Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Latest Post

191﴿ أَنَّهُ عَلَيْهِ الصَّلاّةُ وَالسَّلاَمُ قَضَى بِالْيَمِينِ مَعَ الشَّاهِدِ الْوَاحِدِ 

“Hz. Peygamber (s.a.v), (iddia sahibi iki şahit bulamazsa) yeminin, bir şahitle (yeterli olacağına) hükmetmiştir”[2]

Suyûtî (ö. 911/1505“el-Ezhâr”da bu hadisi şu yollardan getirmiştir:

1.      Ebu Hureyre                          

2.     Câbir                        

3.     İmâre b. Hazm                                 

4.     Bilâl ibnu’l-Hâris

5.     Zeyd b. Sâbit

6.     Ebu Saîd el-Hudrî

7.     Abdullah ibn Ömer

Toplam, 7 kişi.

(Derim ki:) Bu hadis, şu yollardan da gelmiştir:

8.   Abdullah ibn Abbâs                           

9.  Abdullah ibn Amr                              

10. Hz. Ali                                             

11. Sa’d b. Ubâde

12. Sürreka         

13. Zübeyb b. Sa’lebe

14. Muğîre

15. Ca’fer b. Muhammed, babasından (mürsel olarak)                 

Bu hadis, meşhur bir çok yollardan gelmiştir. Yine bu hadis, çeşitli sahih rivayetlerden de gelmiştir.

İbnü’l-Cevzî (ö. 597/1200“Tahkîk”de bu hadisi rivayet eden kimseleri tek tek saymıştır. Bunların sayısı, 20 sahabeyi geçmiştir. Hadisin geliş yollarının en sıhhatli olanı; Abdullah ibn Abbâs hadisi, sonra da Ebu Hureyre hadisidir.

Bezzâr (ö. 292/904)’da der ki: “Bu konudaki hadisler, hasen’dir. Bu hadislerin en sıhhatli olanı, Abdullah ibn Abbâs hadisidir.”

Devamla da der ki: “İbn Abdilberr, bu hadisin senedinde geçen hiçbir kimseyi eleştirmemiştir. Marifet sahibi kimseler arasında bu hadisin sıhhatli oluşu hususunda bir görüş ayrılığı yoktur.”

Bununla birlikte İbn Hacer (ö. 852/1447)’de “Tahrîcu Ehâdisi’r-Râfiî”de bu koynu ele alıp incelemiştir. Daha geniş bilgi için bu kitaba bakabilirsiniz.

İbn Arafe’de “Muhtasar”da aynen şöyle der: “Mezhep, Hukûkî Mallarda,  bir şahitle yapılan yeminin, iki şahit hükmünde olduğu şeklindedir.

(İmam Mâlik) “Muvatta’”da dedi ki: ﴿ قَضَى رَسُولُ اللّهِ صَلَّى اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بشالْيَمِينِ مَعَ الشَّاهِدِ ﴾  “Resulullah (s.a.v), yeminin, bir şahitle (yeterli olacağına) hükmetmiştir.”

İbn Abdilberr dedi ki: ‘Bu, mürsel bir hadistir. Güvenilir bir hadis topluluğu, Câbir’den gelen hadisi merfu’ olarak nakletmiştir.’

Müslim’de belli bir senedle rivayet ettiğine göre; ﴿ أَنَّ رَسُولَ اللّهِ صَلَّى اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَضَى بِيَمِينٍ وَشَاهِدٍ ﴾ “Resulullah (s.a.v), yeminin, bir şahitle (yeterli olacağına) hükmetmiştir.”[3]

Daha sonra İbn Arafe der ki: “Müslim’in rivayet ettiği Abdullah ibn Abbâs hadisini, Buhârî rivayet etmemiştir. Fakat Buhârî ile Müslim, çeşitli yollardan gelen Ebu Hureyre, Zeyd b. Sâbit, Abdullah ibn Amr hadislerini rivayet etmişlerdir.”

Celâleddin el-Mahallî ise “Cem’u’l-Cevâmi”ye yaptığı şerhte, bu hadisin; sadece ahad haber olduğunu ve hadisin, tevatür derecesine ulaşmadığı hakkında söylemiş olduğu sözü, açık ve nettir.

Yine Aliyyu’l-Kârî (ö. 1014/1605)’nin “Şerhu’l-Mişkât”da, bu hadisin, zanni bir delil olduğu, kesin delil olan Kur’an’a ters düşmediği ile ilgili sözü; hadisin, ahad haber olduğunu ifade etmektedir. Daha geniş bilgi için bu kitaba başvurabilirsiniz.

* * *

[1]      “Yemin” kelimesi, sözlükte; sağ el, kuvvet anlamına gelmektedir. Türkçe karşılığı, “and”dır. Yemin kelimesini, and anlamında kullanılması; yeminleşme sırasında iki tarafın birbirlerinin ellerinden tutuşma adetlerinden ileri gelmiştir.

        Terim olarak ise; “Allah’ın isim veya sıfatını zikrederek haberin takviyesi” anlamına gelmektedir. Yani bir şeyi yapmak veya yapmamak hususunda belirtilen azme yada iddiaya  kuvvet vermek, muhatabı ikna etmek kastıyla yüce Allah’a kasem yapmak suretiyle yapılan bir akittir. Çoğulu, Eymân’dır.

        Beşeri ilişkilerde akitlerin  bir parçası, bir kısım davalarda iddianın sübut veya nefyi için delil olarak şahidin ifade ve yeminine başvurulduğu için İslam dini, yemin bahsine özel bir önem vermiştir.

[2]      “Dava” kelimesi, sözlükte; dua, talep, niyaz, temenni, nida ve rağbet gibi anlamlara gelmektedir. Terim olarak ise; bir kimsenin, hakimin huzurunda, bir hakkı başkasından talep etmesine denilir.

        Hakkı ihlal edilen fert; bir dava dilekçesiyle hakime başvuru yaparak hakkının tespit edilmesi ve geri verilmesini talep edebilir. Dava dilekçesinde; dava edilen şeyin kıymet ve niteliği belirtilir, eğer gayrı menkul ise hudutları belirtilir ve davalının ikametiyle açık adresi yer alır. Hakim, şekil yönünden eksik olanı işleme koymaz, düzeltilmesini ister.

        Naklettiğimiz hadis; dava sahibinin, davasını ispatlaması için iki şahit bulmazsa, tek şahit bulursa, bir şahit yerine de yeminin yeterli olacağı  görüşünü destekler mahiyettedir.

        Üç imam ve cumhur, bir şahitle davacının yemininin “mal ile ilgili davalarda” yeterli olacağına hükmetmiştir.             Fakat Ebu Hanife, bir şahit ve yeminle  hiçbir surette hüküm verilemeyeceğini, her halükarda iki şahidin şart olduğunu belirtmiştir.

        Yalnız “mal ile ilgisi olmayan davalarda”, yemin ve şahidin kabul edilmeyeceğinde hepsi ittifak halindedir.

        Konu ile ilgili hadisler için b.k.z: Müslim, Akdiye 3 (1712); Ebu Dâvud, Akdiye 21 (36083610); Tirmizî, Ahkam 13 (134313441345); İbn Mâce, Talak (2028), Ahklam 31 (236823692370); Müsned: 1/3233/305; Taberânî, el-Evsat, es-Sağir, el-Kebir; Tahâvî, Şerhu Meâni’l-Âsâr, 4/144

[3]      Müslim, Akdiye 3 (1712)


01 - 02 - 03 - 04 - 05 - 06 - 07 - 08 - 09 - 10 - 11 - 12 - 13 - 14 - 15 - 16 - 17 - 18 - 19 - 20 - 21 - 22 - 23 - 24 - 25 - 26 - 27 - 28 - 29 - 30 - 31 - 32 - 33 - 34 - 35 - 36 - 37 - 38 - 39 - 40 - 41 - 42 - 43 - 44 - 45 - 46 - 47 - 48 - 49 - 50 - 51 - 52 - 53 - 54 - 55 - 56 - 57 - 58 - 59 - 60 - 61 - 62 - 63 - 64 - 65 - 66 - 67 - 68 - 69 - 70 - 71 - 72 - 73 - 74 - 75 - 76 - 77 - 78 - 79 - 80 - 81 - 82 - 83 - 84 - 85 - 86 - 87 - 88 - 89 - 90 - 91 - 92 - 93 - 94 - 95 - 96 - 97 - 98 - 99 - 100 - 101 - 102 - 103 - 104 - 105 - 106 - 107 - 108 - 109 - 110 - 111 - 112 - 113 - 114 - 115 - 116 - 117 - 118 - 119 - 120 - 121 - 122 - 123 - 124 - 125 - 126 - 127 - 128 - 129 - 130 - 131 - 132 - 133 - 134 - 135 - 136 - 137 - 138 - 139 - 140 - 141 - 142 - 143 - 144 - 145 - 146 - 147 - 148 - 149 - 150 - 151 - 152 - 153 - 154 - 155 - 156 - 157 - 158 - 159 - 160 - 161 - 162 - 163 - 164 - 165 - 166 - 167 - 168 - 169 - 170 - 171 - 172 - 173 - 174 - 175 - 176 - 177 - 178 - 179 - 180 - 181 - 182 - 183 - 184 - 185 - 186 - 187 - 188 - 189 - 190 - 191 - 192 - 193 - 194 - 195 - 196 - 197 - 198 - 199 - 200 - 201 - 202 - 203 - 204 - 205 - 206 - 207 - 208 - 209 - 210 - 211 - 212 - 213 - 214 - 215 - 216 - 217 - 218 - 219 - 220 - 221 - 222 - 223 - 224 - 225 - 226 - 227 - 228 - 229 - 230 - 231 - 232 - 233 - 234 - 235 - 236 - 237 - 238 - 239 - 240 - 241 - 242 - 243 - 244 - 245 - 246 - 247 - 248 - 249 - 250 - 251 - 252 - 253 - 254 - 255 - 256 - 257 - 258 - 259 - 260 - 261 - 262 - 263 - 264 - 265 - 266 - 267 - 268 - 269 - 270 - 271 - 272 - 273 - 274 - 275 - 276 - 277 - 278 - 279 - 280 - 281 - 282 - 283 - 284 - 285 - 286 - 287 - 288 - 289 - 290 - 291 - 292 - 293 - 294 - 295 - 296 - 297 - 298 - 299 - 300 - 301 - 302 - 303 - 304 - 305 - 306 - 307 - 308 - 309 - 310 - 311
H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ

 190﴿ لاَ وَصِيَةَ لِوَارِثٍ 

“Mirasçı için, vasiyet etmeye gerek yoktur”

Tirmizî (ö. 279/892), bu hadisi şu yoldan rivayet etmiştir:

1.      Ebu Ümâme[2]

Daha sonra Tirmizî der ki: “Bu konuda şu yollardan da hadis gelmiştir:

2.      Enes

3.      Amr b. Hârice”

  İbn Hacer (ö. 852/1447“Emaliyyu’l-muhrace ala muhtasarı İbni’l-Hâcib”de der ki: “Bu hadisi rivayet edenler içerisinde şunlar da vardır:

4.     Hz. Ali

5.     Abdullah ibn Abbâs

6.     Abdullah ibn Ömer

7.     Ma’kil b. Yesâr

8.     Hârice b. Amr

Bu hadis, şu yollardan ise mürsel olarak gelmiştir:

9.     Mücâhid

10.     Amr b. Dinâr

11.     Ebu Ca’fer el-Bâkır”

(Derim ki:) Bu hadisi rivayet edenler içerisinde şunlar da vardır:

12.     Câbir b. Abdullah

13.     Amr b. Şuayb, babasından, o da atasından

14.     Zeyd b. Erkam

15.     Berâ’ b. Âzib

Bu konuda daha geniş bilgi için Hafız İbn Hacer (ö. 852/1447)’in “Tahrîcu Ehâdisi’r-Râfiî” ile “Tahrîcu Ehâdisi’l-Hidâye” adlı kitabı ve Suyûtî (ö. 911/1505)’nin “Cem’u’l-Cevâmi’” adlı kitabına bakabilirsiniz. 

İbn Hacer ile daha bir çok kimse, bu hadis hakkında tartışmıştır.

Yine bu konuda daha geniş bilgi için Hafız İbn Hacer (ö. 852/1447)’in “Emaliyyu’l-muhrace ala muhtasarı İbni’l-Hâcib el-Aslî” adlı kitabına başvurabilirsiniz.

Bir kısım alimin bu konudaki ifadesi de şöyledir: Bu hadis, çeşitli lafızlarla rivayet edilmiştir. Tirmizî, bu hadisin bazı geliş yollarının sahih olduğunu, bazı geliş yollarının ise hasen olduğunu belirtmiştir.

İbn Hacer (ö. 852/1447)’de “Fethu’l-Bârî”de der ki: “Alimler, bu hadisin, sahih ve hasen olduğu ile ilgili senedinde ihtilaf etmemişlerdir. Fakat sahih ve hasen’in toplamı, hadisin, bir aslının olmasını gerektirmektedir.

İmam Şâfiî ise “Ümm”de bu (hadis) metninin mütevatir olduğuna şöyle hükmetmiştir:

“Gerek fetva ehliyetine sahip olan ilim adamları ve gerekse de Kureyş (Kabilesi) ile ilgili “Meğâzi” haberlerini kendilerinden aldığımız ilim adamları; Hz. Peygamber (s.a.v)’in (Mekke’nin) Fethi yılında şöyle söylediği hususunda görüş birliğine varmışlardır:

﴿ لاَ وَصِيَةَ لِوَارِثٍ ﴾

“Mirasçı için, vasiyet etmeye gerek yoktur”

Bu hadis, Meğâzi kitaplarını ezberlemiş ilim adamları tarafından nakledilmiştir. Bu dudm dikkate alınırsa, söz konusu hadis; bir topluluğun, (başka) bir topluluktan nakli (=mütevatir haber) için, (diğer konularda) bir kişinin (başka) bir kişiden naklin (=ahad haber)den   çok daha kuvvetlidir.”

Fahreddin er-Râzî (ö. 606/1210), bu hadisin, mütevatir olduğu görüşüne karşı çıkmıştır.

Dolayısıyla  (bu konuda) meşhur olan görüş; “Kur’an’ın, Sünnet’le neshedilemez” diyen Şâfiî mezhebinin görüşüdür.

Hafız (İbn Hacer) der ki: “Fakat bu konuda delil, İmam Şâfiî ile bir çok alimin de belirttiği üzere, hadisin gerektirdiği husus üzerindeki alimlerin icmaıdır.”

Bazıları da, hadisi, sahabeden ve peygamberlik dönemine yakın bir zamanda yaşayan bir çok müctehid imamlardan, mana bakımından rivayet eden kimselerin sayısına bakarak, hadisin, manevi mütevatir olduğunu söyleyerek Fahreddin er-Râzî’nin bu hadisle ilgili söylediğine karşı çıkmışlardır.

Bununla birlikte  hadisin, İmam Şâfiî’ye göre mütevatir olmaması, bize göre de mütevatir olmamasını gerektirmez.

İbn Rüşd (ö. 520/1126“Mukaddimât” adlı eserinin ‘Kitâbu’l-Vesâyâ’ (=Vasiyetler Bölümü’n) de bu hadisin tevatür olduğunu İmam Mâlik’ten aynen şöyle nakletmiştir:

“Kur’an’ın, Sünnet’le neshedilmesini caiz gören mezhebe göre; anne-babaya vasiyet etmeyi belirten ayetin,[3] ﴿ لاَ وَصِيَةَ لِوَارِثٍ ﴾ “Mirasçı için, vasiyet etmeye gerek yoktur” söyüyle neshedilmesine gfelince, bu konuda çeşitli şekiller söz konusu değildir.

Bu, Ebu’l-Ferec’in, İmam Mâlik’ten rivayet ettiği şu rivayettir: 

‘Anne-babaya vasiyet etmeyi belirten ayet, Hz. Peygamber (s.a.v)’den gelen ﴿ لاَ وَصِيَةَ لِوَارِثٍ ﴾ “Mirasçı için, vasiyet etmeye gerek yoktur” sözünün mütevatir olmasıyla neshedilmiştir. (Miras alamayan) yakın akrabaya vasiyet etmeyi belirten ayet ise, mirasın taksimi hakkında inen ayetlerle[4] neshedilmiştir.”


* * *

[1]      “Vasiyet” kelimesi, sözlükte; ulaştırmak, eklemek, ısmarlamak anlamına gelmektedir. Terim olarak ise; ölümden sonra geçerli olmak üzere, malını (veya bir menfaati) başkasına bağışlamak suretiyle mülk edindirmektir.

        İslam dini, gerek erkek ve gerekse de kadın için şahsi malı üzerinde vasiyet hakkı tanımıştır. Resulullah (s.a.v), “Kişinin vasiyeti, yanında hazır bulunmalıdır” buyurarak, vasiyet meselesinin ciddiyetine dikkat çekmiştir.

        Sahih bir vasiyetin olması için; kadın-erkek, mümin-kafir, evli-bekar farkı gözetilmez. Vasiyette kadın,  kocasından izin de almaz. Vasiyetin sıhhati için iki şart aranır: a. Akıllı olmak, b. Hür olmak. Yalnız mal üzerinde vasiyetin sahih olabilmesi için, kişinin, mal bırakmış olması gerekmektedir.

        İslam Hukuku’nda vasiyet; miras ile ilgili hükümler gelmeden önce “farz” olan bir tasarruftu.  Bu husus, Bakara: 2/180. ayette  belirtilmektedir. Bu ayete göre anne, baba ve yakın  akraba için vasiyet etmenin farz olduğu açıkça ifade edilmektedir. Yalnız anne, baba ve karısı hakkında yapılan vasiyet, miras ayetlerinin inmesi ve naklettiğimiz hadisle birlikte neshedilmiştir. Bu konuda icma da vardır.

        Varisler kabul etse de, etmese de; vasiyet, malın üçte birini aşmamak şartıyla cazi olduğu belirtilmiştir. Yalnız malın üçte birinden fazlasını vasiyet etmek, caiz değildir. Fakat bir kimsenin, hiçbir mirasçısı yoksa, malının tamamını vasiyet etmesinde bir sakınca yoktur. Çünkü vasiyete engel olan husus, mirasçılara, yüce Allah’ın  tanıdığı haktır. Engel ortadan kalkınca; malın tamamını vasiyet etmek sahih olur.

        Esasen mirasçılardan birine yapılan vasiyet, diğerlerine, yüce Allah’ın tanıdığı hakkı iptal  etmek anlamını taşır. Vasiyet ederken; akrabası olduğu halde, mirasçı durumunda olmayan ve hakikaten ihtiyaç içinde olan kimseler tercih edilmelidir. 

[2]      Tirmizî, Vesâyâ, 5 (2121); Ebu Dâvud, Vesâyâ 6; Nesâî, Vesâyâ 5; İbn Mâce, Vesâyâ 6 (2713); Müsned: 5/267 

[3]      Bakara: 2/180

[4] Nisâ: 4/781112


01 - 02 - 03 - 04 - 05 - 06 - 07 - 08 - 09 - 10 - 11 - 12 - 13 - 14 - 15 - 16 - 17 - 18 - 19 - 20 - 21 - 22 - 23 - 24 - 25 - 26 - 27 - 28 - 29 - 30 - 31 - 32 - 33 - 34 - 35 - 36 - 37 - 38 - 39 - 40 - 41 - 42 - 43 - 44 - 45 - 46 - 47 - 48 - 49 - 50 - 51 - 52 - 53 - 54 - 55 - 56 - 57 - 58 - 59 - 60 - 61 - 62 - 63 - 64 - 65 - 66 - 67 - 68 - 69 - 70 - 71 - 72 - 73 - 74 - 75 - 76 - 77 - 78 - 79 - 80 - 81 - 82 - 83 - 84 - 85 - 86 - 87 - 88 - 89 - 90 - 91 - 92 - 93 - 94 - 95 - 96 - 97 - 98 - 99 - 100 - 101 - 102 - 103 - 104 - 105 - 106 - 107 - 108 - 109 - 110 - 111 - 112 - 113 - 114 - 115 - 116 - 117 - 118 - 119 - 120 - 121 - 122 - 123 - 124 - 125 - 126 - 127 - 128 - 129 - 130 - 131 - 132 - 133 - 134 - 135 - 136 - 137 - 138 - 139 - 140 - 141 - 142 - 143 - 144 - 145 - 146 - 147 - 148 - 149 - 150 - 151 - 152 - 153 - 154 - 155 - 156 - 157 - 158 - 159 - 160 - 161 - 162 - 163 - 164 - 165 - 166 - 167 - 168 - 169 - 170 - 171 - 172 - 173 - 174 - 175 - 176 - 177 - 178 - 179 - 180 - 181 - 182 - 183 - 184 - 185 - 186 - 187 - 188 - 189 - 190 - 191 - 192 - 193 - 194 - 195 - 196 - 197 - 198 - 199 - 200 - 201 - 202 - 203 - 204 - 205 - 206 - 207 - 208 - 209 - 210 - 211 - 212 - 213 - 214 - 215 - 216 - 217 - 218 - 219 - 220 - 221 - 222 - 223 - 224 - 225 - 226 - 227 - 228 - 229 - 230 - 231 - 232 - 233 - 234 - 235 - 236 - 237 - 238 - 239 - 240 - 241 - 242 - 243 - 244 - 245 - 246 - 247 - 248 - 249 - 250 - 251 - 252 - 253 - 254 - 255 - 256 - 257 - 258 - 259 - 260 - 261 - 262 - 263 - 264 - 265 - 266 - 267 - 268 - 269 - 270 - 271 - 272 - 273 - 274 - 275 - 276 - 277 - 278 - 279 - 280 - 281 - 282 - 283 - 284 - 285 - 286 - 287 - 288 - 289 - 290 - 291 - 292 - 293 - 294 - 295 - 296 - 297 - 298 - 299 - 300 - 301 - 302 - 303 - 304 - 305 - 306 - 307 - 308 - 309 - 310 - 311
H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ

SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget