﴾
“Mirasçı için, vasiyet etmeye gerek yoktur”
Tirmizî (ö.
1. Ebu Ümâme[2]
Daha sonra Tirmizî der ki: “Bu konuda şu yollardan da hadis gelmiştir:
2. Enes
3. Amr b. Hârice”
İbn Hacer (ö.
4. Hz. Ali
5. Abdullah ibn Abbâs
6. Abdullah ibn Ömer
7. Ma’kil b. Yesâr
8. Hârice b. Amr
Bu hadis, şu yollardan ise mürsel olarak gelmiştir:
9. Mücâhid
10. Amr b. Dinâr
11. Ebu Ca’fer el-Bâkır”
(Derim ki:) Bu hadisi rivayet edenler içerisinde şunlar da vardır:
12. Câbir b. Abdullah
13. Amr b. Şuayb, babasından, o da atasından
14. Zeyd b. Erkam
15. Berâ’ b. Âzib
Bu konuda daha geniş bilgi için Hafız İbn Hacer (ö.
İbn Hacer ile daha bir çok kimse, bu hadis hakkında tartışmıştır.
Yine bu konuda daha geniş bilgi için Hafız İbn Hacer (ö.
Bir kısım alimin bu konudaki ifadesi de şöyledir: Bu hadis, çeşitli lafızlarla rivayet edilmiştir. Tirmizî, bu hadisin bazı geliş yollarının sahih olduğunu, bazı geliş yollarının ise hasen olduğunu belirtmiştir.
İbn Hacer (ö.
İmam Şâfiî ise “Ümm”de bu (hadis) metninin mütevatir olduğuna şöyle hükmetmiştir:
“Gerek fetva ehliyetine sahip olan ilim adamları ve gerekse de Kureyş (Kabilesi) ile ilgili “Meğâzi” haberlerini kendilerinden aldığımız ilim adamları; Hz. Peygamber (s.a.v)’in (Mekke’nin) Fethi yılında şöyle söylediği hususunda görüş birliğine varmışlardır:
﴿ لاَ وَصِيَةَ لِوَارِثٍ ﴾
“Mirasçı için, vasiyet etmeye gerek yoktur”
Bu hadis, Meğâzi kitaplarını ezberlemiş ilim adamları tarafından nakledilmiştir. Bu dudm dikkate alınırsa, söz konusu hadis; bir topluluğun, (başka) bir topluluktan nakli (=mütevatir haber) için, (diğer konularda) bir kişinin (başka) bir kişiden naklin (=ahad haber)den çok daha kuvvetlidir.”
Fahreddin er-Râzî (ö.
Dolayısıyla (bu konuda) meşhur olan görüş; “Kur’an’ın, Sünnet’le neshedilemez” diyen Şâfiî mezhebinin görüşüdür.
Hafız (İbn Hacer) der ki: “Fakat bu konuda delil, İmam Şâfiî ile bir çok alimin de belirttiği üzere, hadisin gerektirdiği husus üzerindeki alimlerin icmaıdır.”
Bazıları da, hadisi, sahabeden ve peygamberlik dönemine yakın bir zamanda yaşayan bir çok müctehid imamlardan, mana bakımından rivayet eden kimselerin sayısına bakarak, hadisin, manevi mütevatir olduğunu söyleyerek Fahreddin er-Râzî’nin bu hadisle ilgili söylediğine karşı çıkmışlardır.
Bununla birlikte hadisin, İmam Şâfiî’ye göre mütevatir olmaması, bize göre de mütevatir olmamasını gerektirmez.
İbn Rüşd (ö.
“Kur’an’ın, Sünnet’le neshedilmesini caiz gören mezhebe göre; anne-babaya vasiyet etmeyi belirten ayetin,[3] ﴿ لاَ وَصِيَةَ لِوَارِثٍ ﴾ “Mirasçı için, vasiyet etmeye gerek yoktur” söyüyle neshedilmesine gfelince, bu konuda çeşitli şekiller söz konusu değildir.
Bu, Ebu’l-Ferec’in, İmam Mâlik’ten rivayet ettiği şu rivayettir:
‘Anne-babaya vasiyet etmeyi belirten ayet, Hz. Peygamber (s.a.v)’den gelen ﴿ لاَ وَصِيَةَ لِوَارِثٍ ﴾ “Mirasçı için, vasiyet etmeye gerek yoktur” sözünün mütevatir olmasıyla neshedilmiştir. (Miras alamayan) yakın akrabaya vasiyet etmeyi belirten ayet ise, mirasın taksimi hakkında inen ayetlerle[4] neshedilmiştir.”
* * *
[1] “Vasiyet” kelimesi, sözlükte; ulaştırmak, eklemek, ısmarlamak anlamına gelmektedir. Terim olarak ise; ölümden sonra geçerli olmak üzere, malını (veya bir menfaati) başkasına bağışlamak suretiyle mülk edindirmektir.
İslam dini, gerek erkek ve gerekse de kadın için şahsi malı üzerinde vasiyet hakkı tanımıştır. Resulullah (s.a.v), “Kişinin vasiyeti, yanında hazır bulunmalıdır” buyurarak, vasiyet meselesinin ciddiyetine dikkat çekmiştir.
Sahih bir vasiyetin olması için; kadın-erkek, mümin-kafir, evli-bekar farkı gözetilmez. Vasiyette kadın, kocasından izin de almaz. Vasiyetin sıhhati için iki şart aranır: a. Akıllı olmak, b. Hür olmak. Yalnız mal üzerinde vasiyetin sahih olabilmesi için, kişinin, mal bırakmış olması gerekmektedir.
İslam Hukuku’nda vasiyet; miras ile ilgili hükümler gelmeden önce “farz” olan bir tasarruftu. Bu husus, Bakara:
Varisler kabul etse de, etmese de; vasiyet, malın üçte birini aşmamak şartıyla cazi olduğu belirtilmiştir. Yalnız malın üçte birinden fazlasını vasiyet etmek, caiz değildir. Fakat bir kimsenin, hiçbir mirasçısı yoksa, malının tamamını vasiyet etmesinde bir sakınca yoktur. Çünkü vasiyete engel olan husus, mirasçılara, yüce Allah’ın tanıdığı haktır. Engel ortadan kalkınca; malın tamamını vasiyet etmek sahih olur.
Esasen mirasçılardan birine yapılan vasiyet, diğerlerine, yüce Allah’ın tanıdığı hakkı iptal etmek anlamını taşır. Vasiyet ederken; akrabası olduğu halde, mirasçı durumunda olmayan ve hakikaten ihtiyaç içinde olan kimseler tercih edilmelidir.
[2] Tirmizî, Vesâyâ,
[3] Bakara:
[4] Nisâ:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.