﴾
“Kıyamet Günü, şefaatım gerçekleşecektir. Kim (Kıyamet günü) şefaatımın gerçekleşeceğine inanmazsa, şefaat edilecek kimselerden olmayacaktır”[19]
Suyûtî (ö.
Münâvî (ö.
(Derim ki:) Bu örnek, hadisin, tevatür olduğunu ispatlamada yeterli değildir. Fakat hadisin, (Münâvî tarafından) tevatür olduğunun belirtilmesi; şefaat hadislerinin, mutlak manada veya günah işleyenler hakkında olması, hadisin, manevi mütevatir olmasından dolayıdır.
Yine Suyûtî “Câmi’”de;
Suyûtî, ilk hadisi, şu yollardan getirmiştir:
1. Enes
2. Câbir
3. Abdullah ibn Abbâs
4. Abdullah ibn Amr
5. Ka’b b. Ucre
İkinci hadisi de, şu yoldan getirmiştir:
Üçüncü hadisi de, şu yollardan getirmiştir:
Sa’d (ö.
“Bu hadis, meşhur bir hadistir. Hatta şefaat konusundaki hadisler, mana bakımından mütevatirdir.”
Şihâb (ö.
“Bu şefaat türü, pek çok hadisle sabittir. Bu hadislerin geliş yollarının toplamı, tevatüre ulaşmaktadır. Bu konuda Hariciler ve Mu’tezile’den inkarcı kimselerin görüşlerine güvenilemez.”
Taki es-Subkî (ö.
Daha sonra da der ki: “Bu büyük şefaatın gerçekleşeceğini ve bu şefaatın Cehennem’e girecek olan günahkar kimseler hakkında olduğunu hiç kimse inkar edemez.”
Yine Sübkî (sözüne devamla) der ki: “Bu (tür) şefaat ve büyük şefaat ile ilgili hadisler, tevatürdür. Hz. Peygamber (s.a.v)’in yapacağı şefaat, büyük şefaata özgüdür. Daha önce de geçtiğine göre; bu (normal) şefaata gelince, bu şefaat; meleklere, peygamberlere ve müminlere özgüdür. Bundan sonra da Yüce Allah, ‘Lâ ilâhe illallah’ (=Allah’tan başka ilah yoktur) diyen kimseleri de, kendi rahmetiyle Cehennem’den çıkaracaktır.”
Kadı İyâz (ö.
(İbn Hacer) “Fethu’l-Bârî”de der ki: “Hz. Muahmmed (s.a.v)e özgü şefaatın ispatı hususundaki hadisler, mütevatir olarak gelmiştir. Yüce Allah’ın; ﴿ عَسَى أَنْ يَبْعَثَكَ رَبُّكَ مَقَاماً مَحْمُوداً ﴾ “Umulur ki, Rabbin, seni ‘övülmüş bir makama’ ulaştırır” (İsrâ:
Vâhidî, bu konuda aşrıya kaçıp (ayeti değil de) icmayı nakletmiştir. Fakat Vâhidî, bu konuda Mücâhid ile Huzeyfe’den gelene işaret etmektedir.”
Sehâvî (ö.
Devamla da der ki: “Şefaat ve Havz ile ilgili hadisi, tevatür olmakla nitelendiren kimseler vardır. Bunlardan birisi olan Kadı İyâz, “Şifâ”da bunu söylemiştir.
İbn Abdilberr ise “İstizkâr”da dedi ki: ‘Şefaatı ispat etme, Ehl-i Sünnet itikadının rükunlarından biridir. Çünkü Ehl-i Sünnet, Yüce Allah’ın; ﴿ عَسَى أَنْ يَبْعَثَكَ رَبُّكَ مَقَاماً مَحْمُوداً ﴾ “Umulur ki, Rabbin, seni ‘övülmüş bir makam’ (=makamı mahmûd)a’ ulaştırır” (İsrâ:
“Temhîd”de sahabe ile tabiun’un bu konudaki bir çok görüşünü belirttim. Yine bu kitapta yeteri kadar şefaat ile ilgili hadisleri de naklettim. Bu konuda Hz. Peygamber (s.a.v)’den gelen hadisler; mütevatir, sıhhatli ve sabittir…
Yine “Temhîd”de Abdullah ibn Ömer hadisi ile Câbir’in Hz. Peygamber (s.a.v)’den gelen rivayet ettiği şu hadisi de naklettik:
﴿ شَفَاعَتِي لِأَهْلِ الْكَبَائِرِ مِنْ أُمَّتِي يَوْمَ الْقِيَامَةِ ﴾
“Kıyamet Günü (yapacağım) şefaatım, ümmetimin büyük günah işleyenleri için olacaktır”
Câbir der ki: “Büyük günah sahibi olmayanların şefaate ne ihtiyacı olacak ki?”
Abdullah ibn Ömer’de der ki: “Büyük günah işleyen kimseler için istiğfar etmeye devam ediyorduk. Yüce Allah’ın ﴿ أَنَّ اللّهَ لاَ يَغْفِرُ أَنْ يُشْرَكَ بِهِ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذَلِكَ لِمَنْ يَشَاءُ ﴾ “Gerçekten Allah, kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. Ama bunun dışında dilediği şeyi bağışlar” (Nisa:
﴿ أَنِّي أَخَّرْتُ شَفَاعَتِي لِأَهْلِ الْكَبَائِرِ مِنْ أُمَّتِي ﴾
“Şefaatımı, ümmetimden büyük günah işleyenler için (Kıyamet Günü’ne) erteledim” ”
Şefaat ile ilgili hadislerin senedlerini tamamen “Temhîd”de naklettik. Bu şefaat konusu, bidatçilerle tartıştığımız temel bir meseledir.”
Hadiste kasteilen husus bu olabilir.
Zürkânî (ö.
Şeyhulislam İbn Teymiyye (ö.
“Müstefiz sünnetle değil de, mütevatir sünnet ve ümmetin ittifakıyla sabit olduğuna göre; Peygamberimiz (s.a.v), şefaat edici olup Kıyamet günü de (mümin) insanlara şefaat edecek ve insanlar O’nun sayesinde şefaate mazhar olacaklardır. Çünkü insanlar, o gün, Rablerine karşı kendilerine şefaat etmesini O’ndan isteyecekler, O da onlara şefaat edecektir. Ayrıca Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’ın görüş birliğine göre; Hz. Peygamber (s.a.v), büyük günah işleyen kimselere şefaat edecek ve Cehennem’de tevhid halkından hiç kimse kalmayacaktır.”
* * *
[19] Şefaat kelimesi, sözlükte; insanlar arasında meydana gelen suçlar ve günahların bağışlanmasını isteme anlamına gelmektedir. Şefaat, genel olarak, iki kısma ayrılmaktadır:
a. Kul hakkı ile ilgili suçlar: İnsanlar bir toplum içerisinde yaşadıkları için birbirleriyle bir takım problemler ve sorunlar yaşayabilirler. Burada meydana gelen problemler, şahsidir. İnsanlar, bu problemlerden meydana gelen suçları affedebilir de, affetmeyebilir de. Çünkü konu, şahsa ait bir olaydır.
b. Allah ile ilgili suçlar: Allah’a karşı işlenen suçlardır. Bu suçları affetme yetkisi de, Allah’a aittir.
a. Resulullah (s.a.v)’e özgü şefaat: Bu şefaat, mevkifin korkun hallerinde insanları sakinleştirme ve hesabın acele görülmesi ile ilgilidir.
b. Muhammed ümmetinden bir grup insanın, hesaba çekilmeden Cennete girmesi ile ilgili şefaat.
c. Cehenneme girecek olan bir kısım insana, Resulullah (s.a.v) ile Allah’ın dilediği başka kimselerin yapacağı şefaat.
d. Günahkarlardan Cehenneme girecek olanlar hakkında yapılacak şefaat. Bu şefaatı; Hz. Peygamber (s.a.v), diğer peygamberler, melekler ve Allah’ın izin verdiği bazı mümin kimseler yapacaktır.
e. Cennetliklerin, Cennetteki derecelerinin artmasını sağlayacak şefaat.
Bütün bu şefaat türleri, sahih hadislerde geçmektedir. Kur’an, sahte ilahların ve tanrıların, insanlara hiçbir fayda vermeyeceğini bildirerek bu tür ilahların şefaatte bulunamayacağını belirtmiştir. (B.k.z: Meryem:
Yalnız Kur’an, şefaatin varlığını, iki şarta bağlamıştır:
a. Şefaatçinin şefaatinin, Allah’ın izninden sonra olması. (B.k.z: Bakara:
b. Şefaatin, tevhid ehline olması. (B.k.z: Enbiyâ:
Bu ayetlerin içeriği; şefaatçilerin şefaatinin varlığını ve şefaatçilerin şefaatinin fayda vereceğini ifade ederki, onlar da, iman üzere ölenlerdir.
Kısacası: Kur’an, şefaati, mutlak olarak reddetmemiş, aksine müşriklerin ve sapıkların iddia ettiği ve çeşitli din mensuplarının bir çok fesatlarına sebep olan şefaati kabul etmemiştir.
[20] Suyûtî, Câmiu’s-Sağîr, H. No:
[21] Suyûtî, a.g.e., H. No:
[22] Suyûtî, a.g.e., H. No:
[23] Suyûtî, a.g.e., H. No:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.