Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Latest Post

 1﴿ إِنَّمَا الْأَعْمَالُ بِالنِّيَّاتِ وَإِنَّمَا لِكُلِّ امْرِئٍ مَا نَوَى

“Ameller ancak niyetlere[1] göre değerlendirilir. Kişi için ancak ni­yet ettiği şey vardır”

Bazı hadisçiler bu hadisi, mütevatir[2] hadise örnek olarak göstermiştir.

Fakat İbnu’s-Salâh (ö. 643/1245), “Ulûmu’l-Hadis” adlı eserinde bu ha­disin mütevatir olduğu ile ilgili görüşü şöyle reddetmektedir:

﴿ إِنَّمَا الْأَعْمَالُ بِالنِّيَّاتِ ﴾ Ameller ancak niyetlere göre değerlendirilir” ha­disi, mütevatir hadisten değildir. Her ne kadar tevatür için gerekli olan top­luluk (= raviler), bu hadisi, nakletse de, (bu sayıyı) geçse de fark etmez. Çünkü hadis, orta tabakada (ki ravi sayısının çokluğuyla) gelmiştir. Bu hadi­sin, ilk taba­kadaki ravisinin çok olduğu[3] bilinmemektedir.”

Nevevî (ö. 676/1277)’de “Takrîb”de,[4] bu hadisin, mütevatir olmadığı ile il­gili olarak şöyle der:

﴿ مَنْ كَذَبَ عَلَيَّ مُتَعَمِّدًا فَلْيَتَبَوَّأْ مَقْعَدَهُ مِنَ النَّار ﴾ِ  “Kim benim üzerime bile bile katen yalan söz söylerse, cehennemdeki yerine hazırlansın” hadisi, mütevatir’dir. Fakat ﴿ إِنَّمَا الْأَعْمَالُ بِالنِّيَّاتِ ﴾ “Ameller ancak niyetlere göre değerlendirilir” hadisi ise mütevatir değildir.”

Mütevatir’in şartı; yalan üzere birleşmeleri (aklen ve adeten) mümkün ol­mayan bir topluluğun, Hz. Peygamber (s.a.v)’den, (hadisi) haber veren kim­seye varıncaya kadar, (her üç nesil = tabaka boyunca) yine kendisi gibi bir topluluk­tan rivayet ettikleri hadislerin, bütün tabakalarda tevatür (için gerekli) sayının ortaya çıkmasıdır.

İşte (bir hadisin mütevatir olabilmesi için gerekli olan) bu sayı, bu ha­diste, mevcut değildir. Fakat bu hadis ile ilgili yukarıda geçen ifadelerde, (lafzî mütevatir değil de) ‘manevî mütevatir’ kast edilmiş olabilir. Ki o zaman bu (söz), doğru olur. Çünkü “amel” konusunda “niyet”in göz önünde bulundu­rul­ması ile ilgili pek çok hadis rivayet edilmiştir. Bu nedenle de bu hadis, mana yönünden ‘mütevatir hadis’ olmaktadır. Nitekim bu husus, birazdan anlatılacak­tır.

Münzirî (ö. 656/1258“Terğîb”de, bu konu ile ilgili olarak şöyle der:

“Bazı son devir alimlerin savına göre; bu hadis, tevatür derecesine ulaş­mıştır. Fakat mütevatir değildir. Çünkü bu hadisi, Yahyâ b. Saîd el-Ensârî, Mu­hammed ibn İbrahim et-Teymî’den yaptığı rivayette tek başına kalmıştır. Yine bu hadisi, Yahyâ b. Saîd el-Ensârî’den, 200 kişi kadar bir topluluk, başka bir riva­yete göre ise 700 kişi rivayet etmiştir. Yine bu hadis, Yahyâ b. Saîd el-Ensârî yolu dışında pek çok yolardan da rivayet edilmiştir. Fakat bu yollardan hiç birisi sahih değildir. Hafız Ali b. el-Medinî ve daha bir çok hadis imamı, bu şekilde söz söylemişlerdir.

Hattâbî’de dedi ki: ‘Hadisçiler arasında bu konuda bir görüş ayrılığının  ol­duğu bilinmemektedir.’

Yine de doğruyu en iyi bilen Allah’tır.”

Irâkî (ö. 805/1402)’de bu konu ile ilgili olarak şöyle der:

“Bazı hadisçiler, bu hadisin, meşhur hadis[5] olduğunu söylemişlerdir. Bazı ha­disçiler de, (bu hadisin)  mütevatir hadis olduğunu söylemişlerdir. Fakat bu hadis, mütevatir hadis değildir. Bu hadis (olsa olsa) ancak ferd ha­dis[6] olabilir. Bu hadisin, ‘mütevatir hadis’ ve meşhur hadis olduğunu söyle­yenler, (bu sözle­riyle,) hadisin, (ravi zincirinin) son tabakasında bulunan ravi çokluğunu göz önünde bulundurduklar için (bununla,) meşhurluğu ve ‘mütevatirliği’ kast etmiş­lerdir.

(Hadis zincirinin son tabakasındaki ravi sayısının çok olması nedeniyle) Ha­fız Ali b. el-Medinî, bununla ilgili olarak şöyle der:

‘Bu hadisi, Yahyâ b. Saîd el-Ensârî’den, 700 kişi rivayet etmiştir.’ “(Irâkî’nin sözü burada bitmektedir.)

Sehâvî (ö. 902/1496)’de “Şerhu’t-Takrîb”de bu konu ile ilgili olarak şöyle der:

“Bu hadisin, mütevatir hadisden ziyade meşhur hadise benzetilmesi, doğru değildir. Bu hadis (olsa olsa) ancak garib hadise[7] benzetilebilir. Çünkü (kural gereği) benzetmedeki hüküm, (çoğa göre değil de) en aza göre verilir.”

Kısacası: Hadis imamları, bu konuda, ilk tabakada (az sayıda kişi tara­fından rivayet edilmesi) nedeniyle hadisin, “ferd-garib hadis” olduğunu söylemişler­dir. Fakat hadisin, son tabakada (çok sayıda kişi tarafından rivayet edilmesi ne­deniyle,) meşhur yada mütevatir olup olmadığı hususundaki garip durum, tam 4 defa yinelenmiştir. Bir çok hadis hafızının da söylediği gibi, bu hadis ancak Hz. Peygamber (s.a.v)’den şu yoldan gelmesiyle sahih olabilir:

1.    Yalnız Hz. Ömer rivayeti.

2.    Yalnız Alkame’nin, Hz. Ömer’den yaptığı rivayet.

3.    Muhammed ibn İbrahim et-Teymî’nin, Alkame’den yaptığı rivayet.

4.    Yalnız Yahya b. Saîd el-Ensarî’nin, Muhammed ibn İbrahim et-Teymî’den yaptığı rivayet.

Konu, işte bu çerçevede dönüp dolaşmaktadır. Yahya b. Saîd el-Ensarî’den sonraki (tabakada yer alan ravilere) gelince, bu hadisi, Yahya b. Saîd el-Ensarî’den, 200’den fazla  kişi rivayet etmiştir. Bu ravilerin çoğu da, hadis ima­mıdır.

Hafız  Ebu Abdullah Muhammed b. Ali el-Haşşâb ise bu konu ile ilgili ola­rak şöyle der:

“Bu hadisi, Yahya b. Saîd el-Ensarî’den, 250 kişi rivayet etmiştir.”

İbn Mende (ö. 470/1077) ise bu kişilerin isimlerini alfabetik harf sırasına göre düzenleyip belirtmiş ve böylece bu kişilerin sayısı, 304’e ulaşmıştır.

Hafız İbn Hacer (ö. 852/1447)’de “Emaliyyu’l-Muhrace alâ muhtasarı ibni’l-Hâcib el-Aslî”de ise bu konu ile ilgili olarak şöyle der:

“Bu hadis, bana, bilinenden farklı 3 yoldan ulaşmıştır.”

Hafız Ebu Musa el-Medinî (ö. 581/1185) ise bu konu ile ilgili olarak şöyle der:

“Şeyhülislam diye bilinen Ebu İsmail el-Herevî’nin söylediğine göre, bu ha­disi, ‘Yahya b. Saîd el-Ensarî’den’,yine onun arkadaşlarından 700 kişi yazmıştır.”

Hafız der ki: “Bu (hadisi, Yahya b. Saîd el-Ensarî’den 700 kişinin rivayet etmesi,) mümkündür. Bunun yorumu; ‘bu hadisin, Yahya b. Saîd el-Ensarî’nin arkadaşlarının her birinin (hadisin geldiği) yoldan daha çok ol­ması’ şeklinde olup bu sayı, İbn Mende’nin (alfabetik harf sırasına göre dü­zenleyip)  belirttiği 304 sayısı geçmez. Çünkü bu hadisi, Yahya b. Saîd el-Ensarî’den nakleden raviler, bildiğimiz bu sayıyı ve rivayetlerine vakıf oldu­ğumuz İbn Mende’nin belirttiği sayıdan daha fazlasına ulaşmaz.”

(İbn Hacer) “Tahricu Ehâdisi’r-Râfiî”de bu konu ile ilgili olarak ise şöyle der:

“Bu hadisin geliş yolu ile ilgili konuyu, bir çok kitap ile cüz’lerden araştır­dım. Öyle ki bu konu için  3.000’den fazla cüz’e baktım. (Sonunda) bu hadi­sin, 70 yoldan  geldiğine tamamlamayı uygun buldum.”

Ebu’l-Kasım ibn Mende (ö. 470/1077“Tezkire”de belirttiğine göre; bu hadisi, Hz. Peygamber (s.a.v)’den;

1. Hz. Ömer[8]

2. Hz. Ali[9]

3. Sa’d b. Ebi Vakkâs

4. Abdullah ibn Mes’ud[10]

5. Ebu Zerr[11]

6. Ubâde ibnu's-Sâmit[12]

7. Ebu Hureyre[13]

8. Ebu Saîd el-Hudrî[14]

9. Abdullah ibn Ömer[15]

10. Abdullah ibn Abbâs[16]

11. Muaviye

12. Ukbe b. Âmir

13. Utbe b. Abdussülemi

14. Câbir[17]

15. Enes[18]

16. Utbe ibnu'n-Nudder

17. Utbe b. Müslim

18. Hilâl b. Süveyd rivayet etmiştir.

Hafız İbn Kesir (ö. 774/1372)’nin belirttiğine göre; kendisi, Mizzî’ye, İbn Mende’nin, (hadisi rivayet eden  ravilerin ismi ile ilgili) bu sözünü sormuştu.

Hafız Ebu’l-Fadl el-Irâkî’de, İbnu’s-Salâh’ın kitabı üzerine yazdığı eserde, İbn Mende’nin, (hadisi rivayet eden  ravilerin ismi ile ilgili) bu sözünü; ‘hadisi rivayet eden ravilerin, niyet hususundaki bu hadisleri, bu lafza özgü değil de mutlak anlamda niyet  hakkında gelen hadislere itibar  etme suretiyle rivayet ettiklerini ve İbn Mende’nin belirttiği son iki ismin sahabi olmadığını’ kast ettiğine yöneltmektedir.

Hafız da der ki: Bu hadis, bu lafızla, ismi daha önce geçen 4 kişiden de gelmiştir. Bunlarda; 1. Ebu Saîd el-Hudrî, 2. Enes, 3. Ebu Hureyre, 4. Hz. Ömer.” (Hafızın sözü burada bitmektedir.)

Hafız Ebu’l-Fadl el-Irâkî (ö. 805/1402)’nin belirttiğine göre; bu hadisi, 33 sahabi rivayet etmiştir. Bunlardan bazılarının isimleri, daha önce geçmişti. Bun­lara şunları da eklemiştir:

19. Ebu'd-Derdâ

20. Sehl b. Sa’d[19]

21. Nevvâs b. Sem’ân

22. Ebu Musa el-Eş’arî

23. Süheyb b. Sinân[20]

24. Ebu Ümâme el-Bâhilî[21]

25. Zeyd b. Sâbit[22]

26. Râfi’ b. Hadîc

27. Safvân b. Ümeyye

28. Gaziye ibnu'l-Hâris[23]

29. Hâris ibn Gaziye[24]

30. Hz. Aişe[25]

31. Ümmü Seleme[26]

32. Ümmü Habîbe

33. Safiye bint Hayy.

Bunlar, (lafza özgü değil de) mutlak anlamda niyet konusunda gelen hadis­leri rivayet etmişlerdir.

Irâkî’nin oğlu Veliyyuddin Irâkî ise, bu hadisi, sadece Hz. Ömer’in riva­ye­tine indirgemiş (bunun dışında gelen diğer hadis lafızlarını ise zayıf saymış) veya mutlak anlamda niyet konusuna indirgemiştir.

Yine İbn Mende (ö. 470/1077)’nin belirttiğine göre; bu hadisi, Alkame’nin, Hz. Ömer’den yaptığı rivayet dışında bir topluluk daha rivayet etmiştir. Bu hadisi rivayet edenler içerisinde şunlar da vardır.

34. Abdullah ibn Ömer,

35. Câbir,

36. Ebu Cuhayfe,

37. Abdullah ibn Âmir b. Rebîa,

38. Zu’l-kila’,

39. Atâ’ ibn Yesâr,

40. Nâşire b. Sema,

41. Vâsıl b. Amr el-Cüzâmî,

42. Muhammed ibnu'l-Münkedir.

Yine bu hadisi, Alkame’den; Muhammed b. İbrahim et-Teymî dışında Saîd b. el-Müseyyeb ile Abdullah ibn Ömer’in azadlısı Nâfi’ rivayet etmiştir.

Yine bu hadisi, Muhammed b. İbrahim et-Teymî’den; Yahya b. Saîd el-Ensarî dışında Yahya’nın kardeşi Abdurrabh b. Saîd ile Haccâc b. Amr ibn Alkame el-Leysî rivayet etmiştir.

İbn Mende (ö. 470/1077), bu hadisin, mütevatir hadis olduğunu savun­muştur. İşte bundan dolayıdır ki, İbn Mende, bu hadisin, mütevatir olduğunu delillendirme de bu kadar zorluğa katlanmıştır. İbn Mende, eğer mütevatirle, manevi tevatürü kastetmişse, zaten bu, (burada) mümkündür. Eğer mütevatirle, lafzî tevatürü kastetmişse, bu, mümkün değildir. Çünkü bu hadis, Hz. Ömer’in yolu dışında bir başka yoldan sahih değildir. Bu ise Hz. Ömer(in rivayet et­tiği) hadisin lafzıyla değil de, Ebu Saîd el-Hudrî’nin rivayet ettiği hadisin lafzıyla gelmiştir. Fakat alimler, bu konuda gelen hadisin ravilerinin hatalı durumlarını da belirtmişlerdir. Şöyle ki:

·      Hz. Ali Hadisi. Bu hadisin senedinde bilinmeyen bir şahıs vardır.

·      Enes Hadisi. Bu hadis, gerçekten Garib’tir.

·      Ebu Hureyre Hadisi. Bu hadis ise, zayıftır.

    İsmi daha önce anılan sahabilerin rivayet ettikleri diğer hadisler ise, an­cak ﴿ يُبْعَثُونَ عَلَى نِيَّاتِهِمْ ﴾ “(Kıyamet günü) herkes niyetlerine göre diriltilir­ler” hadisi gibi, mutlak niyet konusundadır.

·      ﴿ لاَ عَمَل لِمَنْ لَا نِيَةَ لَهُ ﴾ “Niyeti olmayan kimsenin ameli de yoktur” Hadisi.

·      ﴿ لَيْسَ لِلْمَرْءِ عَنْ عَمَلِهِ إِلاَّ مَانَوَاهُ ﴾  “Kişinin amelinden ancak niyet et­tiği vardır” Hadisi.

·      ﴿ نِيَةُ الْمُؤْمِنِ خَيْرٌ مِنْ عَمَلِه ﴾ِ “Müminin niyeti, amelinden daha değerli­dir” Hadisi.

·      ﴿ لَيْسَ لَهُ مِنْ غَزَاتِهِ إلاَّ ما نَوَى ﴾ “Kişinin, bir başka niyetle (katıl­dığı) sa­vaştan sadece niyet ettiği vardır” Hadisi.

·      ﴿ وَلَكِنْ جِهَادٌ وَنِيَةٌ ﴾ “Artık cihad ve niyet vardır” Hadisi.

·      ﴿ رُبَّ قَتِيلٍ بَيْنَ الصَّفَّيْنِ اللهُ أَعْلَمُ بِنِيَّتِه ﴾ِ “Saflar arasında ölen nice in­san vardır ki, Allah, onun niyetini daha iyi bilendir” Hadisi.

·      ﴿ لَكَ مَا نَويتَ ياَ يَزِيدُ ﴾ “Ey Yezid! Senin için niyet ettiğin vardır” Ha­disi ve buna benzer diğer hadisler.  

Suyûtî (ö. 911/1505“Münteha’l-a’mâl fi şerhi hadisi innema’l-a’mâl”de bu konu ile ilgili olarak şöyle der:

“Mutlak niyet konusunda tevatür (için gerekli olan) sayıyı geçen, ger­çekten, pek çok hadis gelmiştir.”

Bu konuda daha geniş bilgi için; bu kitaba, Hafız İbn Hacer (ö. 852/1447)’in “Emaliyyu’l-Muhrace alâ muhtasarı İbni’l-Hâcib el-Aslî” adlı kitabına, yine  Suyûtî (ö. 911/1505)’nin “Şerhu’t-Takrîb” adlı kitabının ‘Şazz Bahsi’ne, (Kastallânî’nin) “İrşâdu’s-Sârî” adlı kitabı ile daha bir çok ali­min kitabına da bakabilirsiniz.

Şa’rânî (ö. 970/1562)’nin “Bedrü’l-Münîr” adlı kitabınde﴿ إِنَّمَا الْأَعْمَالُ بِالنِّيَّاتِ ﴾ “Ameller ancak niyetlere göre değerlendirilir” hadisi ile ilgili söyle­diği şu söz, (şimdiye kadar söylenen) bütün sözleri (kısaca) şöyle ifade et­mekte­dir.

“Bu hadisi, Buhari ile Müslim  rivayet etmiştir. Fakat (Buhari ile Müslim, bu hadisi,) ﴿ إِنَّمَا الْأَعْمَالُ ﴾ “Ameller ancak…” ziyadesiyle rivayet etmiştir. Yine bu hadisi, 30 sahabi rivayet etmiştir. Dolayısıyla da bu hadis, mütevatir hadisler­den olmaktadır.”

Ayrıca bu hadis, Suyûtî (ö. 911/1505)’nin, “el-Ezhâr”da anmadığı ha­disler içerisinde yer almaktadır.

   Suyûtî’nin, bu kitabında kast ettiği şey; her ne kadar –Allah daha iyi bilir- manevi mütevatir ile ilgili pek çok hadis getirmiş olsa da, manevî mütevatiri değil de, lafzî mütevatiri belirtmek olmuştur… Allah, doğruya götürendir.  

* * * 

[1]     Kişinin yaptığı işler, niyete göre değer kazanır. Bu durum; Allah katında da, kulun yanında da böyledir. Aynı eylemi yapan iki ayrı kişi, niyetlerindeki farklılık sebebiyle birbirine zıt karşılık gö­rebilirler. Bu sebeple, gerek Kur’an’da ve özellikle de hadislerde niyetin önemine dikkat çeken açıklamalar çokça gelmiştir.

      Bütün ameller, değerini, niyete göre kazandığı için, İslam alimleri, eserlerini, bu hadisle başlat­mayı genellikle adet edinmişlerdir.

[2]     Hadisçiler, Usûlcüler ve kelamcılar; Mütevatir ile ilgili çeşitli tanımlar yapmışlardır. Bu tanımlar, bize, öncelikle şu hususları tespit etme imkanı vermektedir:

a.     Mütevatir, Hz. Peygamber (s.a.v)’den bize kadar gelmiş haber ve hadislerdir.

b.     Mütevatiri, her nesilde, büyük kalabalıklar nakletmiştir.

c.     Nesiller arasındaki rivayette kesiklik hiç yoktur.

d.     Bütün nesillerde, yalan üzerine birleşmeleri imkansız görülen bir topluluk, haberlerin nakledi­cisi durumundadır.

Mütevatir, genellikle, iki kısma ayrılır:

1.    Lafzî Mütevatir: Ravilerin, verdikleri haberde, aynı kelimeleri kullanmaları şart olan haberler­dir. Mutlak olarak Mütevatir denilince, bu tür anlaşılır.

2.    Manevî Mütevatir: Ayrı yollardan gelen pek çok haberde ortak noktaların bulunması duru­muna verilen isimdir. Örneğin; Hz. Ali’nin cesur oluşu ve Hatem et-Tâî’nin cömert oluşu ile ilgili farklı rivayetler anlatılır ki, bunların hepside şu iki nokta gayet belirgindir: Hz. Ali cesur­dur Hatem et-Tâî ise cömerttir. Bu rivayetlerde, lafızlar değişik ve olaylar ise çok farklı ola­bilmektedir.

Bu iki tanımın dışında çok az kullanılan bir de, “Amelî Mütevatir” deyimi daha vardır.

[3]     Haberi nakleden nesillerin veya yaygın ifadeyle, her üç neslin; baş, orta ve sonu, her yönden birbirine eşit olmalıdır. Bu eşitlik, hem sayı yönünden ve hem de kopukluğun bulunmaması yö­nünden istenmektedir.

[4]     Nevevî, İbnu’s-Salâh’ın, Hadis Usûlü ile ilgili “Ulûmu’l-Hadis” adlı kitabını, ilk önce “İrşâd” adıyla özetlemiş, daha sonra da bunu, “Takrîbu’l-İrşâd” adıyla yeniden özetlemiştir. İşte insanlar arasında meşhur olan “Takrîb”, budur.  “Takrîb” üzerine içlerinde Zeynüddin el-Irâkî, Sehâvî ve Suyûtî’nin de bulunduğu bir grup tarafından şerhler yazılmıştır.

[5]     Meşhur Hadis ile ilgili bir çok tanımlar yapılmıştır. Bunlar içerisinde öne çıkan tanım şudur:

“İlk devirlerde bir-iki kişi tarafından rivayet edilmiş olduğu halde sonradan kabul görerek daha fazla kimse tarafından rivayet edilmiş olan hadis.”

Bu tanıma göre; hicretin ilk asrında bir veya daha fazla ravi tarafından rivayet edilip hadis te­rimlerinin yerleştiği ikinci ve üçüncü asırlarda nerdeyse mütevatir sayılacak dereceye varmış her haber, meşhurdur.

Meşhur Hadis, sened ve metninin durumuna göre sahih, hasen ve zayıf olabilir.

[6]     Ferd Hadis: Senedin her hangi bir yerinde ravisi tek kalmış olan hadistir.

[7]     Garib Hadis: Hangi tabakadan olursa olsun, bir ravinin, tek başına rivayet ettiği hadistir.

[8]     Buhârî, Bed’ü’l-vahy 1, Itk 6, Menakibu’l-Ensar 45, Nikah 5, Eyman 23, Hiyel 1; Müslim, İmaret 155 (1907); Ebu Dâvud, Talak 11 (2201); Tirmizî, Fezailu’l-Cihad 16 (1647); Nesâî, Taharet 60; İbn Mâce, Zühd 26

[9]     Müsned, 1/84-85

[10]    Müsned, 1/397; Taberânî

[11]    İbn Hibbân, Sahih

[12]    Nesâî, Cihad 23; Dârimî, Cihad 23; Müsned, 5/315320339

[13]    Müslim, Eyman 21; İbn Mâce, Keffarat 14

[14]    Müsned, 3/22

[15]    Buhârî, Fiten 19; Müslim, Sıfatu’l-Cennet 84 (2879)

[16]    Buhârî, Sayd 10; Müslim, İmaret 8586 (1353); Ebu Dâvud, Cihad 2; Tirmizî, Siyer 32; Nesâî, Biat 15; Dârimî, Siyer 69

[17]    Nesâî, Cenaiz 14; Muvatta, Cenaiz 36; Müsned, 5/446

[18]    Beyhakî, Şuabu’l-İman

[19]    Taberânî, el-Kebir

[20]    Taberânî, el-Kebir

[21]    Taberânî, el-Kebir

[22]    Müsned, 5/187

[23]    Taberânî

[24]    Taberânî

[25]    Taberânî, el-Evsat; Ebu Ya’lâ

[26]    Müsned, 6/289


01 - 02 - 03 - 04 - 05 - 06 - 07 - 08 - 09 - 10 - 11 - 12 - 13 - 14 - 15 - 16 - 17 - 18 - 19 - 20 - 21 - 22 - 23 - 24 - 25 - 26 - 27 - 28 - 29 - 30 - 31 - 32 - 33 - 34 - 35 - 36 - 37 - 38 - 39 - 40 - 41 - 42 - 43 - 44 - 45 - 46 - 47 - 48 - 49 - 50 - 51 - 52 - 53 - 54 - 55 - 56 - 57 - 58 - 59 - 60 - 61 - 62 - 63 - 64 - 65 - 66 - 67 - 68 - 69 - 70 - 71 - 72 - 73 - 74 - 75 - 76 - 77 - 78 - 79 - 80 - 81 - 82 - 83 - 84 - 85 - 86 - 87 - 88 - 89 - 90 - 91 - 92 - 93 - 94 - 95 - 96 - 97 - 98 - 99 - 100 - 101 - 102 - 103 - 104 - 105 - 106 - 107 - 108 - 109 - 110 - 111 - 112 - 113 - 114 - 115 - 116 - 117 - 118 - 119 - 120 - 121 - 122 - 123 - 124 - 125 - 126 - 127 - 128 - 129 - 130 - 131 - 132 - 133 - 134 - 135 - 136 - 137 - 138 - 139 - 140 - 141 - 142 - 143 - 144 - 145 - 146 - 147 - 148 - 149 - 150 - 151 - 152 - 153 - 154 - 155 - 156 - 157 - 158 - 159 - 160 - 161 - 162 - 163 - 164 - 165 - 166 - 167 - 168 - 169 - 170 - 171 - 172 - 173 - 174 - 175 - 176 - 177 - 178 - 179 - 180 - 181 - 182 - 183 - 184 - 185 - 186 - 187 - 188 - 189 - 190 - 191 - 192 - 193 - 194 - 195 - 196 - 197 - 198 - 199 - 200 - 201 - 202 - 203 - 204 - 205 - 206 - 207 - 208 - 209 - 210 - 211 - 212 - 213 - 214 - 215 - 216 - 217 - 218 - 219 - 220 - 221 - 222 - 223 - 224 - 225 - 226 - 227 - 228 - 229 - 230 - 231 - 232 - 233 - 234 - 235 - 236 - 237 - 238 - 239 - 240 - 241 - 242 - 243 - 244 - 245 - 246 - 247 - 248 - 249 - 250 - 251 - 252 - 253 - 254 - 255 - 256 - 257 - 258 - 259 - 260 - 261 - 262 - 263 - 264 - 265 - 266 - 267 - 268 - 269 - 270 - 271 - 272 - 273 - 274 - 275 - 276 - 277 - 278 - 279 - 280 - 281 - 282 - 283 - 284 - 285 - 286 - 287 - 288 - 289 - 290 - 291 - 292 - 293 - 294 - 295 - 296 - 297 - 298 - 299 - 300 - 301 - 302 - 303 - 304 - 305 - 306 - 307 - 308 - 309 - 310 - 311
H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ

Allah, bize, bu kitabı güzel bir şekilde bitirmeyi nasip eyledi. Bir grup hadis alimi, daha bir çok hadisin mütevatir olduğunu belirtmiştir. Fakat bu hadis imamları, (kendi aralarında) bu hadislerin mütevatir olup olmadığı hu­susunda tartışmışlardır. Bunlardan bazıları şunlardır:

1.﴿ مَا زَالَ جِبْرِيلُ يُوصِينِي بِالْجَارِ ﴾  

“Cebrail, bana; devamlı surette komuşuyla (iyi geçinmemi) tavsiye etti”

Tevatür konusunda sayıyı şart koşan kimseler, bu hadisin mütevatir olduğunu belirtmişlerdir.

2.   ﴿ اَلنَّظَرُ إِلَى عَلِيٍّ عِبَادَةٌ ﴾

“Ali'ye bakmak, ibadettir”

Bu hadis, bir çok yolla 11 sahabiden gelmiştir.

Suyûtî (ö. 911/1505"Teakkubât"da der ki: "Bir grup topluluğa göre, bu sayı, tevatür için yeterlidir."

3.   ﴿ أَنَّهُ صَلَّى اللّه عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَلَدَ مَخْتُوناً مَقْطُوعَ السُّرّ ﴾ِ

“Peygamber (s.a.v), sünnetli ve göbeği kesik bir vaziyette doğmuştu”

Hâkim (ö. 405/1014"Müstedrek"de der ki: "Bu konu ile ilgili rivayetler, mütevatirdir."

"Zehebî (ö.748/1347"Telhîs"de der ki: "Bu hadisin sıhhatli olduğunu bilmiyoruz. Öyleyse bu hadis, nasıl mütevatir olur?"

Bu hadisin mütevatir olduğunu belirten görüş, meşhurdur. Çünkü bu konuda bir çok hadis gelmiştir. Bazı muhaddislerin bu hadis üzerinde görüş birli­ğine varmasının aksine, bazı hadis hafızları, bu hadislerden bazısının sa­hih, bazısının zayıf ve bazısının da hasen olduğunu belirtmişlerdir.

Zehebî (ö. 748/1347) ve Hâkim (ö. 405/1014)'e nispetle, Aliyyu'l-Kârî (ö. 1014/1605)'nin, bir şeyin, (herkese göre değilde) bazısına göre mütevatir ol­masının caiz olduğuna dair görüşü, (gerçeklikten) uzaktır. Bu konuda daha ge­niş bilgi için Şihâb (ö. 1069/1659)'ın "Şerhu'ş-Şifâ"sı, İbn Hacer el-Mekkî (ö. 973/1565)'nin "Şerhu'l-Bûsîrî"si ile "Hâşiyetü'l-hufnâ" adlı kitaplara bakabilir­siniz.

4.  ﴿ إِبَاحَةُ أَكْلِ الْخَيْلِ ﴾

“At eti yemenin mübah olması”

Tâhâvî (ö. 321/933"Şerhu Meâni'l-Âsâr"da bu hadisi; Câbir b. Abdullah ile Esmâ' bint. Ebi Bekr'den getirip daha sonra da bu konu ilgili rivayet­lerin sahih ve mütevatir olduğunu belirtmiştir.

Bazıları da, bu hadisi, ölçüsüz bir şekilde getirip sahih olsa bile, haber-i ahad olduğu için tahric etmemişlerdir.

5.   ﴿ أن للّه تسعة وتسعين اسماً ﴾

“Allah'ın, 99 ismi vardır”

İbn Atiyye (ö. 543/1148), bu hadisin mütevatir olduğunu iddia etmiştir. Bunu, (İbn Hacer) "Fethu'l-Bârî"de de nakletmiştir.

6وَيْلٌ لِمَنْ قَرَأَ هَذِهِ الآيَةَ ثُمَّ لَمْ يَتَفَكَّرْ فِيهَا ﴿ = إِنَّ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ ﴾

“Şüphesiz ki göklerin ve yerin ayaratılmasında…” (Bakara: 2/164) ayetini okuyupda bu ayet hakkında düşünmeyen kimseye yazıklar olsun”

Bazıları bu hadisin mütevatir olduğunu belirtmiştir. Hatta bu hadisin mütevatir olduğu hususunda icma oluştuğu bile anlatılmıştır. Yalnız bu görüş, tar­tışılır. Çünkü bu hadisi rivayet eden kimseler, bu hadisi sadece Aişe'den riva­yet etmişlerdir. Bu hadisin mütevatir olduğu hususunda icma oluştuğu bir yana, bu hadis nasıl mütevatir olabilir?

Evet, İbn Ebi'd-Dünyâ (ö. 281/883"Tefkîr"de Süfyân'dan merfu olarak bu manada şu hadisi rivayet etmiştir:

﴿ مَنْ قَرَأَ سُورَةَ آلِ عِمْرَان فَلَمْ يَتَفَكَّرْ فِيهَا ﴾

“Âl-i İmrân suresini okuyup da bu sure hakkında düşünmeyen kim­seye yazıklar olsun”

Bunun üzerine parmaklarıyla 10'a kadar saydı.

Evzâî (ö.157/774)'ye: "Bu ayetler hakkında düşünmenin gayesi nedir?" diye soruldu. O da: "Kişi, bu ayetleri okuyup aklediyor" diye cevap verdi.

Bu konuda daha geniş bilgi için (Suyûtî'nin) "Dürrü'l-Mensûr" adlı tefsir kitabına bakabilirsiniz. Cenab-ı Allah en iyi bilendir.

Bu; yogun zamana, ağır şartlara, vaktin azlığına ve bol zamanın olmamasına rağmen kolay olanıdır.

Hamd, bizi hidayete götüren Allah'a aittir. O, bizi hidayete erdirmeseydi, biz hidayete eremezdik. Allah'ın salat ve selamı, efendimiz ve önderimiz Hz. Mu­hammed (s.a.v)'e, O'nun aile halkına ve sahabilerinin üzerine olsun. Hamd, alemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur.



H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ

SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget