Mütevâtir Hadisler-2
﴾
“Kim söylemediğim bir sözü bana atfederse,[2] cehennemdeki yerine hazırlansın”
Suyûtî (Ö.
Toplam,
Suyûtî (ö.
İbnü’l-Cevzî’de dedi ki: Bu konudaki Abdurrahman b. Avf hadisi, Amr b. Avf hadisi ile Ebu’l-Hamrâ hadisi bana ulaşmamıştır.”
Hadisi rivayet edenlerin sayısı, bu üç kişiyle birlikte,
Derim ki: Bu raviler, “Takrîb”de de belli bir usûle göre yol izlemektedir; hadisi rivayet eden raviler, alfabetik harf sırasına göredüzenlenip sayılsa, bu sayı, Aşere-i Mübeşşere dışında
Bir çok hadis alimi, bu hadisi rivayet eden ravilerin içerisine “daha başkaları” ifadesini ilave etmişlerdir. Bununla ilgili olarak (Zebîdî’nin) “Şerhu’l-İhyâ”[71] adlı eserine bakabilirsiniz.
(Bazı alimler) derler ki: Buhârî, bu hadisi, ‘İlm’ (İlim Bölümün)de;
‘Cenâiz’ (Cenazeler Bölümün)de ise;
‘Ahbâru Beni İsrâil’ (İsrail oğullarının Haberleri Bölümün)de ise;
‘Menâkibu Kureyş’ (Kureyş Kabilesinin Menkibeleri Bölümün)de;
Müslim ise, bu hadisi;
Yine Müslim, bu hadisi;
Yine bu hadis, Buhârî ile Müslim(in rivayet ettikleri yolların) dışında;
Yine bu hadis, “hasen sened”lerle;
(Sahih ve Hasen yollarla ismini belirttiğimiz raviler,) sahabe’den
Yine bu hadis, bir çokları tarafından, “zayıf mutemâsek”[72] senedlerle
Yine bu hadis, daha başkaları tarafından, “sakıt”[73] senedlerle
Hafız İbn Hacer (ö.
(Hafız İbn Hacer’den) önce hadis hafızı bir topluluk da, bu hadisin geliş yollarını toplamaya özen göstermiştir. Bunların ilki, Ali b. el-Medînî (ö.
Ya’kûb b. Şeybe’de (bu hadisin geliş yollarını toplamada), Ali b. el-Medînî’ye uyup der ki: “Bu hadis, Hicazlı alimler ile bir çok alimlere göre, sahabeden
Yine ayrıca (bu hadisin geliş yollarını) İbrahim el-Harbî ile Ebu Bekr el-Bezzâr (ö.
Bu hadisin geliş yollarını, bu asırda ise, Ebu Muhammed Yahya b. Muhammed ibn Saîd’de toplayıp buna az miktarda ilavede bulunmuştur.
İmam Şâfiî’nin “Risâle” adlı kitabının şarihi Ebu Bekr es-Sayrafî (ö.
Bazı Nisaburlu alimler de, bu hadislerin tahricini yapıp bu hadislere az miktarda ilave yapmışlardır.
İbnü’l-Cevzî (ö.
İbn Dihye (ö.
(İbn Hacer ise,) İbn Dihye’nin bu sözünü, “Fethu’l-Bârî”de nakletmiştir. Sehavî (ö.
Münâvî (ö.
Ebu Musa el-Medînî (ö.
Daha sonra, bu hadisleri, Mizzî diye bilinen Ebu’l-Haccâc Yusûf b. Halîl ed-Dimeşkî (ö.
Bütün bu hadislerin hepsi; sahih, hasen, zayıf ve sakıt şeklinde de belirttiğimiz gibi,
Bu hadislerin hepsinde, (Cehennem ateşi ile ilgili) bu “özel korkutma”, kayıtlanmaksızın, Hz. Peygamber (s.a.v)’in üzerine yalan söz söylemenin mutlak kötülüğü söz konusu edilmiştir.”
Irâkî (ö.
(Sehâvî’de) “Fethu’l-Muğîs”de[75] konu ile ilgili olarak ise şöyle der: “Bu (hadisin geliş yolu ile ilgili) sayı,
Der ki: “Bu, onların yanında bulunan toplu sayıdır.”
Nevevî (ö.
(Sehâvî’de) “Fethu’l-Muğîs”de der ki: “Musannıf Irâkî, bu hadisin, bu kadar yoldan gelişini uzak görmüştür.
Bir çok hadisçi de, bu hadisleri; ﴿ مَنْ حَدَّثَ عَنِّي بِحَدِيثٍ يُرَى أَنَّهُ كَذِبٌ فَهُوَ أَحَدُ الْكَاذِبِينَ ﴾ “Kim yalan olduğu zannedilen bir sözü, benden (olmak) üzere rivayet ederse, kendisi de yalancılardan biridir”[77] hadisi ile bunun gibi hadisleri, “mutlak yalan söz söyleme”[78] şeklinde yorumlamış-lardır. Fakat belki de bu hadisin geliş yolları, hocamız (Irâkî’n)inde söylediği gibi,
Hafız Burhaneddin el-Halebî (ö.
Yine hocamız, İbnu’s-Salâh’ın (hadis usûlü ile ilgili) kitabına yazdığı “Kitabu’n-Nüket”de, bu hadisi rivayet eden sahabileri, alfabetik harf sırasına göre belirtmiştir. Ben, bu kitabı okudum. Bu sahabiler,
Suyûtî (ö.
Musannıf Irâkî dedi ki: ‘(Sahabilerden naklen yapılan bütün) bu hadislerin metinleri, aynı değildir. Fakat bu (genel manada) ‘mutlak yalan söz söyleme’ hususundadır. (Hadislerin) bu metinlerine özgü rivayet,
Suyûtî (devamla) der ki: “Bu sahabilerin isimleri, “Şerhu’t-Takrîb” (adlı eserim)de geçmektedir. Ayrıca bu hadisi(n geliş yollarını ve ravilerini), ‘mütevatir hadisler’ ile ilgili bir çalışma(m)da topladım.”
Münzirî (ö.
İbnu’s-Salâh (ö.
Bazı alimlerde der ki: “Bu hadisin dışında mütevatir olduğuna dair görüş birliğine varılan bir başka mütevatir hadis daha bulunmamaktadır.”
Bu husus, bazı hadis hafızları tarafından da nakledilmiştir.
İbnü’l-Cevzî (ö.
İbnü’l-Cevzî (ö.
1. Bu hadisin, mütevatir olması.
2. Mütevatiri, sadece bu hadise özgü kılması.
3. Bu hadisi, Aşere-i Mübeşşere ile
Birincisine Cevap: (İbn Hacer) “Feth”de bu konuda bazı hususları belirttikten sonra aynen şöyle der: “Bu hadisin geliş yollarının çok olmasında dolayı bir topluluk, bu hadisin mütevatir olduğunu söylemiştir. Bazı hocalarımız da bu (hadisin mütevatir olup olmadığı) hususunda tartışmıştır.”
(Devamla) der ki: “Çünkü mütevatirin şartı; (naledilen hadisin,) ilk tabakada, son tabakada ve orta tabakada çokluk bakımından olması ve (bu çokluğun,) tabakanın her geliş yolunda tek başına rivayet edilmesinin mevcut olmamasıdır.
Bu hadisin, mütevatir olduğunun söylenmesiyle kast dilen husus, her asırda bir topluluğun diğer bir topluluktan, ilk tabakadan son tabakaya varıncaya kadar rivayet edilmesidir diye cevap verilmiştir. Bu husus, (hadisin) bilgi ifade etmesinde yeterlidir.
(Bu hadisin) Enes’ten gelen yolu, tektir. Fakat bu geliş yollarını, Enes’ten pek çok sayıda kişi rivayet etmiştir. Çünkü bu yollar, bunlardan, tevatüren gelmiştir.
Ali Hadisi. Bu hadisi, Hz. Ali’den; Tabiûn’un meşhur ve güvenilir olanlarından
Abdullah ibn Mes’ud Hadisi, Ebu Hureyre Hadisi ile Abdullah ibn Amr Hadisi de aynı bu şekildedir.
(Aslında mütevatir’in şartında bu çokluğun; ‘senedin) her geliş yolunda Resulullah (s.a.v)’in sahabilerinden nakledildiği üzere, mütevatirdir’ denilse idi, bu ifade, daha doğru olurdu. Çünkü belirli bir sayı, mütevatir de şart koşulmamalıdır. Aksine bu husus, (hadisin) bilgi ifade etmesinde yeterli görülmektedir. Ravilerdeki saygın nitelikler, sayısal çokluğun yerine geçebileceği gibi, sayısal çokluğu geçebilirde. Nitekim bu hususu, “Nüketu Ulûmi’l-Hadîs” ile “Şerhu Nuhbeti’l-Fiker”de belirttim. Yine orada ‘mütevatir hadise örnek, sadece bu hadistir’ şeklinde iddiada bulunana gerekli açıklamayı da yaptım ve mütevatir hadisin örneklerinin pek çok olduğunu da (yine orada) söyledim.”
İkincisine Cevap: İbn Hacer (ö.
Üçüncüsüne Cevap: (Sehâvî) “Fethu’l-muğîs”de bu konu ile ilgili olarak şöyle der: “Bir çok alim, Aşere-i Mübeşşere’nin, bu hadisi rivayet etmede birleştiği hususunda tartışmıştır. Buna şöyle cevap verilmiştir:
“Bu hadisin, Aşere-i Mübeşşere’den olan geliş yolları, İbnül-Cevzî‘nin “el-Mevzuât” adlı eserinin “mukaddime” kısmında geçmektedir. Aşere-i Mübeşşere’den biri olan Abdurrahman b. Avf’ın rivayet ettiği hadis ise, “Mevzuât”ın diğer nüshasında bulunmaktadır. Bu, İbnül-Cevzî’den sonra gelen alimlerin kitaplarında da yer almaktadır. Bu hadisin güvenilir geliş yolları; Hz. Ali ile Zübeyr b. Avâm yolundan gelenin sahih; Talha b. Ubeydullah, Sa’d b. Ebi Vakkâs, Saîd b. Zeyd ile Ebu Ubeyde b. el-Cerrâh yolundan gelenin hasen; Hz. Osman yolunda gelenin zayıf; bunlardan geriye kalan Aşere-i Mübeşşere’den gelen hadisler ise, zayıf yada sakıt’tır. Bütün bunlara rağmen (bu hadisin, Aşere-i Mübeşşere’den geri kalan diğer geliş yollarını araştıracak olursan,) tamamen bulabilirsin.”
(Sehâvî) “Feth”de, hocası (Irâkî)’nin görüşünün aksine Hz. Osman’dan gelen yolun, ‘mutemâsek zayıf’ türden olduğunu söylemiştir. Çünkü hocası (Irâkî), Hz. Osman’dan gelen yolu, sahih saymıştır. Doğru olanı da, bu görüştür. Zira Hz. Osman Hadisini, İmam Ahmed “Müsned” adlı eserinin iki yerinde iki (ayrı) şekilde rivayet etmiştir.
Birincisi: İshak b. İsa, Şüreyh ile Hüseyin’den, (bunlar da) Abdurrahman ibn Ebi’z-Zinâd’dan –bu sadûk’tur-, o da Hz. Osman’dan rivayet etmiştir.[80]
İkincisi: Abdulkebîr b. Abdulmecîd’den, -bu sika’dır-, o da Abdulhumeyd b. Ca’fer’den -ki bu da sadûk’tur-, o da babasından –bu da sika’dır-, o da Mahmûd b. Lebîd’den –ki bu, küçük yaştaki bir sahabidir-, o da Hz. Osman’dan rivayet etmiştir.
Hz. Osman’dan gelen bu iki yolun toplamı, Hz. Osman Hadisinin, sahih olduğunu gösterir.
Dördüncüsüne Cevap: Irâkî (ö.
Halbuki bu hadisi; bu sayı (çokluğuna) ve sadece Aşere-i Mübeşşere’nin rivayetine özgü kılma, “Mestler üzerine mesh etme” hadisiyle çelişmektedir.
Çünkü Ebu’l-Kasım Abdurrahman b. Muhammed b. İshak b. Mende (ö.
Hasan el-Basrî’nin, “Mestler üzerine mesh etme” ile ilgili hadis hakkında şöyle söylediği rivayet edilmiştir: “Resulullah (s.a.v)’in sahabilerinden
İbn Abdilberr (ö.
Yine içlerinde az önce adı geçen İbn Mende ile Hâkim’in de bulunduğu bir çok alim, “Ref’u’l-yedeyn” (=Elleri kaldırma) ile ilgili hadisi, Aşere-i Mübeşşere’ye dayandırmıştır.
Hadisin, Aşere-i Mübeşşere’ye ve bu sayı çokluğuna dayandırılması meselesi, Mütevatir Hadis’in özelliklerinden kabul edilmiştir.”
(Sehâvî) “Fethu’l-muğîs”de der ki: “Erkeklik organına dokunmaktan dolayı abdest almanın gerektiğini’ bildiren hadis de, böyledir.
Denildi ki: Bu hadisin ravileri de,
Suyûtî (ö.
Bu husus, metodoloji’de, ‘manevî mütevatir’ diye isimlendirilmiştir. Manevî mütevatirin karşıtı, lafzî mütevatirdir. ‘Lafzî mütevatir’, Aşere-i Mübeşşere ile
Yalnızca bunun yarısına yakın olarak rivayet edilen hadisler vardır. Örnek: “Kur’an, yedi harf üzerine indirilmiştir” hadisi gibi. Bu hadisi,
(Sehâvî’nin) “Fethu’l-muğîs”inde, bu meseleye, daha fazla cevap verilmiştir. Ayrıca bu konuda daha geniş bilgi için Üstad Murtaza ez-Zebîdî (ö.
* * *
[1] İlim kelimesi, sözlükte; bilme, bilgi ve biliş anlamlarına gelmektedir. Bilginin tanımı, alanı, mahiyeti, kaynağı, elde ediliş yolu veya şekli, elde edilen bilgi ile bilgisi edinilen şeyin arasındaki uygunluk, elde edilen bilgilerin güvenilir oluşu veya olmayışı, güvenilir ise ne dereceye kadar bu bilgilere güvenebileceğimiz b. meseleler hep tarih boyunca tartışılmıştır.
[2] Hadis, Resulullah (s.a.v) üzerine yalan hadis dayandıran yada söz söyleyen kimseyi kınamaktadır. Cenab-ı Hak, bu kimseye, hak ettiği cezayı dilerse verir ve dilerse afeder. Böylelerin muhakkak surette Cehenneme gireceklerine kesinlikle hükmedilemez. Çünkü küfürden ve şirkten başka büyük günah işleyenler hakkında verilecek hüküm budur. Bunlar, Cehenneme girecek olsalar bile orada ebedi kalmazlar. Zira Tevhid dini üzere ölen bir kimse Cehennemde ebedi kalmaz.
Yalan; ister kasten, ister kasıtsız olsun bir şeyi oluğunun aksine haber vermektir. Çünkü yalan, bazen kasten ve bazen de kasıtsız söylenmemiş olsa da, Hz. Peygamber (s.a.v): “Kasten yalan söz söylerse” diye kayıt koymazdı. Sadece unutan ile yanılan kimselere günah yoktur.
Resulullah (s.a.v) üzerine yalan uydurmak, pek büyük bir günah ve çok çirkin bir iftiradır.
Bazı rivayetlerde; daha Hz. Peygamber (s.a.v)’in sağlığında ona yalan söz dayandıranlar çıkmış olsa bile, hadis uydurma, bir hareket olarak, hicri
Çeşitli zamanlarda, bidatçiler çıkmış ve bunlar; çalışmalarını, ideolojilerini ve düşüncelerini haklı göstermek için yalan hadis uydurmuşlar; bazı fıkıhçılar ise sırf mezheplerini ve düşüncelerini savunmak için kitaplarında uydurma hadislere yer vermişler; bazı zahid ve tasavvufçular ise insanları Salih amellere teşvik etmek için, ya yalan hadis uydurmuşlar yada yalan hadislere yer vermişler; zındık yada din düşmanları, çıkarları için yada İlam’a zarar vermek için hadis uydurmuşlar; kıssacılar ise ya devlet adamlarına yaranabilmek için yada maddi kazanç elde etmek için hadis uydurmuşlar; bazıları da halk arasında bilgiçlik taslamak için hadis uydurmuşlar… ve benzeri şeyler daha söylenebilir.
[3] Buhârî, İlim
[4] Buhârî, İlim
[5] Buhârî, İlim
[6] Buhârî, Cenaiz
[7] Buhârî, İlim
[8] Buhârî, İlim
[9] Buhârî, Enbiya
[10] Tirmizî, İlim
[11] İbn Mâce, Ahkam
[12] İbn Mâce, Mukaddime
[13] Müslim, Zühd
[14] Hâkim
[15] Müsned,
[16] Müsned,
[17] Müsned,
[18] Müsned,
[19] Tirmizî, İlim
[20] Müsned,
[21] Müsned,
[22] Müsned,
[23] Müsned,
[24] Taberânî, el-Evsat; Ebu Ya’lâ
[25] Taberânî; Ebu Ya’lâ
[26] Taberânî, el-Kebir,
[27] Taberânî
[28] Taberânî, el-Evsat
[29] Taberânî
[30] Taberânî
[31] Taberânî
[32] Dârekutnî, Efrad; Hâtib, Tarih
[33] Hâkim, Müstedrek,
[34] Dârimî, Mukaddime,
[35] Hâkim, Müstedrek,
[36] Taberânî; İbn Adiy
[37] Taberânî
[38] Taberânî
[39] Taberânî
[40] Taberânî
[41] Taberânî, el-Evsat
[42] Taberânî, es-Sağir
[43] Dârimî, Mukaddime,
[44] Taberânî
[45] Taberânî
[46] Taberânî, el-Evsat
[47] Taberânî
[48] Taberânî; Bezzâr
[49] Bezzâr; Ebu Ya’lâ; Dârekutnî; Hâkim, Medhal
[50] Müsned,
[51] Buhârî, İlim
[52] İbn Kânî’ , Mu’cemu’s-Sahabe; İbnü’l-Cevzî
[53] Ukaylî, Duafâ; Taberânî
[54] Dârekutnî; İbnü’l-Cevzî
[55] Ebu Nuaym
[56] Taberânî; Ebu Nuaym; İsmailî, Mu’cemu’s-Sahabe
[57] Ebu Nuaym; Yusuf b. Halil, Cem’uhu li turûki hâza’l-hadis
[58] Taberânî; İbn Kânî’ , Mu’cemu’s-Sahabe
[59] İbn Kânî’ , Mu’cemu’s-Sahabe; İbnü’l-Cevzî
[60] Buhârî, Menakib ; Hâkim, Medhal; İbn Asâkir, Tarih; İbn Adiy
[61] Hatîb, Tarih
[62] Müsned,
[63] İbn Saîd, Cem’uhu li turûki hâza’l-hadis
[64] Yusuf b. Halil, Cem’uhu li turûki hâza’l-hadis
[65] Yusuf b. Halil, Cem’uhu li turûki hâza’l-hadis
[66] Taberânî; İbn Sa’d, Tabakâtu’l-kübra
[67] Ukaylî, Duafâ
[68] Müsned,
[69] Müslim, İman
[70] İbn Saîd, Cem’uhu li turûki hâza’l-hadis
[71] Bu kitabın başlığı, “İthâfu’-sâdeti’l-müttekîn” olup değişik tarihlerde çeşitli baskıları yapılmıştır.
[72] Mutemasek, ta’dilin dördüncü mertebesinde bulunan bir ravi hakkında kullanılan bir siğadır. Böyle bir ravinin rivayet ettiği hadis, itibar ve ihtibar için alınır.
[73] Zehebî ve Sehavî’ye göre cerhin üçüncü, Irâkî’ye göre ise ikinci, İbn Hacer’e göre ise onuncu mertebesinde bulunan bir ravi hakkında kullanılan bir siğadır. Böyle bir ravinin rivayet ettiği hadis, hiçbir şekilde alınmaz. Ayrıca hadis yazarken yanlışlıkla yazılmayan düşen kelime anlamına da gelmektedir.
[74] Nevevî, İbnu’s-Salâh’ın, Hadis Usûlü ile ilgili “Ulûmu’l-Hadis” adlı kitabını, ilk önce “İrşâd” adıyla özetlemiş, daha sonra da bunu, “Takrîbu’l-İrşâd” adıyla yeniden özetlemiştir. Zeynüddin el-Irâkî, “Takrîb”i, “Nazmu’d-dürer fi ilmi’l-eser” adıyla ilavelerle birlikte elfiyeli bir nazım haline döndürmüştür. Daha sonra bu nazmı, biri uzun ve diğeri kısa ve özet halinde olmak üzere iki kere şerh etmiştir.
[75] Sehâvî’de, Irâkî’nin bu “Elfiyye” sini, “Fethu’l-muğîs fi şerhi Elfiyyeti’l-hadis” adıyla şerh etmiştir. Bu, “Elfiyye” şerhlerinin en iyisidir.
[76] Nevevî’nin, Müslim’in “Sahih” adlı kitabına yazdığı şerhin asıl adı, “el-Minhâc fi şerhi Sahîhi Müslim”dir.
[77] Müslim, Mukaddime
[78] Burada kast edilen husus; “müteammid” (bile bile kasten) ifadesi, yalan söz söyleme ile ilgilidir. Bu kayıt olmazsa, yanlışlıkla yalan söz söyleyenin günaha girdiği anlaşılırdı. Halbuki Kitap, Sünnet göre; unutan ve yanılan kimselere günah yoktur. Bu sebeple bu kaydın olmadığı mutlak rivayetler, kayıtlı olanlara hamledilir.
[79] Bu, hadis usûlü ile ilgili, İbn Hacer’in, “Nühbetü’l-fiker fi mustalahı ehli’l-eser” adlı kitabını, “Nüzhetu’n-nazar bi-tevdîhi Nuhbeti’l-fiker” adıyla şerh ettiği kitabıdır.
[80] Müsned,