıtlama mahiyetinde bir çok mucize meydana getirmiştir. Bu tür mucizeler, hadislerde geçmektedir. Bu tür rivayetler, lafzi mütevatir olmayıp manevi mütevatirdir. İnakrı küfrü gerektirmez. Zaten bu tür mucizeler, inanç esasları içerisinde yer almamaktadır.
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.