﴾
“Ameller ancak niyetlere[1] göre değerlendirilir. Kişi için ancak niyet ettiği şey vardır”
Bazı hadisçiler bu hadisi, mütevatir[2] hadise örnek olarak göstermiştir.
Fakat İbnu’s-Salâh (ö.
“﴿ إِنَّمَا الْأَعْمَالُ بِالنِّيَّاتِ ﴾ Ameller ancak niyetlere göre değerlendirilir” hadisi, mütevatir hadisten değildir. Her ne kadar tevatür için gerekli olan topluluk (= raviler), bu hadisi, nakletse de, (bu sayıyı) geçse de fark etmez. Çünkü hadis, orta tabakada (ki ravi sayısının çokluğuyla) gelmiştir. Bu hadisin, ilk tabakadaki ravisinin çok olduğu[3] bilinmemektedir.”
Nevevî (ö.
“﴿ مَنْ كَذَبَ عَلَيَّ مُتَعَمِّدًا فَلْيَتَبَوَّأْ مَقْعَدَهُ مِنَ النَّار ﴾ِ “Kim benim üzerime bile bile katen yalan söz söylerse, cehennemdeki yerine hazırlansın” hadisi, mütevatir’dir. Fakat ﴿ إِنَّمَا الْأَعْمَالُ بِالنِّيَّاتِ ﴾ “Ameller ancak niyetlere göre değerlendirilir” hadisi ise mütevatir değildir.”
Mütevatir’in şartı; yalan üzere birleşmeleri (aklen ve adeten) mümkün olmayan bir topluluğun, Hz. Peygamber (s.a.v)’den, (hadisi) haber veren kimseye varıncaya kadar, (her üç nesil = tabaka boyunca) yine kendisi gibi bir topluluktan rivayet ettikleri hadislerin, bütün tabakalarda tevatür (için gerekli) sayının ortaya çıkmasıdır.
İşte (bir hadisin mütevatir olabilmesi için gerekli olan) bu sayı, bu hadiste, mevcut değildir. Fakat bu hadis ile ilgili yukarıda geçen ifadelerde, (lafzî mütevatir değil de) ‘manevî mütevatir’ kast edilmiş olabilir. Ki o zaman bu (söz), doğru olur. Çünkü “amel” konusunda “niyet”in göz önünde bulundurulması ile ilgili pek çok hadis rivayet edilmiştir. Bu nedenle de bu hadis, mana yönünden ‘mütevatir hadis’ olmaktadır. Nitekim bu husus, birazdan anlatılacaktır.
Münzirî (ö.
“Bazı son devir alimlerin savına göre; bu hadis, tevatür derecesine ulaşmıştır. Fakat mütevatir değildir. Çünkü bu hadisi, Yahyâ b. Saîd el-Ensârî, Muhammed ibn İbrahim et-Teymî’den yaptığı rivayette tek başına kalmıştır. Yine bu hadisi, Yahyâ b. Saîd el-Ensârî’den,
Hattâbî’de dedi ki: ‘Hadisçiler arasında bu konuda bir görüş ayrılığının olduğu bilinmemektedir.’
Yine de doğruyu en iyi bilen Allah’tır.”
Irâkî (ö.
“Bazı hadisçiler, bu hadisin, meşhur hadis[5] olduğunu söylemişlerdir. Bazı hadisçiler de, (bu hadisin) mütevatir hadis olduğunu söylemişlerdir. Fakat bu hadis, mütevatir hadis değildir. Bu hadis (olsa olsa) ancak ferd hadis[6] olabilir. Bu hadisin, ‘mütevatir hadis’ ve meşhur hadis olduğunu söyleyenler, (bu sözleriyle,) hadisin, (ravi zincirinin) son tabakasında bulunan ravi çokluğunu göz önünde bulundurduklar için (bununla,) meşhurluğu ve ‘mütevatirliği’ kast etmişlerdir.
(Hadis zincirinin son tabakasındaki ravi sayısının çok olması nedeniyle) Hafız Ali b. el-Medinî, bununla ilgili olarak şöyle der:
‘Bu hadisi, Yahyâ b. Saîd el-Ensârî’den,
Sehâvî (ö.
“Bu hadisin, mütevatir hadisden ziyade meşhur hadise benzetilmesi, doğru değildir. Bu hadis (olsa olsa) ancak garib hadise[7] benzetilebilir. Çünkü (kural gereği) benzetmedeki hüküm, (çoğa göre değil de) en aza göre verilir.”
Kısacası: Hadis imamları, bu konuda, ilk tabakada (az sayıda kişi tarafından rivayet edilmesi) nedeniyle hadisin, “ferd-garib hadis” olduğunu söylemişlerdir. Fakat hadisin, son tabakada (çok sayıda kişi tarafından rivayet edilmesi nedeniyle,) meşhur yada mütevatir olup olmadığı hususundaki garip durum, tam
1. Yalnız Hz. Ömer rivayeti.
2. Yalnız Alkame’nin, Hz. Ömer’den yaptığı rivayet.
3. Muhammed ibn İbrahim et-Teymî’nin, Alkame’den yaptığı rivayet.
4. Yalnız Yahya b. Saîd el-Ensarî’nin, Muhammed ibn İbrahim et-Teymî’den yaptığı rivayet.
Konu, işte bu çerçevede dönüp dolaşmaktadır. Yahya b. Saîd el-Ensarî’den sonraki (tabakada yer alan ravilere) gelince, bu hadisi, Yahya b. Saîd el-Ensarî’den,
Hafız Ebu Abdullah Muhammed b. Ali el-Haşşâb ise bu konu ile ilgili olarak şöyle der:
“Bu hadisi, Yahya b. Saîd el-Ensarî’den,
İbn Mende (ö.
Hafız İbn Hacer (ö.
“Bu hadis, bana, bilinenden farklı
Hafız Ebu Musa el-Medinî (ö.
“Şeyhülislam diye bilinen Ebu İsmail el-Herevî’nin söylediğine göre, bu hadisi, ‘Yahya b. Saîd el-Ensarî’den’,yine onun arkadaşlarından
Hafız der ki: “Bu (hadisi, Yahya b. Saîd el-Ensarî’den
(İbn Hacer) “Tahricu Ehâdisi’r-Râfiî”de bu konu ile ilgili olarak ise şöyle der:
“Bu hadisin geliş yolu ile ilgili konuyu, bir çok kitap ile cüz’lerden araştırdım. Öyle ki bu konu için
Ebu’l-Kasım ibn Mende (ö.
Hafız İbn Kesir (ö.
Hafız Ebu’l-Fadl el-Irâkî’de, İbnu’s-Salâh’ın kitabı üzerine yazdığı eserde, İbn Mende’nin, (hadisi rivayet eden ravilerin ismi ile ilgili) bu sözünü; ‘hadisi rivayet eden ravilerin, niyet hususundaki bu hadisleri, bu lafza özgü değil de mutlak anlamda niyet hakkında gelen hadislere itibar etme suretiyle rivayet ettiklerini ve İbn Mende’nin belirttiği son iki ismin sahabi olmadığını’ kast ettiğine yöneltmektedir.
Hafız da der ki: Bu hadis, bu lafızla, ismi daha önce geçen
Hafız Ebu’l-Fadl el-Irâkî (ö.
Bunlar, (lafza özgü değil de) mutlak anlamda niyet konusunda gelen hadisleri rivayet etmişlerdir.
Irâkî’nin oğlu Veliyyuddin Irâkî ise, bu hadisi, sadece Hz. Ömer’in rivayetine indirgemiş (bunun dışında gelen diğer hadis lafızlarını ise zayıf saymış) veya mutlak anlamda niyet konusuna indirgemiştir.
Yine İbn Mende (ö.
Yine bu hadisi, Alkame’den; Muhammed b. İbrahim et-Teymî dışında Saîd b. el-Müseyyeb ile Abdullah ibn Ömer’in azadlısı Nâfi’ rivayet etmiştir.
Yine bu hadisi, Muhammed b. İbrahim et-Teymî’den; Yahya b. Saîd el-Ensarî dışında Yahya’nın kardeşi Abdurrabh b. Saîd ile Haccâc b. Amr ibn Alkame el-Leysî rivayet etmiştir.
İbn Mende (ö.
· Hz. Ali Hadisi. Bu hadisin senedinde bilinmeyen bir şahıs vardır.
· Enes Hadisi. Bu hadis, gerçekten Garib’tir.
· Ebu Hureyre Hadisi. Bu hadis ise, zayıftır.
İsmi daha önce anılan sahabilerin rivayet ettikleri diğer hadisler ise, ancak ﴿ يُبْعَثُونَ عَلَى نِيَّاتِهِمْ ﴾ “(Kıyamet günü) herkes niyetlerine göre diriltilirler” hadisi gibi, mutlak niyet konusundadır.
· ﴿ لاَ عَمَل لِمَنْ لَا نِيَةَ لَهُ ﴾ “Niyeti olmayan kimsenin ameli de yoktur” Hadisi.
· ﴿ لَيْسَ لِلْمَرْءِ عَنْ عَمَلِهِ إِلاَّ مَانَوَاهُ ﴾ “Kişinin amelinden ancak niyet ettiği vardır” Hadisi.
· ﴿ نِيَةُ الْمُؤْمِنِ خَيْرٌ مِنْ عَمَلِه ﴾ِ “Müminin niyeti, amelinden daha değerlidir” Hadisi.
· ﴿ لَيْسَ لَهُ مِنْ غَزَاتِهِ إلاَّ ما نَوَى ﴾ “Kişinin, bir başka niyetle (katıldığı) savaştan sadece niyet ettiği vardır” Hadisi.
· ﴿ وَلَكِنْ جِهَادٌ وَنِيَةٌ ﴾ “Artık cihad ve niyet vardır” Hadisi.
· ﴿ رُبَّ قَتِيلٍ بَيْنَ الصَّفَّيْنِ اللهُ أَعْلَمُ بِنِيَّتِه ﴾ِ “Saflar arasında ölen nice insan vardır ki, Allah, onun niyetini daha iyi bilendir” Hadisi.
· ﴿ لَكَ مَا نَويتَ ياَ يَزِيدُ ﴾ “Ey Yezid! Senin için niyet ettiğin vardır” Hadisi ve buna benzer diğer hadisler.
Suyûtî (ö.
“Mutlak niyet konusunda tevatür (için gerekli olan) sayıyı geçen, gerçekten, pek çok hadis gelmiştir.”
Bu konuda daha geniş bilgi için; bu kitaba, Hafız İbn Hacer (ö.
Şa’rânî (ö.
“Bu hadisi, Buhari ile Müslim rivayet etmiştir. Fakat (Buhari ile Müslim, bu hadisi,) ﴿ إِنَّمَا الْأَعْمَالُ ﴾ “Ameller ancak…” ziyadesiyle rivayet etmiştir. Yine bu hadisi,
Ayrıca bu hadis, Suyûtî (ö.
Suyûtî’nin, bu kitabında kast ettiği şey; her ne kadar –Allah daha iyi bilir- manevi mütevatir ile ilgili pek çok hadis getirmiş olsa da, manevî mütevatiri değil de, lafzî mütevatiri belirtmek olmuştur… Allah, doğruya götürendir.
* * *
[1] Kişinin yaptığı işler, niyete göre değer kazanır. Bu durum; Allah katında da, kulun yanında da böyledir. Aynı eylemi yapan iki ayrı kişi, niyetlerindeki farklılık sebebiyle birbirine zıt karşılık görebilirler. Bu sebeple, gerek Kur’an’da ve özellikle de hadislerde niyetin önemine dikkat çeken açıklamalar çokça gelmiştir.
Bütün ameller, değerini, niyete göre kazandığı için, İslam alimleri, eserlerini, bu hadisle başlatmayı genellikle adet edinmişlerdir.
[2] Hadisçiler, Usûlcüler ve kelamcılar; Mütevatir ile ilgili çeşitli tanımlar yapmışlardır. Bu tanımlar, bize, öncelikle şu hususları tespit etme imkanı vermektedir:
a. Mütevatir, Hz. Peygamber (s.a.v)’den bize kadar gelmiş haber ve hadislerdir.
b. Mütevatiri, her nesilde, büyük kalabalıklar nakletmiştir.
c. Nesiller arasındaki rivayette kesiklik hiç yoktur.
d. Bütün nesillerde, yalan üzerine birleşmeleri imkansız görülen bir topluluk, haberlerin nakledicisi durumundadır.
Mütevatir, genellikle, iki kısma ayrılır:
1. Lafzî Mütevatir: Ravilerin, verdikleri haberde, aynı kelimeleri kullanmaları şart olan haberlerdir. Mutlak olarak Mütevatir denilince, bu tür anlaşılır.
2. Manevî Mütevatir: Ayrı yollardan gelen pek çok haberde ortak noktaların bulunması durumuna verilen isimdir. Örneğin; Hz. Ali’nin cesur oluşu ve Hatem et-Tâî’nin cömert oluşu ile ilgili farklı rivayetler anlatılır ki, bunların hepside şu iki nokta gayet belirgindir: Hz. Ali cesurdur Hatem et-Tâî ise cömerttir. Bu rivayetlerde, lafızlar değişik ve olaylar ise çok farklı olabilmektedir.
Bu iki tanımın dışında çok az kullanılan bir de, “Amelî Mütevatir” deyimi daha vardır.
[3] Haberi nakleden nesillerin veya yaygın ifadeyle, her üç neslin; baş, orta ve sonu, her yönden birbirine eşit olmalıdır. Bu eşitlik, hem sayı yönünden ve hem de kopukluğun bulunmaması yönünden istenmektedir.
[4] Nevevî, İbnu’s-Salâh’ın, Hadis Usûlü ile ilgili “Ulûmu’l-Hadis” adlı kitabını, ilk önce “İrşâd” adıyla özetlemiş, daha sonra da bunu, “Takrîbu’l-İrşâd” adıyla yeniden özetlemiştir. İşte insanlar arasında meşhur olan “Takrîb”, budur. “Takrîb” üzerine içlerinde Zeynüddin el-Irâkî, Sehâvî ve Suyûtî’nin de bulunduğu bir grup tarafından şerhler yazılmıştır.
[5] Meşhur Hadis ile ilgili bir çok tanımlar yapılmıştır. Bunlar içerisinde öne çıkan tanım şudur:
“İlk devirlerde bir-iki kişi tarafından rivayet edilmiş olduğu halde sonradan kabul görerek daha fazla kimse tarafından rivayet edilmiş olan hadis.”
Bu tanıma göre; hicretin ilk asrında bir veya daha fazla ravi tarafından rivayet edilip hadis terimlerinin yerleştiği ikinci ve üçüncü asırlarda nerdeyse mütevatir sayılacak dereceye varmış her haber, meşhurdur.
Meşhur Hadis, sened ve metninin durumuna göre sahih, hasen ve zayıf olabilir.
[6] Ferd Hadis: Senedin her hangi bir yerinde ravisi tek kalmış olan hadistir.
[7] Garib Hadis: Hangi tabakadan olursa olsun, bir ravinin, tek başına rivayet ettiği hadistir.
[8] Buhârî, Bed’ü’l-vahy
[9] Müsned,
[10] Müsned,
[11] İbn Hibbân, Sahih
[12] Nesâî, Cihad
[13] Müslim, Eyman
[14] Müsned,
[15] Buhârî, Fiten
[16] Buhârî, Sayd
[17] Nesâî, Cenaiz
[18] Beyhakî, Şuabu’l-İman
[19] Taberânî, el-Kebir
[20] Taberânî, el-Kebir
[21] Taberânî, el-Kebir
[22] Müsned,
[23] Taberânî
[24] Taberânî
[25] Taberânî, el-Evsat; Ebu Ya’lâ
[26] Müsned,
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.