Mütevâtir Hadisler-177
﴾
“(Müslüman) devlet başkanlarına itaat etmeyi emretme ve (meşru bir sebep yokken) onlara karşı ayaklamanın yasak olması”[17] ile ilgili hadisler
Ebu’t-Tîbî el-Kanûcî “İbret” adını verdiği çalışmasında gazve, şahadet ve hicret hususunda gelen hadislerin mütevatir olduğunu aynen şöyle anlatmaktadır:
“Devlet başkanlarına itaat etmenin gerekliliği hususunda, Kur’an-ı Kitab’ın nasları ve mütevatir hadisler çok olup bu hadisler gereği; Selef-i sâlihîn’in görüş birliğiyle Allah’a masiyeti emretme durumu hariç devlet başkanlarına itaat etme vaciptir. Namazı kılmadıkları ve açık bir şekilde küfrü ortaya çıkmadığı müddetçe onlara karşı bir ittifak oluşturup onlara itaat etmekten kaçınmak caiz değildir.”
Yine Ebu’t-Tîbî, bir başka yerde şöyle der: “Devlet başkanına karşı ayaklanma veya kılıca sarılma, müslümanlar için caiz değildir. Çünkü mütevatir hadisler, delalet etme yönünden, gündüzün güneşinden daha açık bir şekilde bunu göstermektedir. Kişinin, temiz sünnetin bu getirdiğini etüt etmesi, o kişinin göğsünü bu konuya açar. Zira devlet başkanına itaat etme konusunda gelen hadislerin hepsi, ona karşı ayaklanmanın caiz olmadığına işaret etmektedir. Üstelik Kur’an ayetleri de buna tanıklık etmektedir.”
Yine Ebu’t-Tîbî der ki: “Açık küfür ve namazı terk etme açıkça ortaya çıkmadıkça devlet başkanlarına karşı ayaklanmanın yasak olması hususundaki hadisler, mütevatirdir. Çünkü bu iki işten biri, devlet başkanında ortaya çıkmadıkça, zulümde ileriye gitmiş olsa bile, ona karşı ayaklanma caiz değildir.[18] Zira devlet başkanı, gücü yettiği kadarıyla iyiliği emredip kötülükten sakındırmaya çalışmaktadır.”
* * *
[17] İnsanlarınyeryüzündeki halifelikleri iki türlüdür:
a. Genel Halifelik: Hz. Adem'den itibaren tüm insanların, yeryüzünü imar etmekle görevlendirilmiş ve orada kendilerine tasarruf yetkisi verilmiş olmalaı itibariyle halife olarak yaratılmış olmaları. Bu konuda Bakara:
b. Özel Halifelik: Yönetimde insanların halife olmasıdır. Hilafet; başkasının yerine, onun adına görev yapmak veya tasarruflarda bulunmak demektir.
İslam hukukçuları, hilafet terimini, genellikle, Hz. Peygamber (s.a.v)'in yerine geçmek anlamında kullanmışladır. Bu makama getirilen kimseye "halife" adını vermişlerdir.
İslam'da, müslümanların başına getirilen halife yada devlet başkanı, yönetimi altında bulunan kimselere; adalet, eşitlik, özgürlük, güvenlik gibi temel hakları yerine getirmesi zorunludur. Devlet başkanına, sınırlı bir yetki ve görev verilmiştir. Sınırsız bir yetki verilmemiştir. Devlet teşkilatı içerisinde devlet başkanı da herkes, diğer Müslümanlar gibi, Allah ve Resulünün hükümlerine uymakla yükümlüdür. Dolayısıyla devlet başkanına itaat, Alah ve Resulünün emirlerine aykırı düşmeyen hususlarda sözkonusudur. Allah ve Resulünün emirlerine aykırı düşen konularda, devlet başkanı da dahil hiç kimseye hiçbir şekilde itaat etme sözkonusu değildir.
Devlet başkanı ve devlet yöneticileri, İslam'a aykırı bir şekilde hüküm ortaya koyduklarında yada hareket ettiklerinde; onların, İslam'a uygun olmayan uygulamalarını düzeltmek, Müslüman halkın yalnızca hakları değil, aynı zamanda görevleridir. O halde devlet yöneticilerinde görülen her türlü sapmanın düzeltilmesi, yönetilenler için bir görevdir. Bu görevi yerine getirmek durumunda olanların, onu ihmal etmesi, onlaerın Allah katında sorumlu olmalarını gerekli kılmaktadır.
Kısacası: Nebevi devlet geleneğini gerileterek siyasal itidarı gasbeden sultan ve yöneticilerin egemen olduğu İslam toplumlarında, devlet, her şey olup bireyin ve toplumun üstünde kutsal, mutlak ve karşı konulamaz bir otorite olarak kabul edilmiş ve ne yazık ki böyle bir yönetime her zaman itaat edilmesi gerektiği belirtilmiştir.
[18] Her nekadar bazı alimler; devlet başkanında açık bir küfür ve namazı terk etme gibi hususlar ortaya çıkmadıkça, onlara karşı kıyam başlatmayı caiz görmeseler bile, fitneye götürecek dahi olsa, azli gerektirecek her sebep dolayısıyla devlet başkanının yada yöneticilerin azledilmesi gerekmektedir. Çünkü bu durumda azlin sonuçları, aslında bir fitne değil, tam aksine bir ıslah hareketi ve hakkı üstün kılma eylemidir. Böylece fasıkların kökü kesilmiş olacaktır. Asıl fitne, azli gerektiren işleri yaparken bunlara ses çıkarmamaktır. Eğer İslam toplumunda bu tür bir fitnenin önü alınmazsa, her gün yeni fitne kapısı aralanır. Halbuki İslam'ın hükümlerini korumak, ve uygulamak, her müslümanın görevidir.